'Tarafsızlık' biraz yüzme bilir mi?
- GİRİŞ17.01.2014 09:02
- GÜNCELLEME17.01.2014 09:02
Bu soru tuhaf bir soru tabii ki. Ama sormamızın sebebi var.
Şimdi düşününce şaka gibi geliyor ama bir zamanlar ‘demokrasi ile laiklik aynı anda denize düşseler önce hangisini kurtarırdınız?' şeklinde bir soru sorulur ve insanlardan, ‘bu durumda tabii ki öncelikle laikliği kurtarırdım' cevabını vermeleri beklenirdi.
İki eşli bir adam, eşlerinin, ‘ikimiz aynı anda denize düşsek, önce hangimizi kurtarırdın?' sorusuyla karşılaşınca, biraz düşündükten sonra eşlerinden yaşlıca olanına dönerek, ‘sen biraz yüzme biliyordun değil mi?' şeklinde cevap vermiş ya, bu konu da öyle bir şey. Geçmişte ‘demokrasi ya da laiklikten önce hangisini kurtarırdın' sorusuna muhatap olanlar arasında, ‘demokrasinin zaten biraz yüzme biliyor olduğunu' düşünenler çoğunluktaydı. Ya da dönemin şartları öyle cevap verilmesini gerekli kılıyordu.
Aktüel problemimiz Yargı ile ilgili gelişmeler. Birileri ısrarlı bir şekilde ‘Yargı bağımsızlığı'na vurgu yapıyor. Yapmalarında bir beis yok tabii. Ama bu arada Yargı söz konusu olduğunda unutulmaması gereken tarafsızlık bahsine nedense hiç değinmemeyi tercih ediyorlar.
Demokrasilerde erkler ‘Yasama, Yürütme, Yargı' şeklinde sıralanırken, bu sıralamanın hiyerarşik bir anlamı olmadığını vurgulamak adettendir. Bu vurgulamayı sıklıkla Yargı mensupları ya da dönemsel olarak onlara destek verenlerin yapıyor oldukları da malumdur.
Üç erk arasında hiyerarşik üstünlük vardır-yoktur, ayrı mesele. Ancak kanunları Yasama yapar ve Yürütme bu kanunlara uygun olarak memleketi idare ederken; Yargı da, yine Yasama'nın yaptığı kanunlar muvacehesinde işlerin yürütülüşünde aykırılık olup olmadığını denetler.
Bu denetleme işini yerine getirirken, Yargı'nın bağımsız ve tabii mutlaka tarafsız bir şekilde kanunları uygulaması gerektiğini söylemeye bile gerek yok.
Son yıllarda Yargı sisteminde yapılan değişikliklerin en önemli hedeflerinden birisi, ‘son merci' yüksek yargı kuruluşlarının yetkileri dahilinde olmayan alanlara müdahale etmelerini önlemeye yönelikti ve bu konuda belli bir başarı da sağlandı.
Ancak alışkanlıklar zor terk edilebildiği için halen bu türden olaylarla karşılaşabiliyoruz ve Yasama, Yürütme'nin haklı şikayetlerinden hareketle, Yargı'nın bu türden davranışlarını hizaya getirmeye çalışan düzenlemelere gitmek mecburiyetinde kalıyor.
İşte o zaman da, Yargı'nın el'an yapmakta olduklarından memnun olanların feryatları ile karşılaşıyoruz. Sanki Yasama ve Yürütme erkleri yokmuş gibi, Yargı'nın ‘bağımsız' bir şekilde çalışmasına müsaade edilmesi gerektiğini haykırıp duruyorlar. Konunun önemi şurda ki, bu arada diğer önemli hususa, yani ‘tarafsızlığa' hiç değinmiyorlar. Yapılanların tarafsızlıkla alakası olmadığını en iyi kendileri biliyorlar çünkü…
Uzun makaleler döktürüp, Yargı erkine güzellemeler yapmak fena bir fikir değil. Bunların çoğu, teorik olarak doğru da. Ama bu türden makaleler yazanlar, şu sualin cevabı üzerine de düşünseler iyi olur: 17 Aralık'tan sonra yaşanan süreçte, ‘bağımsız' yargı tarafından atılan ve atılmaya çalışılan adımlar ‘tarafsız' mıdır?..
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol