Cüneyt Arkın: Başka kadına el sürmedim

Aktör Cüneyt Arkın, eşi Betül Cüreklibatur'a sadakatini 'Yemin ediyorum. Başka bir kadına elimi sürmedim. En çapkın erkek bile yapsa, kadın aldatıldığını hisseder' diye anlattı.

Cüneyt Arkın: Başka kadına el sürmedim
Cüneyt Arkın: Başka kadına el sürmedim
GİRİŞ 19.01.2008 11:59 GÜNCELLEME 19.01.2008 11:59
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Tuluhan Tekelioğlu'nun röportajı


Erkekler onun dövüşlerini taklit eder, genç kızlar onun gibi birine âşık olmak isterlerdi. Yeşilçam'da çekilen her dönem filminin baş erkek oyuncusuydu. Melodram, avantür, tarihi filmlerin unutulmaz ismi Cüneyt Arkın'ın her kuşağın hafızasında ayrı bir yeri vardır. Ben onu Kara Murat olarak sevmiştim. Anneannem yakışıklı Kemal, oğlum ise Malkoçoğlu... (Bugünlerde bir televizyon kanalında yeniden gösteriliyor) Dünyayı Kurtaran Adam ise efsane olarak sinema tarihimize geçti. 40 yıldır tek bir kadınla olan ve mutlu bir evlilik süren, yakın zamanda iki oğlunu evlendirmiş, bir de torun sahibi olmuş Cüneyt Arkın'la ilk kez uzun uzun konuştum. Torunundan bahsederken gözleri parlıyordu. 'Deniz gözlü oğullar verdi bana,' dediği eşi Betül Cüreklibatur'un yanında şakalar yaparak konuşuyordu. Hayatta başarmış, biraz da boşvermiş mutlu bir bilge gibiydi. Cüneyt Arkın ne kadar rahatsa, Betül Hanım o kadar telaşlı. Sohbetimiz sırasında sigara üstüne sigara içti. Evliliklerini anlatırken, sanki geçmişiyle hesaplaşır gibiydi. Cüneyt Arkın'ın eşi olmayı anlattı. Hostesken işini bırakmış, fedakârlıklarla iki erkek çocuğu büyütmüş, Yeşilçam'ın bütün kavgacılarına kazanlar dolusu yemekler yapmış, belini sakatladığında kocasına hasta bakıcılık etmiş ve hep kocasına asılan evli kadınların gazabından çekinmiş. Ne zaman ki ağzından 'Fahrettin' adı çıkmış, kocasını kaybetme korkusunu o zaman yenmiş. İşte yurtdışında eğitim almış Nişantaşlı Betül'le, Eskişehirli Fahrettin Cüreklibatur'un 40 yıllık aşk hikâyesi...

CÜNEYT ARKIN
O kadar çok kadın tanıdım ki, hepsi kocasını, sevgilisini aldatan kadınlardı.
Betül'e 'bebek' derim. Keyfim çok yerindeyse 'papatyam!' Beyaz papatyaları çok sever. Betül'ün resimlerini yaptım mı, hep fonda papatyam vardır.
Betül yanımdayken ev yıkılsa umurumda değildir. Her şeyi onun halledeceğini bilirim.
Yemin ediyorum başka bir kadına elimi sürmedim!

BETÜL CÜREKLİBATUR
Cüneyt hayatında cep telefonu kullanmadı.
Cüneyt çok tutumludur. Biraz daha az tutumlu olmasını isterdim.
Evlilik yıldönümümüzü bilmiyoruz. Hep tanışma günümüzü kutlarız.
Sosyal hayatı sevmez, gezmeyi pek sevmez.

- Birbirinizle iki kez evlenmişsiniz...
- B.C:
1 Haziran 1968 günü tanıştık. 1969'da nişanlandık, 1970'te evlendik, 1971'de ayrıldık. Bir sene ayrı kaldık, sonra tekrar evlendik. Bunlar hep hazirana denk gelmiştir. Onun o şöhretli hayatının zorluklarını başta kaldıramadım. Mahkemeye gittikten sonra birkaç ay ayrı kaldık, o sıralar alkol sorunu oldu. 'Alkolü bırakırsan çocuk yaparım,' dedim. Evlendik, ikinci evliliğimizden sonra her şey iyileşti. Peş peşe oğullarım doğdu, Cüneyt çok iyi baba oldu. Hiçbir zaman evlilik yıldönümümüzü kutlamayız. Tanışma ayımızı kutlarız.

- Betül Hanım'ı gördüğünüz anı hatırlıyor musunuz?
- C.A:
Arkadaşımın verdiği bir davetti. Uzaktan bir profil gördüm. Sarışın bir kız. Başını bükmüş, yalnız, tek başına. 'Niye eğlenmiyor?' dedim. O durumları çok yaşamışımdır kalabalık içinde. En kötüsü odur, kalabalık içinde yalnızlık. Benden biriymiş gibi geldi bir anda, sanki parçammış gibi. Öyle sımsıcak yaklaştım ona: 'Naber gardaş!' dedim.
- B.C: 21 yaşındaydım. Karşımdaki Cüneyt Arkın! Yurtdışında okumuş, yeni gelmiştim. Cüneyt Arkın'ı çok iyi tanıyorum ama aklımın köşesinden geçmiyor bana bakacağı... Ayrı dünyaların insanıyız.
- C.A: Betül İsviçre'de okumuş, Topağacı'nda yaşıyor. Ben Eskişehirli bir köylüyüm.

FARKLI YETİŞTİRİLMİŞTİK
- Sınıfsal bir fark mı gördünüz? Bir tür kompleks mi yaşadınız?
- C.A:
Sınıfsal değil o! Ayrıca sınıfsal tabii! Kültür, yaşama şekli, gelenekler çok farklı. Topağacı'nda yaşayan bir kızın örf ve adetleriyle çoban çocuğununkiler aynı mıdır? Hayata bakış tarzı, değerleri ölçme-biçme aynı mıdır?

- Yaşadınız mı bu sorunları evlilikte?
- C.A:
Çok kısa süre. Soğana vurdum mu, cücüğünü çıkarır, yerim. Sarımsağı da öyle.
- B.C: Öyledir gerçekten. Mesela ben elmayı soyarak yerim, o ısırarak yer. Uyum sağlayan ben oldum. Cüneyt bana pek uyum sağlamadı.

- İnsanların artık çok Türk filmi izlemediğini, Türk filmlerinin masumiyetini kaybettiğini söylemişsiniz bir yerde. 'Bir saflık ve tatlılık vardı,' diyorsunuz. Aynı şey eski evlilikler için de geçerli mi?
- C.A:
Hayat o masumiyetini kaybetti. Müthiş bir 'mekanik yaşama hali' var insanlarda. İş Bankası gökdelenlerinin yakınında maç yapmaya gidiyoruz. İnsanlar çıkıyor akşam işten, robot gibiler. Yani modern bir köle. Aile değerleri de yıprandı. Çocuk, sevgi, merhamet ve şefkatle büyüyorsa kötülüklerden koruyabiliyor kendini. Oysa şimdi çocuklar son derece yalnız.

- Siz hep çocuklarınızın yanında olabildiniz mi?
- C.A:
Ben çok olamadım ama evdeyken onlarla çok ilgilenirdim. Çocukların baş edemediği meseleler aile içinde dertleşilir, halledilirdi.

Çocuklar evlendi, evin tadı tuzu yok


- Evlilik bir şans işi mi sizce?
- C.A:
Şans ve kadere fazla inanmam.
- B.C: Tuluhan'cığım gerçekten bu dönemin sanatçıları çok akıllı. Yani evlenilecek ve eğlenilecek kadını çok güzel ayırmışlar.

- Evlendikten sonra eşiniz çapkınlık yapsa?
- B.C:
Onu düşünmem, yani gerçekten onu bilmiyorum. Ona çok değer veriyorum.

- Cüneyt Arkın, yani sizin Fahrettin'iniz nasıl bir insandır evde?
- B.C:
Şimdiki Fahrettin'le önceki Fahrettin arasında fark var. Yıllar onu da olgunlaştırdı. Şimdi daha sessiz, bir kere bana fazla karışmıyor. 'Oh, dünya varmış,' diyorum.
- C.A: Aslında kadınlar tuhaftır! Kendilerine karışılsın isterler, karışılmadığında 'Benimle ilgilenmiyor,' diye üzülürler.
- B.C: Fahrettin sosyal hayatı sevmez, gezmeyi pek sevmez.
- C.A: Gürültülü, kavgalı, patırtılı yerlerden nefret eder hale geldim. Rahatsız ediyor beni, midem bulanıyor.
- B.C: Eskiden filmlerde öpüşmesine kızardım. Şimdi öyle bir sahne için, öpüşmediği zaman, 'Olmamış,' diyorsun. Yıllar seni olgunlaştırıyor.

- Çocuklarınız da evlendi... Şimdi evlilik nasıl?
- C.A:
Tatsız, tuzsuz. Evde ayak sesi yok

 

'BABAM EVLENECEĞİNİZ KIZ GÜZEL OLMASIN' DERDİ


Betül Hanım bu evlilikte çok mücadele verdiğinizi söylüyorsunuz... - B.C: Yalnız kalıyorsunuz, hep yalnızsınız. Çocukları annesiz, babasız büyütmek istemedim. Başlarda Yeşilçam'ın, sinemanın verdiği stresten dolayı; arkadaşlar, çevre derken hafif hafif alkole başladığı zaman: 'Acaba yürütebilir miyim?' derdine düştüm ama çok çabuk sıyrıldı. Allah'tan o bıraktı. Ondan sonra ben de iki çocuk yaptım peş peşe.
- C.A: Deniz gözlü çocuklar yaptı bana!
- B.C: Ama bir sanatçı ile evlenmeye kalksalardı, orada isyan ederdim.
- C.A: Senin çocukların, öldürsen 'Bir sanatçı ile evlenelim,' demezlerdi. Evlilikler ne kadar kısa sürüyor, görüyorsunuz. Şöhretli bir kadının, evliliği şöhretle beraber yüklenebilmesi çok zor. Babam köylüydü, derdi ki 'Oğlum, evleninceye kadar dünyanın en güzel kadınlarıyla beraber ol.'

- Oldunuz mu?
- B.C:
Olmuş, olmaz olur mu!
- C.A: Çocuklarıma aynı şeyi söyledim: 'Evleneceğin kadında güzellik arama,' derdi babam, 'hatta güzel bile olmasın. O eksikliğini başka türlü kapatır; zekâsıyla kapatır, namusuyla, ahlakıyla...'

- Nelerden vazgeçtiniz Betül Hanım?
- B.C
: Onu tanıdığımda, kadınlara güvenini tamamen yitirmiş vaziyetteydi. Yani bir kadın, 'Kuaföre gidiyorum,' dediği zaman, irkilirdi. Kim bilir ona önceden gelen hanımlar, belki 'Ben kuaföre gidiyorum,' deyip de mi geldiler... Bir yere giderken, Cüneyt'ten günler öncesinden izin alırdım.

 

FATOŞ'U YILMAZ GÜNEY YETİŞTİRDİ

 


- Evlilik 40. yılda nasıl bir şekil alıyor?
- C.A:
'Bebek,' derim, yüzüme bakar, 'Tamam,' der. Saatlerce konuşmuş gibi anlaşırız hemen. Ben keyfimdeyimdir, o iyidir. Birbirimizi seviyoruzdur, beraberizdir. O müthiş bir şeydir!

- Aranızda kaç yaş fark var?
- B.C:
10 yaş.

- Yaşça daha büyük olan erkekler kadının kıymetini daha iyi biliyor sanki...
- C.A:
Mesela Yılmaz Güney'le beraber olduktan üç ay sonra kız arkadaşının Sartre okuduğunu gördüm. Kadının olgunlaşmasında, donanımında erkeğin olgunluğu önemli. Fatoş'u da Yılmaz Güney yetiştirdi. Erkeğin emek vermesi gerekir. Ama baskı, ısrarla değil, çaktırmadan. Zekâ işidir bu. Emek vermediğin insanı sevemezsin. Yanında olacaksın, koruyacaksın! Bu çok önemlidir. Kadın güveni, korunmayı çok sever.

- Kadınları ne kadar iyi biliyorsunuz Cüneyt Bey?
- C.A:
Ben doktorum.

- Kaçıncı yılda güvenmeye başladınız eşinize? Dediniz ya, 'Bir süre çocuk yapmadım, bekledim.'
- B.C:
Üç-dört sene sonra.
- C.A: O kadar çok kadın tanıdım ki hepsi kocasını, sevgilisini aldatan kadınlardı. Şu kadarcık güvenim kalmamıştı kadınlara. Ruhunda ne büyük yaralar açar o! Güvensiz bir dünyaya götürür. Hele ihtiyacım olan kadınlarda 'Cinsellik olmasa acaba...' diye düşündüğüm zaman olmuştur. O kadar ideal hale gelmiştim.

- Betül Hanım'la tanışmasaydınız?
- C.A:
Çok tadında geçen bir hayat olmazdı. Şükran borçluyum ona, öyle huzurluyum ki....

- Beklediğinizi buldunuz mu bu evlilikten Betül Hanım?
- B.C:
Onu çok sevmeme karşın, beni sevmediğini, bana çocuklar için katlandığını hissetseydim hiç durmazdım. Hemen giderdim.

 

'ONU KAYBETME KORKUSU FAHRETTİN DEDİĞİM AN BİTTİ'

 


- Başlarda ilişkiniz nasıldı?
- B.C:
Onu hiçbir zaman Cüneyt Arkın olarak görmedim. Aslında ilk sene gördüm, sonra bitti. Onun da bana alışabilmesi için çok mücadele verdim. Birbirimize karşı hep iyimserdik.
- C.A: Günde 12-16 saat arası çalışıyorum. Cumartesi-pazar dahil. Bir gün bir şikâyetini duymadım Betül'ün. 'Bana şu elbiseyi al, şu ayakkabıyı al,' dediğini de bilmem. Sinema dünyama dalmışım, koşturuyorum, köle gibi.

- Sinema hayatınızın kaçıncı yılında tanıştınız Betül Hanım'la?
- C.A:
Üçüncü, dördüncü yılıydı.
- B.C: Çok başlarda! Çok meşhur olduğu dönemlerdi.

- Alkol probleminiz mi vardı o zaman?
- C.A:
Hayır, benim alkol problemim olmadı ki! Filmlerimi görüyorsunuz, 10 atın üstüne atlayan, iki atın üstünde giden adamın, günde 12 saat kılıç sallayan adamın, alkol sorunu olabilir mi? Yani her 'alkol sorunu' deyince, alkolikler gibi beni her gün içen bir adam olarak düşünmeyin. Refleksiniz, kondisyonunuz iyi olacak. İçmiyorsun; ama içince de kötü içiyorsun. Yani 'alkol sorunu' dediğimiz buydu.
- B.C: Popüler olmuş bir insanla baş edebilmek gerçekten çok zor. Kendime çok güvenirim. Ama 'Sorumluluğu, şöhreti onunla beraber taşıyabilir miydim?' meselesi, bir de çocuk yapıp ortada kalmak vardı...
- C.A: İkimiz de iyi niyetle: 'Beraber olalım, bu sonsuza kadar gidecek,' dedik. Sevmek, bir sanattır. Kömür madenine giren bir işçi, bir mühendis kadar büyük zahmetler çekmen, emek vermen gerekir beraberliğe. Yoksa olmaz! En ağır işçi gibi çalışacaksın, beraberliğin devamı ve güzelliği için.

- Genelde olmuyor ama...
- C.A:
'Yemeğe çıkacağız, saat 21.00'de hazır ol,' derdim. Saat gece 23.00-24.00... Sabaha karşı 02.00'de çıkardık.

- 'Ben çıkmıyorum Fahrettin, uyumak istiyorum,' demez miydiniz?
- B.C:
Demezdim. Kaybedeceğimi düşünüp korkardım.

- Kaç yıl sürdü o kaybetme korkusu Betül Hanım?
- B.C:
'Fahrettin,' demeye başladığım an bitti. Bana olan sevgisini göstermesi lazımdı. 'Cüneyt' derken, bir gün pat diye ağzımdan 'Fahrettin' kelimesi çıktı. Çıkış, o çıkış. 'Ne yapıyorum?' diye düşündüğüm zamanlarım olmuştur. Ağlayarak geçen günlerim çok olmuştur.
- C.A: Ama bunların hiçbirinden benim haberim olmadı.
- B.C: Asla belli etmedim!

 

'MUSLUĞUN ALTINDA ÇOK TABAK KIRDIM'

 

- Kavgalarınız nasıl olur?
- B.C:
Kafasına tabak atmam, ama yere atmışımdır. Sinirimden musluğun altında tabak kırdığım olmuştur.

- Nasıl oluyor barış?
- C.A:
Bir süre ikimiz de susuyoruz. Genelde ben etrafında dolaşırım. 'Nasılsın bebek?' derim. Gür sesle 'Çok iyiyim,' derse, her şey yoluna girer. Ses vermezse, bana biraz daha dolaşmak düşer. Yatağa o küskünlükle girmek kötü bir şey. Zaten bende uykusuzluk hastalığı da başladı. 

 

10 yıl geçmeden kendime yeni ayakkabı almam


- Siz çalışmaya devam ediyorsunuz hâlâ. Neden?
- C.A:
Mecbur olduğum için yapıyorum. 150 kavga, gürültü, kaza geçirdim, tehlikeli filmleri 150 bin liraya çektiğim zaman arabeskçiler 20 milyon lira alıyorlardı film başına.

- Yoksa yapmaz mısınız?
- C.A:
Yapmam! Artık ruhumu sakinleştirmek ihtiyacı duyuyorum.

- Hayalleriniz gerçekleşti mi, var mı yeni hayalleriniz?
- C.A:
Son bir hayalim var: Köyüme gitmek, yaşlılığımı orada geçirmek. Kerpiç evimi, kırlangıçların yuva yaptığı ahırı, hep bunları düşünüyorum. Gençliğimdeki o hürriyet, o kaygısız, sorumsuz özgürlük...

- Neresi orası?
- C.A:
Eskişehir. Karaçay Köyü.

- Birlikte ne yapmaktan hoşlanırsınız?
- C.A:
Balık tutardık ailece. Betül oturur, yemleri takardı oltaya.
- B.C: Boğaz'da bizi herkes ezberlemişti.

- Cüneyt Arkın'ın beğenmediğiniz yanı yok mu hiç?
- B.C:
Eskimeden asla yeni bir ayakkabı almaz kendine. Eski giysilerini atmaz, ondan gizli dağıtırım. Tutumludur.
- C.A: Betül'ün eli açıktır. 'Çok harcama,' derim. O da 'Ya, bu yaştan sonra ne olacak,' der. 10 yıl geçmeden ayakkabı almam. Niye alayım ki! Bir de köylüyüz ya, toprak, mal seviyoruz. Ne kazansam ev, arsa alıyorduk. İyi ki de almışız.

 


Evli kadınlar Cüneyt'in peşini bırakmazdı


- Bu kadar yıldır bir kadınla gizli ilişkinizi duymadık.
- C.A:
Betül'ün bir bakışından anlardım her şeyi. Duruşundan, sesinden. Yürekten sevmektir o. Yüreği minnetle akar. Kemal Tahir: 'Sevmek, hayat boyu biriktirdiklerinizi minnetle takdim etmektir,' diyor. Biriktirdiğim her şeyi çiçek takdim eder gibi verdim. Hayatını takdim ediyorsun bir anlamda.

- Eşiniz, evlendikten sonra hayatınızdaki tek kadın mı oldu hep?
- C.A:
Tek kadın o! Sadakat, güven, ihtiyaç duymak. Bir kere bir insana güvenmiyorsanız beraber olabilir misiniz? Güven var mı, huzur var mı, ihtiyaç duyma var mı, beraberken mutlu olmak var mı? Kadın güven ister. Güveni verdiniz mi, tamamdır mesele. Bana güvendi.
- B.C: Ama kadınlar peşini bırakmazdı.

- Çok zormuş işiniz!
- C.A:
Yemin ediyorum, başka bir kadına elimi sürmedim.
- B.C: Genelde de evli kadınlar asılırdı. Erkek için de evli kadın daha cazip. Hiçbir sorumluluk yok. O kadın evliyse, belirli saatte evine gitmek mecburiyetinde. Bu adam burada evliyse, (Cüneyt'ten bahsetmiyorum şimdi) onun da bir sorumluluğu yok. Evli kadınlardan ben daha çok ürkmüşümdür her zaman. Direkt söylerdim. Sık sık telefon ederdim.
- C.A: Dünyanın en çapkın, en deneyimli erkeği o işi yaptığı an, eve geldiğinde, kadın hemen hisseder. İstediğin gibi kırkayak oyunlarını kur, her numarayı çek, kadın hisseder.

- Oldu mu hiç?
- C.A:
Kadın hisseder! Kapıdan girişinizde hisseder.
- B.C: Hayır, o mesele değil. Tanıştığım zaman apayrı bir dünyanın içine girdim. Filmlerden kıskanırdım Cüneyt'i. Yani dışarıda yatmış yatmamış, o mesele değil. O filmde bir öpüşme sahnesi, bir aşk sahnesi var nitekim.

- Peki, Cüneyt Arkın'ı en çok kimden kıskandınız? Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, Türkan Şoray, Gülşen Bubikoğlu?
- B.C:
Hiçbirinden kıskanmadım.
- C.A: Bizim zamanımızda kadın-erkek ilişkisi başkaydı. Anadolu'ya gittiğim zaman, Fatma Girik'le küçücük odada yerde yatmışımdır. Onlar kardeşimizdi, namusumuzdu!
- B.C: Hepsinin bir sahibi vardı zaten. Filiz, Türker İnanoğlu ile; Türkan, Rüçhan Adlı'ylaydı. Hülya Koçyiğit, Selim Soydan'la, Fatma Girik, Memduh Ün'le beraberdi.
- C.A: Yeşilçam'daki baştan çıkaran kadınların hepsi bekârdı. Birinin bile gazetede, bir adamla fotoğrafı çıkmamıştır.
- C.A: Sinemaya başladığımda, 30 milyondu Türkiye'nin nüfusu. 10 milyonu filmimizi izlerdi. Yaşama biçimiydi bu. Genç kızlar, kadın başrol oyuncularıyla özdeşleşirdi. Erkekler de erkek başrol oyuncularla. Onun için örnek olmamız gerekiyordu bizim.

 

(Sabah)

 
YORUMLAR 3
  • murat bostan 16 yıl önce Şikayet Et
    . cüneyt abinin en büyük hayranlarındayım her filmini kaçırmadan izlerim abi büyüksün senden büyük oyuncu yok 2. kartal tibet üçüncüde kadir ama kadir inanır biraz yolundan kaydı en büyüksensin cüneyt abi
    Cevapla
  • İlhan BİLGİN 16 yıl önce Şikayet Et
    evet doğrudur ama.... cüneyt olarak değilde kara murat olarak bizans filimlerindekileri saymazsak.yani imparatorluk adına yaptıkların hariç fahrettin pardon cüneyt abi.
    Cevapla
  • Tekin Arik 16 yıl önce Şikayet Et
    CÜNEYT ABI BILMEMKI NASIL INANALIM!. Ben sahsen Cüneyt Arkin`in cokca meshur oldugu zamanlar cocuk yasta idim. Biz sadece Malkocoglu,Kara Murat filimlerini izler büyük keyf alirdik.Isin gercegi Cüneyt Arkinin hangi kadinla nerede ne yaptigida bizleri o dönemler pekte ilgilendirmiyordu,zaten o dönemlerde bugünkü gibi sanatcilarin poposundan ayrilmayan paparazziler yoktu.Her seyde bir mahsumiyet vardi simdiki sanatci bozuntulari gibi eski sanatcilar halkla ters bir durumda degildi.Buna ragmen kadinlara el sürmedim lafi bana indirici gelmedi.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Türkiye'nin Afrika açılımı sürüyor: Somali'ye uzay üssü kurulacak
Büyük şok! Çorluspor teknik direktörü silahlı saldırıda öldürüldü