Teknolojik ilerlemeler sadece insanlığa fayda değil, faydadan çok zarar verir bir hale geldi. Onun da ötesinde insanın içindeki insanı, ahlakı, vicdanı yok etti. 

Hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklar, daha dünyaya gelmeden ana rahminde öz annesi tarafından ve binlerce km ötelerdeki katiller tarafından düğmeye bastığı savaş makinelerince katledilir oldu.

İnsan her haliyle canavarlıkta hayvanları bile utandıracak bir seviyesizlik, adilik ve vahşilik seviyesine düştü. Hayvan açlığını gidermek için öldürürken insan zevki ve hırsı için insanı, hayvanı ve tüm canlıları katletmeyi bir savaş oyunu olarak oynamaya başladı.

Artık evrensel değerlerin değil insanlık dışı eylemlerin prim yaptığı, bir dünya gemisinin içinde, tüm insanlık olarak bir bilinmeze doğru hızla ilerliyoruz.

Birinci, ikinci dünya savaşlarının vahşiliğini gölgede bırakacak katliamlara şahit oldukça insanlığın insanlık tarihinden asla ders almadığı görüyoruz.

Adalet, hak, hukuk, demokrasi, insan hakları belirli güçlerin ellerinde sadece kendileri için var olan bir araç durumunda. Ötekileştirdikleri insanlar ve ülkeler için bu evrensel değerler sömürmek, ezmek, işgal etmek istedikleri ülkelere karşı dillerinde kullandıkları Truva'nın atı olmaktan öteye geçmiyor.

Vietnam, Kamboçya, Somali, Afganistan, Irak, Filistin, Çeçenistan, Keşmir ve dünyanın diğer ülkelerinde ve kriz bölgelerinde yaşanan cinayetlerin katilleri ortada aynı zamanda demokrasinin de havarileri olarak gezinmekteler.

İşgal ve katliam yapan devletler kan döktükleri, sömürdükleri ülkelere demokrasi, insan hakları ve medeniyet götürme adına o ülkenin insanları öldürüyorlar.

Çağdaş medeniyet anlayışı kan, kin ve intikam ile ayakta duruyor. İşgal, sömürü ve katliam ile kendi anlayışlarını kendileri gibi olmayan diğerlerine karşı dayatıyorlar.

Kurdukları uluslaraarası (IMF, NATO, AB, UNESCO, BM vs. gibi) örgütler de bunlar tarafından yönetilip yönlendiriliyor. Bu örgütlere üye olan diğer ülkelerin bu yapılanmalarda figüran olmaktan öte hiçbir söz hakları geçmiyor.

Tek kutuplu veya iki kutuplu bir dünyanın içinde birinden birine kuyruk olmak güçsüzlerin kaderi haline getirilmiş. Büyükler oyunu kuruyor, oynuyor ve küçükler de seyretmek veya alkışlamak durumunda bırakılmış.

BM 'de veto hakkı olan beş ülke (İngiltere, Fransa, Amerika, Rusya, Çin) ile İsrail dünyada kan dökmek için yarışıyor. Nerede bir kan akıyorsa orada onların parmak izleri var.

‘'Pentagon, siber operasyonları ve insansız hava araçlı saldırıları uzaktan idare eden, muharip operasyonlarda sahadan uzak operasyonlara direkt etkide eden ordu mensuplarının ödüllendirileceğini bildiriyor. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, bu ödüle ''Seçkin Savaş Madalyası'' adı veriyor.

Artık savaşlar yeni teknolojilerle, en modern silah, araç ve gereçlerle binlerce kilometre uzaktan ölüm makinelerinin düğmelerine basılarak binlerce insanın ölümüne mal olacak bir teknolojiye ulaştı.

Yeni nesil savaş teknolojileri sayısız insan hakları ihlalleriyle kitlesel insan katliamlarına sebep olabilecek nitelikte. Bu insan hakları ihlallerini, bu vahşi katliamların cezalandırılması gerekirken ABD tarafından ödüllendiriliyor.

Suç ve ceza kanun yapan güçlüler için değil, bunların emir ve yasaklarına uymayan, onların istek ve arzularına boyun eğmeyen zayıf millet ve ülkeler için geçerli bir hukuk kaidesi haline getirildiği zalimlerin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz.

Kısaca, haksızda olsa öldüren güçlünün mükâfatlandırıldığı, haklı da olsa katledilen güçsüzün cezalandırıldığı bir medeniyet anlayışı ve düşüncesiyle karşı karşıyayız.

Bu medeniyet anlayışı, biz Müslümanların medeniyet anlayışı olamaz. Bu insanlık dışı değerler bizim değerlerimiz değil. Biz bunlara boyun eğmek, bunları kabul etmek zorunda da değiliz.

Bu oyun bizi kendilerine esir ve köle etmek isteyenlerin üzerimizde oynadıkları oyunlardan sadece bir tanesidir. Müslümanlar olarak, uyanmak ve kendi kadim değerlerimize dönmek için ne zaman harekete geçeceğiz?

İlle de bundan büyük belaların kapımıza dayanmasını mı bekleyeceğiz?

Arif Altunbaş - Haber 7

Arfltnbs@hotmail.com