Ekmeleddin İhsanoğlu: Laikliği savunuyorum
Erdoğan’ın en güçlü Köşk rakibi Ekmeleddin İhsanoğlu, önemli açıklamalarda bulundu.
Erdoğan’ın en güçlü Köşk rakibi Ekmeleddin İhsanoğlu, “Atatürk düşmanı değilim. Laikliği savunuyorum. Din, siyasete karıştırılırsa sıkıntı çıkar” dedi
İstanbul-Yeniköy’de, Kalender Orduevi’nin arkasındaki deniz manzaralı arsada “Dostlar” bir araya gelip kooperatif kurmuş. Adını da “Dostlar Kooperatifi” koymuşlar. Ortaklar arasında Turgut Özal, Nevzat Yalçıntaş gibi ünlüler de var. Özal, önce Başbakan, ardından Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı siteden Prof. Dr. Ekmeledddin İhsanoğlu da Cumhurbaşkanı adayı oldu. Komşularının çoğu, sitenin uğuruna inanıyor ve Ekmeleddin Bey’in adaylığını yürükten destekliyor.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun evi de sade döşenmiş… Balkonda çiçekleri… Boğaz’dan geçen gemileri görüyorsunuz. Daha 10 gün öncesine kadar kitaplarıyla, araştırmalarıyla, bahçeyle uğraşan Ekmeleddin Bey, şimdi zorlu bir yarışa girdi.
Çevresindekiler gönüllü olarak çalışmalarına destek oluyor ve sonuna kadar da olmaya devam edecek. Bunlar arasında televizyon sunucusu Özlem Gürses’i, gazeteci-yazar Mete Belovacıklı’yı, foto muhabiri Volkan Yıldırım’ı görüyorum.
Ortanca oğlu Aziz’in eşi Başak Hanım’la tanışıyoruz. Avukat olan Başak Hanım, “Kayınbabam hakkında çok yanlış söylemler var. Bu düşüncede olanların, aileyi tanımaları lazım. Bizi en çok rahatsız eden, babamın şeriatçı, Atatürk’e karşı olduğuna ilişkin sözler oluyor. Oysa onun Atatürk, laiklik, Cumhuriyet ile ilgili düşünceleri çok net. Bu konuda kimsenin tereddütü olmasın. Ben de İzmirli bir ailenin kızı olarak böyle bir kayınpederim, Füsun Hanım gibi bir kayınvalidem olduğu için mutluyum” diyor.
“Kamuoyu tanımıyor denmesi doğru değil”
İki Yozgatlı bir araya geldik. Ekmeleddin Bey, Yozgat ziyaretini anlatıyor, hemşehrilerinin ilgisinden çok duygulandığını, aynı ilginin gittiği ilçelerde de gösterildiğini belirtiyor. Tanınmadığına ilişkin iddiaları hatırlattığımda şunları söylüyor:
“Aslında ‘Kamuoyu tanımıyor’ denmesi doğru bir ifade değil. Çünkü ben 1980 yılından itibaren İstanbul’da önemli birçok görevde bulundum. Yaptığımız kültürel, sanatsal faaliyetler, uluslararası sempozyumlar, seminerler, yazdığım kitaplar, verdiğim konferanslardan dolayı kamuoyu tanımıştır. 2005’te genel sekreter olduktan sonra daha geniş halk kitleleri tanımaya başlamıştır.
Televizyonların ve gazetelerin verdiği ölçüde yaptığım faaliyetler, ziyaretler, devlet başkanlarıyla görüşmelerim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığım konuşmalar, değişik devlet başkanlarıyla, hükümet başkanlarıyla, dışişleri bakanlarıyla yaptığım görüşmeler, Doğu’da, Batı’da İslam dünyasında, Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Rusya’da yazıldı. Fotoğraflar çıktı. Sayın Putin’le, Medvedev’le, Obama’yla, Chirac’la, Pakistan Cumhurbaşkanı’yla, Suudi Kralı’yla… O bakımdan ‘tanımıyo-ruz’ diyenler biraz bu bilgilerin dışında kalan insanlar diyelim.”
“Cumhuriyetin değişmez ilkelerini hep vurguladım”
Ekmeleddin Bey’i, Atatürk düşmanıymış gibi gösterme gayretleri var. İster istemez “Atatürk’ü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda bazı kuşkular var” diye soruyorum. Bu soruya şu karşılığı veriy“Tahmin ediyorum bunlar giderildi. Çünkü yaptığım konuşmalar, kitaplarımdaki referanslar, Atatürk hakkında şüpheleri giderdi. Şimdiye kadar Atatürk hakkında ters anlaşılacak bir sözüm yok. Değişik vesilelerle yaptığım beyanlar ayrıca Anıtkabir defterine yazdığım yazı… Anayasa’da belirtilen Türkiye’nin, Türk Devleti’nin, Cumhuriyeti’nin sabit, değişmez ilkelerini ifade ettim. Türkiye’nin bunu aşmış olması lazım.”
Türkiye’de en büyük sermaye, din tüccarlığı… Siyasetin bir numaralı malzemesi olmaya devam ediyor. İhsanoğlu’na “siyaset-din ilişkisini” soruyorum. Cevabı şöyle oluyor:
“Bu konudaki fikrim çok açıktır. Ben bunu, Amerika’da, İngiltere’de, Rusya’da da basılan ‘Yeni Yüzyılda İslam Dünyası’ kitabımda belirttim. Din siyasete karışmamalı, siyaset dine karışmamalı. Yani laikliği savunduğumu açık açık söylüyorum. Bunun kötü örneklerine işaret ettim.
Bugün Irak’ta, Suriye’de yaşadığımız büyük sıkıntıların, bize de sıçrayabilecek ateşlerin temelinde dini siyasete alet etmek, mezhebi siyasete alet etmek ve din-mezhep konusunda aşırılığa gidildiğinde şiddeti kullanmak. Bütün bunlarla özellikle genel sekreter olarak uğraştım ve bu radikalizme, fanatizme; bu kör taassuba karşı olduğumu söyledim.”
“Türk Milleti’ne mensup olmakla iftihar ediyorum”
Türkiye’de din sömürüsü alabildiğine yaygın. Bunu hatırlatıyorum ve görüşlerini dinliyorum:
“Bu sıkıntıları hep çekmişizdir. Bugün de dinin siyasete tahakkümüne müsaade etmememiz lazım. Çünkü yine bu bizi sıkıntıya sokacaktır. Sayın Recep Tayyip Erdo-
ğan’ın son konuşmasını takip etme imkanım olmadı. Prensip itibariyle dinin siyasete, siyasetin dine alet edilmemesini arzu ediyorum ve herkesin buna dikkat etmesinin memleketimiz için daha hayırlı olacağına inanıyorum. Artık bu meseleleri arkamızda bırakmış olmamız lazım.”
Erdoğan, “Türk Milleti” ifadesini kullanmıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Ben kullanıyorum” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Doğrusu, Başbakan’ın ‘Türk Milleti’ deyip demediğine dikkat etmedim. Bundan sonra dikkat edeceğim. Ben bu millete mensup olmaktan dolayı iftihar ediyorum. Hayatım boyunca bu gururu taşıdım. Özellikle yurt dışında doğmuşsanız Türk Milleti’ne aidiyetiniz sizin için çok önemli bir varlık sebebi oluyor. Gurbet diyarında doğduğunuz için sizi ilk günden itibaren ‘Türk’ diye tanımlıyorlar ve siz bu Türklük anlayışı içinde büyüyorsunuz ister istemez. Şuur altında bellek hissinin en temel unsuru oluyor.”
Huzur, güven yaratacak biri
Ekmeleddin Bey’in yurt gezilerine eşi Füsun Hanım da katılacak. Örneğin Trabzon’da yanında olacak. Ekmeleddin Bey’e ne gibi mesajlar vereceğini soruyorum. Anlatıyor:
“Bu bir cumhurbaşkanı seçimidir. Milletvekili, belediye başkanı seçimi değil. Bu devlete bir baş seçmektir. Bu seçim sonucunda göreve gelecek insanın nasıl biri olması gerektiğini anlatmak lazım. Yani ülkede huzur, güven yaratacak, milletin korkusuz, güven içinde yaşamasını sağlayacak, aynı zamanda ülkemizin komşularıyla, bütün dünyayla ilişkilerinin istikrar içinde olması ve itibarlı, saygın hale gelmesi hedeflenmelidir. Cumhurbaşkanı siyaset dışı veya siyasetin üstünde olmalı. Siyasi bir programla gelip, devletin mekanizmalarına, Anayasal kurumlarına bu yaklaşımla yaklaşmaması lazım gelir. Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 104. Maddesi’ne göre devletin başıdır. Cumhuriyetin ve milletin bütünlüğünü temsil eder, Anayasa’nın uygulanmasını gözetir, devlet kurumlarının arasındaki uyumlu çalışmayı sağlar. Yani temel fonksiyonu budur.”
Kaynak: Saygı Öztürk- Sözcü