Bir "ceza" olarak köprü çilesi!
- GİRİŞ11.07.2012 09:55
- GÜNCELLEME11.07.2012 09:55
Öyle olmasaydık...
Biz İstanbullular mesela...
FSM köprüsündeki "bakım ve onarım" çalışmasına nasıl katlanabilirlerdi!
Hava aydınlıkken köprü girişinde kalıp kontak kapatan ve ancak gece geç vakit yeniden yola koyulabilenler eğer başka bir milletten olsaydılar...
Ya kavga gürültü çıkartırlar ya da hemen ertesi gün bir psikoterapistin kapısına dayanırlardı.
Biz ise uslu uslu bekliyoruz.
O sıcakta hem de...
Saatlerin, günlerin, haftaların geçmesini bekliyoruz.
Bir an önce Eylül'ün gelmesini ve çalışmaların bitmesini bekliyoruz.
Ne STK'ların, ne de şehirle ilgili fikir yürüten kurumların bu skandal karşısında pek sesi çıkmıyor. Birkaç klişe itiraz, hepsi o kadar!
Gördünüz işte...
Bazılarımız da işi eğlenceye çevirdi; köprünün araçlara kapatılan bölümünde top oynayıp stresini attı.
Söyleyin, hangi Ulaştırma Bakanı, hangi belediye yönetimi böyle bir şehir sakini istemez!
***
Şaka bir yana...
Sormak gerek: Neden İstanbullular şehrin onlara çektirdiği çilelere böyle kolayca teslim oluyorlar?
Neden haftalarca sürecek köprü onarımı kamuoyunda bu kadar az tartışıldı?
Bir kere...
Özel olarak şehir sorunlarına odaklanmış bir siyaset biçimine yabancıyız.
Bir şehirde yaşayanların o şehrin kaderi konusunda her aşamada söz hakkı olduğunu savunan ve gerektiğinde derhal itiraz eden siyasal anlayış marjinallikten bir türlü sıyrılamıyor.
Tabii bir de kolektif bilinçdışımıza ait bir dinamik var.
Hepimizin içinde metafizik bir his; daha doğrusu güçlü bir inanç kulağımıza sürekli şöyle fısıldıyor...
"Bu kadar hesapsız kitapsız şehirleşmemizin, merkezi terk edip uzaklarda yapılan konutlara akın edişimizin ve kendimizi arabalara mahkum edişimizin bir cezası olmalıydı!"
Ne yalan söylemeli!
Bazen o hissin doğru bir noktaya temas ettiğini düşünüyorum.
Yorumlar1