Galata Kulesi bu hale gelecekti
Kasımpaşa'daki Deniz Hastanesi, Surp Agop Akaretleri ile Beyoğlu Tünel'deki Hıdivyal Palas'a imza atan Ermeni mimar, Galata Kulesi için de bu projeyi tasarlamıştı.
Turan Şahin'in "Osmanlı'nın Çılgın Projeleri" adlı kitabında, Osmanlıların Mühendislik tasarımlarını içeren birbirinden "Çılgın" 41 proje yer alıyor.
O projelerden biri de Galata Kulesi üzerine.
Kitaptan Galata Kulesi ile ilgili kısmı sizler için Yitik Hazine Yayınlarından özel izinle yayınlıyoruz.
Projenin detaylarını ve bir kısmı mevcut pükümet tarafından hayata geçirilmek istenen Osmanlı'nın birbirinden önemli ve stratejik önem arz eden 41 projesini resimleri ile birlikte kitapta bulabilirsiniz...
Aram Tahtacıyan'ın Galata Kulesi Tasarısı
"Kule-i mezkurenin ahşap kısmının hedmiyle, demirden bazı ilaveler yani askı bahçeler, teraslar ve localar inşası hususunun tarafıma terk ve tahsisini istirham eylerim." son cümlesiyle 9 Kasım 1908 yılında arzuhalini Başvekâlete sunar Aram Tahtacıyan.
Aram Tahtaciyan teklifinde yapım için herhangi bir maddi talebinin bulunmadığını özellikle vurgulamaktadır. Ayrıca işletme gelirlerinin % 20'sini ise devlete bırakmayı taahhüt etmektedir, istediği yap-işlet-devret süresi 30 yıldır.
İstanbul'a Kasımpaşa'daki Deniz Hastanesi, Surp Agop Akaretleri ile Beyoğlu Tünel'deki Hıdivyal Palas'ı kazandıran bir Ermeni mimardır Aram Tahtacıyan.
Teklifin sadarete sunulduğu yıllarda böyle bir girişim gerekçesiz de değildi. Kulenin tek ahşap kısmı olan külahı onlarca kez yangına ve fırtınaya maruz kalmış, 1875 yılında külah sökülerek yerine üst üste poligonal kâgir iki oda yapılmış, sonlandığı noktaya da bayrak direği eklenmişti.'
Yani ilk defa özgün tasarımının dışına çıkılmış bu da kuleyi çevreleyen surların yıkılmasıyla oluşan yeni cazibe merkezinin de etkisiyle girişimcileri umutlandırmıştı. Bu girişimcilerden biri de belirtildiği üzere sunumlarında ve bazı gazete haberlerinde kendisini Ecole de Beaux-Arts mezunu mimar - mühendis olarak tanıtan Aram Tahtaciyan'dı.
Tahtaciyan'ın başvekâlete verdiği arzuhalde girişim fazla detaylandırılmamış; ilavelerle askı bahçeler, teraslar ve localardan söz edilmişti. Başvekâlet kararı öncesi Servet-i Fünun'da yayınlanan makalede daha fazla bilgi yer alıyordu.'
Ayrıca bir parantez; bu yazı girişimci - basın ilişkileri açısından son derece dikkate değer. Yazı belli ki Sadaretin kararını etkilemeye yönelikti. Projeyi ve tasarımcısını yerlere göklere sığdıramayan metin "Bakalım, projeye ne cevap verilecek?" gibi aba altından sopa gösteren, manidar bir sorusuyla noktalanıyordu.
Üstelik bu soru tırnak içinde verilmişti.
Makaleye göre; 1875 tadilatında eklenen kagir bölümler yıkılacak, kuleye, eski külah seviyesinden başlayacak ve 40 metre yüksekliğe erişecek demir bir konstrüksiyon eklenecekti.
Altta silindirik, üstte küresel biçimli iki bitişik kütleden oluşacak bu yeni bölüm, içerde yedi-sekiz katlık bir kullanım alanı sağlayacaktı. Bu yeni eklentiye zemin katından iki büyük asansörle ulaşılacaktı. Bu katlar asma bahçeler arasında "mükemmel bir tiyatro, büyük bir lokanta ve müteaddid tenezzüh solanları" içerecek biçimde düzenlenecekti.
Projenin toplumsal faydayı esas alan önerileri de vardı.
En üst noktada "en mükemmel aletlerle donatılmış" küçük bir rasathane, kentteki yangınları gerekli mercilere bildirecek telefon ve telgraf merkezi, doğru zaman ayarını ölçebilecek bir vakit küresi, "geceleri kentin dört bir yanını aydınlatacak olan" dört dev projektör projenin diğer unsurlarıydı. Ayrıca en üst kota; kuleye gelen ziyaretçilerin "Boğaziçi, Marmara ve Haliç gibi İstanbul manzaralarını nazar-ı temaşa eyleyebilecekleri en mükemmel dürbünler" yerleştirilecekti.
Aram Efendi'nin bu yayından iki ay sonra 18 Nisan 1909'da teklifi Sadaretçe değerlendirildi.
31 Mart Vakası'ndan beş gün sonra kaleme alınan kararda çeşitli çekinceler dile getirilmesine rağmen cevap müspetti.
Asar-ı Atika Nizamnamesi'nin sekizinci maddesine atıfta bulunulan karar metninde "zaten kulenin ahşap kısmının asar-ı atikadan ad olunmayıp hali hazırda pek harap bulunması cihetiyle bu kere icra olunacak inşaat ve ilavat her halde şimdikinden daha zarif olacağı derkar bulunmuştur." denilerek girişimin önü açılmaktaydı
Makalede "Hazine-yi Hükümet'ten on para çıkmasın. Ben sarf edeyim. Otuz sene kadar hâsılatı bana münhasır kalsın. Bu müddet zarfında kulenin mesarif-i tamiriyesini deruhde edeyim. Hükümet bu mesariften muaf olsun. Ondan sonra, Galata Kulesi kaffe-i Osmaniye'nin olsun." diyen Aram Tahtaciyan'ın teklifi Sadaretten olumlu cevap alınmasının ardından Eylül 1909'da Meclis-i Vükela'da' Ocak 1910'da da Maarif Nezareti'nde çeşitli komisyon raporları da dikkate alınarak yeniden gündeme alınmıştı.
Nihayetinde Maarif Nezareti'nce teklife ret yanıtı verildi.
Tekliften; "gayet mükemmel ve dil-rüba", "en mükemmel tarzda düşünülmüş", "san'at nazarından bir kıymet", "Tahtaciyan'dan mühendis ve mimar-ı şehir", "zeki", "muktedir", "ehil" diye söz eden makaleye rağmen teklifin reddedilmesi Türk bürokrasisinin vaktiyle medyayı pek de ciddiye almadığını göstermesi bakımından da dikkate şayandır.