Maalouf'a göre Arap ve Yahudi yazgısı!
- GİRİŞ07.01.2013 09:32
- GÜNCELLEME07.01.2013 09:32
Hiçbir eserini kaçırmadığım ve eserlerinde çok farklı bir tad ve yakınlık bulduğum bu önemli yazarın günlerdir elimden düşürmediğim ve bir solukta bitirdiğim eserini okurken hem geçmiş, hem hazır hem de gelecek durmadan yer değiştiriyor muhayyilemde.
Doğmuş olduğu Lübnan topraklarında çocukluk ve ilk gençlik yıllarını birlikte geçirdiği Müslüman, Yahudi, Hristiyan arkadaşlarıyla uzun yıllar sonra bir arkadaşlarının vefatı üzerine yazışıp buluşmalarıyla başlayan tartışmalar ve tartışmaların ışığında Lübnan, Filistin, Suriye, İsrail üzerine yaptıkları ateşli tartışma ve yorumların usta yazarın üslubuyla anlatıldığı bir şaheser roman.
Eserde özellikle bir Arap Hristiyan olan Amin Maalouf'un ( Adam) Yahudi arkadaşı Naim ile tartışması çok enteresan. Yahudilerin o coğrafyaya yerleşmesiyle birlikte huzurun ve entrikanın bölgeye bir çıban gibi yerleşip bölgede ırk ve din bağlamında bir kamplaşmanın başladığını, bundan daha çok Müslüman ve Hristiyan Arapların etkilenip büyük travmalar yaşadığını ve bu travmanın her kesimde ve yaşta kendini hissettirdiğini anlatırken şunları söylüyor:
“Araplar, Yahudi göçünün birkaç mülteci topluluğundan ibaret olmadığını, ülkeyi sahiplenmeye yönelik bir girişimin söz konusu olduğunu anlayınca her halkın göstereceği tepkiyi gösterdiler. Bunu engellemek için silahlandılar. Ama yenildiler.
Ne zaman bir çatışma çıksa yenildiler. Kesin olan şu ki peş peşe gelen bu felaketler önce Arap dünyasının, sonra da islam dünyasının dengelerini bozdu. Hem siyasi hem de klinik açıdan denge bozuldu.
İnsan herkesin gözü önünde cereyan eden bir dizi aşağılanmadan sağ salim çıkamaz. Arapların hepsinde derin bir travmanın izleri vardır ve bende bunun dışında değilim.
Ama bu Arap travmasına karşı kıyıdan, beni içine kabul eden Avrupa yakasından bakıldığında, anlayışsızlık ve kuşkudan başka bir duygu telkin etmiyor.
Ve İsrail ile yaşadıkları çatışma dünyanın, en azından Batı'nın vicdanıyla -aşağı yukarı aynı şey - Arapların bağlantısını kopardı.
Amin Maalouf, bugün Fransa'da yaşayan Arap asıllı bir yazar. Birçok eserinde Türkiye'ye, geçmişte Osmanlı devletine ve özelikle II. Abdülhamit Han'a atıfta bulunup, hayranlığını, coğrafyasının Osmanlı zamanlarını, huzurlu günlerini anlatmakta ve Osmanlının gidişiyle de felaketler zincirinin devam ettiğini sık sık örnekleyerek ifade etmektedir.
Doğu'dan Uzakta adlı bu eserde de hem Yahudilerin hem de Arapların penceresinden bölgeye bir pencere açılmakta ve bu kesinlikle hakkaniyet ilkeleri korunarak yapılmaktadır. Mesela şu satırlara bakalım:
“Tarih boyunca onca baskıya ve aşağılanmaya maruz kalan ve yirminci asrın ortasında imha girişimi yaşayan Yahudilere, başkalarının ıstıraplarına da duyarlı kalmaları gerektiği nasıl açıklanabilir?
Bugün tarihlerinin en karanlık ve en aşağılayıcı döneminden geçen, İsrail ve müttefikleri karşısında bozgun üstüne bozgun yaşayan tüm dünyada alaya alındıklarını hisseden Araplara, Yahudi halkının trajedisini unutmamaları gerektiği nasıl açıklanabilir?
Bu iki “rakip trajediye” derinden duyarlı olan senin ve benim gibi insanların sayısı çok değil.
Amin Maalouf, Yahudi arkadaşı Naim'e bütün bu görüşlerini yazdıktan sonra Müslüman olan arkadaşı Nidal ile yaptığı şu tartışmayı ilginç bir şekilde veriyor ki en enteresan olan da Nidal'in şu cümleleri:
“Adam, Üniversitede defalarca arka sıralarda oturup seni dinledim. “İki taraf da kusurlu” diye yüzlerce kez yenilemişsin. Ülkelerimizi istila etsinler, bizi evlerimizden atsınlar, bombalasınlar, zenginliklerimize el koysunlar, -sana göre- hep iki taraf da kusurlu. Tarihçi tarafsız kalmalıdır değil mi? Sen de saldırganla saldırıya uğrayan, avcıyla avı, katliamcılarla kurbanları arasında tarafsız kalıyorsun. En önemlisi de asla kendi insanlarını savunur duruma düşmemen gerekiyor. Nesnellik bu mu? Senin için entellüktüel namus bu mu?”
Yazar, eserinde mümkün olduğunca tarafsızlığını koruyup bölgenin sorunlarını, bölgedeki kültürel, dini, siyasi ve mezhep çatışmalarını anlatmaya, çareler üretmeye, çözüm yolu bulmaya yönelik tartışmalarla okuyucunun dikkatini sorunlara çekmeye çabalıyor.
“Dünyanın en zengin ve en başarılı Araplarında dahi meslekleri ne olursa olsun bu derin ezilmişliğin, yenilginin, başarısızlığın izleri vardır” diye sık sık yinelediği bu görüşleri tepki toplayacak olsa da Maalofun'un bu eserinin de dünya klasikleri arasında yer bulacağını da söyleyerek mübalağa yapmamış olduğumu ümit ediyorum.
Muhabbetle kalınız.
Meryem Aybike Sinan- Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar8