Baydemir, Fiskaya'yı ve Serap'a yapılanları kınamadıkça…

  • GİRİŞ25.02.2013 09:28
  • GÜNCELLEME25.02.2013 09:28

Hem akıllara hem de gönüllere seslenmek istedi. Süreklilik arz etmesi ve kapsayıcı olması  durumunda bu söylem biçimi ve bu  yüreğin barışa katkı sunacağından kuşku yok.

Ancak  Baydemir'in  bu konuşması ile salonda bulunan medya mensupları başta olmak üzere, kamuoyunu ne kadar etkiledi ve kadar inandırıcı olduğu konusunda emin değilim.  Bu sesin inandırıcı olmasını çok isterdim! Çünkü bölgede siyaset yapanlar veya bölge üzerinden siyaset yaparak tüm Türkiye'yi etkileyenler, genellikle  tehdit dilini kullanmayı tercih ettiler.  Bu söylem biçimi de bize acıdan ve yüreklere kök salmaya başlayan nefretten başka bir şey getirmedi. 

Bunun için Baydemir ‘in inandırıcı olması barış adına çok önemlidir. Ancak  siyasetçilerin inandırıcılıkları,  süslü siyasal retorik ile  veya anlık yapılan duygusal konuşmalarla olmuyor. Olsa da saman alevi gibi, parlayıp kısa bir zaman sonra etkisini kaybediyor. Yani Baydemir,  buna güvenmemeli. Çünkü inandırıcılık,  ancak kişinin belli bir dönemde sergilediği  tutarlı söz ve eylemlerinde kendisini gösterir.

Baydemir, barış özlemi içinde dikkat çektiği insan hakları ihlallerini, Güneydoğu'da yaşanan şiddet ve haksız eylemlerde medyanın duyarsız tutumunu, tüm Türkiye'deki benzer olaylara karşı da göstermezse  nasıl inandırıcı olacak?  Örneğin Diyarbakır'da 10 Şubat'ta katıldığı bir protesto eyleminde  hayatını kaybeden 19 yaşındaki lise öğrencisi Şahin Öner'in ölümüne karşı duyarsız kalan medyayı, haklı olarak eleştirdi.  Sonuçta söz konusu olan bir insanın, hem de gencecik bir insanın hayatıydı. Bunun mazereti olmaz. Buraya kadar söylenecek bir söz yok.

Ancak  Baydemir,  geçtiğimiz yıl İstanbul'da bir otobüs içinde Molotof atılarak öldürülen 17 yaşındaki Serap Eser için veya benzer olaylar için  aynı duyarlılığı gösterebildi mi? Hayır.  Bazen ciliz bir biçimde gösterse de, hemen arkasında on defa “amma, velakin, asker de, polis de, devlet terörü de……  Şunu yaptı, bunu yaptı” diyerek, adeta “siz  yapıyorsunuz, bizimkiler de  intikam alıyor” der gibi, yapılanlara bir meşruluk kazandırmak istediği izlenimi verdiğinden, sözlerinin bir etkisi de olmadı.

Keşke  aynı konuşmasında   okul dönüşü hak etmediği bir biçimde hayatını kaybeden Serap için de, Başkana  yakın duran medyanın kalem oynatmadığını söyleyebilseydi, kendisinin de üyesi olduğu partinin bu olayı kınamadığını esef duyarak anlatabilseydi.

Bir yıl önce Roboski'de yaşananlara gözümüzü uzun süre kapattığımızdan yakındı. Keşke, Uludere'de yaşananları bir etnik gruba yapılan saldırı olarak değil de, insanlığa yapılan bir saldırı gibi anlatsaydı, yani olayı etnik zeminden çıkarıp, evrenselleştirebilseydi. Ölen veya öldürülen kişilerin öncelikle insan olduklarını haykırabilseydi. Belki tüm Türkiye aynı duyarlılıkla davranacak ve gözünü kapatmayacaktı.

Aynı gün devletin bir kaymakamı linç edilmek istenmişti. Ona da niçin gözünü kapattığını orada itiraf etseydi.  Keşke, Cumartesi günü yaptığı konuşmada Kaymakamın da acısına değinseydi.

Bunun da ötesinde; kendisinin Belediye Başkanı olduğu Diyarbakır'ın Fiskaya semtinde akşamları yoldan geçen araçlar taşlanmaktadır. Bu şiddeti uygulayanlar da, Diyarbakır kamuoyu da taş atanların hangi gücü arkalarına alarak bunu yaptıklarını biliyor.  Bu şekilde yüzlerce aracın camı kırıldı, onlarca insan atılan taşlarla yaralandı hastanelere kaldırıldı. Binlerce araç sürücüsü kaza tehlikesi geçirdi. Baydemir, keşke konuşmasında bunu yapanları kınayabilseydi, bundan rahatsız olduğunu, “ama, ancak” bağlaçlarını kullanmadan  açık ve net biçimde aynı samimiyetle dile getirseydi.

Eğer bunu yapsaydı, hem inandırıcı olacaktı, hem de barışa büyük bir katkı sunacaktı. Belki de gerçekten yeni bir sayfanın açılmasına neden olacaktı.  Eğer bunu yapsaydı, karşı taraf da kendi yanlışlarını düzeltecek,  Şahin Öner'in yasını tutacak ve  suçluların cezalandırılmasını kararlılıkla isteyecekti. Anadolu insanı bunu yapmaya çoktan hazır.

Baydemir  bunu çok iyi bilmelidir ki, sadece  söylediklerimizden değil, söylemediklerimizden veya söyleyemediklerimizden de  mesulüz.

Prof. Dr. Sabri Eyigün - Haber 7

sabrieyigun@hotmail.com

twitter:@sabrieyigun

Yorumlar3

  • Yusuf Vural 8 yıl önce Şikayet Et
    Şimdi akıl başlarına gelmiştir, eminim
    Cevapla
  • Hasan Seyre 12 yıl önce Şikayet Et
    Teröre rağmen "Sürdürülebilir" ekonomik ve insan odaklı ilerleme... Bir zaman sonra herkesi hizaya getirecektir. Bunun oluşmasıda şiddet en yoğun olaslıkla yaşansa bile.şiddet olmadığı varsayımını esas alarak. vatandaşa işte, aşta, çalışmada ve refahta.vatanın herhangibir yerindekilerden farkı olmadığını göstermektir. AKP bu politikayı sadece Türkiyede değil..Myanmarda, Somalide, Gazzede ve nerde sorunlu bir ülke varsa oralarda uygulayarak. İnsanı bir kedi kadar önemsemeyen ve şehid oldu ve Cenneti kazandı ona şükretsin anlayışına sahip Diğer İslam ülkelerinden ayrılarak..İnsan ise o kutsaldır denilen ve gavur ağzı diye burun kıvrılan. BM insan hakları sözleşmesindeki yaşam hakkı, barınma, sağlık, eğitim ve istihdam edilmeyi esas alan Medeni Ülkeler tavrını sergilemektedir. İslam ülkelerinin insana bir pul kadar değer vermeyen tüm uygulamaları iptal edilmelidir.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • yaşar Gürakan 12 yıl önce Şikayet Et
    SİZİN GİBİ SAMİMİ YAZARLAR OLSAYDI. Sayın hocam sizin gibi doğruları yazan samimi yazarlar çoğunlukta olsaydı zaten ülke bu hale gelmezdi.Özellikle madya da olanlar doğruları değilde menfaati önde tutunca durum bu hale geliyor.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat