Çağrı ve Ömer Muhtar filmlerinin yönetmeni Mustafa Akkad kimdir?
1935 Suriye Halep’te doğan Mustafa Akkad’ın babası Arap, annesi Türk'tü. Ailesinden İslami bir eğitim alan Akkad, gençliğinde filme ve sinemaya merak saldı. Osmanlı hayranıydı. 1951’de film merakı ile Suriye’den ABD’ye gitti. California Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi aldı.
Gençlik yıllarından itibaren ABD’de yaşadı. Buna rağmen Müslüman kimliğini hiç bozmadı. Başarılı bir film yönetmeni olmasında Kızıldereli Sam Peckinpah’ın katkısı oldu. Ondan sinemanın temel yapıtaşlarını öğrenen Akkad, mesleğinin ilk yıllarında Hollywood’ın en iyi korku film yapımcılarından oldu.
Yapımcı ve yönetmen olarak, İslam’ın doğuşu ve İslam tarihindeki birçok olayı beyaz perdeye nasıl taşınacağı üzerine çok kafa yordu. Batı’daki İslam ön yargısını kırmak için proje üretmeye gayret etti. Batı’da İslam’ı tanımayan pek çok insana İslam’ın ne adına savaştığını göstermek istiyordu.
Onun adını başta İslam dünyası olmak üzere tüm dünyaya duyuran Çağrı filmi için kolları sıvadığında, bu işin hiç de kolay olmayacağını anlamıştı ancak o ideallerinden asla vazgeçmedi.
Filmle ilgili en büyük sorun finans meselesiydi. Filmin sponsorluğunu ilk etapta Suudi Arabistan üstlenmişti. Çekimler 1974’te Fas çöllerinde başlayınca, senaryodaki “Ashab-ı Kiram sevgisi çok fazla vurgulanıyor gerekçesiyle” filme maddî desteğini keseceğini açıkladı. Fas hükümetine baskı yapan Suudi Arabistan, film ekibinin ülkeden gönderilmesine neden oldu. Bu sure zarfında Mustafa Akkad filmin yalnız 15 dakikalık bölümünü çekebilmişti. Mustafa Akkad filmin 15 dakikasını dönemin Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’ye izletti. Kaddafi, filme tam destek vereceğine dair söz verdi. Böylece çekim ekibi Libya’ya taşındı. 2 yıl boyunca süren çekimler sırasında oyuncular, çöllerdeki kerpiç evlerde kaldı.
1976’da verdiği bir röportajda Çağrı’yla ilgili şunları söyledi:
“Çocuğum olunca şöyle bir duyguya kapıldım: Çocuklarıma dinlerini öğretmeliyim dedim ve sorumluluğumu hatırladım. İşte Çağrı projesi böyle ortaya çıktı. Hem kendi çocuklarımın hem de başka çocukların geleceği için. Ama bu hiç kolay olmadı. Çünkü Hollywood’da Antony Quin’in başrolde oynadığı bir İslâmî film yapmak gerçekten zordu. Çünkü Hollywood geleneğinde İslâm’a dair her şey çirkin. Filmi, benim için özel bir yeri olduğundan hazırladım. Normal bir film olarak, hikâyesi, şaşırtıcı noktaları, hüznü vardı. Bütün bunların üzerinde sanırım kişisel bir şey olarak, batıda yaşayan bir Müslüman olmam sebebiyle İslâm hakkındaki gerçekleri duyurmanın görevim olduğunu düşündüm. 700 milyon (1976) inananı olan bir dinin bu kadar az tanınıyor olması beni çok şaşırtmıştı. Bu hikâyeyle bir köprü kurup, batıya bir geçit açabileceğimi düşündüm. Özellikle Amerikan kamuoyunu dikkate aldım. Onlara kendi mantıkları ve dilleriyle hitap ettim. Filmde Hıristiyanlıkla İslâm arasındaki ilişkiye, Hz. Meryem’e vurgu yaptım. Sahneleri bu mantıkla çektim. Filmde baş kahraman Hz. Muhammed görünmüyor. İslâm alimleri, buna onay vermiyorlardı. Ama verseler bile ben o yüce kişiliği göstermezdim. Bunun doğru olmadığına ben de inanıyorum. Sadece Hz. Muhammed’i değil, Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın da canlandırılmasını onaylamıyorum. Onları göstermek, onların yüceliklerini gölgeler. Filmde sadece baş kahraman değil, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali hiçbiri yok. Hattâ Hamza, diğerleri olmadığı için var... Müslümanlar izlerken, Hz. Muhammed’in yokluğundan dolayı bir sıkıntı çekmediler. Ama yabancılar için bu bir sorundu. Bir de metnin Ezher Üniversitesi tarafından onaylanması gerekiyordu. Çok zorlandım. Ama mutluyum, mesaj yerine ulaştı..."
1976 yılında İslam dininin anlatıldığı en yüksek prodüksiyonlu filmlerden birisi tamamlanmış oldu. Mustafa Akkad’ın imzası, filmde kendini belli ediyordu. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatını ele alan film, içeriği ve senaryosu ile olduğu kadar müziğiyle de büyük bir ses getirdi. Müziğin imzası, Maurice Jarrer’a aitti.
“Çölün atmosferini ruhumun derinliklerinde hissetmeden böyle bir film için tek bir nota bile üretemem.”
Fransız müzisyen Maurice Jarrer, Çağrı filminin müziğinin oluşma safhasını şu sözleriyle anlattı:
“Mustafa Akkad filmle ilgili fikirlerini bana açıkladı ve benden beste yapmamı istedi. Ben o zamanlar en pahalı- film müziği bestecisi olarak tanınırdım. Bu çok zor, ciddi ve aynı zamanda zevkli bir işe benziyordu. Teklifini bir şartla kabul ediyorum dedim. Eğer bana rahatça çalışmam için gerekli koşulları oluşturabilirsen ben de sana unutamayacağın bir armağan sunabilirim. Ancak bunun için en az birkaç ay boyunca çölde yaşamam gerekiyor. Çölün atmosferini ruhumun derinliklerinde hissetmeden böyle bir film için tek bir nota bile üretemem. Bana hemen çekim mekânlarınıza yakın bir konaklama merkezi ayarla. Benden başka hiç kimsenin olmayacağı, son derece sessiz bir mekân olsun bu. Ayrıca İslam tarihini anlatan kitaplar da getirt. Mustafa Akkad, Benim talebimi uygun bularak isteklerimi karşıladı ve ben eseri besteleyebilmek için Fas ve Libya çöllerinde aylarca kaldım. Filmin hedef kitlesi İslâm dünyasıydı. İslâm inancı peygamberin tasvir edilmesini yasakladığı için, o halde O’nu, ortaya koyacağımız müzikle, saygın bir şekilde resmedelim’ diyerek yola çıkmıştım. Ben hayatımdakı en güzel bestemi yaptım ve Çağrı’nın müziğini yapmış olmaktan gurur duyuyorum” Mustafa Akkad’la benim dostluğum Çağrı’dan sonra daha da arttı ve 6 yıl sonra “Çöl Arslanı Ömer Muhtar” filminin müziğini de ben yaptım.”
Çağrı’nın vizyona girmesiyle yaptığı yankı, yıllar boyunca İslâm ülkelerinin yanı sıra ABD ve Avrupa ülkelerinde olumlu tepkiler aldı. Tepkiler olağanüstü oldu. Binlerce kişi Müslüman oldu. Özellikle Amerika’da siyahlar arasında İslâm hızla yayıldı.
Çağrı’nın 1977’de vizyona girmesinin hemen ardından Libya halkının Ömer Muhtar öncülüğünde sömürgeci İtalyanlara karşı mücadelesini anlatan “Lion Of The Desert” (Çöl Aslanı Ömer Muhtar) filmi de büyük bir yankı uyandırdı.
Mustafa Akkad’ın iki büyük hayali daha vardı. Birisi İstanbul’un fethini ve Fatih Sultan Mehmet’i anlatan bir film çekmek, diğeri ise ünlü İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi’nin hayatını beyaz perdeye taşımaktı. 2000’li yıllarda İstanbul’un fethi filmi için Türkiye’ye gelen Akkad, ne yazık ki kendisine ne bir sponsor ne de bir muhatap bulabilmişti. Akkad’ın ömrü bu iki hayalini gerçekleştirmeye yetmedi… 11 Kasım 2005 günü, Ürdün’ün başkenti Amman’da kızı ile beraber bir yakınının düğünü için bulunduğu otele yönelik düzenlenen terör saldırısında hayatını kaybetti. Saldırı El-Kaide tarafından gerçekleştirildi. Bu korkunç saldırı, büyük bir İslami kaygı ile hedefi doğrultusunda ilerleyen Akkad gibi usta bir sinemacıyı almıştı İslam dünyasından. Şüphesiz bu büyük bir darbeydi. Ne yazık ki, Akkad’dan sonra İslam dünyasında onun gibi bir yönetmen yetişmedi.
-
meyyid 3 yıl önce Şikayet EtALLAH c.c. rahmet eylesin.şafaatinden bizleri mahrum kılmasın.aminBeğen
-
hudavendigar 3 yıl önce Şikayet EtALLAH RAHMET EYLSİN . Makamı aalaa olsunBeğen Toplam 3 beğeni
-
düsunen. 3 yıl önce Şikayet EtAllah gani gani rahmet eylesinBeğen Toplam 8 beğeni
-
Oflu61 3 yıl önce Şikayet EtALLAH (CC) rahmeti ile muamele eylesin.Beğen Toplam 12 beğeni
-
FATİH 3 yıl önce Şikayet Etel-kaide, daeş bunlar kafirlerden daha çok zarar vermişlerdir. Sonuçta bunlarda İslam'ın düzgün anlaşılmasını engellemek için " İslami terör" adı altında karanlık işler yürüten siyon köpekleridir.Beğen Toplam 11 beğeni