Nursi'nin ilk mezarını böyle parçaladılar
Bediüzzaman Said Nursi vefat ettikten sonra ilk olarak buraya defnedildi. Ancak 27 Mayıs'ta darbeciler bu mezarı parçalayarak naaşını buradan çıkarıp meçhul bir yere götürdüler.
"Bediüzzaman Said Nursi vefat ettikten sonra 1960'da ilk olarak Makam-ı İbrahim'deki bu bölüme defnedildi. Ancak 27 Mayıs'ta darbeciler naaşını buradan çıkarıp meçhul bir yere götürdüler..."
İlk mezar yeri sökülüp, parçalanarak Nursi'nin mezarı mechule götürüldü. Ve o gün başlayan tartışma hâlâ sürüyor.
Konuyla ilgili tartışma dün bir kez daha alevlendi.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, 27 Mayıs Darbesi'nin ardından vefat eden ve naaşı cunta tarafından saklanan Nursi'nin nereye defnedildiğini ortaya çıkarılması için girişim başlattı.
Bu girişim nasıl bir sonuç verecek bilinmez ama biz gelingeçen yıl bu konudaki tartışmaları hatırlayalım:
Tarihçi yazar Murat Bardakçı, geçen yıl 4 Mayıs 2011 tarihli Haberturk gazesinde kaleme aldığı "Said Nursi'nin kayıp kabri" yazısı ile Said Nursi'nin naaşının denize atıldığı yazmış ve tartışmayı haraketlendirmişti.
Oysa iddia yeni değildi. Ergenekon Davası kapsamında Oda TV davasından sanık olarak hapiste bulunan yazar Soner Yalçın, Haziran 2006 tarihinde Doğan Kitap etiketiyle yayınlanan ’Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi 2’ adlı kitabında, 13 Mart 1960’da Urfa’da ölen Said Nursi’nin, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra mezarından çıkartılarak Kıbrıs açıklarında denize atıldığını öne sürmüştü.
"Said-i Nursi’yle ilgili bilinmeyen bir gerçeği ilk kez bu kitapta açıklıyorum: Said-i Nursi 23 Mart 1960’da Urfa’da vefat etti. İsteği üzerine Halliürrahman Camii haziresine defnedildi. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra, ’Mezarı siyasi bir sembol haline getiriliyor’ iddiasıyla, 12 Temmuz’da mezarından çıkarıldı ve bilinmeyen bir yere götürüldü. Bugüne kadar bilinmeyen yerin Isparta olduğu söyleniyor ve yazılıyordu. Doğrusu şudur: Mezardan çıkarılan Said-i Nursi’nin tabutu Kıbrıs açıklarında denize atıldı. Evet, Said-i Nursi’nin cesedi Akdeniz’e atıldı. Bu nedenle Said-i Nursi’nin cesedi bulunamamaktadır. Ne yazık ki dönemin şartları gereği yapılan bu anlamsız ve çirkin hareketi bugün Türkiye’de savunacak bir kişi bulamazsınız." diyordu Soner Yalçın kitabında.
AKSİYON'UN ŞAHİTLİ HABERİ TERSİNİ SÖYLÜYORDU
Oysa kitap yayına girmeden bir kaç önce haftalık haber dergisi Aksiyon'da İbranim Doğan İmzalı, "Üstad'ın mezarını taşıyan askerler" başlıklı haberde Said Nursi'nin ilk mezarını kıran er Yusuf Hayal'in anlattıkları eşi eşi Emine Hayal ve asker arkadaşı Şenol Başaslan'ın ağzından aktarılarak diğer askerlerin de anlatımları ile naaşın Isparta'da meçhul bir yere gömüldüğü haberi yer alıyordu.
Haberde, Şanlıurfa'daki mezara ilk kazmanın nasıl vurulduğu şöyle aktarılıyordu: "1960'ın 12 Temmuz'u
Vakit, gece yarısına yaklaşıyor. Urfa'daki Halil İbrahim Dergâhı'ndan balyoz sesleri yükseliyor. Etrafı askerlerle çevrili türbede, 111 gün evvel vefat eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yatıyor. İhtilal komitesi üstadın mezarını taşıma kararı almış. Ancak balyozları tutan askerler mermeri bir türlü kıramıyor. Nihayetinde komutan sesleniyor: "Mezarı kim kırarsa 30 gün izin." Pehlivan lakaplı Yusuf öne çıkıyor: "Ben kırarım." Orada kimin yattığından ne onun ne de diğer askerlerin haberi var. Verilen emir gereği Pehlivan Yusuf olanca gücüyle balyozu sallıyor. Önce mermer kırılıyor, sonra toprak kazılıyor. Said Nursi'nin naaşı bozulmamış kefeniyle kabirden çıkarılıyor."
Haberde dikkat çeken bir ayrıntı da mezarın taşınmasını isteyenlerin Masonlar olduğu yönündeydi.
SELVİ KİTABINDA TUTANAĞI YAYINLADI VE MEZARLIK ZULMÜNÜN AYRINTILARINA YER VERDİ
Gazeteci Abdülkadir Selvi ise Bardakçı'nın yazısından bir ay önce Nesil Yayınlarından neşrettiği “Ateşten Yıllar-Siyasette Said Nursi Tartışması" adlı kitabında Said Nursi’nin kabrinin taşınmasına karar verilen Bakanlar Kurulu toplantısının tutanağını ilk kez kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu kitapta yer alan ifadeler Aksiyon Dergisi'nin yıllar önce verdiği haberle örtüşüyor ve o haberin yarım bıraktığı bilgileri tamamlıyordu.
Kitapta yer alan bilgilere göre, 27 Mayıs Bakanlar Kurulu Toplantı Tutanakları’nın 1. cildinde dönemin İçişleri Bakanı İhsan Kızıloğlu’nun, Nursi’nin kabrinin taşınması Kardeşi Abdülmecid Ünlükul’un da gönderilmesi ve uçağa binildiği zaman gazetelere haber verilmesi görüşüne Başbakan Gürsel, “Matbuata (basına) hiç haber vermeyin…Matbuat sonradan haber alırsa, ‘Kardeşi öyle istedi. Isparta’ya nakledildi’ deriz. Herhalde bütün hazırlığı yapacaksınız. Oraya gidilecek…Urfa’daki kıt’alar da hazır olur ve bu iş yapılır” diyerek karşı çıkıyordu.
KARDEŞİ ABDÜLMECİD EFENDİYE ZORLA DİLEKÇE İMZALATTILAR
Said Nursi’nin kabrini taşımayı en önemli meselelerden gören ihtilalciler halkın tepkisini çekmemek için de Nursi’nin kardeşi Abdülmecid Ünlükul’a kabrin değiştirilmesi için zorla dilekçe de imzalatırlar. Selvi kitabında konuyu şöyle anlatıyor: “Devir ihtilal devri emir ise darbecilerin emriydi. Emir, emirdi demiri de keserdi, mezarı da yıkardı. Polis nezaretinde Konya Valiliğine çağrılan Abdülmecid Ünlükul’a paşalar; ‘Bu dilekçeyi imzalamaya mecbursun. Devlet böyle istiyor’ dediler. Abdülmecid Ünlükul, kendisine uzatılan evrakı imzalamış ancak işi henüz bitmemişti. Cemal Tural bu iş için Diyarbakır’dan özel bir uçakla gelmişti. Abdülmecid Ünlükul’u da yanına alarak Urfa’ya hareket etti. 10 Temmuz 1960 günüydü. Urfa’ya varıldığında öğle vakti henüz aşılmıştı. Akşamın olması karanlığın kavuşması beklenecekti. Abdülmecid Ünlükul Karaköprü mevkiindeki alaya götürüldü. Nöbetçi subaya teslim edildi. Sadece mühim bir zat olduğu dikkat edilmesi gerektiği talimatı verildi…”
Selvi kitabının sayfalarında Nursi’nin kardeşi Abdülmecid Ünlükul’a zorla imzalattırılan belgeye de yer veriyor.
İKİNCİ BİR İHTİLAL YAPILIYOR SANDIK
Kabrin naklinden önce Ankara, Konya, Diyarbakır, Urfa ve Isparta’da olağanüstü hal ilan edildiği ve Isparta ve Urfa’daki nurcular tek tek gözaltına alındığını belirten Selvi kitabında Urfa’daki “Dehşet gecesini” şöyle anlatıyor: “Urfa’nın giriş ve çıkışları tutulmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, polisler izinli sayılmış, gece bekçilerinin dahi evlerinden çıkmasına izin verilmemişti. Askeri cemselerin biri geliyor diğeri gidiyor, tankların paletlerinın çıkardığı sesler gecenin karanlığında Urfa’ya dehşet salıyordu. Urfa’da tam bir dehşet gecesi yaşanıyordu…”
Abdülkadir Selvi “Dehşet gecesini” olayın şahitlerinden şöyle yansıtıyor: “Sadece Dergah değil, tüm Urfa hem de sokak tutulmuştu. Astsubay Recep Tomaçoğlu, ‘Sanki şehirde bir savaş meydana gelmiş gibiydi’ diye anlatıyordu o geceyi. Astsubay Cavit Şahin, ‘İkinci bir ihtilal oluyor herhalde. Acaba bu ihtilali kim yapıyor diye kendi aramızda konuşmuştuk. Bütün kışlayı ikinci bir emre kadar dışarı bırakmamışlardı."
Bediüzzaman Said Nursi’nin kabrinin açılması için gecenin çökmesinin beklendiğini belirten Abdülkadir Selvi kitabında, “Yatsı namazından sonra iri yarı dört asker Dergah’a Bediüzzaman’ın kabrinin bulunduğu yere getirildi. O ana kadar nereye gittiklerini onlar da bilmiyordu. İlk balyozu Siirt’li Hüsnü salladı. Vurdu vurdu ama mermer lahiti kıramadı. Bir başkası aldı o da vurdu vurdu kıramadı. Sonra balyozu Pehlivan lakaplı Trabzonlu Yusuf aldı. Tarabzonlu Yusuf balyozu salladı salladı olmadı. Üstten vurdu olmadı, ayak ucuna geçti. Mezarın yıkılması işlemi tam bir saat sürdü. Jandarma Er Yusuf Hayol şöyle diyor: ‘Bizler de mezar taşlarını kıramayınca, alttan ayak tarafından eştik, tabutu oradan çekip çıkardık” şeklinde anlatıyor.
ASKERİYE DELİLLERİ YOK ETTİ
Urfa’daki Dergah’tan alınan Said Nursi’nin naaşı, tabuta konulur ve ve askeri bir uçakla havaalanına getirilir. Ancak tabut alanda hazır bekleyen uçağa sığmaz. Bu duruma fena halde sinirlenen Cemal Tural ikinci bir uçak ister ve Nursi’nin naaşı o uçakla Afyon’a götürülür. Ancak Halilurrahman Dergahındaki parçalanan Nursi’nin kabri ile ilgili tüm deliller yok edilmesi gerekir. Abdülkadir Selvi kitabında bu olayı şahitlerin ağızlarından şöyle anlatır: “Urfa’da sabah olmadan parçalanan mezarın izlerini yok etmeye çalışıyorlardı. Parçalanan mermer lahitin parçaları Kuruköprü’deki Jandarma alayının yemekhanesinin bir köşesine gizlendi. Jandarma Er Yusuf Savaş o günleri anlatırken şu ifadeleri kullanıyordu: ‘Sivil halk görmesin diye parçaları dahi oralara sokuşturmuşlardı. Mermer kırıkları görünür de askeriyenin çaldığı bilinir ve anlaşılır diye çekiniyorlardı.’ Mermer parçaları gizlenmiş Dergah’taki ipek halılar gece yarısı gizlice önce vilayete, ardından da Suriye topraklarında bulunan Caber kalesine kaçırılmıştı…”
TABUT YANMAYINCA GÖMDÜK
Mezarın parçaları ve diğer eşyalar kaybedildikten sonra sıra tabuta gelmişti. “Ateşten Yıllar - Siyasette Said Nursi Tartışması” isimli kitabında Selvi, tabut ile ilgili olarak yapılanları yine dönemin şahitlerinin ağzından şöyle aktarıyor: ”Şimdi yok edilme sırası tabuta gelmişti. Jandarma Er Yusuf Hayol’dan dinleyelim: ‘Biz yedi jandarma tabutu aldık, boş olarak Urfa’dan çıktık. Diyarbakır yolunda Karaköy Köprüsü vardır. O tepeye gidip boş tabutun üzerine iki bidon benzin döktük, etişledik, benzinler yanıyor ama galvanizli tabut yanmıyordu. Dört bidon daha döktük, yine tabutu yakamadık. Bunun üzerine tabutu oraya gömdük.”
ISPARTA’DA BİR GECE YARISI
Said Nursi’nin naşının Urfa’dan alınarak uçakla Afyon’a oradan da karayoluyla Isparta’ya götürülmesi ve yaşananlar ile ilgili Selvi kitabında şunları anlatıyor: “Bir gece önce Urfa’daki telaş bu kez Isparta’da yaşanıyordu. Şehirde sadece askerlerin ayak sesleri, devriye gezen araçların gürültüleri işitiliyordu. Şehir zifiri karanlığa gömülmüş, şehir mezarlığının etrafı askerlerce sarılmıştı. Mezarlığa giden yollar askeri araçlarla tutuldu, şehirdeki devriyelerin sayısı arttırıldı, o gece sokağa çıkma yasağı uygulandı. Askeri araçlar şehir mezarlığına doğru yaklaştırıldı. Urfa’dan getirilen tabut, Isparta şehir mezarlığının yola en yakın kısmında araçtan çıkarıldı. Etrafta kuş uçurtulmuyordu. Araçların farları kapatıldı. Ağaçlar tarafından kapatılan bir yarın kenarına gece karanlığında el fenerlerinin ışığında kazılan bir mezara defnedildi.”
Abdülkadir Selvi defin işlemi ile ilgili olarak da Isparta’da tutulan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivlerinde muhafaza edilen tutanağa da kitabının sayfaları arasında yer veriyor.
***
Bediüzzaman Said Nursi`nin kabrinin açılması için gecenin çökmesinin beklendiğini belirten Abdülkadir Selvi kitabında, “Yatsı namazından sonra iri yarı dört asker Dergah`a Bediüzzaman`ın kabrinin bulunduğu yere getirildi. O ana kadar nereye gittiklerini onlar da bilmiyordu. İlk balyozu Siirt`li Hüsnü salladı. Vurdu vurdu ama mermer lahiti kıramadı. Bir başkası aldı o da vurdu vurdu kıramadı. Sonra balyozu Pehlivan lakaplı Trabzonlu Yusuf aldı. Tarabzonlu Yusuf balyozu salladı salladı olmadı. Üstten vurdu olmadı, ayak ucuna geçti. Mezarın yıkılması işlemi tam bir saat sürdü. Jandarma Er Yusuf Hayol şöyle diyor: `Bizler de mezar taşlarını kıramayınca, alttan ayak tarafından eştik, tabutu oradan çekip çıkardık” şeklinde anlatıyor.
ASKERİYE DELİLLERİ YOK ETTİ
Urfa`daki Dergah`tan alınan Said Nursi`nin naaşı, tabuta konulur ve ve askeri bir uçakla havaalanına getirilir. Ancak tabut alanda hazır bekleyen uçağa sığmaz. Bu duruma fena halde sinirlenen Cemal Tural ikinci bir uçak ister ve Nursi`nin naaşı o uçakla Afyon`a götürülür. Ancak Halilurrahman Dergahındaki parçalanan Nursi`nin kabri ile ilgili tüm deliller yok edilmesi gerekir. Abdülkadir Selvi kitabında bu olayı şahitlerin ağızlarından şöyle anlatır: “Urfa`da sabah olmadan parçalanan mezarın izlerini yok etmeye çalışıyorlardı. Parçalanan mermer lahitin parçaları Kuruköprü`deki Jandarma alayının yemekhanesinin bir köşesine gizlendi. Jandarma Er Yusuf Savaş o günleri anlatırken şu ifadeleri kullanıyordu: `Sivil halk görmesin diye parçaları dahi oralara sokuşturmuşlardı. Mermer kırıkları görünür de askeriyenin çaldığı bilinir ve anlaşılır diye çekiniyorlardı.` Mermer parçaları gizlenmiş Dergah`taki ipek halılar gece yarısı gizlice önce vilayete, ardından da Suriye topraklarında bulunan Caber kalesine kaçırılmıştı…”
ARMAĞAN'IN GÜNDEME GETİRDİĞİ İDDİA: MEZARIMIN YERİ BİLİNMESİN
Mustafa Armağan, zaman gazetesinde geçen yıl 10 Mayıs'ta kaleme aldığı "Bediüzzaman'ın nâşı denize mi atıldı?" başlıklı yazısında " Birinci mezarı Urfa'daydı, darbeciler kaldırıp Isparta'ya defnettiler. Burası bilinmeye başlanınca talebeleri tarafından 1967'de çıkartılıp Sav köyüne defnedildi. Oraya da gelip gidenler artınca bugünkü 4. mezarına nakledildi. İnsanın aklına geliyor: Acaba 5. mezarı olacak mı?Tıpkı Hz. Ali'nin 5 ayrı mezarı olması gibi onun da Anadolu'nun ak saçlı toprağında imanın kokusunu yayarak yattığını bilmek yetiyor fakire. Hem milyonlarca seveni kalplerini ona manevî kabir yapmışlar. Yetmez mi?" diye soruyor ve mezaı başında dua eden talebelerinin resimini yayınlıyordu.
Armağan yazısında Bediüzzaman'ın mezarının yerini iki talebesinden başka kimsenin bilmemesini istediğini içeren bir rivayete de yer veriyordu:
"Geçenlerde bir konferans vermek üzere Nazilli'ye gitmiştim. Nazilli'ye gidip de Nursi'nin talebelerinden Tahir Güldere, nam-ı diğer "Teyip Tahir" ile görüşmeden dönmek olmazdı. Kendisi tam 12 saat boyunca Risale-i Nur Külliyatı'nı ezberinden adeta bir teyp gibi okuyor.
Nursi'nin mezarını soruyoruz Teyip Tahir'e. O gür sesiyle "Üstad hazretleri" diyor, "1951 senesinde gönderdiği mektupta 'Benim mezarımın yerini bir iki talebemden başka kimse bilmeyecek' demişti. Talebesi Ali İhsan Tola'ya Isparta'da sormuştum. 'Ben mezarın yerini biliyorum kardeşim ama kimseye söylemem' dediydi."
Said Nursi sağlığında halk dünyevi amaçlarla ziyaret eder endişesi yüzünden 'Benim kabrim de Hz. Ali'ninki gibi gizli kalsın' vasiyetinde bulunmuştur"
ATTIM DEMİŞSE YALAN SÖYLEMİŞTİR
Mustafa Armağan şöyle sürüyordu. "Bana göre "Attım" demişse yalan söylemiştir. Neden mi? Bakanlar Kurulu Tutanağı'nda "Isparta'ya naaşının nakli" işleminin tamamlandığından söz ediliyor, bir.
6 imzalı resmi "Zabıt Varakası"nda "mevtaya ait tabutun" Afyon'dan teslim alınarak Isparta'ya getirildiği ve Isparta Şehir Mezarlığı'nda hazırlanan kabre defnedildiği belirtilmektedir, iki.
Cenazeyi Urfa'dan alıp Afyon'a indiren C-47 uçağının pilotu Kadir Özkartal'ın 17 Temmuz 2005 tarihli "Yeni Asya"da çıkan açıklamasında Afyon'a indiklerinde Isparta ve Afyon valilerinin hazır bulunduklarını, cenazenin bir ambulansa konulduğunu vs. anlatıyor, üç.
AFYON'A GETİRİLDİĞİ KESİN
Demek ki, cenazenin Isparta'ya naklinin Bakanlar Kurulu'nda kararlaştırıldığı, zabıt tutulduğu ve Afyon'a getirildiği kesin. Şimdi bundan sonrasını görelim.
Halen Gaziantep'in bir köyünde yaşayan ve o sırada asker olan Ahmet Çam'ı telefonla aradım, tam da 2. pilotun bıraktığı yerden anlatmaya başladı: "Saat 3 gibi tabutu Afyon'dan teslim aldık. Toplam 5 arabayla Isparta'ya doğru yola çıktık. Karanlık bastı. Bir dağın yamacında durduk. Etraf eli silahlı subaylarla çevriliydi. Tabutu indirip portatif kürek ve kazmalarla defin işlemini yaptık.
BEDİÜZZAMAN'IN KARDEŞİNİN TANIKLIĞI VAR
"Bir de bu sürecin tamamında hazır bulunan Bediüzzaman'ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul'un kitaplara geçmiş olan tanıklığı var (halen sağ olan kızı Saadet Hanım da bu bilgileri N. Şahiner'e doğrulamıştır). En sağlam tanık olan Ünlükul, uçakla Afyon'a indikten sonra tabutu askerî bir kamyonete yerleştirdiklerini, dağlık bir bölgeye 7 saatte gittiklerini, karanlıkta askerlerin tabutu kabre koyup üzerini kapattıklarını söylemiş Abdülkadir Badıllı'ya (3 ciltlik Bediüzzaman biyografisine bakınız).
Konuyu dünkü toplantıda komisyon gündemine getiren AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Said-i Nursi vefat ettiğinde MBK üyesi Ahmet Er'in yurt dışında olduğunu, ancak bir başka MBK üyesi Numan Esin'in, Nursi'nin naaşının bilinmeyen bir yere taşındığını Er'e söylediğini dile getirdi ve konunun açıklığa çıkarılması istedi.
Gelin haberi burada noktalayalım ve bunca tartışmanın ortasında Said Nursi'nin yeri ilk mezarının olduğu yer ve o mezarın taşınırken nasıl kırıldığını gösteren bir kaç tarihi fotoğrafı içeren galerimizi gezelim...
(Haber 7)
-
faran 12 yıl önce Şikayet Etmezar.... yapılan şeyi lanetlemek te kafi değil ve fakat allah tan ki mezarı bilinmiyor yoksa çoktan ibadethane haline gelmişti...şerden hayr çıkmış diyebiliriz..üstadın kerameti mezarının bilinmemesi gibi adamı kahkaya boğan insanların varlığı,adetleri rahatlıkla ibadetleştiren,hüsnü niyetle yapılan bazı güzel işleri zamanla bidate,hurafeye çevirecek insanların varlığına işarettir..din hurafeleri yok etmezse hurafeler dini yok eder der rahmetli bilge kral..güneydoğuyu gezerken üstad ın bir gece konakladığı,misaifr olduğu yerlerin bile yerleşke,ziyaretkah haline getirildiğini görünce insan içinden önce kocaman bir yuuh sonra da allah ıslah etsin çekiyor..Beğen Toplam 8 beğeni
-
mahlasım 12 yıl önce Şikayet Etsaidnursinin bir kerameti. mezarımı bilmiceksiniz olmusturrrrrBeğen Toplam 2 beğeni
-
HAKAN 12 yıl önce Şikayet Etçıkarıldığında bedeni hiç çürümemiş. yusuf hayal’in kendine anlattıklarını aktaran eşi emine hayal, “içini açmamışlar ama kefen hiç çürümemiş. aynen bugün konulmuş gibi. sık sık anlatırdı bize yusuf. kendi elleriyle naaşı çıkartmış. adanalı bir arkadaşı galiba ona yardım etmiş.” diyor. bu sahnelere şahitlik edenlerden biri de elbistanlı tahir aktaş’tır: “türbenin etrafı abluka altına alınmıştı. askerden başka hiç kimse yoktu. biz kabre 5-6 metre mesafedeydik. gördüğüm kadarıyla cenaze sanki bugün defnedilmiş gibiydi. bakıştık birbirimizle. merak ediyoruz kim çıkıyor diye. mübarek adamın ismini hiç işitmemiştik. ama cenazenin çürümemiş olmasından dolayı tüylerimiz diken diken oldu.”Beğen Toplam 6 beğeni
-
sakineakça 12 yıl önce Şikayet Etbabam şahitti. o yıllarda babam urfa sanat okulunda müdür imiş. ismi tahir vehbi çelik'dir. o yıllarda ben dünyada değildim. daha sonraları bazı adamların geldiğini said nursinin kabrinin bulunduğu mahallin kapısını babama açtırdıklarını anlattı. buradan hareketle bir yerlere varılabilir mi acaba derken babam alzaimer hastası oldu ve şu an vefat etti. doğrusu şu muamele utanç vericidir ve kim ne biliyorsa sonuna kadar gidilmelidir.Beğen Toplam 12 beğeni