Cemil Meriç ve aslına dönüş hamlesi

"Tanzimat'tan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız?" diyordu Cemil Meriç...

Cemil Meriç ve aslına dönüş hamlesi
Cemil Meriç ve aslına dönüş hamlesi
GİRİŞ 01.12.2008 14:48 GÜNCELLEME 01.12.2008 14:48

Beşir Ayvazoğlu'nun makalesi

Fransız mandası altında yaşayan Hatay'da bütün Türk gençleri gibi Cemil Meriç de Türkçüydü; fakat bir gün Büchner'in Madde ve Kuvuet'im okudu ve bütün hayatı değişti. Artık o bir ateistti. Lise yıllarında okuduğu Marksist klasiklerin tesiriyle de maddeciliğe yöneldi, hatta İstanbul'a okumak için geldiğinde Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi gibi ünlü sosyalistlerle tanıştı. O güne kadar tek işçinin bile elini sıkmadığı halde Marksistlik iddiasında bulunan genç düşünür, bunun gerçeklerden bir çeşit rüyaya kaçış olduğunu çabuk fark etmişti etmesine, ama bu arada Hatay hükümetini yıkmaya teşebbüs iddiasıyla tutuklanıp idamla yargılanmış, sonunda beraat etmesine rağmen bütün tanıdıkları kendisiyle selamı sabahı kestikleri için aşağı yukarı yirmi yıl, bir Jan Valjan hayatı yaşamak zorunda kalmıştı. Bu hayatı onun için çekilir kılan, kitaplardı; engin tecessüsü ve Antakya Sultanisi'nde öğrendiği kuvvetli Fransızcası sayesinde Avrupa kültürüne açıldı. Bu öyle bir açılıştı ki, kendi ifadesiyle, coğrafyasında Asya yoktu ve sadece diliyle Türk'tü.

 

"Işık Doğudan gelir!"

Hind dünyasını bir Avrupalının, Romain Rolland'rn kılavuzluğunda keşfeden Cemil Meriç, ondan "ilk hocam" dîye söz ediyordu; ama dikkatini Ganj kıyılarına asıl çeken Schopenhauer ve Schelling oldu. Keşfettiği elbette Avrupalının gözüyle Asya'ydı, ama Asya... Büyü bozulmuş ve bir tane Avrupa olmadığını da o zaman anlamıştı. "Olemp'i ararken Hind çıkmıştı karşısına". Bunun da bir kaçış, bir arayış olduğunu bilecek kadar tecrübeliydi, ama 'Vedalar Çağı’nı incelemeden on dokuzuncu asrı doğru anlamanın mümkün olmadığını artık biliyordu. Böyle meselelerle oyalanmanın bir çeşit kaçıklık olarak görüldüğü bir kültür ortamında yıllarını "düşüncenin, hürriyetin vatanı" olarak gördüğü Hind'e veren ve oradan 'tesamuh'u,'düşüncenin gökkuşağını bütün renkleriyle sevmeyi', 'peşin hükümlerin mahpesinden kaçmayı, hakikatin çeşitli yönlerine eğilmeyi, hayatın her tecellisine saygı beslemeyi' öğrenen Cemil Meriç'in öğrendiği bîr gerçek dana vardı: “Ex Oriente lux", yani "Işık Doğu'dan gelir!"

Cemil Meriç, heyecanlar dolu Hind macerasını, 1964 yılında yayımlanan Hind Edebiyatı'yla taçlandırdı. Dört yılda yazdığı ve 'harf harf hayatını işlediği' bu eser, aynı zamanda onun yayımlanan ilk telif eseriydi. İyi ama, ne zamana kadar Ganj kıyılarında oyalanacakta? Bir gün Konya’ya giderken yol arkadaşlığı yaptığı üniversiteli bir genç; “Sen bizden değilsin!” deyiverdi. Kendisini dinleyelim: “ Evet, ben onlardan değildim. Ama onlar kimdi? Uçurumun kenarında uyuyordum. Demek boşuna çile çekmiş, boşuna yorulmuştum. Bu hüküm hakikatin ta kendisi idi. Tanzimat'tan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve aldatmak. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız? Gerçeği görmek, hatayı sonuna kadar yaşamakla mümkün. Yığın Avrupalılaşırken aydınlar Türkleşmeli. Ve çalışmağa başladım. Spinoza kırk dört yaşında ölmüş, Nietzsche kırk dört yaşında delirmiş. Ben yolumu kırk dört yaşından sonra buldum."

Genç düşünürün bulduğu yol Bu Ülke'ye, yani kendi ülkesine çıkıyordu. Gözlerini kaybettiğinde yaşadığı trajedinin bir benzerini de bu yol ayrımında yaşadı: Aralarında kendini daha rahat hissettiği aydınlarla artık aynı dili konuşmuyor; fakat yeni dilini az çok anlayanlarla birlikte olmaktan da pek hazzetmiyordu. Kendini ne 'sağ'da hissediyordu, ne 'sol'da. Çaresiz, 'Fildişi Kulesi'ne çekilerek düşünmeye Ye yasmaya başladı. Esasen dış dünyaya kapanıp iç dünyaya acılan gözleri onu bu kuleye kapanmaya zorluyordu. İç dünyasında "Doğu'nun ışığı vardı ve onun Doğu'su artık Hind'le sınırlı değildi; engin tecessüsü bütün Doğu'yu kuşatmak istiyordu. Düşünce dünyasının yıldızlan arasında artık sadece Homeros, Eflatun, Marks, Nietszche, Balzac, Victor Hugo gibi Batılı şair, yazar ve filozoflar değil, Biruni, İbn Rüşd, İbn Haldun, Gazali, Fuzuli, Baki, Ahmed Cevdet Paşa gibi Doğulular da Parlıyordu. Mesela "Medeniyetlerin Defter-i Amali” dediği ansiklopediler hakkındaki uzun yazısında, ansiklopedi kelimesini kullanan ilk yazarlardan ve Diderot, D'Alambert gibi ilk ansiklopedistlerden söz ederek günümüze geldikten sonra "İslâm'da Ansiklopediyi anlatmaya koyulmuştu. Yüz on sayfalık bu yazının altmış sayfası, bizde uzmanlar dışında hiçbir aydının bilmediği Safa Kardeşler'in, yani Îhvanu's-Safa'nrn Resail'ine ayrılmıştı. İlk baskısı Pınar Yayınlan tarafından 1984 yılında yapılan Işık Doğudan Gelir, bu yazıyla başlıyordu. Dünya kültürünün ve düşüncenin bütün ufuklarında gezinmeye kararlı olan Cemil Meriç'in tecessüsü dur durak bilmiyordu. Seyyid Hüseyin Nasr'ın İslâm'ın Kozmolojik Doktrinleri adlı eserinin Türkçeye çevrilmesi münasebetiyle yazdığı yazıda, İslâm medeniyetinin bazı meselelerine girmiş, başka bir yazısında da Türk muhafazakârlarının hiç ilgi duymadıkları bir konuyu, Kitab-ı Mukaddes'i ele almıştı. Bu yazılar, Işık Doğudan Gelir'de ikinci ve üçüncü sıralarda yer alıyor, onları Herbelot'nun Doğu Kütüphanesi adlı eseri hakkındaki yazısı takip ediyordu. Cemil Meriç'in "Muhteşem Bir Abide" diye nitelendirdiği bu eser, Hugo'dan Nerval'e kadar Doğu'yla ilgilenen bütün Avrupalı şair ve yazarlann başvurduğu ana kitaptı.

Bir aslına dönüş hamlesi

İşık Doğudan Gelir, bu kitaba adını veren "Ex Oriente Lux" başlıklı yazıyla devam ediyor. Düşüncelerinin gelişmesinde etkili olan Quinet, Michelet ve Edouard Schure gibi yazarlardan, özellikle Quinet'in Dinlerin Ruhu, Schure'un Doğu Mabetleri ve Büyük ermişler adlı kitaplarından söz eden Cemil Meriç, bu yazının "Işık Doğudan Gelir" sözünden bahsettiği bölümünde, beyaz insanın Amerika'yı keşfedip Pasifik Okyanusu'nun öbür ucundaki ihtiyar annesiyle, yani Asya'yla karşılaşalı beri, misyonunu daha aydınlık olarak görmeye, devri hareketini ve birliğini anlamaya başladığını, o andan itibaren menşeine hasret duyarak "Ex Oriente lux" diye haykırdığını söyledikten sonra şu hükme varıyor: "Modem düşüncenin bu aslına dönüş hamlesi, hem içtimaî bir içgüdü, hem de dinî bir özleyiştir. Farkında olsak da olmasak da, bu iki duygu birbirinden ayrılamaz. "

Batı'da ve Doğu'da akıl meselesinin Hermetik düşüncenin enine boyuna incelendiği yazılarla devam eden Işık Doğudan Gelir, İslâm'da tercümenin ve İbn Haldun'la ilgili bazı meselelerin ele alındığı yazılarla noktalanıyor.

Bu etkileyici eserin ikinci baskısı, ilkinden tam yirmi dört yıl sonra İletişim Yayınları'nca yapılmış bulunuyor. Mahmut Ali Meriç tarafından yayma hazırlanan ve "Bütün Eserleri" dizisinin 11. kitabı olarak vitrinlerde yer alan yeni baskının ilkinden farkı, yazıların kısa alıntılarla Özetlendiği, hazırlayanın imzasını taşıyan "Sunuş" yazısıdır. Bir de bazı yazıların sonundaki dipnotlar sayfa altlarına alınmış, o kadar. Metinlere ufak tefek düzeltmeler dışında müdahalede bulunulmadığını belirtmekte fayda görüyorum.

Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir'de, dünya kültürünün lâbirentlerinde dolaştırdığı okuyucularına yaşadığı maceranın ne kadar heyecan verici olduğunu çok iyi anlatıyor.

Tutkunlarına duyurmak benden.

( Kitap Zamanı)

Kitapla İlgili Teknik Bilgi ve Sipariş Şartları İçin Bu Linki Kullanabilirisiniz..

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Putin ateşkes ilan etti! Rusya'dan son dakika savaş açıklaması! Orduya talimat
Trump'tan Kovid-19 adımı! Çin'e karşı yeni hamle! Tartışmaları alevlendirecek