Şiddet üzerine çeşitlemeler-1
- GİRİŞ30.05.2012 09:11
- GÜNCELLEME30.05.2012 09:11
Vurma, kurban olayım!
Öyle bir adam düşünün ki, kötülerin kötüsü olsun. Bir insan evladında toplanabilecek ne kadar kötü haslet varsa bu adamın üzerinde mevcut olsun. İçki, kumar, yalan, sahtekarlık, fuhuş, uyuşturucu, türlü türlü suçlar, ve daha neler neler. İşte böyle bir adam bütün bu kötülükleriyle yaşamış ve haliyle sonu hapishane olmuş.
Ardında iki oğul bırakmış. Birisi babasının izinden yürümüş. Onun kopyası gibi bir hayat yaşamış, insanların kaçtığı ne kadar kötü huy ve alışkanlık varsa kendinde birleştirmiş ve o da hapislerde çürütmeye başlamış ömrünü. Diğer oğlan ise pırlanta gibi pırıl pırıl, tertemiz bir ahlak abidesi gibi bir hayat sürmüş.
Babası gibi hapisleri mesken tutan oğula da, ahlak ve edeb timsali oğula da "Nasıl oluyor da böyle bir hayat sürüyorsun?" diye sorduklarında, ikisi de aynı cevabı vermiş:
"Öyle bir babanın oğlu olarak, başka ne bekleyebilirsiniz ki benden?"
***
Birkaç zamandır, zihnim şiddet denilen olgu ile meşgul. Ben haberleri genelde yazılı basından, o da dijital ortamdan takip etmeyi tercih ediyorum. Hiç huyum olmadığı halde dün akşam televizyon haberlerine biraz bakayım dedim ve dediğime pişman oldum. Başta başbakan olmak üzere, siyasetçiler çok şiddetli bir dil kullanıyor. Dinlerken siz rahatsız oluyorsunuz, ruhunuz inciniyor. Bir de muhataplarının halini düşünün. "Kalleş," "hain," vs. gibi kelimelerin içerdiği şiddet adam dövmeninkinden aşağı kalır değil hani.
Aslına bakarsanız, oldukça netameli bir kavram, şiddet. Ele avuca gelmeyen bir mahiyet arzediyor. Neredeyse her türlü haksızlık ve zulümü ve hatta meşru görülebilecek kuvvet kullanımını bile "şiddet" olarak görüyoruz bugün. Medya hemen hiç "zulüm" kavramını kullanmıyor ama ısrarla şiddeti sürüyor önümüze. Modern ve seküler bir terim olarak şiddet'in sadece dünyevi haksızlıkarı zihinlere nakşetmek için mi kullanıldığını haklı olarak sorabilirsiniz. İslam'ın haşa bir "şiddet dini" olduğunu iddia eden dış ve iç mihrakları da bir kenara yazın. Allah rızası için usulüne uygun şekilde hayvan kurban edilmesini, cihadı, azabı veya cehennem azabını bile şiddet olarak görenlerin olduğunu da unutmamak gerekir.
Zulüm Kur'an'da sıklıkla kullanılır ve içinde varlıkların sadece maddi değil manevi haklarını ihlalini de ifade eder. Nefsine zulüm, alim ve arifler tarafından kulluktan ve ibadetten uzaklaşma, inkar ve dalalet olarak tarif edilir genelde. O yüzden, kavramın kendisine de ihtiyatlı yaklaşmak ve onu daha ziyade zulüm ve haksızlık olarak anlamak galiba daha isabetli olur.
İşte, bu gibi düşüncelerle üniversitedeki öğrencilerime "Şiddet deyince aklınıza ne geliyor?" diye sorduğumda çoğunluğu "kadına şiddet" veya "aile içi şiddet"ten bahsettiler. Ki sokaktaki herhangi birkaç insanı durdurup aynı soruyu onlara sorsanız, sanırım benzer cevaplar alırsınız. Gazete ve televizyon gibi iletişim araçlarının zihinlere kavram dayatıcı gücünü göstermesi açısından anlamlı bu cevaplar.
Gelgelelim, üçüncü sayfa haberleriyle sınırlanamayacak kadar geniş bir alana yayılmış durumda şiddet denilen şey. Cinsiyete, etnik kökene, dini aidiyete, resmi ünvan ve makama, toplumsal statüye, ırka, uygarlık bağına vs. dayalı şiddet türleri kol geziyor dünyamızda.
Ama asıl sorulması gereken soru, yazının girişindeki öykücükle ilgili. Aynı şartlarda bulunan bireylerden niçin bazıları şiddete meylediyor da diğerleri ondan uzak duruyor? Eğitimsizlik, fakirlik, sosyal sınıf, aile veya psikolojik rahatsızlık faktörleri elbette önemli.
Ancak, bütün şiddet türleri için geçerli olabilecek ana bir açıklamaya ihtiyacımız var. Bunu da galiba "benlik algısı" ile ifade edebiliriz. Bu konuda yapılmış geniş araştırmalar, külliyatlı sayıda kitaplar ve makaleler mevcut. Bunlardan birisi, Amerikan Psikoloji Derneğinin yayınladığı dergide yayınlanan bir makale biraz önce bahsettiğimiz "benlik algısı"na dikkat çekiyor. Roy E Baumeister, Laura Smart ve Joseph M. Boden'in kaleme aldığı oldukça kapsamlı bu makalenin ana iddiası şu:
Kendini veya aidiyetlerini aşırı değerli görme, şiddet ve saldırganlığın altında yatan asli unsurdur. Bu değerlilik algısı şiddete dayalı suçları izah ettiği gibi aile içi şiddeti, baskıcılık ve önyargıyı, milliyetçi ve dinci şiddetleri de izah etmektedir. Özetle, kendini aşırı değerli, karşısındakini ise aşağı ve değersiz görmeye başladığında, bir insan ister sosyal konumunu, ister cinsiyetini, ister milliyetini veya dini aidiyetini esas alarak çeşitli şiddet biçimlerine başvurabiliyor.
Modern psikolojinin sınırlarını aşamayan ama önemli bir noktaya parmak basan bir izah bu elbette. İsterseniz, önümüzdeki birkaç yazıda bu konuyu almaya çalışalım.
ciftkaya@yahoo.com
Yorumlar1