Evinize ateş düşmesin, yuvalar yıkılmasın !

  • GİRİŞ02.01.2014 08:38
  • GÜNCELLEME02.01.2014 08:38

Taraf gazetesinde 2004 MGK kararları yayınlanmasından sonra, sanıklar ve avukatları, ‘MGK kararlarının 2004'e kadar devam ettiği ortaya çıktı, davaya konu olay da MGK kararlarının uygulanmasıdır, ortada suç yoktur'  temalı savunmalar yapmaya başladılar. Cemaat - Hükümet kavgasından oldukça mutlu olmuşlardı.

17 Aralık operasyonu başlayınca duruşma aralarında, sanıkların yakını olarak duruşmaları izleyen bazı bayanlar, mağdurların vekili olan avukatlara ‘koalisyon bozuldu, şimdi hesap verme sırası sizinkilerde' tarzı laflar atmaya başlamışlardı. İki gün sonra ne tesadüf ise, aralarında Çevik Bir, Çetin Doğan, Erol Özkasnak'ın da bulunduğu sanıklar tahliye edildiler. 28 Şubat Darbesi davasında tutuklu sanık kalmadı.

28 Şubatı yaşayanlar veya iddianameye kısaca göz atanlar, Batı Çalışma Grubunun siyasal İslamcılar nitelemesiyle irticai eylemlerde bulunmakla suçladığı cemaat, dernek ve siyasetçiler arasında ayrım yapmadığını hatırlayacaklardır.

Başta YAŞ kararlarıyla TSK'dan ihraç edilenler olmak üzere, üniversitelerden, okullarından ve diğer kamu görevlerinden uzaklaştırılan ve  değişik cezalara çarptırılanların ortak özelliği “irticai eylemlerde” bulundukları iddialarıydı. Namaz kılması, cumaya gitmesi, eşi başörtülü olması, hatta ailelerinde başörtülü bulunması, cemaat evlerinde, yurtlarında kalması suç (!) delili idi.

O günlerde Cemaat, 28 Şubat'ın hukuksuz işlemlerinden korunabilmek için geliştirdiği içtihat ile uzlaşmacı bir taktik tercih etmişti. Sırtında yumurta küfesi taşıyanlar için Devletle kavga etmek doğru değildi. Başörtüsü konusunda, kimseye başını aç demenin mesuliyetini üstlenmediklerini, ‘füruat' değerlendirmesinin ‘teferruat' gibi algılanarak aleyhte kullanıldığını ifade etmelerine rağmen, pratikte yaşanan kıyafet değişimi Müslümanların izzet ve onurlarını rencide ettiği, bu nedenle Cemaatle yollarını ayırmak zorunda kalanlar olduğu görülüyordu. Metodoloji tartışmaları gündeme geliyor, ‘neticeye ulaşmak için her yol mubah mı' veya neler mubah olabilir soruları tartışılıyordu.

Tarih 26 Aralık 1997. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ödül törenlerinden üçüncüsüne Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de katılmıştı. 28 Şubat Darbesi'nin baş mimarlarından, Kur'an-ı Kerim'in dünya ahkamıyla ilgili 240 ayetinin hükmü kalmadığını televizyon ekranlarında açıklayan, başörtülüler okumak istiyorsa Suudi Arabistan'a gitsin diyen Süleyman Demirel.

İstanbul Hilton Otelde gerçekleştirilen ödül töreninde Demirel'e ödülünü takdim eden Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyordu:

“Bu çok önemli platformda böyle kıymetli bir ödülü Cumhurbaşkanımız'a sunma liyakatini kendimde görmesem de, elinin ellerimle buluşmasının onurunu, gururunu taşıdığımı belirtmek isterim. Günümüzün en büyük devlet adamı, demokrasinin, hoşgörünün ve uzlaşmanın kahramanı Cumhurbaşkanımız'a şükran plaketi değil; gönüllerimizin derinliklerinden kabarıp gelen en samimi duygularımızı bir buket yapıp sunmak isterdik. Ama neylersin ki bunu yapmak elimizden gelmez. Sultana sultanlık yakışır, gedaya gedalık ben sözü söz sultanına bırakıyorum.”

Bu sözleri işiten Cemaat ehli, hizmetin geleceği ve ali menfaatleri için Hocaefendi'nin bu kabul edilemez üslubu kullandığına inanarak yollarına devam ettiler.

Gün geldi, her darbe sonrasında olduğu gibi bu aziz millet, darbelere, baskılara, dayatmalara, zulümlere tepkisini ortaya koydu ve Ak Parti'yi tek başına iktidara taşıdı. Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde millet iradesinin vesayetten kurtarılarak seçilmiş iktidarın muktedir olma sürecini yaşadı Türkiye.

İnsanlar arasında ayrım yapılmadan her inanç ve düşünce mensubunun hak ve özgürlüklerinin korunduğu, mağduriyetlerinin büyük ölçüde giderildiği, görevlerinden atılıp  yiyecek ekmeğe muhtaç bırakılanların ailelerinin çocuklarının hakkı olan maaş ve tazminatlarının  iade edildiği, kılık kıyafet ayrımına son verildiği, TBMM dahil kamuda başörtüsü zulmünün sona erdiği, dinimi öğrenmek istiyorum diyenlere devlet okullarında seçmeli Kur'an ve Siyer derslerini alma hakkı tanındığı, demokratik hukuk devleti olmanın gereği olarak farklı düşünce inanç ve cemaatten insanların eşit vatandaş statüsü içinde kamuda görev alma haklarının teminat altına alındığı bir dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.

Şimdi düşünüyorum ve şu soruya cevap arıyorum; Hocaefendi'yi terörist ilan eden, vatanından uzakta yaşamasına neden olan, diğer dini cemaatler gibi Hizmet hareketini de irticai tehdit ve tehlike gören 28 Şubat Darbesi'nin baş aktörü Demirel'e  gösterilen hoşgörü ve iltifat neden sayın Erdoğan'a gösterilmez ? Hizmetin faaliyetlerine bugünlere kadar en büyük desteği veren, ‘paralel devlet' söylemlerine neden olacak yoğunlukta kamuda görev almalarını sağlayan, hasret bitsin ülkene dön çağrıları yapan, sayın Erdoğan'ın elleriyle ellerinizin buluşması bir onur değil mi?

Bu yangının söndürülmesi hatalardan dönme erdeminin gösterilmesine bağlıdır. İnsanlar hatasız olmaz elbette. Her fani kul gibi sayın R.Tayyip Erdoğan'ın da, Fethullah Gülen Hocaefendinin de hataları olabilir. Hatada ısrar ise büyük hatadır. İki gün “Hocaefendi'nin bedduası” olarak arkasında durulan daha sonra “mülaane” olarak ifade edilen o sözlerin geri alınması ve ümmetten özür dilenmesi ‘muhabbet fedailerinin'  ve  ‘önden giden atlıların' da ifade edemedikleri temennileridir diye düşünüyorum.

Benim duam: Kimsenin evine ateş düşmesin, yuvaları yıkılmasın, birlikleri dirlikleri bozulmasın.

Reşat Petek

www.resatpetek.net

petekresat@gmail.com

Yorumlar6

  • Hakan Can 11 yıl önce Şikayet Et
    Sayın "Yunus Erden". Hocam, "son söz" den kastım muhterem yazarın yazısında geçen ve günlerdir tartışılan "beddua-mülaane" diye nitelendirilen Hocaefendi'nin söyledikleridir. Biraz uzunca olduğundan burda yazmak uygun olmaz lakin az bir araştırdığınızda neden son söz olduğunu (ki sonrasında söz kalmıyor sadece Takdir-i İlahi bekleniyor) ve bunda beddua diye ısrarın hangi Ayet-i Kerime'yi ve Hadis-i Şerif'i tahkir olduğunu anlıyorsunuz. Hocam bir de anladığınız mana çok ağır olmuş. Elbette son söz de ilk söz de Allah'a Celle Celaluhu ve Rasul-u Ekrem Aleyhisselatu Vesselam'a aittir. Anladığınız manada diyeni Hocaefendi muhtemelen odunla kovalar. Cenab-ı Hakk Celle Celaluhu bizleri Rasul-u Ekrem Aleyhisselatu Vesselam'ın Sünnet-i Seniyyesine hakkı ile tabi olan bahtiyar kullarından eylesin.
    Cevapla
  • suleyman d 11 yıl önce Şikayet Et
    GERÇİ BANA NE EDEBİ NE DE SANAT OLARAK GELSE DE TECAHÜL-İ ARİF DİYE BİR EDEBİ SANAT VAR!. F.Hoca kendisine Geda (Fakir) ,muhatabına da sultan derken aslında ne demek istediği başlıkta mezkur edebi sanat mucibince aşikardır! Birileri tecahül yapmış,birileri de bu sanatı anlayamayıp ya da anlamazdan gelip cehl izhar etmiş! Şimdi bel altına inmenin alemi yok! Doğruya doğru,eğriye eğri!
    Cevapla
  • Yunus Erden 11 yıl önce Şikayet Et
    Hakan Can bey. "Hocaefendi'nin sözü son sözdür ve tahkiri hem Ayet-i Kerime'yi hem de Sünnet-i Seniyye'yi zımnen tahkir ve kasdi ısrarı ise küfürdür" demişsiniz..... Bu nasıl anlayıştır arkadaşım? Siz dini kasden katletmeye yeltenenlerden biri iseniz bunu anlarım. Ama yorumunuz öyle biri olmadığınızı gösteriyor. Allah rızası için aklınızı başınıza alın ve hoca efendiyi ve dediklerini bu kadar kutsamayın lütfen. Hoca efendinin de bir insan olduğunu kabul edin lütfen.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Hakan Can 11 yıl önce Şikayet Et
    Kur'an-ı Kerim'den ve Sünnet-i Seniyye'den O Kadar Uzaklaştı(rıldı)k ki... .. Maalesef bu elim hale düştük. Eskiden padişahlar ehl-i ilmin ardı sıra gider, hürmette kusur etmezmiş. Ehl-i ilimden maksat Evliyaullah'tır. Yoksa dünya ilmi ehl-i iman için merkep sırtına yüklenmiş kitaplar hükmündedir. Sayın Petek, Rasul-u Ekrem Aleyhisselatu Vesselam nasıl Rahmet Peygamberi idiyse aynı zamanda Kılıç Peygamberi idi. İslam Kahramanı olan Hazreti Ali Radiyallah-u Teala Anh "harbin şiddetlendiği zaman Rasul-u Ekrem Aleyhisselatu Vesselam'ın arkasına sığınırdık" buyuruyorlar. Hocaefendi'nin sözü son sözdür ve tahkiri hem Ayet-i Kerime'yi hem de Sünnet-i Seniyye'yi zımnen tahkir ve kasdi ısrarı ise küfürdür. Size ve bize düşen öncelikle haddini bilmek sonra da tefekkür etmektir. En sonunda da bize düşen amin demek size düşen de tövbe etmektir.
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • kaan can 11 yıl önce Şikayet Et
    hmm sayın petekk.. inleirne girip dagıtacagız nedemektir. cete orgut ne demektir.. din kısvesi altında ulsular arası karanlık orggut ne demktir bird ebu sozlere cevap verin kardinalın darbesi ne demetir.. bir soyleyin... bu ulkede herkes herseyi sinesind etutu tek sey soylemdii onlarca yuzlerce insan hukusuz haksız olarak gorevleirnden oldu suruldu teklbiride hık mık demdii deilmiki devlete hizmet dedii milete hizmet dedi heryer bir dedi.. bugun geldgimiz yerde hizmet ve hoca efendiye karsı ak parti tarafından ortaya konulan cirkin propagandalr gozardımı edilecek.. in de inelim inleirne girelim diyen bir partizanlık boytutuna varmsı sozler gorulmuyecekmi....kusra bakmayın ama. biz sizin gibi dusnmuyoruz.. bunca tezviratı yapanları allaha ahavale ediyoruz...o adili mutlaktır.. safi zihinleir bulandıran insnalara haktan baska bir sey vadetmiyen ve hizmet gayeis dısnda bir sey dusnmeyen bu harelete boylesi bir zararı bugune kadar hic bir iktidr bu kadar vermedii ksura bakamsınlar. yanlıs yapıyorlarsa bedelini odeyecekler...milletin hukukna tecavuz edip oyle yırtmaya calsımak olmaz artık
    Cevapla Toplam 16 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat