Hakan Fidan’ın istifası, aktif siyasete giriş hamlesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm bu olup bitene yönelik sitemi gündemin en önemli başlıklarından biri.

Fidan, MİT’te mi kalsa iyiydi yoksa kabinede olsa mı? Tüm bunlar tartışılır. Ama bir gerçek var ki Hakan Fidan, hangi görevde olursa olsun birilerinin uykusunu fena halde kaçırıyor ve görünen o ki uykuları kaçırmaya devam edecek?

Kim o birileri, elbette İsrail. Fidan 2010’da MİT Müsteşarlığına atandı, Mavi Marmara katliamının haftasıydı. İsrail’de dönemin Savunma Bakanı Ehud Barak, Dışişleri Bakanı Lieberman başta olmak üzere bir çok kesim, yüksek sesle bu atamaya “hayır olamaz” dedi.

7 Şubat 2012’de bu kez İsrail değil Türkiye’deki paralel örgüt Fidan’ı hedef aldı.

2013’de İsrail medyası Fidan’ı ölümle tehdit etti, İran ajanlığıyla suçlandı, vs.

Peki bir ülke, bir başka ülkenin istihbaratının tepesine yapılan atamaya hangi hakla karışır, hangi cüretle “olmaz” der, şiddetle karşı gelir?

Eğer bir ülke, bir başka ülkenin topraklarını yarım asır boyunca arka bahçesi gibi kullanırsa, eğer bir ülke bir başka ülkenin istihbaratını 52 yıl boyunca çocuk oyuncağına çevirirse, o tezgah bozulduğunda, tabi ki bağıra çağıra “hayır, bu iş olamaz” der.

Yıl 1958. İsrail işgal devleti kurulalı 10 yıl olmuş. Mossad ile MİT arasındaki ilk sıcak temas da o dönemde başlıyor.

1958’de başlayan beraberlik, 90’ların başında stratejik ortaklık noktasına geliyor, bu süreçte peş peşe imzalanan anlaşmalar var. İsrail medyası, Türkiye’de faili meçhul suikastların yaşandığı 90’lardan “MİT ile Mossad ilişkisinin en şöhretli dönemi” diye bahsediyor.

Mesela o tarihten itibaren Mossad, Türk topraklarını güvenli bölge olarak kullanma hakkına sahip oluyor. Mossad ajanları göreve giderken ya da görevden dönerken Türkiye’yi adeta bir çiftlik gibi kullanıyor.

Kaldı ki Mossad ajanlarının o görevleri genelde suikastlar. Türkiye’ye ellerini kollarını sallaya sallaya girip çıktıkları gibi, bir başka ülkeden dönerken de kendi güvenliklerini Türk toprakları üzerinden garanti altına alıyorlar.

90’lardan itibaren Mossad ajanlarına pasaport kontrolü yapılmıyor, güvenlik prosedürleri uygulanmıyor, sınır geçişlerinde her hangi bir gümrük kontrolü yapılmıyor, bunların hepsinden muaf tutuluyorlar.

Ayrıca Türkiye topraklarından giriş-çıkışta istedikleri gibi casusluk faaliyetlerinde bulunabiliyorlar, casusluk ekipmanlarını hiçbir engelle karşılaşmadan yanlarında taşıyabiliyorlar.

Mossad’a tanınan bu sınırsız özgürlük, 2010’da Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığına gelmesiyle son buldu. İsrail’in o gün bugündür, MİT’in tepesindeki Hakan Fidan’a olan karşıtlığı da öfkesi de, o sınırsız özgürlüğün bir anda buhar olmasındandır.

MİT, Mossad’ın da CIA’in de boyunduruğundan kurtarıldı. Bunu Erdoğan yönetimi başardı. Hakan Fidan’ı ısrarla o göreve getirdi, 7 Şubat’ta ısrarla o teslim etmedi, ısrarla Fidan’ın arkasında o durdu.

Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gerek de Hakan Fidan’ın başarılarıyla MİT, bambaşka bir yapıya kavuşturuldu.

Artık MİT eski MİT değil. Bundan sonra da Fidan’dan boşalan görevi layığıyla yapan birileri çıkacaktır.

İsrail gazeteleri Erdoğan’ın “ben Fidan’ın istifasına olumlu bakmıyorum” demesinin ardından hemen harekete geçti, bir ülkenin Cumhurbaşkanının, istihbarat başkanı hakkında yaptığı yorumu hemen gazete manşetlerine taşıdılar.

Demek ki Fidan yeni görevlerinde de İsrail’in uykularını kaçırmaya devam edecek.

Taha Dağlı - Haber7