Balyoz davasında komutanlar konuştu
''Balyoz Planı'' davasının tutuklu sanıkları Korgeneral Ayhan Taş, Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz ve emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri savunma yaptı.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan ve sol kolu kırık olduğu için alçıda bulunan Korgeneral Taş, iddia edilen konularda kimseden görev ve talimat almadığını, kendisinin de görev yaptığı 15. Kolordu Komutanlığında hiç kimseye bu yönde emir ve talimat vermediğini söyledi.
Delillerin yasal yollardan elde edilmediğini ve belgelerin sahte olduğunu ileri süren Taş, hiçbir oluşum, yapılanma ve örgütten haberi olmadığını, yasal olmayan bir oluşumda hiçbir zaman bulunmadığını kaydetti.
Taş, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının, iki belgede yer alan imzaların Albay Mehmet Yoleri'ye ait olmadığı yönündeki raporunu hatırlattı.
Korgeneral Taş, savunmasını, Napolyon'un ''Kendi ordusunu sevmeyen uluslar, bir gün yabancı orduları beslemek mecburiyetinde kalırlar'' sözüyle bitirdi.
Sanıklardan Mehmet Yoleri'nin avukatı Eyüp Sabri Gürsoy, müvekkilinin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki cezaevi koğuşunda tedavi olmaya çalıştığını belirterek, ''Belgedeki imzanın ona ait olmadığı belirtilmiş. Tuvalete gidemeyince idrarını pet şişeye yapıyor. Orada tedavi olmaya çalışıyor. Tahliyesini istiyorum'' dedi.
Tümamiral Gürdeniz ise iddianameyi kabul etmediğini belirterek, ''Bu salonda yankılanan ve mahkeme kayıtlarına giren iddia ve savunmalar yıllar sonra Türk hukuk tarihinin ders kitaplarında geçmişte emsali görülmemiş ucube bir davanın belgeleri olarak yerini alabilir. Ancak Balyoz davası, Türk adalet tarihinde yerini alamayacaktır. Türk adalet tarihi bu davayı hafızasından silmek ve hatta kusmak isteyecektir'' diye konuştu.Gürdeniz, devletin ordusu yenilirse yerine yenisinin konulacağını, ancak devletin yıkımının, adalet sisteminin zayıflatılmasıyla başladığını ifade etti.
Balyoz davasının Türk siyasi tarihinde yerini aldığını dile getiren Gürdeniz, davanın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük çaplı tasfiyesine teşebbüsün bir aracı olarak hatırlanacağını kaydetti.
Haksızlığa uğradığını, bunun da karşılıksız kalmayacağını dile getiren Gürdeniz, bu kapsamda 22 Şubat 2010'daki tutuklamaların hukuksuzluğu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvurunun kabul edildiğini ve davanın görüleceğini anlattı.
Dava kapsamında 40'ı muvazzaf 52 denizcinin yargılandığını, 12'si amiral olan bu personelin Deniz Kuvvetlerinde çok kritik görevlerde bulunduğunu dile getiren Gürdeniz, tasfiye amaçlı bir dava uğruna Deniz Kuvvetlerinin geleceğinin yargılandığını, Türkiye'nin denizlerdeki varlığının sindirilmeye çalışıldığını savundu.
-TANYERİ'NİN SAVUNMASI-
Gürdeniz'in çapraz sorgusunun ardından savunma yapan emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri de ''Balyoz Planı''nın yazıldığı iddia edilen 2002 yılında özellikle de hükümetin kurulmasından sonra yapılan özelleştirmeler ile devletin önemli şirketlerinin yok pahasına satıldığını söylemenin mümkün olmadığını söyledi.
İddianamede, ''Balyoz Planında, 'Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK'dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır' denilmektedir'' ifadesine yer verildiğini dile getiren Tanyeri, Genelkurmay Başkanlığının resmi bilgilerine göre, bu tablodan da görülebileceği gibi planın yazıldığı iddia edilen 2002'de toplam şehit sayısının 15 olduğunu söyledi.
Tanyeri, 2001'de ise bu rakamın 57 olduğunu, dolayısıyla bir önceki yılla mukayese edildiğinde şehit sayısının yüzde 74 oranında azaldığını anlatarak, ''Son 10 yıllık dönemde en az şehit verdiğimiz ve bir yıl öncesine göre yüzde 74 azalma gösterdiği bir durumda, 2002'de artan şehit sayısından bahsetmek en azından safdilliktir. Ancak 2004'ten sonra şehit sayısında önemli bir artış görülmektedir. 2004'te 66, 2005'te 98, 2007'de 153'tür'' dedi.
Bu rakamların, iddia edilen Balyoz Planı'nın 2002 yılından ziyade, şehit sayılarının artmaya başladığı 2007 ve sonrası yıllarda yazılmaya ve bir tuzak hazırlanmaya başlandığını gösterdiğini savunan Tanyeri, iddianamede bazı sanıkların 2006-2007 yıllarında ikamet ettikleri adreslerin yazılı olduğunu söyledi. Tanyeri, ''Sadece bu tespit bile, düzenlenen bu sahteciliğe 2007'den sonra başlandığını göstermektedir'' şeklinde konuştu.
-''BALYOZ PLANI'NI YAZMADIM''-
Tanyeri, ''Balyoz Planı'' ve eklerinin kendisine ait olduğu iddia edilen bilgisayarlarda yazıldığı veya kaydedildiği iddiasının doğru olmadığını belirterek, gerek Harekat Başkanlığı gerekse Süha Tanyeri isimli bilgisayarların kendisine ait olmadığını ispatlayan pek çok delil olduğunu söyledi.
Süha Tanyeri, iddianamede yer alan ''Milli Mutabakat Hükümeti Programı'' belgesinin geniş bir bölümünde 2005'te yaptığı bir konuşma metninden alıntılar bulunan Prof. Dr. Haydar Baş'ın tanık olarak dinlenmesini talep etti.
Tanyeri ''Balyoz Harekat Planı'' diye bir planı ne hazırladığını ne de basında yer alıncaya kadar duyduğunu ifade ederek, o dönemde planlı bir faaliyet olan 1. Ordu Plan Semineri kapsamında icra edilen faaliyetlere iştirak ettiğini kaydetti.
Yasal olmayan hiçbir oluşumda yer almadığını anlatan Tanyeri, şöyle devam etti:
''Böyle bir oluşum olduğuna dair de hiçbir bilgim olmamıştır. İddia edilen darbe teşebbüsüyle ilgili hiç kimseyle ne yazışma yaptım ne koordinasyonda bulundum ne de bir başkasından bu konuda bir belge alıp sakladım. Ne bana ait ne de bir başkasına ait bir bilgisayarda darbe teşebbüsüne veya planına ait ne bir hazırlık yaptım ne de bir evrak kaydettim. Bana yöneltilen suçlardan bir tanesini bile işlemedim. Zaten kanıt olarak ileri sürülen belgelerin ihtiva ettiği bilgiler nedeniyle iddia edilen suçları işlemem madden de mümkün değildir.''
Tanyeri, geçen sürede mağdur olduğunu dile getirerek, buna son verilmesini istedi.
Süha Tanyeri'nin savunmasını tamamlamasının ardından duruşma 2 Mayıs Pazartesi gününe ertelendi.