M. Kemal'in Vahdettin'e çektiği telgraf
14 Haziran 1919'da Mustafa Kemal'in bizzat Sultan Vahdettin'e Havza'dan çektiği telgraf ortaya çıktı. İşte o belge ve Vahdettin'in Kuva-yı Milliyeye desteği:
Tarihçi yazar Mustafa Armağan'ın Zaman gazetesinin Pazar ekindeki yazısında yer verdiği çarpıcı belge:
İşte Vahdettin'in Kuva-yı Milliye'yi destekleyen hatt-ı hümayunu
2006 yılında bir çağrıda bulunmuştum bu köşeden. Gelin, demiştim, Milli Mücadele'nin Sivas'ta çıkan ilk yayın organı "İrâde-i Milliye" gazetesinin tamamını yeni harflere çevirip yayımlayalım. Doğrusu gösterdiğiniz alaka, heyecan aşılıyor meyus kalbime. Hâlâ cevap verenler, hazır olduklarını söyleyenler oluyor.
Şimdi size ve o gönüllülere buradan duyurmak boynumun borcu oldu: Çağrımız Sivas'ta yankılandı ve bir grup öğretim üyesi elbirliği etmek suretiyle 40 kadar "İrade-i Milliye" nüshasını Latin harflerine çevirdiler, Sivas Belediye Başkanı Sami Aydın Bey'in destekleriyle Buruciye Yayınları tarafından Osmanlıca orijinaliyle birlikte 2007 yılında yayınlandı. Yani eksik de olsa bu ilk resmi yayın organının bir koleksiyonuna sahibiz. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Keşke diğer gazete koleksiyonları da aynı bahtiyarlığı yaşayabilse.
Yine de bir iki noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi, kronik problemimiz olan ciddi okuma hataları. En basiti, kapı, eşik anlamına gelen 'südde' kelimesinin ısrarla 'sedde' yazılması (msl. s. 19) ya da "istiksâratımızın" (s. 159) kelimesinin doğrusunun "istiksar etmezler" olması gibi. Bunlar ufak tefek kusurlar gibi görünüyor ama yapılan işin önemi karşısında daha ciddi olunması gerekirdi.
"İrade-i Milliye" gazetesinin maalesef tam bir koleksiyonu hiçbir yerde yok. İnkılap Tarihi Enstitüsü'nde de sadece mikrofilmleri mevcut. Asıllarını isteyince yok diyorlar. Nasıl yok olur? Anlamak mümkün değil. Allah'tan Amerikalılar var da, gazetenin Türkiye'de dahi bulunmayan bazı nüshalarını Chicago Üniversitesi Arşivi'nden temin edebiliyorsunuz.
Benim asıl üzerinde durmak istediği nokta, şeklinden şemailinden ziyade "İrade-i Milliye" gazetesinde yazılanlar. Kuva-yı Milliye dönemine ait çok önemli ve dikkatlerden kaçmış beyanlar ve telgraflar, haberler, sıcağı sıcağına tepkiler, en azından Ankara'ya gitmeden önce Mustafa Kemal tarafından yazılan başyazılar. Her biri önemli bizim için.
Mesela 14 Eylül 1919 tarihli nüshada daha önce de dile getirdiğim bir telgraf yer alıyor. Çeken "Üçüncü Ordu Müfettişi, Yaver-i Hazret-i Şehriyarileri Mustafa Kemal", çekilen kişi "Zat-ı Şahane" yani Sultan Vahdettin, çekildiği yer Havza. Tarih 14 Haziran 1919.
Burada Mustafa Kemal Paşa, son görüşmelerini hatırlatıyor padişaha ve şöyle diyor: Huzurdayken İzmir'in işgali karşısında "pek mahzun olan" kalbinizin "bu nokta-i necâta ait ilhamatı"nı, yani ülkenin sizin öncülüğünüzde millî mukaddes bir kudretle kurtulacağına dair verdiğiniz ilhamları şu an gibi hatırlıyorum. Sizin "ilkâ"nızdan, yani Şemseddin Sami'nin "Kamus-i Türkî"sine bakılırsa, benim fikrimi çelmenizden aldığım imanın azmiyle görevime devam ediyorum.
Sivas'ta çıkan İrade-i Milliye gazetesinin 14 Eylül 1919 tarihli ilk sayısında çıkan Mustafa Kemal Paşa'nın Vahdettin'e çektiği telgrafın orijinali.
Müthiş bir metin tabii. Ancak telgrafın bu şeklini başka kaynaklarda bulabileceğinizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. "Nutuk" dahil diğer kaynaklarda "ilkâ" kelimesinin "dilhah"a dönüştürüldüğünü görüp hayrete düşüyorsunuz (mesela "Atatürk'ün Bütün Eserleri", c. 2, s. 375). Meğer, diyorsunuz, Atatürk'ün kendi sözleri de zamanla kitabına uydurulmuş.
Peki sonradan tamamen unutulacak olan bu "fikir çelme" hadisesi neyin nesiydi? Ona dair de bazı ipuçları bulabiliyoruz aynı telgrafta. Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıktıktan bir ay kadar sonra şu gerçeği itiraf ediyor:
"İstanbul'da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece müteyakkız [uyanmış] olduğunu tahayyül edemezdim."
İlginç değil mi? Devam ediyor Paşa:
"Millet baştan aşağı uyanık olup istiklal-i millet ve devleti ve hukuk-i âliye-i saltanat ve hilafeti teyid için kavi bir azim ve iman ile mücehhez bulunuyor." Yani uyanmış olan millet, milletin ve devletin bağımsızlığı ile saltanat ve hilafetin yüce haklarını desteklemek için sağlam bir kararlılık ve imanla donanmış durumda.
Mustafa Kemal Paşa'nın bir ay içerisinde çektiği bu net resim çok mu çok önemli. Neden? Piyasadaki inkılap tarihlerinde o yıllarda milletin yere serilmiş olduğu ve sonra Atatürk'ün gelip onu dirilttiği anlatılır da ondan. Oysa gerçek hiç de öyle değilmiş. Üstelik bunu bizzat kendisi söylüyormuş.
Daha neler söylüyormuş? Devam edelim okumaya.
Mustafa Kemal'e göre Vahdettin son hatt-ı hümayunuyla bütün milletin azim ve mücadele gücünü uyandırmış imiş. Peki kime karşıymış bu mücadele? Cevabını telgraf sahibi veriyor zaten:
Milletin beka ve varlığına düşman olanlara karşı. Yani İngilizlere ve İngilizlere yaltaklanmayı meslek edinen zayıf karakterlilere karşı.
Şimdi düşünelim:
Beni Anadolu'ya ikna ettiniz diyen kim? Atatürk.
Anadolu'ya geçmeden önce milletin bu kadar uyanık ve mücadeleye hazır olacağını hayal bile edemezdim diyen kim? Yine Atatürk.
Uyanmış olan milletin bağımsızlık ateşiyle tutuşmuş olduğunu ve saltanat ve hilafetin haklarını desteklemek için kararlılık içinde olduğunu söyleyen kim? Yine Atatürk.
Vahdettin'e, hatt-ı hümayununuz milletin mücadele gücünü uyandırdı diyen de o, İngilizlere ve onların destekçilerine karşı mücadele etmek üzere anlaştıklarını söyleyen de.
Peki Turgut Özakman neyi savunuyor: Canım Vahdettin gönderdi ama Atatürk'ün ne için gittiğini bilmiyordu ki. Bilse asla göndermezdi.
Şimdi Havza telgrafıyla görüyoruz ki, ikna eden de, gönderen de, hatt-ı hümayunuyla halka direniş mesajı veren de, İngilizleri barışa ikna etmek için Mustafa Kemal'le gizlice mutabakat sağlayan da Vahdettin'den başkası değil. Aralarında bütün bunlar önceden konuşulmamış olsa Mustafa Kemal ne diye anlatsın ki derdini sultana?
Üstelik Vahdettin'in Anadolu halkına, yanınızdayım mesajını veren bir beyannamesi var ki, gazete sütunlarında alkışla karşılanmış. Mustafa Kemal, 28 Eylül 1919 tarihli nüshada bu beyannamenin Osmanlı tarihinde her bakımdan benzersiz olduğunu yazıyor. "Padişahımız" diyor, "Anadolu harekâtının tamamiyle meşru olduğunu ilan ederek mevcut cereyanı, yani Kuva-yı Milliyeyi lütfen teşvik etmekte ve hatta katılarak kuvvetlendirmektedir."
Daha ne desin?
-
halil yilmaz 6 yıl önce Şikayet Et.kendim norvecte sosyal filozofi okudum. ve size sunu söylemek isterim.atatürkle siz yani dincilerin arasinda ideoloji kopuklugu var..o pozitiv bilimi savunuyorki dünya dahi onu savunuyor. ilimi,mantigi savunuyor ama siz hala mantik ve bilimde uzaksiniz. .atatürk 100 yil evvel evrim terosini derslere yazarken,sizler hala havva,ademe inanmakla kus gibi kafanizi kuma sokuyorsunuz gercekleri görmemek icin. yani ne yaparsainz yapin.eninde sonunda mantik,akil hep galip gelecek.dünya tarihinde din icin ne hikayeler anlatildi ne kanlar akitildi.ama simdi ne oldu. din neredeyse yok olmak üzere .dünyanin 3/2 si evrime inanirken ve bütün din kitaplarinin mitoloji efsane oldugunu yazarkenBeğen
-
Niall Mitchell 8 ay önce Şikayet EtSen boşuna okumuşsun. evrim teorisini savunan kaldı mı? zaten adı üstünde ispatlanamadığı için teori olarak kaldı. Ama Allah'ın dini yaşıyor ve kıyamete kadar da yaşayacak. Siz evrimciler kelaynak kuşu gibi kalacaksınız.Beğen Toplam 1 beğeni
-
hakan iz 16 yıl önce Şikayet Etöktem gibiler ne kadar cahil Allahım!. Ezana yapılanları gavur bile yapamazdı.sanki ezana dokunmadılar.32 den 50 ye kadar ezanı kaldırdılar ne idüğü belirsiz bir uydurmaya tabii tuttular.yahu bir insan Allahın verdiği aklı neden kullanmaz..Beğen Toplam 2 beğeni
-
mehmet kara 16 yıl önce Şikayet Etinkilap tarihi. inkilap tarihi zaten osmanlıyı kötüleme ve atatürkü yüceltme tarihidir.Beğen Toplam 3 beğeni
-
Faruk Demirel 16 yıl önce Şikayet Etresmin tamamına bakın - 2. 18. ve 19. yüzyılda Osmanlı İklimi çok uygundu Siyonizmin gelişme ve büyüme ortamı olarak... İhtiyaç kalmadığı an geldi ve bertaraf edildi. 20. yüzyılda da ABD çok uygun bir iklimdi... Artık ona da ihtiyaç kalmadı ve pek yakında bertaraf edilecektir. Vaadedilmiş Ortadoğuya yakınlığından dolayı bizim coğrafyamız maalesef hep kaynayan kazan oldu... Bana göre global farkındalık budur, sizlerin de farkında olmanızı ve çözümlerinizi bu yönde üretmenizi dilerim... Saygılarımla...Beğen Toplam 1 beğeni
-
Metin Yazar 16 yıl önce Şikayet EtReklama girdiği için site adı veremiyorum. Aynı telgrafın sonu:"Eğer daha da zorlanırsam, görevimden çekilerek, şimdiki gibi Anadolu'da milletin sinesinde kalacağım ve vatan yolundaki görevlerime bundan böyle daha açık adımlarla devam edeceğim. Ta ki millet istiklaline kavuşsunSULTANLIK ve HALİFELİK yeryüzünden silinip gitmesin. SARSILMAZ SADAKATİMİN daima artmakta olduğuna inanacağınızı dilerim. Üçüncü Ordu Müfettişi, Onursal Yaveriniz Mustafa Kemal. Halifeliğin Sonu/Naşit Hakkı Uluğ/1975 Basım/Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıBeğen Toplam 1 beğeni