Suriye krizinde İslamofobi'nin izleri
- GİRİŞ02.07.2012 08:49
- GÜNCELLEME02.07.2012 19:07
Suriye’de büyük bir iç savaş var. 15 ayda onbinin üstünde insan öldü ve dünde bir cenaze töreni bombalandı. İster istemez dünya nereye gidiyor diye soruyoruz.
Barış dini İslam’ın müntesiplerinin bu hâli hepimizi düşündürmeli. Yaşananları izledikten sonra da batı insanı yüzeysel değerlendirmede İslam’a karşı korku duymaya başlıyor. Fakat ayrıntılı değerlendirmede tersi durum ortaya çıkıyor.
Çok şükür ki diplomatik çözüm kapıları sonuna kadar zorlanıyor ve alternatif medya sayesinde yaşanan olayların provokatörler tarafından yapıldığını anlıyoruz.
Dünyanın büyüsü kaçtı mı?
Weber yıllar önce nihilizm akımının sonuçlarını görerek varoluşun anlamını bulamamış “Dünyanın büyüsü kaçtı” demişti.
Yaşasaydı din savaşı yerine demokrasi için insanların savaştığını görse hayatın anlamını bulmak için kanlar akıtıldığını görse fikir değiştirir miydi acaba?
İnsanoğlu anlamlandıramadığı ve tanımlayamadığı şeye ya hayran olur ve bağlanır ya da ondan korkar. Anlamlandırdığı zamanda uğrunda mücadele eder.
Arap baharının ortaya çıkışında batılıların “statik, değişime cevap vermeyen, barbar, cahil, kapalı fikirli, hoşgörüsüz, fanatik bireylerden oluşan topluluk” olarak gördüğü müslüman coğrafyanın özgürlük, demokrasi, insan hakları ve adalet için mücadele vermesi islamofobiyi nasil etkileyecek düşünmek gerekir.
Gelişmişlik seviyesi yüksek toplumlar despotizme razı olmazlar ve zülme sessiz kalmanın zalime yardım etmek olduğunu anlarlar. Fakat batı zalimleri asya münafıklarını yanlarına alarak 20. Yüzyılı müslüman coğrafyanın fetret devri yapmıştı. Ancak iletişim çağında “Yalancının mumu internete kadar yandı” bir çok oyun bozuldu. Suriye’de yaşanan zulüm Birleşmiş Milletleri harekete geçirdi. Artık bilgi kolay saklanamıyor.
Yalancının mumu internete kadar yandı
İslamla terörü ilişkilendiren gizli propagandacıların oyunu tutmamalıdır.
EUMC (Avrupa ırkçılık ve yabancı düşmanlığı izleme merkezi) yıllık raporlarında Avrupa’da Müslümanların “çalışma şartları, eğitim ve barınma” konularında ayrımcılığa maruz kaldığını beyan etti.
Avrupa’da birçok şehirde Müslümanlar her sabah camilerinin taşlanacağı korkusu ile uyanıyorlar. Bazı ülkeler yabancı işçileri alırken vatandaşlık testi uygulamaya başladılar. Siyasette antiterörizim adı altında karşılık buldu.
Avrupa’nın yabancılara karşı kabul ve hoşgörüsü azalmaya başladı. Bilindiği gibi İsviçre’de halk oylamasında halkın % 58’i “Minare görmek istemiyoruz” yönünde oy kullandı. Avrupa’da ikinci bir Endülüs krizi yaşatmak isteyenler var. 1950’de 800.000 olan Müslüman nüfus bugün 23 milyon civarındadır.
Korku, algı, fikir, kanaat, karar zinciri
İslamı güvenlik tehdidi olarak gören anlayış 1990’lı yıllarda Savaş Lobisi’nin teorik temellerini attığı “Medeniyetler Çatışması” tezinin sahipleridir. Başarılı olma yolunda ilerliyorlar. Ancak Türkiye’nin demokratik işleyişindeki başarı ve Arap Baharı’nın başlaması batılı düşünürlerin aklını çok karıştırdı. İslam dinine karşı merak uyandırdı.
Bunun kanıtı olarak da 30 Haziran 1 Temmuz 2012 tarihleri araşında Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde yapılan “Lemaat ekseninde İslamofobya Sempozyumu”nu söyleyebiliriz.
İslamofobi’nin analitik bir biçimde ortaya konulması çok önemliydi. Demokratik kültürü 100 yıl önce savunmuş olan Bediüzzaman Said Nursi’nin tespitleri ve öngörüleri İslam coğrafyasında iyi ve güzel şeyler olacağı bu yaşananların batının da yardımına koşacağı konusunda kanıları güçlendirmektedir.
Çünkü modernizmin nihilizm ile birlikte yok ettiği hayatın anlamına din-bilim birlikteliği ile cevap verilebildi. Keşke Weber bugünü görebilseydi.
Korkuların algıları, algıların fikirleri, fikirlerin kanaatleri, kanaatlerinde kararları etkilediği insanoğlunda korkuları artıran değil diyalog yoluyla ve “farklılıklara saygı” ideolojisi ile korkuları azaltan çalışmalara daha çok ihtiyaç vardır.
Suriye krizinin aydınlık günlerin doğum sancısı olduğuna inanmamız için çok sebep vardır.
NEVZAT TARHAN / HABER 7
ntarhan@gmail.com
Yorumlar8