Necip Fazıl'ın Yassıada'daki savunması..
- GİRİŞ05.01.2013 09:06
- GÜNCELLEME05.01.2013 16:29
Necip Fazıl'ın bir fotoğrafına bakıyorum; sanık kürsüsünde savunma yapıyor. İçim burkuldu. Kederlendim.
Yıl, 1960. Yer, Yassıada duruşma salonu. 27 Mayıs darbesinin ardından cuntanın Yassıada'da kurduğu sözde mahkemede Necip Fazıl, anıt gibi dikildiği sanık kürsüsünde. Üzerinde açık renk bir pardesü. Siyah bir kravat bağlamış, beyaz gömleğine. Kükreyen bir aslan başı kadar haşmetli, ak saçlı başında vakar, metanet ve celal var. Gözleri, elindeki kağıtta:
"Bütün aldıklarımı, mücadelesini ettiğim yolda harcadım. Ve sadece harcamakla kalmayıp, evimdeki eski koltuk ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin "bir kere başla, sonu gelir" diye ettiği her yardım, Demokrat Parti iktidarının menfî kutbu tarafından engellenince, kendisine bir ev yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare gibi, elimdekini avucumdakini sarf etmeğe, üstelik büyük bir borç altına girmeye mahkum oldum. Yani örtülü ödenekten bana verilen paralar, şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkanlarımı yedi, bitirdi ve neyim varsa götürdü. Böylece Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle beni kullanmış değil, asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş, fakat iradesiz ve sebatsız karakteri yüzünden muvaffak bulunmuş olamıyorum. Benim, bir dava uğrunda bir nevi vergi hakkiyle alabildiğim, reklam parasına bile yetmez, gülünç meblağlara karşılık, kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu'yu örtülü ödenek beslenesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters tarafından mükemmel bir ifadesidir."
İşte bu cümleleri okumuş Necip Fazıl, kendisine ve Büyük Doğu'ya yapılan 'örtülü ödenek beslemesi' suçlamasına savunmasını yaparken..
ÖRTÜLÜ ÖDENEK DAVASI
Türkiye gerçeklerini doğru algılayıp anlamada, taşları yerine koymada, 27 Mayıs darbesine ve Yassıada sözde mahkemesine bakmak önemlidir.
Yassıada, tarih sahnesi olduğu kadar, bir tiyatro sahnesiydi o günlerde. Dünya güçlerinin buyruğuyla, o çadır mahkemesinde, milli irade kırıldı; Cumhurbaşkanı, Başbakan; Bakanlar, milletvekilleri ve Genelkurmay Başkanı, Necip Fazıl'ın savunma yaptığı o kürsüden tek tek geçtiler.
Yassıada'da Başbakan Adnan Menderes'e açılan örtülü ödenek davası görüşülüyordu. Menderes, örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 Şubat 1961'de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başbakan tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu sözde mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrıs'ta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4, 877,780 (Dört milyon sekiz yüz yetmiş yedi bin yedi yüz seksen) lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın'daki arazilerine el kondu.
Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes'in telefonlarını dinlettirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti. Necip Fazıl Kısakürek, işte bu örtülü ödenek davasında suçlanmış, sözkonusu mahut mahkemede kendini savunmak zorunda kalmıştı..
Yassıada'da sahnelenen sömürge mahkemesinde, 27 Mayıs cuntasının yargıç kürsüsüne oturttuğu Salim Başol ve Altay Ömer Egesel, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'ya idam cezası verirken "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!" diyerek kukla olduklarını itiraf etti.
Tarih, cuntayı ve atadığı mahkeme heyetini, ipleri dünya güçlerinin elinde olan kuklalar, duruşmaları da menfur bir siyasi oyun olarak kaydetti. Tarih, aynı zamanda, cuntacıların emrine giren medyayı da bu oyunun soytarısı olarak kaydetti..
Tarih, milletimizin gür ve ödünsüz sesi Büyük Doğu'nun kimlere karşı, nasıl mücadele ettiğini ve onun mücahit kalemi Necip Fazıl Kısakürek'in Yassıada mahkemelerinde yaptığı şanlı savunmasını da kaydetti.
Necip Fazıl, Müslüman bir kalem, mücahit bir yazar olarak geçti, tarihin sayfalarına.. Bugün onu 'satılık kalem' ve Büyük Doğu'yu 'besleme basın' olarak niteleyen medya, aslında 27 Mayıs'ta, cuntayı destekleyen, Yassıada mahkemelerini meşrulaştıran yayınlarıyla idam kararlarını savunan İtittihatçı Masonik basının yayın politikasını sürdürüyor. Çünkü 1960 basını, üstad ve Büyük Doğu hakkında aynı nitelemelerle yayın yapmıştı..
(Devam edecek..)
mustafayurekli@gmail.com
Yorumlar1