Cuntanın beslemeyip de astığı ülkücülerin filmi!

Selçuk Duracık, Halil Esendağ ve Mustafa Pehlivanoğlu ve diğerleri... Yönetmen Nazif Tunç 12 Eylül cuntasının idam ettiği 9 ülkücünün hayatını 'Yusufiye'de anlatacak. Tunç, Ülkücü film 'Yusufiye'yi anlattı..

Cuntanın beslemeyip de astığı ülkücülerin filmi!
Cuntanın beslemeyip de astığı ülkücülerin filmi!
GİRİŞ 03.05.2010 12:10 GÜNCELLEME 03.05.2010 12:10
Bu Habere 61 Yorum Yapılmış

Nursel Tozkoparan'ın röportajı

Nazif Tunç sayısız diziye ve televizyon filmine imza atan bir yönetmen.Son günlerde kendisini tatlı bir heyecan sarmış durumda.Ve yıllardır  yapmak istediği çok önemli bir projeyi hayata geçirmenin mutluluğunu yaşıyor.

” Ülkücülerin hikayelerini 30 yıl sonra sinemaya yansıtmak bana bir yönetmen olarak farz oldu ”diyor yönetmen Nazif Tunç.

Ülkücü bir yönetmenden 12 eylül darbesinin 30. yılında ülkücü bir  film “Yusufiye”.

Nazif Tunç neler yapıyor? 
Yaklaşık bir yıldır televizyon filmleri ve dizi çalışmalarına ara verdim. Bir sinema filmi hazırlıyorum. Filmimizin adı Yusufiye.

Adı neden Yusufiye?                                                                                                            Yusufiye 12 Eylül’de darbecilerin içeri aldıkları ülkücülerin kara zindanlara, hapishanelere, cezaevlerine, tutukevlerine verdikleri isimdir. Aslında Yusufiye olgunlaşma ve kemale ermenin ülkücülük tarihindeki adıdır. Bu yüzden 30 yıl aradan sonra yapacağımız sinema filminde ülkücülerin büyük acılar yaşadıkları o yerin dibine batası dönemi anlatacağız. Yusufiye kaya gibi sert duruşlarıyla yiğitçe bir destan yazanların filmi olacak.

VİCDANEN RAHATSIZ ETTİ

 Peki ülkücüleri konu alan bir film ilk defa mı çekiliyor?
12 Eylül üstüne sol taraftan çok film yapıldı. Sol görüşlü sinemacılar 12 Eylül’ün hemen arkasından, bir biri ardına kendi arkadaşlarının, yoldaşlarının davalarını, içeride gördükleri işkenceleri, dramları anlatan çok film yaptılar. Son yıllarda televizyon dizileri de çektiler. Gel gelelim bu toprak için, bu vatan, bu ezan, bu bayrak için yiğitçe duruşlarıyla ipe gitmekten, canlarını vermekten çekinmeye o yiğitler için bir film yapamamışız. Bu benim içimi acıtan bir meseledir. Arkadaşlarımın o günlerdeki kavgalarını, mücadelelerini, onurlu duruşlarını sinemaya aktaramamış olmak beni vicdanen hep rahatsız etti, ediyor.

O dönemde siz de ülkücü müydünüz?
Tabii ülkücüydüm. Oklukta atılmaya hazır bekleyen oklar gibi sürekli hareket halinde olmaya imreniyordum. Ağabeylerimiz gıpta edilecek yiğitlerdi. Deli bir yolun yolcusuydular sanki. Benim kitaplarda okuduklarıma benzer son kahramanlar onlardı... Her bakımdan üstündüler. Bir adam bir yola başını, canını koyuyorsa, dünyaya sırtını dönüyorsa o adamın yiğitliğini taşlar bile yüceltir. Bütün dünya ulular onu. Böyle yiğitler ülkücü hareketin içindeydiler. Yeni yetme biri olarak hep hayranlıkla seyrettim o yiğitleri. Taşrada lise okuyan bir öğrencinin o siyasi bulanıklık içerisinde çok yoğun olarak bulunması, öne çıkması mümkün değildi. Benim çok sık sokaklara dökülen bir tarafım olmadı. Ama ülkücü düşünceyi ve ülkücü hareketi her zaman içimde bir parlaklık olarak  hissettim. Askeri cunta 12 Eylül darbesini gerçekleştirdiğinde ben lise son sınıfa gidiyordum. Hayranlıktan öte bir suçlamaları olamazdı bana. O yüzden içeri alınacak bir durumum olmadı.  

ÜLKÜCÜLERİN HİKAYELERİNİ SİNEMAYA YANSITMAK FARZ OLDU

Neden bugüne kadar ülkücülerin o dönemde çektiği acılar sinemaya yansıtılmadı?
Bir sinema filmi yapmak imkan ve olgunlaşma süreci gerektiriyor. Bir eserin ortaya çıkartılması yoğun bir acıya veya yoğun bir mutluluğa bağlıdır. Yönetmenin bir filmi yapması da yoğun duygulara bağlıdır. 12 Eylül’ün bizim tarafımızdan ülkücü bakışla bir filminin yapılması arkadaşlar arasında konuştuğumuz zamanlar oldu. Ama bu acıları yansıtacak imkânı bulamadık.  Eğer bende 12 Eylül’de içeri alınan, o acıları yaşayan ülkücü bir yönetmen olsaydım bu filmleri çok önceden yapardım. Ne yapar eder, bu filmi çekerdim.  Dile getirmeden yaşayamazdım. Şimdi kendi kuşağımdan bir sürü mazlum, mahzun ve savrulmuş olan arkadaşımın hikâyelerini 30 yıl sonra sinemaya yansıtmak bana bir yönetmen olarak farz oldu. Bugüne kadar ülkücülerin 12 Eylül öncesinde ve darbe sırasında hem dışarıda hem de Yusufiyelerde yaşadıklarını anlatan bir film yapılmamıştı. Bunu şimdi gerçekleştireceğiz.

Şimdi nasıl yapıyorsunuz? Maddi sorunu nasıl aştınız?
Bu sene 12 Eylül Darbesi’nin 30’uncu yılı. Bu insanların çektiği acıların üzerinden 30 yıl geçmiş. Biz bir senaryo yazdık. Bunu kendi imkânlarımız ve kendi çevremizde nasıl yaparız diye araştırdık. İmkânlarımızın bir kısmını birleştirdik. Sinema desteği için de Kültür Bakanlığı’na müracaat ettik. Başvurumuz olumlu karşılandı ve Yusufiye projemiz Kültür Bakanlığı Sinema Seçici Kurulu tarafından desteklendi. Bunu bir tür vesile saydık ve kendi imkânlarımızı da üstüne koyduk. Televizyonda gösterim hakkından gelecek gelirler ve sponsorlarla en yetkin biçimde arkadaşlarımızın adına, duruşuna yakışan olgunlukta bir eser ortaya çıkarmak için harekete geçtik.

 kullan
12 Eylül'ü gerçekleştiren cuntanın idam ettiği 9 ülkücünün yaşadıklarını beyaz perdeye yansıtmaya hazırlanan yönetmen Nazif Tunç, Nursel Tozkoparan'ın sorularını yanıtladı...



MHP LİDERLERİ SANAT ESERLERİNE ÖNCELİKLİ DAVRANMIYOR

MHP’nin iktidarda olduğu dönemde destek almak için başvurdunuz mu?
O dönemde başvuran arkadaşlarımız oldu. Ama ben başvurmadım.

Neden? Destek olmayacaklarını mı düşündünüz?
Belki destek olabilirlerdi ama bir eserin ortaya çıkması olgunlaşmayı gerektirir. Doğumun bir öncesi vardır, o doğum anı şimdi yaklaşıyor. Bu filmin daha önce benim tarafımdan doğurtulması mümkün olmayabilirdi. Şu anda bir olgunluğa kavuşmuş durumda. Bu yüzden o dönemlerde devletin kapısına gidip; “Ben böyle bir film yapacağım bana destek olun” demedim. Şu anki açılımların getirdiği bir durum da olabilir bu. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve e-muhtıralarla ilgili bir takım filmleri, romanları ve öyküleri konuşmanın zamanı. Çünkü ne yazık ki insanımız yakın tarihimizle ilgili çok şey bilmiyor. Yazılmış romanımız olmadığından, çekilmiş filmimiz bulunmadığından çabuk unutuyoruz. Yeni kuşaklar hiç bir şey bilmiyorlar. Neyi okuyacaklar, neyi seyredecekler. Bu meseleleri doğru değerlendirmelerine yarayacak bir takım ipuçları vermek lazım. Bu ipuçlarını da yazarlar, yönetmenler, yaşayanlar verecek.

Siz müracaat etmediniz ama MHP’nin iktidarda olduğu dönemde başka arkadaşlarınız böyle bir film çekmek için başvuruda bulundular mı?
Yönetmen arkadaşımız İsmail Güneş ülkücülerle ilgili bir filmin yapılması için MHP’nin hükümet ortağı olduğu dönemlerde bakanlığın kapısını çok çaldı. Ama ilgilenmediler. Ne yazık ki parti liderleri sanat eserlerine çok öncelikli davranmıyorlar. Oysa toplumların bilinci, ruhu sanatla oluşturulur. Olaylar sonsuza kadar filmlerle ve türkülerle yaşatılır. Yemen türküleri olmasa, Yemen bu kadar içli, dokunaklı olabilir miydi? Çanakkale türküleri olmasaydı Çanakkale’deki şehitlerimizin acısını bu kadar net, derin duyabilir miydik? Akif’in Çanakkale şiiri şehitlerin kemiklerini sızlamaktan bir nebze olsun kurtarmıştır. Halk bir işin, bir olayın türküsünü yaktı mı kıyamete kadar o unutulmayacak demektir.

Kesinlikle…
Şimdi bizim türkülerdeki zenginliğimiz ne yazık ki sinemada yok. Eğer olsaydı bugün dünyada en çok bizim sinemamız konuşulurdu. Çünkü coğrafi bakımdan bu halkın bin yıllardır yaşadıkları bütün dünyanın dilindedir. Düşünün Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan bir memleket, Troya Savaşı’ndan bu yana Çanakkale Savaşı’ndan önce bir sürü savaşlar, acılar, ölümler, kalımlar, göçler, kırımlar yaşamış. Hep dünyanın gözü önünde olmuştur. Acılar, ölümler, hasretler yani bir sanat eserini besleyecek olan her şey bu topraklardan çıkmıştır. Sadece insanlık tarihi değil, dinler tarihi de bu topraklarda başlar. Yunan’ın mitolojisi, tragedyası, komedisi, dramı hep Anadolu... Yazınsal metinlerin başlangıcı bu topraklar… Dini metinler bize yakın yerlerde. Bir sanatçı için müthiş bir sanatsal miras. Köklerini sonsuza kadar besleyecek kültürel bir ab-ı hayat. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyetten gelen soylu ve zengin bir kültür göz önündedir.  Dinin emanetçiliğini yapmış bir millet… Bizden öncekiler bu sorumluluğun hakkını verdi. Biz de Türk’e yakışanı yapmak zorundayız.

Türkülerdeki zenginliğimiz bu yüzdendir. Halk çok kolay bir biçimde yaşadıklarını, acılarını, hasretlerini, aşklarını aktarmıştır. Ama yönetmenlerimiz toplumun çektiklerini aynı dille beyaz perdeye aktaramıyorlar. Başka bir dilden konuşuyorlar.

HER KUŞAK BİR SAVAŞ GÖRMELİ

Neden aktaramıyorlar?
Hemingway’ın bir sözü var; “Her kuşak bir savaş görmeli. Savaş görmeyen nesil yitik bir nesildir.. Çünkü savaşın insanda olgunlaştırdığı bambaşka bir duygu var. Yokluk, ölüm, can derdi, can pazarı,  yardımlaşma, fedakârlık, korku var. Ahlaki olarak en üstün duyguların dorukta olduğu anlar. Bütün bunlar insanların en üst seviyede bir dönem yaşamasına sebep oluyorlar. En sevdiklerini yitirebiliyor veya en küçük bir şeyde mutlu olabiliyorlar.” diye…

Şimdi son dönem yönetmenlerimizin kendileriyle yani Türk kültürüyle ilişkileri ve beslenme imkânları zayıf. O yüzden türkülerden habersiz olunca halktan da habersiz oluyoruz. Halkın nasıl bir istek içerisinde ve özlem içinde olduğunu bilmiyoruz. Sinemada halka yaslanarak bir takım işler yapanların yüzü gülüyor. Recep İvedik Keloğlan masallarının bütün formüllerini kullandığı için 4,5 milyon seyirciye ulaşabiliyor. Baktığımızda bir masalından farksızdır. Çok başarılı bir biçimde Keloğlan masallarını ve formüllerini kullanıyor. Bu yeğin ya da yoğun sinemanın gelenekten yararlanmasıdır. Halk kendisine bir adım atana koşarak yaklaşır. Bu yüzden içinizdeki kuvveti perdeye aksettirmek ancak halkın aynasına bakarak mümkün olur.

ÜLKÜCÜLÜK BİTMEYEN BİR SUDUR

Ülkücülüğün sizdeki karşılığı nedir?
Ülkücülük bitmeyen bir sudur. Sürekli kaynayan ve sürekli etrafını beslemeye çalışan bir su. Ben böyle görüyorum. Yani nasıl ki zemzem İsmail’in topuğunu vurduğundan bu yana tükenmeden akıyorsa ülkücülük de benim için bitmeyen bir su, bitmeyecek bir sudur... Suyun fıtratı yeşertmek, çoğaltmak, üretmektir. Akarken başını taşa vuracağım diye korkmaz su. Ülkücüler de başlangıcından bu yana biz akacağız başımız taşa değecek dememişlerdir.  Temiz kalması için akması, sürekli döngüde olması gerekir.   12 Eylülden bu yana iktidar partilerinin mayası ülkücüler tarafından yoğrulmuştur. Çünkü heyecan çok büyük bir yerden, yürekten besleniyor.  

Hepsini kapladığını mı söylüyorsunuz?
Evet. Ülkücülük, ülkücü kelimesi olmasa Türkiye’de siyaseti kim yapacaktı?  

KÖPEĞİ EVİNE ALAN PİSLİĞİNİ DE ELİNE ALIR

O zaman siz bir ülkücü olarak açılımlara karşısınız…
Benim şahsi olarak destek verdiğim açılımlar var. Ama hiçbir zaman bir köpeğin de başköşeye alınmasını kabul edemem… Köpeğin yeri bellidir, içeri giremez. “Buna da kapıyı açalım, o da girsin” aramıza karışsın olmaz. Köpeğin yeri dışarısıdır. Köpeği evine alan pisliğini de eline alır…

18 SOLCU 9 ÜLKÜCÜ’YÜ ASTILAR

Bu projenizdeki amacınız nedir?
İlk defa 12 Eylül Darbesi’nin ülkücüler üzerindeki tahribatını anlatmak gerekliydi.  Ülkücüleri, masum yiğitleri zalimce öldürmeye, yok etmeye çalışmalarını işleyen bir film ‘Yusufiye’.  Biz bu filmi asılan 9 arkadaşımıza, söndürülmüş 9 ışığa adayacağız. Muhsin Yazıcıoğlu’na, üşüyenlere adayacağız. 12 Eylül cuntacıları demokrasiye müdahalelerini gerekçelendirmeliydiler. Anarşist diye, terörist diye dört yüz bin insan sıkıyönetim tarafından sorgulandı. Karakollarda, cezaevlerinde işkence gördü. Sorarlar adama bu nedir bu yaptığınız diye. 12 Eylül darbecileri 18 sol görüşlü genci de astı. Bunlara denge olsun diye masum, hiçbir suçları olmamalarına karşın, suçlar yükleyerek dokuz ülkücüyü ipe götürdüler. Dokuz masum yiğidi şehit ettiler.

Onlar suçsuzlardı. Peki diğer 18 kişi suçlu muydu?
Haksız darbelerini haklı hale dönüştürmek, halka “Bak biz idam ettiklerimiz için darbe yaptık” demek için 18 kişiyi hukuka uygun yargılamadılar bile. Milli Güvenlik Konseyi’nin kararı ile bazılarının yaşlarını büyüterek astılar. Bunların içerisinde bugünkü mahkemelerin, savcıların, yargıçlarının idam diyerek yargılayabilecekleri kimse yoktur. Yani cuntacılar darbe yapmayı haklı göstermek için 18 tane solcu, 9 da ülkücü arkadaşı astılar.

Kim bu 9 kişi?
Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Mustafa Pehlivanoğlu, Cengiz Paktemur, Ali Bülent Orkan, Cevdet Karakuş, Fikri Arıkan, Ahmet Kesre ve İsmet Şahin... 12 Eylül cuntacılarının ‘Asmayıp da besleyelim mi?’ deyip hukuka aykırı olarak idam ettiği şehitlerimiz…

ÇARŞAMBA:

Filmin senaryosunu yazan ülkücü kim?

Çekim tarihi neye denk getirildi?

İdam edilen 9 ülkücüyü kimler canladıracak?

Ülkücüler'in, Sahabe-i Kiram'la ortak yanı ne?

Ne zaman gösterime girecek?

Yapıtlarında ülkücüleri yanlış tanıtan yönetmen kim?

KAYNAK: HABER 7
YORUMLAR 61
  • Kamil 14 yıl önce Şikayet Et
    doğru zannedilen yanlışlar. seyfettin gümüş,mezhepler tabiki islami bölünmeye sebep oluyor yalnız ben kimseye cennetlik yada cehennemlik diyemem çünkü sadece Allah bilir müslümanın sağcısı solcusu,şucusu,bucusu olmaz Allah ın bildirdiklerine inanan uygulayan müslümandır diğer tarafı bizi ilgilendirmez yani türkün müslümanlığı,arabın müslümanlığı vs.olmaz
    Cevapla
  • seyfettin gümüş 14 yıl önce Şikayet Et
    türk islam sentezi olmaz diyenlere. dünyada tek islam anlayışının olduğunu kimse söyleyemez bir defa şii-sünni diye bölünmüş daha sonra sünnilik bile kendi içinde ayrılmış hatta hanefi mezhebinde bile her cemaatin farklı bir islam anlayışı var şimdi sen Türk -İslam ülküsü olmaz diyorsun ve bunu savunanları islamı bölmekle suçluyorsun o zaman bütün mezhep imamları cemaat önderleride islamı bölüyor haşa onlarda cehennemlik diyorsun önce git araştır oku neymiş Türk -İslam ülküsü?
    Cevapla
  • alper007 14 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Murat Saygınerrr!!!. O isimlerini yazdıklarından hangilerini ne kadar tanıyorsun da burdan bol keseden atıyorsun. Gözüne at gözlüğü takmışsın Mhp düşmanlığından başka bişey yapmıyorsun. At gözlüklerini de olaylara biraz geniş açıdan bak. Filmi hazırlayanlara Allah kolaylık versin. Geç kalınmış bir proje ama bu film büyük bir boşluğu dolduracak.
    Cevapla
  • Aziz Tekin 14 yıl önce Şikayet Et
    Murat İncenin. hassassılığı hz.ibrahim(a.s) ın hassaslığıdır ve her müslümanda bu konuda hassas olmalıdır. ağızlarında küfür eksik olmayan,namazsız,oruçsuz zorbaların İslamı akıllarınca kendi efsaneleriyle bozmalarına Allah(c.c) izin vermeyecektir. iyiki ahıret var.. bakalım İslamın önüne bir ırk olan Türkü koymayı nasıl açıklayacaksınız.. sahabi anasını babasını koymamış ırkı koymak ne oluyor.. müminlerin en üstünü Allahın emirlerine en çok saygılı olandır..
    Cevapla
  • Eral eral 14 yıl önce Şikayet Et
    aman yarabbi. o kadar saçma sapan yorumlar yazılmış ki inanamıyorum. insanlar hala 1980 öncesinde kalmış. beyinler hiç değişmemiş. hoşgörü adına hiçbir meleke kalmamış. hala kullanılıyorsunuz afferim size. takım tutar gibi parti tutmalar, bişey biliyormuş gibi ukala tavırlı düşünceler. bu ülke bu yüzden ilerleyemiyor. önce öz eleştirinizi yapın(tabii bunu yapma kaabiliyetiniz varsa). atı alan üsküdarı geçti siz 1970li yıllardan gelemediniz. birde yazının başlığına takıldım.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
DEM Parti, İmralı'ya ne zaman gidecek? İşte Bakan Tunç’tan gelen yeni bilgi
Aile Sağlığı Merkezi'nde 'ehliyet raporu' için dehşet saçtı: Yıkarım lan burayı