Suriye'de Türkiye garantör olabilir
Türkiye'nin Suriye politikası ne olacak? sorusunun tartışıldığı programda Türkiye'nin garantürlüğü ön plana çıkan önerilerden biri oldu. İşte tartışmaya ilişkin öneriler:
TRT Haber Açı programında 'Türkiye'nin Suriye politikası ne olacak?' sorusuna cevap arandı. Gazeteci Faruk Bilgin’in yönettiği strateji programında ‘Türkiye’nin garantörlüğü’ modeline dair önemli tespitlerden satır başları şöyle:
“TÜRKİYE GARANTÖR OLABİLİR”
Prof Dr. Sedat Laçiner: “Ben reform yapılabilecek dönemin geçtiğine inanıyorum. Sokakta eylem varken devlet orada reformla birlikte zaaf görüntüsü verebilir. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok olgun bir kitle yok. Türkiye şunu yapabilir. Esat yönetimiyle muhalifler arasında garantör olarak bazı reformların gerçekleşmesini sağlayabilir. Bir kağıt hazırlanacak, oraya Esat da imza atacak muhalifler de. Türkiye diyecek ki bunun garantörü benim, şu kadar süre içinde seçime gidilecek. Esad şu yetkilerle devlet başkanı kalacak, Meclis şu seçim sonucu oluşacak, hapishanedeki şu insanlar serbest bırakılacak, şu kadar Kürde vatandaşlık verilecek. Ekonomik alanında da şunlar yapılacak bunun da garantörü benim diyecek. Buna Esad uyarsa kendi lehine olur. Uymazsa da Türkiye’nin sorumluluğu kalkar. Bu çalışır mı? Bir ihtimal. Eğer İsrail, Avrupa, Amerika müdahalede kararlıysa iş değişir… Türkiye her şeye hazır olmalı. Sonuç itirabariyle içi boşalmış bir devlet, son derece kızgın bir halk ve halkı kullanmak isteyen çok güçlü de devletler var. Yani bütün saha olumsuzluklarla dolu. ”
“ESAD UZLAŞABİLİR AMA BAAS UZLAŞMAZ”
Prof Dr. Vedat Bilgin: “Gidişatın olumsuz olduğu ortada. Giderek Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İsrail’in kontrol alanı muhalefet üzerinden artabilir. Amerika’nın ve İsrail’in rolünün genişlemesi Suriye’de rejimin de sonunun yaklaştığının işareti olur. Eğer rejim, iç muhalefet tarafından üstelik bu tarzda kontrollü bir batı yanlısı muhalefet tarafından devrilirse bu İsrail’in ve ABD’nin bütünüyle zaferi olur. Bu en kötü senaryodur. Yapılması gereken iki şey var. Bir; muhalefet içerisinde Müslüman Kardeşler ve başka gruplarla, sivil unsurlarla uluslar arası toplum ya da bütün İslam ülkeleri, Türkiye başta olmak üzere, ciddi bir işbirliği yaparak Baas’tan sonraki rejimin yerli kalmasını, dolayısıyla demokrasiye açılan Suriye’nin
Batı kontrolünde olmayan bir yumuşak geçişle demokrasiye doğru evrilmesini sağlamak olmalı. Türkiye’nin desteklemesi gereken bir ihtimal budur. İkinci ihtimal de Türkiye’nin öncülüğünde muhalefetle iktidar arasında bir uzlaşma yoludur. Bu yapılabilir ama bunun da kolay olmadığını düşünüyorum. Şunun için; bunu Baas kabul etmez. Türkiye’nin garantörlüğünde böyle bir dönüşümü Beşar Esad kabul edebilir ama Baas kabul etmez.
Baas çıkmaz sokağı ve çatışmayı tercih edecektir. Suriye derin devleti böyle bir intiharı deneyecek. Bu intihar aynı zamanda Suriye halkının demokrasi sayesinde iktidara gelmesine Baas’ın da belki de bütün iktidarını kaybetmesine yol açacaktır. Bu aynı zamanda ABD ve İsrail kontrollü bir rejimin kurulması demektir. Bu da ciddi bir sorundur. Esas üzerinde durulması gereken şey; Burada sivil muhalefetin toplumsal ve siyasal gerekçeleri var. 40 yıldır baskı altında yaşamış bir halkın gerekçelerini biz “sizi Batılılar kışkırtıyordur dolayısıyla bu gerekçeleriniz önemi yoktur” diye sakinleştiremeyiz. Bu bakımdan sivil muhalefet unsurlarının ciddiye alınması lazım.
Libya’dan farklı bir durum var. Türkiye’nin Suriye halkıyla daha derin ilişkiler kurması lazım. Halktan Türkiye’ye gelen çok sıcak ilgi olduğunu biliyoruz. Bu şudur; Türkiye modeline oranın halkı neredeyse esas izlenmesi gereken yol diye bakıyorlar. Türkiye’nin gittiği yolu önemsiyorlar. İkincisi son yıllarda özellikle bölgesel ekonomik ilişkilerle Türkiye orada çok sağlam ticari ilişkiler kurdu. Gaziantep Suriye’nin 3. büyük şehri gibi. Ya da Şam ve Halep bizim Gaziantep’ten sonra o bölgedeki ticaret merkezlerimiz gibi. Vizelerin kalkmasıyla da bölgesel entegrasyon sağlandı. Zaten çok güçlü tarihi ve kültürel bağlar var. O yüzden Türkiye’nin o muhalefete sıcak bakması desteklemesi lazım. Esad’ı da desteklemesi lazım. İkisinin arasında bir uzlaşmaya veya bir entegrasyona belki de birlikte bir dönüşüme, Esad’la ve sivil muhalefetle bütünleşerek Baas’ı tasfiye etme yoluna da gidilebilir. Bunun imkân dahilinde olduğunu düşünüyorum. ”
“ TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN KOMŞULARINA BİGANE KALMADI”
Prof Dr. Gökhan Çetinsaya: “Türk dış politikası açısından Suriye imtihan sürecidir. Son yıllarda ciddi ilişkiler gelişti, Esad üzerinden Suriye’yi İran’dan uzaklaştırma süreci devam ediyordu yine Suriye üzerinden Türkiye’nin Ortadoğu’da aktifleşme süreci devam ediyordu. Ama şu var Türk dış politikasında yakın komşularla olan siyasetiyle uzak komşularla olan siyaset çok farklıdır. Cumhuriyet tarihinden beri baktığımızda hangi rejimler hangi ideolojiler olursa olsun Türkiye hiçbir zaman komşularındaki gelişmelere bigane kalmadığını görürüz. Çünkü milli güvenlik çıkarlarını ve sosyal çıkarlarını yani her şeyi etkiliyor. Suriye politikasındaki dönüşüm Ak Partiden önce başladı hızlanarak devam ediyor. Eminim ki Türkiye kapalı kapılar ardında bir çok şey yapıyordur. Bu garantörlük önerisini destekliyorum. Birilerinin kalkıp çoğunluğa ve azınlığa bir takım garantilerde bulunması lazım. Ama İran faktörünü unutmamak lazım. Biz ne kadar istiyorsak etkili olmayı eminim İran’da istiyordur. ”