Türkiye'nin Beyaz Türkler'i kimler?
1990'lı yıllardan sonra Türkiye'nin gündemine giren 'Beyaz Türklerkelimesinin nereden çıktığını, ilk kimin kullandığını Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin yazdı...
Akşam gazetesinden Oray Eğin'in yazısı
Beyaz Türkiye'nin kısa tarihi
Cumartesi günü Engin Ardıç, bana ve Serdar Turgut'a bir çağrıda bulunarak Beyaz Türk lafını artık kullanımdan kaldırmamızı öneriyordu. Türkiye'de beyaz dediğimiz insanların çoğunluğu melezdi, onlar için olsa olsa gri denebilirdi. Acaba Beyaz Türkler hiç mi varolmadılar, biz hep grilere mi beyaz dedik, yoksa artık görünürden iyice yok oldukları için mi geçerliliğini yitirdi Beyazlar? Tartışmaya değer...
BÜYÜK ŞOK YAŞANDI
Beyaz Türklük medyada çok kullanılan bir kavram. Ortaya atan, ilk kullanan ve dolaşıma sokan isim Ufuk Güldemir. 1992 tarihli 'Teksas Malatya' kitabında Turgut Özal'ın iktidarını içine sindiremeyen insanlar Beyaz Türkler olarak tanımlanıyor. Onlar Türkiye'de Kürt kökenli bir Başbakan olmasını istemeyen çevreler: Steril, kendi kabuklarının dışına çıkmayan, kendilerine özgü değer yargıları ve yaşayış biçimleri olanlar.
Beyaz Türklük, özelllikle 90'larda yükselen değerlerin bayraktarlığını yapan Sabah gazetesi sayesinde de yayıldı. Tıpkı Amerika'nın WASP'ları gibi belirleyici bir sınıf oldu. 'Yükselen değerler' hayatın her alanında iktidarı onların ele geçirmesine fırsat tanıdı. Zeytinyağının yeniden keşfinden şarap degustatörlüğüne, gazetelerdeki seyahat sayfalarından 'Harper's Bazaar' ideologluğuna kadar birden egemen kültür buymuş gibi bir yanılsama içine girildi. Ertuğrul Özkök'ün de katkıları es geçilmesin.
Sonradan Yeni Yüzyıl gazetesi, Yeni Demokrasi Hareketi'nin üst sınıflarda yarattığı suni heyecanla kendilerini buldu Beyaz Türkler. Orhan Pamuk'un 'Yeni Hayat' romanı da dönemi adeta adlandırdı. 'Lifestyle', 'Murat Birsel' kavramı, teknoloji 'freak'liği, Sinan Çetin sineması diye devam etti bu mutlu ve renkli günler...
Ama Türk medyası öngörüsüzlüğünü bu dönemde de kanıtladı. Ülkenin çoğunluğu da bu Beyaz Türklük dalgasından nasibini alıyor sandılar. Oysa topu topu birkaç bin kişilik bir insan grubuydu Beyaz Türkler. Medyaya yön verenler bu kulübe kabul edildi, ortam hoşlarına gittiği için Türkiye'yi de Nişantaşı zannettiler.
Milliyetçi patlama da, ekonomik krizler de bu yanılsama içinde fark edilmedi, büyük şoklar yaşandı. Beraberinde Beyaz Türkler de arka arkaya büyük hezimetler yaşadı. Yeni Yüzyıl kapandı, Yeni Demokrasi Hareketi dağıldı, sahibi fotoğrafçılıkla falan uğraşmaya başladı, yoldaşı Güler Sabancı kendisine üniversite-şarapçılık-sanat üçgeninde bir hayat kurdu. Orhan Pamuk'un 'Yeni Hayat' romanı bile 'okunamaz' damgasını yedi.
Sonradan, Nuray Mert veya Radikal İki gibi Nişantaşılı, Cihangirli yeni sol entelektüel sınıf da 'politik doğruculuk' çerçevesinde Beyaz Türkler'in düşman gibi gösterilmesine katkıda bulundu.
VAROŞUN İŞİNE GELDİ
Beyaz Türkler'den son kez 2000 yılında bahsedildi. Serdar Turgut sayesinde. 'Öteki Türkiye' tartışmasını başlatırken Beyaz Türkler'i 'kimsenin sırtından geçinmeyen, vicdanı ve geliri temiz, Türkiye'nin kirlenmemiş insanları' olarak tanımlıyordu Turgut.
Türkiye'yi birbirine katan tartışmaların sonucunda maalesef kaybeden sınıf yine azınlıkta olan Beyaz Türkler oldu; gelir adaletsizliğinin sorumlusu gibi algılandılar. Öfkeli yeni sol entelektüel sınıfı yargıyı böyle verdi: Kemal Derviş'e de karşı çıktılar tabii ki.
Ve işte o günlerden bugünlere: Beyaz Türkler'in önce Beyaz Türkler, sonra da yeni sol sınıf sayesinde korkutuldu, tasfiye edildi. Bugün kapı önünde ayakkabı olmasına ses çıkarılmaması, donla denize girenler falan bir 'iç savaş'ın hesaplaşmasıdır. Lumpene, varoşa, alt-orta-sınıfın sadece işine geldi bu durumlar.