Babuşcu: Birlikteliği zedelemeyelim

Aziz Babuşcu, "Her siyasi hareketin gelenekleri vardır. Bu gelenekler uzun süreli tecrübelere dayalı olarak şekillenir. Zaten gelenek olması da kabul görmesiyle mümkündür" dedi.

<font color='#ff0000'>Babuşcu:</font> Birlikteliği zedelemeyelim
Babuşcu: Birlikteliği zedelemeyelim
GİRİŞ 26.06.2009 19:30 GÜNCELLEME 26.06.2009 19:30
Bu Habere 23 Yorum Yapılmış

Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl Teşkilatı'nda Kongre Tarihi yaklaşırken adaylar da ağırlıklarını hissettirmek için siyasi kulis çalışmalarına hız verdiler.  Demokratik bir ortamda geçmesi beklenen yarışmada gelinen son aşama ilge ilgili olarak AK parti İstanbul İl Teşkilatı Başkanı Aziz Babuşcu ile söyleştik.

Babuşçu seçim süreci ve yaşanan ortamla ilgili oldukça önemli açıklamalarda bulundu.

> Aziz Babuşcu 2007’den bu yana İstanbul’un patronu. Büyük partilerin İstanbul il başkanları hep etkili oldu. ANAP İl Başkanı rahmetli Eymen Topbaş'tan hatırlıyorum bir çok bakandan daha etkiliydi. Ama Aziz Bey’e baktığımızda 29 Mart seçimleri öncesi dahil hep geri planda kalmayı seçti. Oysa selefiniz Mehmet  Müezzinoğlu da geri planda kalan biri değildi. Aziz Bey niçin arka planında kalmayı seçti?

> Bu özellikle stratejik olarak ben arka planda kalayım ya da bilinçli yapılmış bir tercih değil. Benim doğal duruşum aslında bu. Yani ben gerek olmadıkça, ihtiyaç duyulmadıkça, diyelim ki medya olarak ele aldığımızda medya önünde olmayı, televizyonlarda dolaşmayı seven bir adam değilim.

Ben AK Parti’de siyaset yapmadan önce de bir çok sivil toplum örgütünde bulunan bir insandım. Pek çok yerde hareketler başlatmış, kurmuş, bir yere kadar taşımış sonra bir başkalarına devretmiş bir insanım. Oralarda da böyle değildim. Yani burada da etkin olmayı ve etkili olmayı eğer güncel hadiseler içerisinde görünür olmak ya da basında, televizyonlarda yer almak olarak değerlendirirsek doğru. Ben o noktada değilim.

Sonuç alıcı iş yapmak, yani gerek kendi çalışma arkadaşlarımla gerekse diğer toplumun farklı kesimlerine mesaj verebilecek ya da oralarda bir şeyler üretebilecek mutfak çalışması yapmak benim için daha anlamlı. Yani görünür olmaktan ziyade onu gerektiği zaman, gerektiği kadar olmak lazım diye düşünüyorum. İş üretmeyi daha çok esas alıyorum.

EKSİK YAPTIĞINIZ NELER VAR?

- Toplumda şöyle bir algı var: “Yapıyorsa buralarda da, medyada da veya kamuoyunda da görünür. Kamuoyunda görünmüyorsa dikkate alınacak yaptığı bir şey yok!” şeklinde. Dünyanın özellikle iletişim araçlarının güçlü olduğu ülkelerin hepsindeki algı bu. Siz siyasetçisiniz. Yanlış yaptığınızı ya da bazı şeyleri eksi k yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Yani bir siyasetçi için belki çok daha fazla bilinir olmak, çok daha fazla konuşur olmak, ne söylediğinin içeriğinden ziyade söylemiş olmak popüler olabilir. Ama bu tarz benim için popüler değil.
- Şunu söyleyeyim... Eksik yapmak değil de belki iletişimin doruk ve belirleyici bir rol üstlendiği özellikle siyaset zemininde çok da farklı bir iletişim ve medya planlaması yapmak gerektiği sonucunu çıkartıyor ortaya. Ben bunu yaptığımda da yine kendi doğallığımdan bir şey kaybetmek istemiyorum. Yani medyada yer almak ya da daha bilinir, daha izlenebilir halde olmak belki insanın bazen doğallığını da bozabilir.

İşte suni birtakım meseleler oluşturularak çünkü medyada yer almak için, televizyonlarda dolaşmak için gündem olması lazım. Sırf  kişisel PR adına finans ortaya koyarak görünür olmak çok sanal bir şey bana göre. Somut olarak var olmak lazım. Bir mesele varsa o mesele karşıda somut olarak durmak lazım. Bir öneriniz varsa hangi alanda olursa olsun o zaman somut olmalısınız. Ama bu belki rutin siyasi gelenek ve anlayış içerisinde karşılığı olmayan bir tavır olabilir. Yani bir siyasetçi için belki çok daha fazla bilinir olmak, çok daha fazla konuşur olmak, ne söylediğinin içeriğinden ziyade söylenebilir olmak popüler olabilir. Ama bu tarz benim için popüler değil.

- Çok sıcak bir 29 Mart seçimleri yaşandı. Kavgası, gürültüsü, öncesinde yüksekti sonrasında da devam etti. Burada da size yönelik bir takım eleştiriler var. Neticede kaptan koltuğundaki isim Aziz Babuşçu. Dolayısıyla başarı da başarısızlıkta bir anlamda sizin hanenize yazılmak durumunda. O dönemdeki suçlamalardan bir tanesi her şeyin genel başkanın üzerine yıkılması idi. “Teşkilat yattı, Erdoğan koşturdu” deniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Her şeyi Sayın Başbakanın üzerinden hareketle çözümlemek kolaycılık ve çok basit bir şey olur. Yani işte Sayın Başbakanın propaganda dönemi içersinde söylediklerinden hareketle ‘şu söylenmeseydi’, ‘şu yapılmasaydı’ , ‘şu kesime şöyle bir mesaj verilseydi’, ‘kredi kartlarıyla ilgili şu söz kullanılmamış olsaydı’ gibi buna benzer bir sürü şey.

Bu işi kolaycılıkla bir şekilde tasnif edip dosyayı kapatmak anlamına gelir. Hayır öyle değil. Eğer 29 Mart seçim sonuçları bizim için aynı zamanda bir uyarıyı ihtiva ediyorsa; o uyarının gerekçelerini, içeriğini çok net bir şekilde, cesaretle ve özeleştiri mantığı içerisinde ortaya koymamız gerekir. Burada şuna ya da buna mal etmek işin kolaycılığı olur. Bir kere, 29 Mart sonuçlarını Türkiye geneli olarak değerlendirdiğimizde bana göre AK Parti’nin yeni bir başarısıdır. Yeni bir zaferidir. Bunu hiç tartışmayalım.

TUNCELİ’DEN BİLE MİLLETVEKİLİ ÇIKARACAKTIK

- Niye zaferidir?

- 62 ilde birinci olan bir partiden söz ediyoruz. Her ilde yüzde 20’nin üzerinde oy alan bir partiden söz ediyoruz ve buna karşılık muhalefetin ancak toplamının ulaşabildiği bir AK Parti çıtasından bahsediyoruz. CHP ile MHP’nin toplamının ulaşabildiği bir sonuçtan bahsediyoruz. Öte yanda Türkiye’de yalnızca 7 ilde birinci olmuş bir Cumhuriyet Halk Partisi’nden söz ediyoruz. 2 ilde birinci olmuş bir MHP’den bahsediyoruz.

29 Mart seçim sonuçları ile ilgili bunları söylüyorum ve 26 ilde yüzde 10’un altında kalan bir Cumhuriyet Halk Partisinden bahsediyoruz. Yani barajın altında kalan... 22 ilde aynı şekilde barajın altında kalan bir MHP’den bahsediyoruz ve Türkiye’nin her ilinde yüzde 20’nin üzerinde oy alan bir AK Parti’den bahsediyoruz. Bu AK Parti’nin Türkiye partisi olduğunu, kalın çizgilerle altını çizen bir sonuçtur bizim için.

Eğer bu bir genel seçim olsaydı biz daha önce genel seçimde milletvekili çıkaramadığımız sadece Tunceli idi. Tunceli’de de milletvekili çıkardığımız bir seçim sonucudur. Matematiksel olarak bu başarıyı hiçbir siyaset bilimcinin ya da hangi analistin teslim etmeyeceğini söylemek basit matematik bilgilerinden yoksunluğu gerektirir herhalde.

Bu bir zaferdir, bu bir başarıdır. Bunu bir tarafa koyuyorum matematiksel anlamda böyle. İstanbul’da matematiksel olarak değerlendirdiğimizde yine ciddi bir başarıyı gösteriyor.

Bu bir zaferdir, bu bir başarıdır. Bunu bir tarafa koyuyorum matematiksel anlamda böyle. İstanbul’da matematiksel olarak değerlendirdiğimizde yine ciddi bir başarıyı gösteriyor. Eğer 22 Temmuz’un kendine has koşulları ile değerlendirip bir tarafa koyduğunuzda bu seçim 2004 ile mukayese edilebilecek bir seçimdir. Bizim açımızdan, yerel seçim olmuş olması itibariyle.

Ne yapmış AK Parti İstanbul’da? Daha önce yüzde 42 olan il genel meclisi oyunu bu seçimde 40 küsura indirmiş. Yani 2 puanlık bir kayıptan bahsediyoruz. Büyükşehirde ne yapmış? Daha önce 44 küsurla aldığı büyükşehiri yine aynı 44 küsurla almış ve ikinci defa belki İstanbul tarihinde ilk defa aynı belediye başkanını koltuğa oturtmuş. Ben bunu da tartışmıyorum.

Kesin bir başarıdır ama başka bir pencereden de olaya bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

MİLLET BİZE NEZAKET DOLU BİR UYARI YAPTI

- Bakılması gereken diğer pencere neresi?

- Bu millet bize çok nezaket dolu, çok latif bir uyarı da yapmıştır aslında. Bu uyarının içeriği, bu uyarının gerekçeleri üzerinde durmamız gerekli diye düşünüyorum. Biz bunu yaptık. Ciddi değerlendirmeler yaptık. Sayın Başbakanımız seçim sonrasında il teşkilatımıza gelerek ilçe başkanlarımız, belediye başkanlarımızla değerlendirmeler yaptık.

Sayın Başbakan benzerliğin ötesinde bu milletle aynileşen bir liderdi. O zaman bu gönülleri fetheden bir hareket anlamına gelirdi. Biz bir gönül hareketiydik aynı zamanda.

Ben orada şunu gördüm; teşkilatlarımızla yaptığımız değerlendirmelerden de şunları çıkarıyorum: AK Parti 2001 14 Ağustosunda siyaset zeminine yeni bir tanımlama getirdiğinde onu millet nezdinde büyük bir teveccüh ile iktidara taşıyan dinamikleri irdelememiz gerekli diye düşünüyorum.

- Neydi bu dinamikler?

- Yani Sayın Başbakan henüz bir lider, ortada bir AK Parti yok, Pınarhisar cezaevine yollanır iken, bu milletin ona gösterdiği teveccüh ve o teveccüh karşısında birilerinin tavrı. Sayın Başbakan o günlerde gönüllerin Başbakanı olarak tanımlanmıştı. Onu yolcu edenler tarafından. Onu yolcu edenler aslında ona şunu diyorlardı: Mahkum edilen sen değilsin, mahkum edilen bizim sana olan teveccühümüzdür!

Bu mahkum edilmek istenmiştir ve Sayın Başbakan bana göre o Pınarhisar cezaevinin şiir kokan duvarlarında inanç, kararlılık devşirerek siyaset dünyasına AK Parti açılımını getirdi.

Neydi o? Mazlumların sesi soluğu olma idi... Neydi o? Kimsesizlerim kimsesi olabilme, sessiz yığınların sesi olabilme... Yıllardır çevre diye dışarıda tutulan, uzak tutulanların, örselenmişlerin, itilmişlerin mazlumların sesi soluğu olarak siyaset dünyasına AK Parti geldi ve siyaset bilimcilerin çokça kullandığı bir şey olarak ifade edilebilirse işte ‘benzerim liderimdir’ tanımlaması.

Sayın Başbakan benzerliğin ötesinde bu milletle aynileşen bir liderdi. O zaman bu gönülleri fetheden bir hareket anlamına gelirdi. Biz bir gönül hareketiydik aynı zamanda. Biz 29 Mart seçim sonuçlarını bu noktadan irdelediğimizde  bana göre milletimizde aramıza mesafeler girdiğini, kopmalar yaşandığını, milletimizi bu anlamda gücendirdiğimizi, kırdığımızı, küstürdüğümüzü görmemiz lazım.

Yer yer teşkilatlarımızdaki özgüvenden kaynaklanan rehavet, onun getirdiği tembelliğin bu seçim sonuçları üzerinde etkili olduğunu görmemiz lazım. Yine elde ettiğimiz refahı şımarıklıkla yaşayan, yüz mimikleri ile bile karşıda antipati oluşturan tavrımızı bir resmi ortaya koyduğumuzu görmemiz lazım.

Bunlara baktığımızda bu partinin kuruluş ruhu, kuruluş dinamikleri ile ilgili bir sorgulamayı yapması gerektiği sonucunu ben çıkarıyorum. Yani dün Sayın Başbakanı, Genel Başkanımızı İstanbul Büyükşehir Başkanlığı döneminde, yerel yönetimlerde devrim niteliğinde bir açılıma bir değişime öncülük etmiş ve bu onu genel başkanlığa ve Başbakanlığa kadar taşımış ise; yine oradaki temel dinamikler ve millet aynilik, iç içe olabilme, omuz omuza yürüyebilme, samimiyete asla gölge düşürmeme, millete çalım atmama ve emanete hıyanet etmeme mantığı ile izah edilebilir.

Biz 29 mart seçim sonuçları itibariyle yine baktığımızda yerel yönetimlerde bazı zaaflarımızın olduğunu görmemiz lazım.

BAŞKANLARIMIZ KENDİLERİNİ ULAŞILMAZ YAPTILAR

- Nelerdi o zaaflar?

- Birincisi şu; yani bizim belediye başkanlarımız geçmişin makam odalarına vatandaşın çat kapı girebildiği, rahatlıkla başkanla irtibat kurabildiği bir zeminde, zaafların oluştuğunu gördük. Kopmaların, mesafelerin girdiğini gördük. Bu bazen bir özel kalem uygulaması ile kendini gösterdi. Bazen sokağa çıkıldığında eskort uygulamaları ile kendini gösterdi ve makamlar ulaşılamaz mekanlar haline geldi.

Bazen resimlerimizle, billboardlardaki duruşlarımızla halkla diyalog kuracağımızı zannettik. Halbuki starlar ulaşılmazdır. Onlar resimler ile kendilerini tanıtırlar aynı zamanda vatandaş insan nezdinde bir ulaşılmazlık oluşturur. Billboard üzerindeki kendini gösterme anlayışı. Halbuki biz, milletle omuz omuza bir belediye başkanı sabah makamına gelirken belediyeye girmeden 1 kilometre ötede, 500 metre ötede arabasından inse o güzergah üzerindeki esnafa birisine selam vererek, birisiyle çay içerek, ötekinin gazetesini okurken ona ortak olarak, ‘hayırlı işler’ diyerek makamına gitse dahi, bu vatandaşla diyalog noktasında önemli bir açılımdır.

Ama bunu bir tarafa bırak makamına sabah gelirken bir kere aynı ilçede oturmuyorsa bir belediye başkanı, bir farklı ilçede oturup bir farklı ilçede hizmet üretiyorsa; bu ilçeyi nasıl hissedebilir? Nasıl o ilçenin sorunlarıyla birebir hemhal olabilir? Bir başka yerden geliyorsunuz.

Yaşadığınız ilçede bana göre belediye başkanları aynı zamanda ilçelerin liderleridir. Lider başkan o ilçenin her şeyiyle ilgilidir. Orada o ilçeyi hissedebilmesi için, duyabilmesi için, gecesi ile gündüzü ile orada olması gerekir. Siz bir de yabancı bir ilçe de oturarak geliyorsunuz, üstelik eskortlarınız ile Amerikan filmlerindeki şey gibi kapıların patır patır açıldığı, birilerinin küt küt sağda solda başkanı şeye aldığı bir koridorla belediyeye giriyorsanız, bu ciddi bir yabancılaşmadır.

Bir belediye başkanı kendi ilçesinde eskort ile dolaşmaya gerek duyuyorsa, zaten burada bir sorun var demektir. Güvenlik ihmal edilsin demiyorum asla. İhtiyaç duyulduğunda en hassas tedbirler de alınsın ama rutin bir şey içerisinde belediye başkanı halk ile iç içedir. Onun her derdi ile hemhal olmaktadır. Makamları kolayca ulaşılabilir olmaktadır. Özel kalem uygulamaları bir duvar gibi insanın, vatandaşın karşısına dikilmemelidir, çıkmamalıdır.

NE YAPTIKLARI KADAR NASIL YAPTIKLARI DA ÖNEMLİ

- Akçeli konularla ilgili birtakım şeyler var. Bunların etkisi oldu mu?

- Tabii ki şunu ifade edebilirim. Yerel yönetimde seçilmişlerimiz, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimizin tamamı neyi yaptıklarından ziyade nasıl yaptıklarına da dikkat etmek zorundadırlar. Siz doğru bir iş yaptığınızı düşünürsünüz sonuç itibariyle doğrudur. Nasıl algılandığınızıdır önemli olan.

Şimdi bir belediye meclis üyesini ya da bir belediye başkanımızın belde belediye başkanı dahi olsa yanlış bir uygulaması genelleme içerisinde topyekün bir hareketi mahkum eden bir sonucu ortaya çıkarıyor. Bu anlamda zaaflarımız olmadı mı? Oldu. Dürüstlük bizim siyaset zemini içerisinde bizle çok daha fazla özdeşleştirilen bir kavram ve biz dürüst, ilkeli, hikmet arayışı peşinde olan bir siyaset zemininden bahsediyoruz AK Parti olarak. Bu konudaki zaaflar tabii ki toplum tarafından çok daha fazla sorgulanır oldu.

Her hangi bir şaibeye ulaştığımızda  hemen gereğini yapmışız. İhraç etmişiz İlişiği kesmişizdir. Ama öteki tarafta ne parti dinamikleri içerisinde CHP’nin böyle bir sorgulama mekanizması ve gereğini yapma durumu var.

Bu seçim sonuçlarını düşünün. Kadıköy ya da Beşiktaş ya da Bakırköy ya da çok somut ifadeyle Büyükçekmece. Hakkında mahkumiyet kararları verilmiş. Hala yargı süreci devam eden hepsiyle ilgili var bu. Şimdi buralarda bu insanların yolsuzluk ya da haklarındaki iddialarla ilgili o kadar zirve konuşulanlar var ki ama bakıyorsunuz Büyükçekmece’de de olsun, Beşiktaş’ta da olsun, Kadıköy’de de olsun bu adamlar tekrar ve çok yüksek oy oranlarıyla seçiliyorlar.

DÜRÜSTLÜK SORGULAMASI CHP’Lİ BELEDİYELERDE İŞLEMEDİ

- Büyükçekmece biraz daha farklı sanıyorum. 240 oy farkına bakılırsa, biraz yüklenseniz alabilirdiniz sanıyorum.

- Tabii orası daha farklı. Çünkü orada çok küçük bir farkla seçimi kaybettik bu bir; ideolojik seçmen tercihine işaret eden bir şey. Bu seçimde yaşanan ciddi bir bloklaşma vardır. O bloklaşmanın ideolojik tercih noktasının en somut göstergesi. İki; neden Kadıköy’de, Bakırköy’de bu dürüstlük kavramı üzerinden bir sorgulama yapılarak insanlar mahkum etmedi de, AK Partili meclis üyesi üzerinden dahi bir akçeli konuda hafif bir sorgulama varsa oraya yüklenildi.

Halbuki biz bu konuda da üzerinde hassasiyetle titrediğimiz, asla müsamaha göstermeyeceğimizi defalarca deklare ettiğimiz ve gereğini de yaptığımız bizim bu dönem içerisinde Yenidoğan olsun, Akfırat olsun hiç tereddüt etmeden ihraç ettiğimiz belediye başkanı ve bunları ihraç etmek için İçişleri Bakanlığı’nın inceleme başlatmasını falan da beklemedik. Bize ulaşan ki benim yerel yönetim bilgi başkanı olduğum dönemden itibaren özellikle daha hassas davrandığım bir husustu bu.

Bize gelen bilgileri değerlendirerek kendi marifetlerimizle bu nedir bu iddia haklılık payı var mı yok mu? Her hangi bir şaibeye ulaştığımızda  hemen gereğini yapmışız. İhraç etmişiz İlişiği kesmişizdir.  Ama öteki tarafta ne parti dinamikleri içerisinde CHP’nin böyle bir sorgulama mekanizması ve gereğini yapma durumu var. Vatandaşın o ideolojik tercihinin öne çıkmış olmasından dolayı bu işleri ihmal eden, görmeyen bir tavrı var bu enteresandır.

- Şu herşeyi Genel Başkan'ın üzerine yıkma konusuna tekrar dönmek istiyorum. Bu konu dışarda değil, kimi yerlerde parti içinde de konuşuluyor.

- Aslında sizin sorunuzda belirttiğiniz Sayın Başbakana bir sürü şeyi yükleyerek rahatlama, tarzıma uygun bir şey değildir. Ben Sayın Başbakanın pek çok konuda tek başına söz söylüyor olmasını, onunla beraber parti mekanizmaları içerisinde konuşulmamasını ciddi bir eksiklik olarak görüyorum.

Sayın Başbakan en son yaşadığımız örneklerle belki ifade etmek gerekirse Sayın Başbakan işte ister 6-7 Eylül olayları ilgili söylemiş olsun, ister bir başka gerekçeyle söylemiş olsun yani faşizan duygularla süslenen bir şeyi ifade etti. Doğu’da kaldı. Halbuki bunu yani partide işte genel başkan yardımcıları yahut bir başkası ya da İstanbul İl Başkanı çıkıp konuşmalı, destek olmalı. Kürt meselesi ile ilgili, Doğu meselesi ile ilgili bir şey söyleniyor orada kalıyor.

Biz bazen kendi korkularımız da yenemiyoruz, kendi vehimlerimiz var. Tereddütlerimiz var, korkularımız var. Bu bazen Sayın Genel Başkanımızın otoritesiyle izah edilebiliyor, liderliği ile tek başına sürüklediği bir yapı ile izah edilebiliyor ama hayır öyle değil. Doğu, Güneydoğu meselesi cesaretle konuşulması gereken ihtiyatla ve vehimlerle bir yol izlemekten ziyade çok net olarak bu ülkede tartışılması gereken konuşulması gereken bir mesele.

Örterek, saklayarak çözülemeyeceğini herkesin görmesi lazım. Bunun konuşulması lazım bunun yalnızca Sayın Başbakan üzerinden konuşarak yapmak ya da bir anayasa beklentisi o anayasa ile ilgili tartışma zemininin oluşturulması vesaire bir şeylik var.

İKİ LİSTE SANCISI NASIL ATLATILACAK?

- AK Parti’nin İstanbul yönetiminde alışık olunmayan bir süreç yaşanıyor. Üstelik de Genel Başkan Erdoğan’ın “Tek adayla gidelim” demesine rağmen farklı tavır var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Tabii AK Parti’de siyaset yapan arkadaşlarımızın belki diğer siyasi partilere nispetle bir farkı var. Ben hep şunu söylerim 39 ilçe kongresi yaparak biz bu il kongremizi gerçekleştireceğiz inşallah. Kongrelerde kazanan vardır ama bizim kongrelerimizin kaybedeni yoktur.

- Bir yarış var, nasıl kaybedeni yok diyebiliyorsunuz?

- Eğer siyaseti sizin için bir yerden bir yere gelme yani toplumsal piramidin tepesine çıkmanın zemini olarak algılıyorsanız evet bir kaybetme vardır burada. Kaybetmiş olursunuz yani. Ama siyaseti bir ideal peşinde bu ülkede yaşıyor olmanın ve olup bitene şahitlik ediyor olmanın yüklediği sorumluluklarla yapıyorsanız siyaseti bu ülkenin aydınlık yarınlar adına, dert yüklenerek yapıyorsanız bir derdiniz varsa bu ülkede olan biten her şeye dair bir dert varsa sizin için hizmet sevdası vardır. Aşk vardır, heyecan vardır. Bunun en somut şekilde de Sayın Başbakanın şahsında kendini gösterir.

Böyle bir yolculukta bizim için kongreler gerçekten bir siyasi rekabet ve böyle listelerin yarıştığı siyasetin bilinen kurallarıyla işlediği bir zemin olmaktan çıkar bizim için bu değildir.

YENİ KÜSKÜNLÜKLERE ZEMİN HAZIRLAMAMALI

- Ama bu kez baktığımızda biraz öyle oluyor sanki çok net bir ayrışma var sanki.

- Ben şöyle söyleyeyim. Siyaseti uzun soluklu bir yolculuk olarak değerlendiririm. Uzun yolculukta da bir sürü yol arkadaşınız vardır. Bu yol arkadaşlarıyla giderken, yol arkadaşlarınız sizi o yolculukta beraber olmayı sürdürdüğü müddetçe sizin siyasette bulunuşunuz anlamlıdır.

Yol arkadaşlarınız sizin siyasette bulunmanızı ya da sizinle beraber o yolculuğu sürdürmeyi düşünmüyorlarsa sizin içinde siyaset anlamlı olmaktan çıkar. Bunlar ilçe başkanlarımızdır, belediye başkanlarımızdır, teşkilatlarımızdır, kadın kolları, gençlik kollarıdır bütün İstanbul teşkilatlarının tamamıdır. Bu anlamda İstanbul teşkilatları bana yol arkadaşlarım olarak beraber yol yürümeye devam etmeliyiz dediler.

Ben bunu böyle algılıyorum. Bu tabii benim için büyük bir mutluluk yani bunu belediye başkanlarımızda, ilçe başkanlarımızda, kadın kolları, gençlik kolları ifade ettiler. Genel merkezimiz de bu ifadeyi teyit eden bir tavır aldılar. Bu anlamda bizim adaylığımız ya da il başkanı olarak görevimize devam etmemiz karşılık buldu. Yani bu yolculukta yol arkadaşlarımız tarafından teyit edilen bir karşılık buldu. Şimdi ikinci listenin söz konusu olduğu -ki bizim ilçede kongrelerimizde de ikinci listelerin yarıştığı pek çok ilçemiz oldu- benim oradaki tek hassasiyet noktam şu:

Ne pahasına olursa olsun ama ne pahasına olursa olsun bu teşkilatın yeni küskünlüklere, yeni kırgınlıklara zemin hazırlayacak, bu teşkilatın birlikteliğini zedeleyecek, bu teşkilatın heyecan ve motivasyonunu azaltacak her türlü söz, fiil ve davranıştan uzak duralım.

- Bizim için esas olan şey bu diyorsunuz.

 Partimiz içerisinde istişare teşkilat dinamiklerinin kanaatlerini alma ve o kanaatler doğrultusunda stratejiler belirleme ve ona göre hareket etme önemli geleneklerimizden bir tanesidir.

- Temel hareket noktam benim budur. Herkeste bu zeminde bu duyarlılık ve samimiyetle bir şeyleri ifade etmek istiyorsa bana göre bunun hiçbir sakıncası yok.

- Peki şöyle bir şey değil mi? Genel Merkez’in sizden yana çok net tavır koymasıyla biraz o kırgınlıkların zemini hazırlanmıyor mu? Daha açık ifade edersek; Metin Külünk’ün Genel Merkezin, “Kenarda dur” demesine rağmen ortaya çıkmasıyla ve Genel Merkezin de bu tavrı net ortaya koymasıyla bu zemin hazırlanmış olmadı mı?

- Şimdi her siyasi hareketin gelenekleri vardır. Bu gelenekler uzun süreli tecrübelere dayalı olarak şekillenir ve zaten gelenek olması da kabul görmesiyle mümkündür ancak. Şimdi bizim partimiz içerisinde istişare teşkilat dinamiklerinin kanaatlerini alma ve o kanaatler doğrultusunda stratejiler belirleme ve ona göre hareket etme önemli geleneklerimizden bir tanesidir. Bugünlerde belki taban demokrasisi diye de ifade edilen belki budur. Ben bu noktadan.

Devam edecek...  

 

KAYNAK: (HABER 7)
YORUMLAR 23
  • ERMAN KAYA 15 yıl önce Şikayet Et
    GİDİN ARTIK. Yarın kongrede metın kulunk o salondan il baskanı olarak cıkmaz ıse kaybeden ak parti olacak herkesı aklı selıme davet edıyorum sıyasette 24 saat cok uzun bir sure..
    Cevapla
  • ERMAN KAYA 15 yıl önce Şikayet Et
    yolun sonu geldi babuscu. tabana saygı gosterın siz once masal anlatmayı bırakın ve yarın yakamızdan dusun..
    Cevapla
  • ömer 15 yıl önce Şikayet Et
    biraz da başkalarına şans tanıyalım. sayın babuşçu son yerel seçim sonuçlarına göre sizin çoktan istifa etmiş olmanız gerekmez miydi? İstanbulda Ak partinin oylarının düşmesinden hiç kendinizi sorumlu tutmaz mısınız acaba? Lütfen kendi siyasi çıkarlarınızı bir tarafa bırakıp Ak parti ve İstanbul için hayırlı olanı yapın.
    Cevapla
  • mert aydogan 15 yıl önce Şikayet Et
    başbakanımızı aldatıyorlar.. sayın aziz babuscu burada yazının basında tecrubeden soz edıyor. cok guzel. acaba kendısın sıyası tecrubesı ne kadar. kac yıllık sıyasetcı. kandısı o koltuga oturdu oturalı bu partı istanbulda hep kan kaybedıyor neden. tecubelı oldugu icinmi. isi bilmiyorsanız lutfen isi ehline teslim ediniz. sayın azızı babuscu okul yıllarında sıyası olusumların hep dısında olmus sıyesın dını acıdan gereksız oldugunu savunan zıhnıyet ıle yetısmıs olan bır kısı. suan partıde hep boyle kısıler var neden.?
    Cevapla
  • efendi mahcup 15 yıl önce Şikayet Et
    Aziz Papuccu. Aziz Papuçcuyu istemiyoruz. Yeni yüzler istiyoruz. Geleneğe saygı diyerek beni seçin demesi kadar abes bir şey yok. Tekrar ediyorum Aziz Başkan seni istemiyoruz. Yeni yeni yüzler görmek yeni yeni fikirler istiyoruz. AKP ye de bu yakışır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Samsun'daki heyelan soruşturmasında tutuklama kararı
Suriye ve Türkiye için tehlike! Kamışlı'da tehlikeli oyun...