Fuentes'ten Kaygı Veren Dostluklar
Ortaçağ gotik hikâyelerinin günümüze yerleştirildiği kitapta, yer alan altı 'tedirgin' öykü aynı şablondan çıkmış gibi görünse de korku unsuru hepsinde değişkenlik gösteriyor.
Eray Ak'ın kitap kritiği
Meksika'nın bağrından kopup önce Latin Amerika'ya, oradan da tüm dünyaya dallarını salmış bir isim Carlos Fuentes. 'Büyülü gerçekleriyle' bir edebiyat olayı yaratan Latin Amerika'nın efsane isimlerinin yanına da hiç düşünmeden eklenebilecek biri ayrıca. Hatta, bu akımın başını çekenlerden. Romanları, öyküleri; bunun yanında çok da bilinmeyen denemeleri, tiyatro oyunları ve senaryolarıyla has bir edebiyat adamı aynı zamanda. Yani yazının hemen her alanına imza koymuş biri.
Marquez romanları, Coratazar öyküleriyle çekmiş bu 'büyülü gerçek' denen lokomotifi. Fuentes'in ise roman ve öykülerinde de rastlanır türün unsurlarına. Ancak yine de romanlarının yanında öyküleri daha değerli bulunur her zaman. Yazarın, geçtiğimiz aylarda yayımlanan Kartal Koltuğu adlı romanında olduğu gibi daha çok siyasi düşüncelerinin parça parça da olsa yansımalarını buluruz onlarda; öykülerinde ise kurmacanın, yaratıcılığın çok farklı derinliklerinde dolaşan yansımalarını.
Kaygı Veren Dostluklar, yazarın 'fantastik edebiyata görkemli bir dönüşü' olarak nitelense de daha farklı bir yerde konumlandırılmalı kanımca, çünkü fantastiğin o ayakları yere basmayan, yüksekten uçan yanları bu öyküleri anlamlandırma noktasında yeterli değil. Öyküler, fantastiğin sınırlarına yaklaşsa da tam anlamıyla içine girmiyor. Daha çok Ortaçağ gotik hikâyelerini modern yaşamın içinde tekrar kuruyor Fuentes kitapta. Her ne kadar bu türden gerçeğin neresinde olduğu meçhul durumlardan bahsetsek de öyküler, diğer yanıyla gayet sağlam bir şekilde yere basıyor. Öykülerin bu yere basan ayağını ise içerisinde modern zamanlar hakkındaki eleştirilerin yanında, yazarın kendi toplumunun yaşayışı hakkındaki görüşleri oluşturuyor.
B/ESİN KAYNAKLARI
Bu son öykülerinde Fuentes, 'b/esin kaynaklarını' çok farklı dallardan topluyor. Ancak bu kaynakların belli başlıları var ki Latin Amerika edebiyatının da beslendiği değişmez pınarlarda buluyor kimliğini. Öncelikli olarak kendi coğrafyasının mitleri besliyor Fuentes'i bu öykülerde. Bir sonraki aşamada ise başka coğrafyalarda anlatılan efsanevi hikâyeler -içinde yine Meksika mutlaka yer alacak şekilde- modern bir zamanda tekrar kuruluyor. Başka coğrafyaların mitlerinin Fuentes'in kaleminde tekrar can bulmasına en güzel örnek, kitabın son öyküsü 'Vlad.' Bu öyküde Fuentes, Kont Drakula efsanesini Meksika topraklarına taşıyor. Yazar, doğaüstü yaratıkların üzerinden okuyucusunu, ülkesinin renkli kültür coğrafyasında bir yolculuğa çıkarıyor Kaygı Veren Dostluklar'da.
Kendi toprağıyla bağı son derece kuvvetli olan yazarın, öyküleri bir şekilde bağlayıp ülkesi Meksika'ya getirmesi oldukça dikkat çekici. Deplasmanda top koşturmayı sevmediği çok açık Fuentes'in. Bir başka Latin Amerikalı yazar Borges'in sözü geliyor bu noktada aklıma: 'Ayda yaşayan bir insanı bile yazsam o bir Arjantin öyküsü olur, çünkü ben Arjantinliyim.' Fuentes de tıpkı Borges gibi. Öykülerinin yolu nereden geçerse geçsin, bir Meksika öyküsü sunuyor sonuçta okuyucuya. Bu bağlamda öykülerin satır aralarına hep 'Meksika' sızıyor. Öykülerin kahramanları da ya Meksika'ya başka bir ülkeden gelmiş ya da Meksikalı olup başka bir ülkede bulunmak zorunda olan karakterler. Bir yabancıların Meksikası'nı anlatıyor yazar, bir Meksikalı yabancıların. Göç unsuru da bu 'Meksikalılık hali' kapsamında özel bir yerde duruyor öykülerde. Modern yaşamın önemli açmazlarından olan göçe, Meksika bağlamında 'özel', evrensel boyutlarıyla ise 'genel' bir vurgu yapılıyor. 'Yabancılaşma' da göç algısı kapsamında üzerinde durulan konular arasında yer alıyor.
Fuentes'in Kaygı Veren Dostluklar'da, ülkesi bağlamında ele aldığı bir başka konu ise Meksika'nın çağdaş kimliğinin geçmiş tarafından nasıl şekillendirildiği. Bu da aslında Latin Amerika edebiyatının ortak dertlerinden birisi. O coğrafyadan çıkan pek çok yapıtta daha önce buna rastlanmıştı. En ünlüsü de Gabriel Garcia Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlık adlı romanı. Marquez bu romanda, aslında ülkesi Kolombiya'nın yakın geçmişini gözler önüne serer. Ancak biz onu bir tarih kitabı olarak okumayız. Kendi imgelem dünyasında öyle bir bezer ki Kolombiya tarihini Marquez, dünyanın edebiyat seyrini değiştiren bir roman ortaya çıkarır. Buna 'tarih konulu roman' gibi bir sıfat da yakıştırmak mümkün değil, çünkü o Marquez'in kaleminde her şeyiyle salt bir 'roman' haline evrilir. Fuentes de tıpkı Marquez gibi öykülerin satır aralarında kendi ülkesinin tarihine, o tarihin, ülkenin bugünkü insanlarının yaşamına nasıl sirayet ettiğine dair önemli ipuçları veriyor. Tabii bunu salt tarih olarak okumuyoruz. Meksika'nın bir kısım tarihi de Fuentes'in ellerinde bir öyküye, sanat eserine dönüşüveriyor.
KORKU UNSURLARI
Öyküleri besleyen unsurları bir kenara bırakıp yazarın bu harmanı 'nasıl' değerlendirdiğine gelirsek, kitaptaki öykülerin hepsinin belli bir konu bütünlüğüne bağlı kalınarak yazılmış olduğunu görüyoruz. En azından o izlenimi veriyor. Bunun adı zaten belli: 'Kaygı Veren Dostluklar.' Bu da öykülerin yaratımında ister istemez bir şablonun oluşmasına neden oluyor. Öykülerin kahramanları günlük rutin içinde, sıradan yaşamlarına devam ederken birden karşılarına biri çıkar ve bu 'biri', onların yaşamının seyrini bambaşka sulara sürükler. Karşılarına çıkan 'biri'; karşı apartmandaki gizemli bir kadın, evin hemen yanına taşınan garip bir komşu, kafede otururken dikkat çeken yakışıklı bir genç ya da daha önce hiç görülmeyen bir akraba olabilir. Aslında çok da önemli değil bunun kim olduğu. Asıl önemlisi, tüm bu insanların 'aniden' karakterlerin yaşamlarına monte olmaları ve 'kaygı veren' değişimi gerçekleştirmeye başlamaları.
Kitaptaki altı öykü de bu doğrultuda ilerliyor. 'Farklı' olaylar 'aynı' şablon üzerinden okuyucuya aktarılıyor. Bu şablonda da ilk olarak genel hatlarıyla kahramanın rutin yaşamı gözler önüne seriliyor. Amaç ise açık: Yaşamların 'kaygı verecek dostun' gelişiyle nasıl bir değişime uğradığını göstermek. Karakterlerin değişimi de benzer aşamaları geçirerek sergileniyor. Öykülerin farklılıklarını ise korku öğesinin her öyküde başka bir damardan kendini hissettirmesi meydana getiriyor.
Öykülere korku öğesi, en çok 'kaygı veren dostlarla' sindiriliyor. Kitaba ismini veren bu dostlar, okuyucuda tedirginliği ve ürpertiyi aşılamak için metnin içine yerleştirilmiş. Onlardan biraz bahsedersem anlatmak istediklerim netleşecek. Evlerinden hiç çıkmayan kan içici iki ihtiyar, sahiplendiği insanı kurtarmak için insan suretine bürünmüş bir melek, saydam tırnaklı gözleri olmayan bir vampir ve doktorun dokunuşlarıyla can bulan bir ölü bu dostlardan bazıları. Fuentes'in yarattığı bu rutini bozan karakterler hep gayya kuyusundan gün yüzüne çıkarılmış. Haliyle de tekinsiz tipler. Huzursuzluğun kaynağı bu karakterler, korkunun da başat unsuru öykülerde.
Karakterlerin yanında yazarın yarattığı mekânlar ve atmosfer de bu 'korku tüneline' hizmet ediyor. Öykülerin karanlığa boğulmadan korkuyu nasıl hissettirebileceğine güzel birer örnek aslında Kaygı Veren Dostluklar. Çoğu eski mekânlarda geçse de yoğun bir karanlık hemen hiçbir öyküde karşımıza çıkmıyor. Fuentes, mekânlarına bu ürpertiyi sindirebilmek için onların geçmiş resmini çiziyor ya da bugünkü halinde gerçek üstü değişiklikler yaratabiliyor. Bu ürpertiyi bazen bir mekâna ön kapıdan değil de sadece arka kapıdan girmenin mümkün olduğunu söyleyerek bile yaratabiliyor. Bir de tabii korkunun, ürpertinin eksik olmadığı, film sahnesinden alınmışçasına etkili bir fotoğraf ya da tablo bile öykülerin bu korku atmosferine yardım edebiliyor. Mekân algısıyla birlikte zaman anlayışı da korku atmosferinin oluşumuna yardımcı önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlardan sonra, Kaygı Veren Dostluklar'ın, daha önce Carlos Fuentes'le tanışmamış ve korku hikâyeleri seven okuyucular için güzel bir kitap olduğunu söylemek gerek. Fuentes'i tanıyan okuyucular ise Kaygı Veren Dotluklar'ı -edebi anlamda önemli bir köşetaşı oluşturmasa da- yazarın son dönem ürünlerinin tadına bakmak adına ele alabilir.