Çetin Doğan'ın Maya dergisi'ndeki yazısı
Taraf Gazetesi'nin yayınladığı Balyoz Harekatı'nın altında imzası olduğu belirtilen Emekli Orgeneral Çetin Doğan Maya Dergisi'nin son sayısında AK Parti'yi eleştirip Başbakan Erdoğan'a yol gösteriyor...
Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın yazısı
“Vehbi'nin Kerrakesi Sıyrıldı, Sıyrılacak AKP'nin Feracesi”
Osmanlı döneminden kalma bir tekerlemeyi birazcık esneterek, yamultarak yazımıza başlık yapmamızın nedeni, gündemimizdeki traji-komik gelişmelerin merkezine odaklanma isteminden kaynaklanmıştır.
"Anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi, aceleyle cübbe oldu aşüftenin feracesi!" tekerlemenin aslıdır. Sanırım Vehbi ve kerrakesini günümüze taşımak ve tanıtmak; günümüzde "tarih yazan değil, tarih yapanlarla(!)" ve bu misyonda "konu mankeni" işlevini görenlerle bağlantısını kurmak açısından da yararlı olacaktır
Lale Devrinde İstanbul’un en ünlü kabadayılarının Galata tarafeynini mekan tuttukları tarihi bir vakıadır. Özellikle bu mahallede asayişi korumakta zorlanan Galata kadılarının en gözde ve imanlı “asesleri"(1) bu bölgede görevlendirdikleri rivayet edilir. Rivayet odur ki; Vehbi “erketelikten" gelme, iman ve itikatı kavi ve de cevval oluşu nedeniyle asesliğe alınmış; uzun boylu, kaytan bıyıklı bir delikanlıdır. Lakin mahalledeki nazende aşüftelerin cilveli işmarları, feracelerini titretip olmadık şekilde sıyrıtmaları, Vehbi'nin en sonunda yoldan çıkmasına vesile olmuştur.
Esasen o dönemde fitne yaratan aydın fıkdanından olacak, asayişe mütedair olayların tamamı "uçkur' düğümlerinin gevşekliğinden kaynaklanmaktaydı.
Osmanlı misyonunu günümüze taşımak gayretinde olanlara ayrıca belirtelim ki, o dönemde Osmanlı aydınları, Katip Çelebi’nin belirttiği gibi "Bakara" suresi ile Osmanlı Milletinin Hz. Muhammet’in mi, yoksa Hz. İbrahim'in ümmetinden mi sayılması gerektiği üzerindeki yoğun tartışmalar içerisinde bulunuyordu. Bu ciddi ve derin tartışmalardan ötürü, fitne çıkaracak konulara zaman ayıracak mecalleri kalmamaktaydı.
Asayişte geminin azıya alması sonucu. Lale Devrinin demirbaş şeyhülislamı Yenişehirli Abdullah Efendi'nin (1718 - 1930) usulüne uygun verdiği, günümüzde de tedavülde olan "efradını cami ağyarını mani”(2) hükm-ü şer’iyesine dayalı olarak, sadece Galata muhitinde değil bütün Dar’ül Hilafet sathında, saray baltazarlarının da katıldığı “alacakaranlık” operasyonları başlatılmıştır.
Kadırgalı Fettan Hoca efendinin önayak olduğu, daha doğrusu bizzat yönettiği "FERÂŞE"(3) kod adlı, mahallenin ehl-i namusuyla gerçekleştirilen bir baskında, Vehbi Efendi bir aşüfte ile halvet halindeyken kıstırılmıştır. Lakin Vehbi, cevvaliyeti nedeniyle operasyondan sıyırtmayı başarmış. Hocaefendi'nin elinde Vehbi'nin kerrakesi(3) kalmıştır. Vehbi'nin acele ile kaçarken kerrakesi yerine aşüftenin feracesini alması, günümüze kadar canlılığım koruyan ünlü tekerlemeye neden olmuştur.
Son dönemde AKP’nin çeşitli sahalarda sportif gösterimler eşliğinde tehlikeli "açılımlar" sergilemeğe meyletmesi, bana Vehbi'nin hikayesini anımsattı. Çoğunlukla "İslami" yaftalı muhafazakar bir parti olarak nitelendirilen AKP’ye, türban ve feraceye bizim gibi saygılı olmaktan öte, gönülden bağımlılığı dikkate alındığında, kendisine açılımdan çok “tesettürün" uygun düştüğü aşikardır.
Ortada "Ağa Baba'nın", "Dayının” dayanılmaz hatırı, dayatması olunca, doğal olarak işler değişiyor. Yedi yıldır iktidarda olan partinin, ne seçim bildirgelerinde, ne de hükümet programlarında somut olarak yer alan "açılımın" birdenbire ülke gündemine tepeden inme oturtulmasının başka türlü izahını yapabilen varsa, beri gelsin!
Buraya kadar sürdürdüğümüz "ferace muhabbetini" tadında bırakarak; barışa değil kargaşa ve garaza yol açtığı görülen sözde "Demokratik Açılım" sürecine ilişkin son dönemde öne çıkan gelişmelerin özüne ve sonuçlarına kısaca değinelim:
Bundan üç ay önce “Ateşi ve İhaneti Gördük” başlıklı yazdığımız yazıda, velinimet ve cemaat memnuniyeti adına başlatılan "Açılımı” güdümlendiren dış gelişmelere dikkatleri çekerek; verilen-verilecek sözlerin, bu yolda atılacak adımların ülkemize kaybettireceği "mevzilerin" vahametini vurgulamaya çalışmıştık “Çok İyi şeyler olacak!" diye kehanette bulunanlara da, terör örgütünü ve siyasi platformdaki yandaşının halkın temsilcileri olarak kabulünün, sadece teröristleri cesaretlendirmekten öte bir işe yaramayacağı yanıtını vermiştik.
Terör örgütlerinin yaşamını sürdürebilmesi dış ve iç desteğin varlığına bağlıdır. Dış desteğin en büyük bölümünün Kuzey Irak’tan ülkemize kanalize edildiği sır değildir.
PKK'nın dosttan, örgütün Kuzey Iraktaki yaşam alanını, başka tür denklem başka bir hesap uğruna kerhen de olsa kapatmak zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Geriye kalan bunun suhuletle yapılmasıdır. AKP Yönetiminin yüzüne, gözüne bulaştırdığı “açılım", sorunu başka bir boyuta taşımıştır. Gerek Amerika'da ve gerekse başta Irak’ta olmak üzere Ortadoğu'daki gelişmelerin PKK’ya hızla yalnızlaştırmaya bıraktığı bir dönemde, "açılım" adına atılan ve atılacağı beklenen adımlar, terör örgütüne, sempatizanlarına "can suyu" yerine geçmiştir.
Alâyişle bir kahraman gibi dağdan inen 8 terörist yerine, dağa çıkan ve çıkma hevesinde olanların sayısındaki onlarca misil artışı tahmin için istihbaratçı olmaya veya PKK’nın bildirilerini analız etmeye gerek yok. Daha önceleri güvenlik güçten ile doğrudan çatışmaya girmekten çekinen, sadece mayın tuzaklaması ile yetinen PKK dağ kadrosunun silahlı saldırı eylemlerine yeniden başlaması, örgüt sempatizanlarının adeta muharebeye dönüşen kanlı sokak gösterileri bunun somut kanalarıdır.
AKP Yönetimi ne olduğu belirsiz bir açılımla ülkemizi kaosa sürüklerken, terör örgütü ve yandaşlarının bölge halkının temsilcileri oldukları yolundaki savlan, dünya kamuoyunda kabul görmeye başlamış; başka bir deyişle. PKK terör örgütünün ve yandaşlarının meşruluk sağlayıcı bir zemin oluşturmasına çanak tutulmuştur.
Kanlı katiller kadar, katilere cesaret verenlerin de akan kanda vebali olduğu bilinmelidir Aczin, aymazlığın ülke bütünlüğüne kasteden teröristlere cesaret verdiğini, yüreklendirdiğini ne zaman öğreneceğiz?
Haince kurulan kanlı pusulan, saldırılan PKK’nın değil de açılıma karşı olanların "provokasyonu" olduğunu ima eden sözde "ehl-i hıyar"(4) sahibi olanların içme düştükleri dalâlet, ibret vericidir neyse ki, Türk Ulusu, "ehl-i hıyanet" gömleğini giyenleri yakından tanıma yetisine sahiptir.
Acılımın sözde kahramanları(!) yaratırken, en çok kimleri derinden yaraladığının üzerinde pek durulmuyor. Bu kapsamda en tehlikeli, can alıcı muhtemel gelişme, dışarıdan destekli sosyal ve ekonomik paketlerle, devlet ve halk düşmanlarını ödüllendirme olasılığının ortaya çıkmış olmasıdır.
Daha şimdiden devletine bağlı sessiz çoğunluk ile güvenlik güçlerinin bir parçası olan köy korucuları ikinci plana atılarak, morallerine darbe indirilmiş, ayrılıkçı güçlerin gösterileri ile neredeyse sindirilmiştir Bölge halkının devlete olan güvenini derinden sarsıcı bu gelişmeye yol açanların bir an önce akıllarını başlarına devşirmelerini dileyelim.
Bölgede elbette gerekli sosyal ve ekonomik reformlar, iyileştirmeler süratle ele alınmalıdır. Bunu gerçekleştirirken önceliklerin doğru tesbiti, şimdiye kadar fedakarca teröre karşı direnenlerin ötelenmemesi, aksine ödüllendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Sonuç:
"Böl ve Yönet” esaslı senaryo acemi yönetmenin eliyle sahneye konulunca, izleyici ve figüranlarının kapışması sonucu, sahne birdenbire dağılmaya başladı. Kimsenin "Hoca Nasreddin gibi ağlatan, Bayburtlu Zihni gibi güldüren" bir RTE klasiğini artık izlemeye sabrı kalmadı. Replıklerini bile tam ezberleyememiş dizideki oyuncunun acemilikleri, ortada "fol yok, yumurta yokken" civciv muhabbetine girişilmesi, feracenin habere çekiştirilmesi ile civciv beklentisinin depreşmesi, yaşanan azgınlıkların temel nedenini oluşturduğundan kuşku duyulmasın.
Bu özel "Hacivat-Karagöz" oyununun sonlandığını haber veren klişeyi Hacivat’ın ne zaman dile getireceği merak konusu olmaya başladı. Akıllara olumsuz düşünceler çağrıştırmaması dileği ile klişeyi tekrarlayalım: "Yıktın Perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman!"
Perde yıkılmadan, ülke viraneye dönmeden, millet daha fazla bölünmeden. AKP yönetiminin kendiliğinden yeşil sahasına suhuletle dönerek top koşturması, en doğru yol olacaktır.
Ulusça sıdkımızın sıyrıldığı "alacakaranlık kuşağından", yine milletin iradesiyle kurtulacağımıza inanıyorum. Yeter ki buna gönül verenlere hep birlikte el verelim, birlik olalım nice aydınlık, mutlu yeni yıllar dileklerimle.
Notlar:
1. Ases: Bir dönem Osmanlıda bir nevi gece bekçisi
2. Efradını cami ağyarını mani: kendisine ait olanları toplayan, olmayanları dışarıda bırakan
3. Kerrake: Üstlük, bir cins dar cübbe
4. Ehl-i Hıyar: hayır ehilleri
YORUMSUZ!..
Nazi Almanya’sında papaz Martin Niemöller'in günlüğünden: "Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."
(Maya Dergisi - Aralık 2009)