Masada Kaybedilen Vatan; Ege Adaları “2”

  • GİRİŞ07.02.2017 07:52
  • GÜNCELLEME09.02.2017 07:38

Yapılan müzakereler neticesinde Ege’de bulunan adaların tümü elden çıkmış, Çanakkale Boğazı’nın güvenliği açısından, İmroz ve Bozcaada ve Limni Adası bize bırakılmış, ancak alt komisyondaki Askeri Müşavirimiz Tevfik Bıyıklıoğlu, Limni Adası’nı unutarak zabıtlara yazmamıştır. Lord Curzon’un gülerek tüm Türk ekibiyle alay ettiği ve bilgisizlik ithamıyla aşağıladığı bu ihanetle adlandırılması gereken saflığın neticesi, koskoca bir adanın Yunanistan’a kaptırılmasına sebep olmuştur.

Netice olarak Türkiye Cumhuriyeti, 24 Temmuz 1923’de imzaladığı Lozan Antlaşması mucibince ege de bulunan, sayısı yüzlerle ifade edilen, adalardan tamamen feragat etmiştir. Bu adalardan bazıları Anadolu’ya o kadar yakın ki, Yunanlı ahalisinin Ege sahil ilçelerimizde okunan sabah ezanından duydukları rahatsızlık neticesinde ilgili müftülüklere; “Biz rahatsız oluyoruz sabah ezanları okunmasın” diye dilekçe verebilecek kadar yakındırlar. Ama bu durumu bilecek feraset ve coğrafya bilgisi, Türk Milli Mücadele döneminde Egeyi korumakla görevli Batı Cephesi Komutanlığını yürütmüş ve o bölgeye coğrafi anlamda hakim olması gereken İsmet Paşa’da ve adamlarında maalesef bulunmamaktaydı.

Bütün bu acı gerçekler Edirne milletvekili Mehmed Şeref Beyin TBMM’de Lozan Antlaşması hakkında aleyhte yaptığı konuşmasından alınan şu cümleyi ne kadar doğrulamaktadır;

 “… Bu millet asildir, kahramandır. Savaş meydanlarında daima kazanır, fakat masa başında hep verir, verir, verir…”[1]

Mehmed Şerif Bey,’in milletvekilliği tahmin edileceği üzere bu konuşmasından sonra yenilenen meclis seçimlerinde parti tarafından aday olarak gösterilmeyecek ve meclisle ilişkisi kesilecektir.

Kıbrısın kaybı ise tam bir faciadır. Tarihe ‘93 Osmanlı Rus harbi’ diye geçen 1877–78 Osmanlı Rus harbine bizimle birlikte savaşa girmesi için İngilizlere bir nevi rüşvet babında askeri üs olarak verilen Kıbrıs, idari olarak Osmanlı’ya bağlıydı ve bu bağlılık Lozan’a kadar devam etti. Fakat her şeye rağmen Türkiye’ye bağlılığına devam eden Kıbrıs’ı, biz Lozan’ın 20 ve 21. maddeleri gereği gönüllü olarak ingiltereye bıraktık. İşin daha vahimi biz orada bir nüfus cinayeti de işledik. Şöyleki, Kıbrıs’taki Türk nüfusun azalması için 2 sene boyunca Türkiye, göç etmek isteyen her Kıbrıslı Türkü, Türkiye’ye kabul etmeyi taahhüt ettik. Bunu da Lozan’da yazılı olarak beyan ettik. Bir yandan Kıbrıs’taki Türk nüfusu kendi elimizle azaltırken, diğer yandan Yunanistanlı Rumların grup grup adaya yerleştirilmelerine seyirci kaldık ve ses çıkartmadık. Dolayısıyla 20 bin Kıbrıs Türkü zaman içinde evlerini terk ederek Türkiye’ye yerleşti ve bir o kadar Rum’da Yunanistan’dan adaya göçtü. Lozan’dan sonra Kıbrıs’ta Türk hakimiyeti tamamen son bulmuş ve adada ikamet eden Türkler Türkiye’ye göç etmişler, etmeyenler ise İngiliz vatandaşı olarak İngiliz kimliği taşımak durumu ile karşı karşıya gelmişlerdir. Bu cinayeti görmemek için kör olmanın dışında sanırım başka vasıflara da sahip olmak gerekir.

İşin en garip tarafı ise,  neredeyse hangi oturumun hangi arasında hangi tuvalette ne kadar kaldığını dahi yazan, özel sohbetlerde anlatan, bu konularda sayfa sayfa ropörtajlar veren, ciltler dolusu hatıralar yazan İsmet İnönü’nün hatıralarında Ege Adaları ve Kıbrıs konusunda tek bir satırlık yazı dahi yoktur. Bunu nasıl anlamak lazım onu da siz okuyucuya bırakıyorum.

Lozan’da Ege Denizi’ndeki adaların yağmasına imza koyan İsmet Paşa, 2. dünya

savaşı sonlarında Almanların 12 adayı bize teklif etmeleri üzerine, Dışişleri Bakanı Genel

Sekreteri Feridun Cemal Erkin’in şahitliği ile sabittir ki;

“…Biz İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kaldık, savaşa dahil olmadık. Binaenalaeyh, bu savaşın nimetlerinden yararlanamayız” [2] diyerek bu adaları almayı reddetmiş, böylelikle sahipsiz kalan bu adaların zamanla Yunan adaları haline gelmesine sadece seyirci kalmıştır.

Muhabbetle.

[1] Lozan Antlaşmasının görüşmelerini ihtiva eden TBMM Zabıt Ceridesindeki Mehmed Şerif Bey’in Konuşmasından

[2] Mustafa Müftüoğlu, Tarihî Gerçekler 2, Seha Neşriyat, İstanbul, 1993, s. 258, Ahmet Kabaklı a.g.e., s. 52.

Yorumlar3

  • İbrahim 7 yıl önce Şikayet Et
    Ya aga nasıl olcak bu işler böyle ? Bu hadiseler, gaflet-ihanet-cehalet hallerinin aşikare görüldüğü bu ahmakçasına vakiat yaşanırken o işbaşındaki idarecilere hiç mi akıl veren, istikamet telkin eden bulunmamış vedahi bu vesikalar şimdiye kadar milletten gizlenmiş, açığa çıkarılmamış..! Vah ki milletin haline binler vah olsun..!
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Ahmet Uygur 7 yıl önce Şikayet Et
    Okullardaki tarih bilgilerini ve bütün müfredat değişmeden yeni nesilleri de kaybederiz vesselam.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • Nevzat 7 yıl önce Şikayet Et
    Hocam yüreğinize ve kaleminize sağlık.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat