3. Dünya Savaşı
- GİRİŞ04.12.2015 07:52
- GÜNCELLEME07.12.2015 08:13
Dini söylem ile fizik söylem arasında küçük bir fark var: Biri (yani din) “saat yaklaştı” diyor, ötekisi (yani bilim) “güneşin dürülmesine daha uzun bir zaman var”, diyor.
Ben şahsen ikisinin de doğru söylediği kanaatindeyim.
Çünkü evrenimiz ölçülebilir zaman açısından 14 küsur milyar yaşında. Güneş ise 8 milyar yaşında. Bizim hayatımızın kaynağına oturtulmuş olan güneş, mahiyetindeki Helyumu azar azar Hidrojene dönüştürerek hayatımız için lazım olan ısı, enerji ve aydınlığı var ediyor. Kontrollü bir şekilde yanarak, insanlığın hayatını idamesi için kendisine yüklenmiş ilahi emri, (ocak ve lamba olma görevini) sürdürüyor.
Geçmiş toplumların zannı, “bu ocak ila nihayet devem edecek” yönünde idi. Peygamberler bu zannı yok etmek ve hayatın fâniliğini anlatmak için gönderildiler. Dedikleriydi şuydu:
-Bu ocak önünde sonunda sönecek! Bu dünya harap olacak ve ebedi cennet ve cehennem şeklinde iki dal şeklinde yeniden inşa edilecek!
Sonunda bilim de bu noktaya geldi. Bilim de evet bu ocak sönecek” diyor. Hatta tamamen teknik verilerle, sobada ne kadar yakıt kalabilmiş olabileceğini bile kesine yakın tahmin edebiliyor. En iyimser tahminle bu ocak daha dört milyar yıl tüter, diyorlar!
Dinler ocağın sönmesine çok az bir zaman kaldığını söylüyor, bilim ise daha 4 milyar yıl güneşimiz bize yetebilir, diyor…
Peki, güneşte 4 milyar yıllık yakıtın var olması, insanlığın da yaşamasının garantisi midir?
Hayır?
Çünkü bir de üzerinde oturduğumuz dünya var. Dünya Kuran’a göre, insanın hizmetine verilmiş, yaşanılabilir bir yer haline gelmesi için uzun bir macera yaşamış, insan ömrü ile kıyaslanamayacak kadar uzun bir zaman diliminde, ilahi bir tekdir ve kast ile insanın yaşayabileceği bir küre olmuştur. (Bakara, Enam, Taha, Rahman (özellikle ilk ayetler, dünyanın insan için nasıl hazırlandığını net ifade eder) Naziat (26. ayetten 35. ayete kadar göklerin ve dünyanın nasıl hazırlandığını safha safha anlatır))
Yine Kurana göre dünya, dağılmaya aday bir takım parçalardan (kıtaun mütecaviratun, Rad, 4) oluşmaktadır. Atmosferi ve yapısı insan müdahalesiyle bozulabilecek bir yapıdadır. Dolayısıyla insanın hayatı sadece güneşe bağlı değil. Dünyanın kendisi de bağlı olduğu güneşten ayrı olarak varlığı sayısız tehlikeler ve tehditler altında bulunan bir küredir. Her an başını bir kuyruklu yıldıza çarpabilir, her an parçalarının birbirinden ayrılmasına sebep olacak depremlere maruz kalabilir… Yani güneşimiz yakıtını tüketmeden önce de dünya kendisine verilen bonuslarını, insanın hırsı ve nankörlüğü yüzünden vaktinden önce tüketebilir. Eceli müsemmasına varmadan başını bir seyyareye çarpıp izni ilahi ile ölümüne sebep olabilir.
Evet, biz inananlar biliyoruz ki kendi ömrümüz gibi bu dünya ve bu âlem dahi fanidir. Günü geldiğinde Allah’ın izni eli, harap olacak, zıtların birlikteliği üzerine kurulan yapısı, zıtların ayrılığı çerçevesinde yeniden inşa edilecektir. İman ve iman ile alakalı maddeler bir merkezde temerküz edip cennet, küfür ve küfürle ilgili maddeler ve karanlıklar birikip cehennem halini alacaktır.
Sanırım buna itirazı olan sadece kâfirlerdir… Museviler de Hristiyanlar da Müslümanlar da ve bir kısım sabiiler de bu alemin de insan türünün de ebedi olmadığını bilmektedirler… İnsan denilen şu iblis veya melek müsveddesinin, önünde sonunda bu gerçek ile yüzleşebileceğine inanmaktadırlar.
Peygamberimiz (sav), kendi bi’setini (peygamber olarak gönderilişi) ilk kıyamet alameti olarak ifade etmiştir. Kendisi ile kıyamet arasındaki zamanın işaret parmağı ile orta parmağın uzunluk farkı kadar olduğunu dile getirir. Onunla da kalmaz, “ümmetim istikametle gitse ona bir var” diyerek, esasında İslam’ın hilafet saltanatının bin yıl süreceğini, ümmetinin ise bin beş yüz yıldan fazla yaşamayacağını ifade etmiştir hadislerinde.
Osmanlı, vefatıyla, peygamberin bu mucizesini ispat etmiştir. Hilafetin aynı zamanda saltanatı da uhdesinde bulundurdğu zamanlar tamı tamına bin yıl olmuştur. Hilafetin saltanatız sürdüğü dönemler de vardır çünkü.
Peygamber efendimiz ümmetinin başına gelecek bazı hadiseleri de teşbihler ve temsiller şeklinde ümmetine haber vermiştir. Cemel vakaası, Sıffin savaşı, kendisinden otuz yıl sonra dikta (ceberut) döneminin (Emevi satanatı) başlayacağı, Türklerin İslam’a gireceğini (Ki Kur’anın da buna işaret ettiği kabul edilmiştir, Maide, 54), arap iktidarına son vereceğini, sonra yeniden doğudan çekik gözlülerin geleceğini ve bir afet olarak islamların üzerine çökeceğini (Moğul İstilası) ve hemen hemen İslam tarihi boyunca ümmetin önüne çıkacak tüm olayları mucizane hhaber vermiştir. Tabii bunlar teşbih ve temsillerle aktarıldığı için, olay yaşanmadan tam olarak anlaşılmamışlardır. Çünkü eğer katiyetle ve açık seçik haber vermiş olsaydı, teklif sırrı bozulurdu. O yüzden olayları, üstü örtülü, daha doğrusu ret edilebilir şekilde aktarmıştır aleyhissalatu vesselam!
Resulullah, bize insanlığın en son ve en büyük savaşından da söz eder. Ona ‘Yavumül Melhame’ (canın cana girdiği, etlerin birebirine geçtiği) der. Bununda Amik ve Mercidabık (A’maka ve Dabika) ovalarında gerçekleşeceğini, savaşın arkasındaki gerçek muharrikin Yahudiler olacağını haber verir (Müslim, 9874).
Nitekim Kur’an-ı Kerim de Yahudilere iki kere yeryüzünde fitne çıkarabilme gücü verileceğini, bunlardan ilkinin cezalandırıldığını, ikincisinin zamanın geldiğinde de onlara son bir darbe vurulacağını haber verir. Ancak Kur’an, ikincisine, “ikinci” demez, “Va’dul-Ahireti” der. Yani “iki kere yeryüzünde fesad çıkaracaksınız, ikinci fesadınızın zamanı geldiğinde…” demek yerine “Ahiret vadi geldiğinde, yani kıyametin kopması zamanı geldiğinde…” diye bir ifade kullanır. Böylece Yahudiler ile Müslümanlar arasında yaşanacak büyük melhamenin aynı zamanda insanlığın sonunu getireceğini haber verir. (İsra, 3-7)
Nitekim yukarıda bahsi geçen hadisi yorumlayan birçok âlim, o savaşın ardından başlayacak büyük savaşta insanlığın, beşte dört nüfusunu kaybedeceğini haber verirler.
Rivayetlere bakılırsa bu büyük ve çetin savaşın devam ettiği süreçte beklenen Mehdi “Savaşçı Mehdi” ortaya çıkacak. Dünya tam bir herc ü merc içinde iken, Hristiyanların içinden çıkacak büyük bir ruhani kesim, Kuran’ın davet ettiği kelimede buluşmak üzere Müslümanların safında yer alacak ve Deccal ordularını yenerek, tam bir hükümranlık elde edecekler. Hadislerde “Hz İsa gelir Mehdiye iktida eder” diye ifade edilen şey, bu şekilde tecelli eder[1].
İyiler son bir kere kötülere galebe eder ve dünya, nasıl ki daha önce tam bir adaletsizlik ve zulüm ile istila edilmiş idiyse bu kere de hakiki bir adaletle kırk yıl idare olunur. Böylece, inananlar, “eğer insanlık, Allah’ın insanlardan beklediği hal üzere olsalardı nasıl bir dünyada yaşayacaklardı” onun güzel bir örneğini sergileyecekler. Bu da en fazla kırk senelik bir zaman dilimidir. Ondan sonra doğudan ve batıdan yecüc mecüc fitnesi doğar tüm müminler yok edilirler ve kıyamet kâfirlerin başına batlar…
Bugüne Gelirsek
Şu meselenin günümüze bakan yönüne gelince…
Yukarıda bahsi geçen hadisi (Müslim rivayeti hadis), birçok ehli keşif kendince tevil etmişlerdir. Ben onlardan Gürbüz Babanın[2] tevilini akla çok daha yakın bulduğum için onu size aktaracağım.
Şöyle der: “İsrail[3] Suriye'yi almadıkça Mehdi çıkmayacak. İsrail Suriye’ye vuracak. Suriyeliler Türkiye'ye kaçacak. Savaşta İsrail Medine’yi de bombalayacak. Filistin ve Lübnanda çok kayıp verilecek. Türkiye'yi de vuracaklar. Daha sonra İsrail Hatay’dan vuracak. Amik ovası kan gölüne dönecek. Türkiye'den insanlar “biz de Yahudi’yi ülkemizden çıkaralım" deyip orada toplanacaklar.
Bu sırada Yunan Türkiye'nin batısını vuracak. Amik ovasındaki Türklerin bir kısmı geri dönecekler. Bir kısmı ise orada kalıp Yahudileri yok etmek için savaşacaklar.
Türkler bu savaşın başında yenilecekler. Afganistan ve Türki devletlerden askerler gelip Mehdiye yardım edecekler. İstanbul bu savaşta işgal edildiği için İstanbul Mehdi tarafından anlaşma yoluyla yeniden geri alınacak.”
Abdullah Gürbüz Baba’ya göre Amik ovasında Türkiye ile savaşacak olan asıl düşman Yahudilerdir. “Ancak bunlar İsrail mi, yoksa ABD ya da BM yahut Rusya mı olacağını göreceğiz.” der
Şeyh Abdullah Dağıstani[4], bu hadiste geçen Beni Asfar’ı Rusya olarak isimlendiriyor ve savaşın da “Türkiye’nin bir şey yapması”[5]yla başlayacağını haber veriyor.
Yine aynı rivayetlerde, “Avrupa Türkiye’nin yanında yer aldıkça savaş çıkmayacak, ancak Avrupa sonradan Türkiye’nin arkasından çekilecek ve savaş başlayacak” denilmiş…
…….
İmdi… Bu rivayetler çerçevesinden bakıldığında, şu şöyle olsaydı bu böyle olsaydı demenin pek anlamı kalmıyor. Türkiye Rusya’dan özür dilese de netice değişmeyecek, belki bir süreliğine tehir olunabilir ama işin büyük bir kısmı 2016 içinde gerçekleşecek. Amma onun sonucunda başlayacak üçüncü dünya harbi dünyanın her bir tarafını ateşe verecek ve büyük ihtimalle atom bombaları da işin içine gireceği için insanlığın beşte dördü yok olacak…
Sonra mehdi ve Mesih işbirliği ile dünya yeniden kurulacak ve kurtla kuzu 40 yıl birlikte yaşayacak. Ve sonra tam anlamıyla kıyamet çağına gerilecek. 1506’da inanlara karşı tüm dünyada müthiş bir intikam ve tehdit çağı başlayacak. İnananlar sürek avı yapar gibi avlanacak. Amma bu, geride kalanların rahat edecekleri anlamına gelmiyor. Çünkü Kur’an açık bir şekilde bunu yapacak olanları tehdit ediyor ve onların da ondan sonra fazla yaşayamayacaklarını haber veriyor. (Mülk suresi, 28)
[1] )Şu anda iki Amerika (iki batı) var. Birisi, Neoconların ve Evanceliklerin idasinde küresel sermayeyi de kullanan İsrail’e hizmet eden Batı, diğeri New York merkezli ve Hırıstiyanlıktan gelen vicdanı ve şefkati özünde barındıran öteki batı. Kuran ehli kitap içindeki bu ikiliğe temas eder, ikisini bir görmeyin der (Ali İmran, 113; 199) İşte ıstıfa edip Kur’an’a iktida edecek batı budur. Şu anda Amarik’nın içlerinde bu iki batı kıyasıya bir mücadele sürdürüyor. Bu Vatikan’ı da temsil eden batıdır. Ancak Vatikan şu ana kadar Evangeliklerin ve Neoconların aldatması ve İslami terörü temcit pilavı gibi sürekli insanlığın önüne sürmeleri yüzenden hala İsrail’in çıkarları noktasında kullanılıyor. Fakat artık o dahi uyanmaya başladı. Sık sık, değindiğim, bir mesele var bilirsiniz, Müslümanların bir vazifesi de “Hrısitiyanlı Siyonist Yahudilerin boyunduruğundan kurtarmaktır”, diye. Kur’an da bu noktada Hristiyan ruhanilerini uyarmaktadır, Yahudilerin oyuna gelmemeleri konusunda. Şöyle buyurur: “Ey Kitap ehli (Ey Hrıstiyanlar)! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin (Yahudilyerin) arzu ve keyiflerine uymayın.” (Maide, 77)
[2]) Anadolu’nun veli kullarından biridir (1933-2004).
[3]) Şuna emin olabilirsiniz, şu anda Rusya da Neoconcu Amerika da Çin de İran da –sıranın kendisine de geleceğini bilmeden- İsrail’e hizmet ediyorlar ve onun büyük İsrail devletini kurması yolunda kullanılıyorlar. Bu coğrafyada en az on devlet yıkılacak veya parçalara ayrılacaktır. Ta ki İsrail ‘büyük israil’i (Arzı mevudda Dünya kırallığını) kurabilsin. Bunlar, Lübnan, Filistin, Mısır, Ürdün, Suriye, Irak, Kuveyt (Katar Bahreyen ve Emirlikler’i de bunun içinde sayalım) İran ve Türkiye’dir. Şu anda maalesef İsrail, İsra suresinde “sizi (yeryüzüne daığılmış) oğullarınız ve mallarla destekleyeceğiz” ayetinin haber verdiği hal üzerindeler… Rusya da onular için hizmet ediyor, Amerika da İngiltere de Çin de)
[4]) Abdullah Dağıstani (ks) (14 Aralık 1891 - 30 Eylül 1973), Nakşibendi mutasavvıf, Şeyh Nazım Kıbrısi'nin şeyhidir.
[5]) Türkiye bir şey yaptı ve Rus uçağı Türkiye tarafından düşürüldü. 1950 yılından bu yana Rusya böyle bir olay yaşamadı. Bunu nefsine yedirmesi zor elbet! Bir tür Rus ‘one minute’ü olan şu hadise yüzünden olan Türkmenlere olacak. Fakat rivayetlerde, şu savaşta şehit olacak kimseler ‘Afdalu şüheda” (şehidlerin en faziletlisi) olarak anılıyorlar. İnşallah öyledir. Cebir altında ve mazlumen hayatlarının kaybediyorlar çünkü.
Yorumlar57