Özden Örnek: Mutlaka günlük tutun

Emekli Oramiral Özden Örnek'in, Deniz Kuvvetleri Komutanı görevindeyken genç Bahriyelilerin çıkardığı Pusula Dergisi'ne verdiği röportaj...

Özden Örnek: Mutlaka günlük tutun
Özden Örnek: Mutlaka günlük tutun
GİRİŞ 30.07.2008 03:15 GÜNCELLEME 30.07.2008 03:15
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

PUSULA: Komutanım, öncelikle böyle bir fırsatı bize, Pusula Dergisi'ne ve Harp Okulu öğrencilerine verdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bizim için bulunmaz bir fırsat. Müsaadenizle sorulara geçeceğiz. Komutanım. Harp Okulunda iken vaktiniz nasıl geçiyordu? Öğrenciler arasındaki ilişkiler ve birik beraberlik ruhu nasıldı? Şu anki sınıf mevcutlarının sizin döneminize oranla fazlalı­ bu ilişkileri ne yönde etkilemiş olabilir?

Ora. Özden ÖRNEK: Biz Lise ile Harbiye yi beraber aynı okulda okuduk. O zaman okulun ismi Deniz Harp Okulu ve Lisesi Komutanlığı idi. Beş sınıf bir aradaydık. Harbiye 3 ve 4. subay olarak okuyorlardı. Subaylar şimdiki hazırlık sınıfının olduğu yerde okuyorlardı. Geriye kolan öğrenciler de aşağıda okuyor­lardı. Okulun toplam mevcudu 430 kişiydi, beş sınıf toplamı. Öyle olunca herkes birbiri­ni çok iyi tanıyordu. Fakat sizin yaşamadığı­nız birçok şeyi yaşadık. Okulda dehşet bir baskı vardı. Ceza talimi denen bu olayı hakikaten yaşamak lâzım. Anlatılması çok zor bir olay. Ona rağmen (mantıklı bir olay değil ama) bütün eski deniz subayları hep ceza ta­limi hikâyelerini anlatırlar. Çünkü yaşanması macera olan bir olay. Sabahleyin saat beşte kaldırırlar sizi. Yatağınızı sırtınıza alırsınız, kış kıyamet demeden çıkarsınız o tramplenin oraya (Ön tarafta kalıyordu). Evvelden arda bir işaret kulesi vardı. Şimdiki Yavuz direğinin yerindeydi. En az bir saat suren bir eziyetti, filikayı iskeleye bağlarlardı. Boyuna kürek çekerdik, ellerimiz nasır içinde. Tabi bunlar zaman geçtikçe insanın kafasında çok farklı şeyler olarak kalıyor. O zamanlar nefret edi­yorduk. Okulumuzda müthiş bir birlik vardı. Şimdiki basket ligi gibi, o zamanlar şehir ligi vardı. İs­tanbul ligi. Ankara ligi, vb. İstanbul ligi zaten Türkiye ligiydi. Bugünkü ligin ayarınday­dı. Bizim takım o ligde oynuyordu ve Türkiye Şampiyonu oldu. Bu durumlar talebeleri bir­leştirici faktörlerdi. Bir de Askeri Lise ve Harp Okulu arasında büyük bir çekişme vardı. Bi­zim okul sporda çok iyiydi. Türkiye Atletizm rekortmenleri vardı. Mesele Gürkan Çevik 400 metrede Türkiye rekorunu kırdı. 40.58 koşmuştu o sene. Yirmi beş otuz sene kırılamadı o rekor. Onun için diğer harp okulları bize kıskanarak bakardı, bu kadar az insanda bu boşarı nasıl oluyor diye. Biz de çok çalışıyorduk o zamanlar. Spor birleştirici bir unsurdur. Esasında sınıf mevcutlarının artmasının bir­lik ruhunu zedelediğini hiç zannetmiyorum. Bu önemli de­ğil. Mühim olan, hep beraber aynı şeyleri yaşayıp, pay­laşmak. Bütün sınıflar birbirini sevmez. Aynı futbol maçı­na gidersiniz, herkes Deniz Harp Okulu diye bağırır. Bu olayları yaratabilmek lazım.

PUSULA: Komutanım, Deniz Harp Okulu olarak Mühendis­lik Bilimleri olarak yoğun bir eğitim görüyoruz. Bu yüzden mesleki eğitim açısından yeterli gelişim sağlayamadığı­mızı düşünüyoruz. Yurt içindeki diğer Harp Okulları ve Amerikan Deniz Harp Okulunu incelediğimizde, mesleki yeterliliğe sahip olmak için karakter gelişimi ve liderlik gelişimi konusunda özel liderlik merkezleri bünyesinde önem verildiğini görüyoruz. Bu konudaki ihtiyaç ve mev­cut sistemimizin yeterliliği konusundaki görüşlerinizi öğ­renebilir miyiz?

Ora. Özden ORNEK: Ben sizin dediklerinize canı gönül­den katılıyorum. İnsanlara kendilerini geliştirebilmeleri için boş zaman vermek lazım. Hele sizin bu çağınızda, bunlara daha fazla ihtiyacınız var. Bir taraftan da bu mü­hendislik derslerinizi okumanız lazım. Mühendislik dersle­ri sizin ilerdeki yaşantınızın temel bilgileri olacak. Hiçbir zaman için Newton'un kanununu hatırlamayacaksınız, Pascal’ın teorisi hatırlamayacaksınız. Bunlar size bir dü­şünce tarzı verecek. Düşünürken yaklaşım yolu verecek. Problem çözme yeteneği kazandıracak. Bu bilgilerin bir kısmı bilgi dağarcığınızda kalacak. Onun için mühendislik dersleri alt yapınız İçin çok lazım. Anladığım kadarıyla bi­raz fazla mühendislik dersleri var. Biz bunu fark ettik. Son iki üç sene epeydir Harp Okuluyla ilgilenememiştim. Son iki üç sene­dir ilgileniyorum ve onu gördüm. Bir çare bulmamız lazım. Bu sorunu çözmek için çalışıyoruz. Belki okuldan mezun ol­duktan sonra altı ayınızı tekrar bir eğitim şeklinde, altı ayınızı staj ya da yardımcı subay şekline dönüştürerekten Harp Okulunda veremediğimiz, veyahut versek dahi, henüz nosyonu oluşmadığı için sizin kavrayamadığınız meslek derslerini, müfredattan çıkarıp, size zaman kazan­dırıp, bunları, hem gemide gösterip hem de kafanızın içi­ne yerleştirebileceğimiz bir şekle dökmeye çalışıyoruz. Bu şimdilik üzerinde durduğumuz bir konu. Başka çözüm yolları da arıyoruz. VOK ile konuşuyoruz. Mühendislik derslerini de mümkün olduğu kadar minimize etmeye ça­lışıyoruz. Eğer bir azaltma mümkün olursa tabii ki artan zamanınızı da sizin liderlik çalışmalarınıza ve kişisel ge­lişmenize bırakacağız.

PUSULA: Komutanım, ülkemizi çeşitli sıfat ve görevlerle yurtdışında birçok defa temsil ettiniz. Yurtdışında bulun­duğunuz sürede kendiniz ve ülkemizin hangi özelliklerini Ön plana çıkardınız?
 

Ora. Özden ÖRNEK: Evet. İlk yurtdışım Post Groduote School. 2 sene boyunca Amerika'da okudum. Oradayken inanın bana şu okulun mezunu olmakla iftihar ettim. Bizim akademik düzeyimize herkes ulaşamıyordu. Çok geri­deydiler. Bu okulun bize neler verdiğini o zamanlar anladım. Siz burada hep söyleniyorsunuz ama mukayese or­tamı olunca bunu çok İyi anlayabiliyorsunuz. Sonradan yurtdışında 1 yıllığına War Colloge'a gittim. Orada okurken ailemle beraberdim, iki de çocuğum (7- 8.5 yaşında) vardı. Oldukça değişik bir yerdi. Ülke özelliğinin yansıtıl­ması gereken bir okuldu. Çok dürüst olarak, samimi olarak biz burada bir Türk hayat felsefesiyle nasıl yaşıyor­sak aynısını ailecek oradakilere göstermeye çalıştık. On­lara çok değişik bir hayat tarzı olarak geliyor tabii ki. Aramızda Anglosakson felsefesiyle, Batı-Doğu'nun yaşam felsefesi farkı var. Daha sonra ataşe olarak yurtdışında bulundum. Bu çok meşakkatli ve yetenek isteyen bir gö­rev olduğundan, mesleki yeteneğinizi göstermeniz gere­kiyor. Öyle ayrı bir kendimizi tanıtma şekli olmadı. Daha sonra iki sefer Napoli’ye gittim. Çok değişik bir görev; Bir NATO görevi, yani bir nevi ateşe göreviydi ve doldurduğum mevki çok üst düzey bir mevkiiydi. İlginizi, bilginizi tüm yetenekleri ile ortaya koymak zorundasınız. Çok iyi ve dikkatli bir yönetici olmak zorundasınız. Çünkü emrinizde, İtalyan, Yunan, İngiliz, Fransız hepsi var. Bunların hepsini dengelemek zorundasınız. Onun için bilgili, dikkatli ve çok sabırlı bir yönetici olmak gerek. Bir yandan da aile fertlerinin hepsi ile birlikte ülkeniz temsil etmek zorundasınız.

PUSULA: Tüm DHO öğrencilerinin geleceğe yönelik en bü­yük hedefi sizin mevkiiniz olan Deniz Kuvvetleri Komutanı olmak. Sizi bu mevkiye getiren en önemli faktörler ne­lerdir? Harp Okulundayken "Ben Deniz Kuvvetleri Komuta­nı olacağım!" diyor muydunuz? 

Ora. Özden ÖRNEK: Yok, hayır. Lise 1’de girdim, daha yeniyiz sene 1957: Heybeliada’da teneffüshanede ev özle­miyle oturuyorduk. Beni devamlı tabura çağırdılar, daha üzerimde de sivil elbise vardı, resmi elbise değil. O gü­nü hiç unutmuyorum. O kadar çok tabura geçmişiz ki bık­kınlık gelmiş üzerime, bir ara düşünüp subay oluncaya kadar kaç kere tabura geçeceğimi hesapladım. Tam 9000 kere… Sizin de programınız hemen hemen aynıdır. O kadar tabura geçiyoruz ki farkında değiliz. Biz böyle başladık ve birçok şey düşündüm. Bana birisinin söylediği birkaç cümlelik tavsiye vardı;  “Sana birçok görevler verilecek, görev ne olursa olsun onu iyi şekilde yapmaya bak.” İnsan yaratılışı itibariyle hadi bırakayım diyemiyor, devamlı bir arayış, yenilik, gelişim içerisinde. Daima ileriye gitmek, yükselmek istiyor. O inanç ve düşünce….  (Bu cümlenin devamı olan, röportajın yayınlandığı Pusula Dergisi’nin 7. sayfası bulunamadı…)

Dergi’nin 8. sayfasından devamla…  

PUSULA: …Sadece konferanslarla geliştirilmesi ne kadar doğru­dur? 

Ora. Özden ÖRNEK: Hayır, değil. Mesela, ben iki sene Donanma Komutanlığı görevimde sıfırdan başladım. Tabii büyük bir zaman dilimi eğitimle geçiyordu. İnsanları TKH’nin ne olduğu konusunda da eğittik ilk önce ama de­dim ki, Eğer Önce sonunu beklersek bu insanlar ikna ol­mayabilirler "Bu sistemin işe yaradığını yan yoldayken göstermek lazım”, dedim ve birçok şey yaptık o arada. Mesela süreç geliştirme timleri kurduk, icat veya keşif ya­pan kişilere mükafat vereceğiz diyerek donanmanın içeri­sinde rekabet havası yarattık. 14-15 tane buluş geldi. Bu buluşları üniversitelere incelettirdik, üniversiteler hayran­lıkla içlerinden 2-3 tanesini seçtiler ve biz onları mükafat­landırdık ve bunun neticesinde Bahriyenin yaptığı tasarruf inanılmaz. Öneri sistemini kurduk, insan odaklı demiş­tim; insan odaklı olabilmesi için insanlarla iletişim kurman lazım. Hâlbuki normal askerlik sistemi içerisinde her* kes bir üstüne söylerken yarı yolda kayboluyor. Direkt önen sistemini kurduk. Mesela ben Donanma Komutanı iken herhangi bir astsubay bana e-mail ile öneri atabili­yordu. Hepsine cevap veriyordum, bu yüzden birçok mü­kafat alan arkadaş oldu, sırf öneri sisteminde getirmiş oldukları önerilerden dolayı. Birçok şey yapıldı, adımlar atıldı ama Ankara'ya gittim. Ankara'da hiçbir şey yapıl­mamış. Şimdi Ankara baştan başladı, Ankara bu işi öğreniyor. Kuzey Deniz Saha, Güney Deniz Saha Komutanlığı Öğreniyor ve toptan Bahriyeyi buraya getirmeye çalışıyo­ruz. Toplan hep beraber geçersek bunun ne kadar rahat ve ne kadar değişik bir sistem olduğu o zaman ortaya çı­kacak. Söylediğinde haklısın, sadece panolarla bu iş olmaz.

PUSULA: Şu an yaptığımız küçük sohbet bile anlam olarak bu konuda çok şey ifade ediyor, ilk dönem büroda sizin gelip öğrenciyle karşılıklı soru-cevap şeklinde bizleri dinlemeniz, bunlar gerçekten büyük gelişmeler. Sizin direkt olarak öğrenciyle muhatap olmanız büyük bir memnuni­yet Daha önceden de pek görmediğimiz, alışık olmadığımız bir şey komutanımızın gelip bizimle birebir şekilde konuşması ve rahatça istediğimiz soruyu sormamıza izin vermesi. 

Ora. Özden ÖRNEK: Çok memnun oldum öyle bir etki yarattığına.

PUSULA: Komutanım, az önce gemideki timleri anlatırken siz de bahsetmiştiniz; Takım çalışması ile takım ruhunun biz Bahriye Subayları için önemi konusundaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? 

Ora. Özden ÖRNEK: Hep öyle. Bahriyede hayatınız takımla başlayıp takımla bitecek. İyi bir takımın parçası iseniz daima sırtınız yere gelmez ve takım sizi kurtarır, siz takımı kurtarırsınız. Bahriye demek "takım çalışması" demek, bunu hiç unutmayın. Size ben bu kadar söyleyeyim, bunu yaşayarak öğreneceksiniz, ama bu sözümü hep ha­tırlayın

PUSULA: Komutanım, özellikle Deniz Harp Okulu öğrencileri için gündemi efektif bir şekilde takip edebilme, olaylara geniş perspektifte bakabilme, yorumlayabilme ve ders çıkarma konusunda bizlere hangi tavsiyelerde bulu­nabilirsiniz?

Ora. Özden ÖRNEK: Bir kere, çok okuyun. Bulduğunuz her boş vakitte okuyun: ne okursanız okuyun. Bilginin hiçbir şekilde zararı olmaz. Kendinize ileride faydalı olabilece­ğine inandığınız notlar tutun, mümkünse günlük tutun. Bu okuldu bizden çok büyüklerin yani bizim hocalarımızın ye­tişme şeklinde günlük mecburiyeti varmış, günlük tuttururlarmış. Bunun kıymetini çok sonra öğrendik. Bir kere, en basit faydası nesillerin devamında. Mesela ben oturup 1975 senesinde gemide II. Komutanlık hatıralarımı eğer bir kenara günlük olarak yazamamışsam hepsini hatırla­mam mümkün değil. Ama yazdıysam her hadiseyi boştan aşağıya hatırlarım ve bunları bir hatıra olarak yazdığım zaman sen okuyacaksın, herkes okuyacak ve herkes bir hatıradan bir olaydan kısmetini olacak ve göreceksiniz o senelerde insanlar nasıl yaşıyorlarmış, neler düşünüyor­larmış? Bu esasında insan evrimi içerisinde çok önemli bir olay. Kendi aranızda daima münakaşa edin, birbirinizin kofasına da sandalye vurmayın sakın. Türk Ulusu olarak tartışma usulünü bilmiyoruz. Hani fikri söylediğin kadar karşıdakinin fikrine de saygı duyarak, konuştuğun kadar susmasını bilerekten tartışın, fikir mücadelesi en güzel şeydir. Bu size hem çeşidi fikirleri öğretecektir, fikrinizi sonuna kadar şovunun oma hiçbir zaman dogmatik olma­yın. Yani her şey' t>ert biliyorum benden başka kimse bir şey bilmez şeklinde değil, en ufacık erden bile öğrenece­ğiniz çok şey vardır. Bunu unutmayın ve bilmediğiniz her şeyi muhakkak sorun, sormaktan çekinmeyin. Bilmemek çok ayıptır, size birisi bunu anlatacaktır.

PUSULA: Komutanım, Önceki yıllarda Deniz Kuvvetlerimi­zin hep değişimlerin öncüsü bir kuvvet olduğunu duyuyoruz Deniz Kuvvetleri'mizin örf, adet ve ananelerine sıkı sıkıya bağlı olması bizim diğer kuvvetlere nazaran gelişi­mimizi ne yönde etkilemektedir? 

Ora. Özden ÖRNEK: Öyleyiz, hala öyleyiz. Şimdi burada iki şeyi karıştırmayın. Bir kere yeniliğe daima açık olun. Yeniliğe daima açık olmak demek İnsanın yaşamında ba­zı kuralları devam ettirmesine hiçbir zaman engel değil Bizde bir adet var: Gemiye gelirsiniz, alt tavaya bastığı­nız anda üst tavaya kadar silistre çalar, giderken alt tavadan ayrılırken silistre çalar. Bu bir gelenektir. Bizim siz­lere idame ettirin dediğimiz genelde şekli gelenekler, manadaki şeyler. Ama bunlar sizin hiçbir zaman yeniliğe açık olmanızı önlemeyen şeyler. Dört sıra, sekiz tane düğmemiz vardır. Hiç kimse bu dördün altına beşinci sıra­yı koymayı kabul etmez. Şu elbisenin değiştirilmesini hiç­birimiz kabul etmeyiz. Bunlar bizim tutucu taraflarımızdır. Ama bu yeniliğe açık olmamızı engellemez. Yeniliğe açık olmak, insanın zihninde, kafasında yaptığı işleri kolaylaşma, daha etkin hale getirici fikirleri kabul etmesi de­mektir. Bununla ifade edilen şey çok farklıdır. Gelenekle­rimiz, Bahriye yaşamımızın içinde. Kıdemli bir geminin pruvasından izni olmadan kıdemsiz bir gemi geçemez. Bu kural değil, hiçbir yerde yazmaz. Geçerseniz size kimse ceza veremez. Bu yasadışı bir şey değil ama bu bizim geleneğimiz ve kimse de bunu bozup geçmez pruvadan.

PUSULA: Bizde genelde saygı ön planda. 

Ora. Özden ÖRNEK: Bizde, hep küçük büyüğe, saat farkı bile olsa saygı gösterir. Bu hiçbir zaman değişmez. Mesela Bahriyemizde emekliye ayrılmış subaylarımıza saygı çok önemli bir gelenektir. Ordudan ayrılsa bile ben onu hala okul sıralarındaki hatıralarla anarım. Benden bir iki sınıf üstte olsa, albayken ayrılmış olsa da görür gör­mez saygımı gösteririm, Hala o kişi benim için büyüktür. Bunlar hoş şeyler. Bunun yanında bilgisayar çıktığında onu ilk biz kullandık, yani geleneklerimiz buna mani de­ğil. Yeni çıkan bir muhabere cihazını ilk biz kullandık. Bah­riye tam anlamıyla devrimini gerçekleştirdi. Eski klasik Bahriye büyük bir devrim geçirdi. Eski gemilerimiz çok ba­sitti. Şimdiki firkateynler çok komplike gemiler. Bu geçişi çok rahat yaptık. Buna kimse inanamadı Bu konuda subaylarımızın yeniliğe yakın ve iyi yetişmiş olmasının rolü büyüktür, Amerika bu geçişi yaparken 1970'te çok zorlandı, çok büyük sancılar çekti. Biz Amerika'nın çektiği sıkın­tının onda birini çekmedik. Klasik bahriyeden, modern bahriyeye geçişte yaşamadığımız sorunlar, bize olumlu katkı sağladı. O sorunları yaşasaydık sarsılabilirdik, fakat çok gerçek payı var ki sorunları göğüsleyebilecek per­sonele sahip olmamız sayesinde çok kısa zamanda çok ileri gittik. Bu da bu mektebin vermiş olduğu alt yapıdır.

PUSULA: Komutanım, Bahriyemizin sizin göreve başladığınız dönemdeki durumu ile Akdeniz'deki sayılı donanmalardan olduğu şu anki durumu arasındaki değişimin dö­nüm noktaları sizce nelerdir? 

Ora. Özden ÖRNEK: Mukayese edilemeyecek kadar fark var. Sayısal fark çok fazla. O zamanlar sekiz tane muhri­bimiz vardı, şimdilerde yirmi tane firkateynimiz var. Denizaltılarımız Amerikan yapımıydı, çok eskiydi. Şimdikiler ise çok etkin ve teknolojik. Sadece 5/38'lık bir topumuz vardı, şimdi ise bir sürü güdümlü mermimiz var. Ulaştığı­mız mesafe oldukça arttı. Top kullanırken 14 -15 bin yar­dadan hasar verebiliyorduk, şimdi ise 75 mile kadar ula­şabiliyorsunuz. Dediğim gibi arada çok fark var. Bahriye de çok küçüktü. Ben Kd. Ütğm. iken subay sayısı 3800 ci­varındaydı, 9000 tane astsubay vardı, er sayısı ise 24.000'di. Şu an ise subay sayısı 4800, astsubay sayısı 13000, er sayısı 34000 civarında. Kullandığımız harp si­lah araçları bakımından mukayese bile etmem. Bazı ge­milerimizde SO1 radarlar vardı. SO serisi dünyada ilk ya­pılan radarlardır. 1945-40 yapımı. II. Dünya Savaşında kullanılan radarlar. Ufacık skopları vardı. Köprüüstünde iki tane elektronik cihaz vardı: bir tanesi ona suustü radarının repiteri, diğeri de UHF cihazı. Başka elektronik hiçbir şey yoktu. SHM'lerde sadece DRT masası vardı, onun haricinde hiçbir şey yoktu. Düşünün, şu anda ise bir gemi o kadar kompleks, o kadar ileri bir hale geldiki; bir kişi görevini aksatsın hemen hissedersiniz. Şu var ki kim ne derse desin personel daima iyiye doğru gitti. Hiçbir zaman için gerilemedi. Kendine daha fazla güvenen personel yetiş­tirdik ve bunlar Bahriyeyi alıp çok ileriye götürdüler. Bugün gemilerimizin hepsi NATO içerisinde çok profesyonel bir Bah­riye olarak biliniyorlar. Bizimle kim çalış­tıysa, hakikaten, hayranlıkla Bahriyemizden bahsediyor. Bunun altında yatan en önemli unsur "kaliteli personel” eski Bahriyeyle şu anki durumumuz arasında çok büyük bir fark var ve bu fark oldukça iyi yönde. Bu gelişimin ana kaynağı bu mektebin vermiş olduğu alt yapıdır, baş­ka bir şey değil.

PUSULA: Komutanım, denizciler haricindeki insanlarımıza ve ülkemize denizin anlatılması ve sevdirilmesi için Deniz Kuvvetleri olarak ne yapabiliriz?

Ora. Özden ÖRNEK: Bu sene, ben başlar başlamaz, bir emir verdim; Türkiye'de denizciliği daha yaygın ve sevilebilir hale getirebilmek için ne yapılabilir diye. Çalışmalar sonucu elli sekiz maddelik eylem planı yapıl­dı. Bunun içinde deniz izcilerinin yetiştirilmesinden, onların denizi sevmesinde yardımcı olmaktan, onları des­teklemekten, onlara belli seviyede denizcilik bilgilerini aktarmaktan: harp gemilerimizin Donanmaya milli imkanlarla yapılmasına kadar çok geniş bir spektrum var. Yat sporuna katkımız oldu. Yarış düzenleyenlere kurtarma ekiplerini, S/G botlarını esirgemeden veriyoruz. Bizden çeşitli kurslar istiyorlar, esirgemeden veriyoruz. Yeter ki onlar bizden istesinler, iki yıllık denizcilik okullarına denizcilik hakkında malzeme veriyoruz. Laboratuar mal­zemelerini tamamlıyoruz. Hatta bir ara askeri kampları çocuklara tahsis ederekten onlara denizciliği sevdirecek işler yapmak, onları eğitmek gibi faaliyetler düzenledik. Ulaştırma Bakanlığı'nı da bu düşüncenin içine çektim. On­lar da buna sahip çıktı ve büyük yatırımlar yaptı. Sizler de buna benzer faaliyetlerde bulunabilirsiniz. Denizi bir rek­abet alanı olarak gösterip her kulüple yarışabilirsiniz. Bunu müteakip etrafınıza sivil çocukları toparlayıp onlara denizi öğretebilirsiniz. Deniz sadece yüzme meselesi değil, deniz o kadar geniş anlamlı bir ortam ki: Sanayisi çok fazla gelir verir. Zevkini almak istiyorsanız muazzam­dır, altı da ayrı zevktir, üstü de. İnsanlara, denizde bakın neler var diye göstermek lazım. Deniz, sadece yazın içeri­sine girilebilen bir ortam değil. Bizler profesyonel harp subayıyız, ama hepimiz amatör Bahriyeliyiz ve bu ruhu hiç kaybetmemeliyiz. Hep etrafa yaymak istediğimiz ışık, denizciliği sevdirmek olmalı. İnsanlar denizi severlerse ­Bahriyeli olurlar. İnsanlar Önce ticaret Bahriyesini geliştirmişler. Sonra denizde soyulmaya başlamışlar. Bakmışlar ki "Bunu korumak için asker lazım!" demişler. Önce ticaret Bahriyesi, sonra harp Bahriyesi vardır. Yani ticaret Bahriyesi harp Bahriyesini gerektirir.

PUSULA: Peki ticaret bahriyemiz?

Ora. Özden ÖRNEK:
Pek iyi değil. Bir ara iyi bir çıkış yakaladık, 10 milyon tona çıktık. Sonra aynı süratle aşağılara doğru geriledik. Dün akşam aynı konuyu Maliye Bakanına anlattım. Petrole yakın parayı, denizde taşımasına ödediğimizi söyledim. Bizim adamlarımız taşırsa para bizde kalacak. %65 oranında yabancı ban­dıralı gemiler, %35 oranda Türk gemiler taşımacılık yapıyor. Bu çok az, bunun tam tersi olmalı. Gemilerimiz eski, yeni gemi yaptırmıyoruz, iki şeyi ayırt etmemiz lazım. Bir tanesi: kullanılmış gemi almak, daima yeni gemi yaptırmaktan daha ucuzdur. Bu önemli ama o kadar önemli değildir. Önemli olan, işe sipariş verildiğinde 1-1,5 sene bekleyeceksin ve para ödeyeceksin. Geminin %10'u yapıldı para, %50'si yapıldı yine para ödeyeceksin. Fakat hazır gemi satın alındığında ertesi gün gemi para kazanmaya başlar. Diğer türlü gemi faaliyete geçene kadar ödeyeceksin, ama karşılığını alamayacak­sın. Onun için herkes, dışarıdan hazır gemi satın alma durumuna gidiyor, bulabilirlerse tabii ki.

PUSULA: Komutanım, bizim sorularımız büroda sona erdi. Bizlere zaman ayırdığınız için tüm Deniz Harp Okulu öğ­rencileri adına tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz, sağ olun!

Ora. Özden ÖRNEK: Sizler sağ olun.

(Pusula Dergisi, 54. sayı. Mart 2004)

 

YORUMLAR 1
  • adam turk 16 yıl önce Şikayet Et
    HERKES GÜNLÜK TUTARSA DARBECİ RAKAMI ARTAR PAŞA EFENDİ. bir ara denedik allah aşkına birtane olumlu birşey yazmamışız en iyisi bırakalım dedik,demekki siz günlük tutunca bize gerek kalmıyor,ülkeyi getirdiğiniz noktanın günlüğünü yutabilecek birtane adam varmı...?
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Bakan Güler'den 3. Dünya savaşı uyarısı: İsrail Türkiye’ye saldırabilir
'Devlet Bahçeli' kararına peş peşe tepkiler! MHP ve AK Parti grubu meclisi terk etti