Adalet görüntüsü vermenin en kolay yönü
Çelik, Karaman, Akman üçlüsünün Ergenekon davasının "siyasi dava olmadığı algısını oluşturmak için alınmış siyasi bir kararla" içeride tutuldukları ihtimali görmezden gelinecek gibi değil.
Nihal Bengüsu Karaca'nın yazısı
ONLAR içeri alındığında herkes derin bir "oh" çekti. Tanıyanları, eski arkadaşları hatta yanında çalışanları bile. Derin bir "oh"...
Her satır başının ağız dolusu Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal diye başlamasından ve cümlelerin masum olduğuna İlker Başbuğ'un kefil olduğu "şanlı" asker isimleriyle akıp gitmesinden çok sıkılmıştık çünkü.
"Ergenekon var da, Deniz Feneri e.V yok mu?" diyorlardı çünkü.
"Hesap ver bakalım, Deniz Feneri'nin Türkiye ayağı nerede?" diye tepinen ve koltuk altında dosyalarla dolaşan CHP'li karakter oyuncularının mugalata ve mübalağaları almış yürümüştü çünkü. Ergenekon ile ilgili soruşturmanın hukuk meselesi değil siyaset meselesi olduğuna kalpten iman etmiş olanlar hiç çekinmeden vicdani sömürü de yapıyordu çünkü: Bu ne biçim adaletse hep 'bizim tarafa' vuruyor. Yazık, günah. Örgütlü suç iddiasıyla tutuklananlar sadece Atatürkçüler! Bu alt metne, "Öyle demeyin, daha önceki zamanlarda da hep bize vururdu" şeklindeki satırlarla direnilse de kâfi değildi. "Buradan vuruyorsan, oradan da vur da görelim adil misin değil misin" mantığı baskın geliyordu.
Derken o üç adam tutuklandı. Tutuklananlar "bizim taraf"tandı: Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, Zahid Akman.
Derin bir oh çekti herkes.
Bu kadar denk gelirdi, bu kadar isabet ettirilirdi. Adalet kızın gözü açıktı maşallah ve pek maharat. "Bak bak, bizden de tutukluyorlar" diyebilme fırsatı verdi. Ve diyemediklerimiz bile altın değerindeydi.
Susarken bile, aslında şunları söylüyoruz: Bu tutuklananlar "bizden". Bakın, hiç gık dedik mi. Hiç maraza çıkardık mı? Neden? Çünkü (bu kısım koroyla söylenecek) Biz hukuka güveniyoruz, adalete teslim oluyoruz.
Sizi bilemem. Ama şu ramazan gününün sahura yaklaşan saatlerinde, Sincan Cezaevi'nin kim bilir hangi koşullarında benimle üç aşağı beş yukarı aynı dakikalarda oruca niyetlenmeye duran o üç adamı hatırladıkça, içime bir kıymık batıyor.
Ben Kanal 7'de çalışırken Zahid Akman hâlâ sakallıydı, ama kendisini yakından hiç görmedim. Zekeriya Karaman'la bir kere karşılaştım, Mustafa Çelik ile birkaç kez görüştüm.
Kanal 7'de, bu isimleri yakınen tanıyacak kadar da, duygusal bağlar kuracak kadar da uzun bir süre kalmadım.
Ama bugünlerde sık sık aklıma geliyorlar; "Her devrim önce kendi çocuklarını yer" sözünü hatırlamadan edemiyorum.
Komik ama, böyle anlarda, bu üç adam Fransız Devrimi'nin üç önemli ismi gibi görünüyor. Değişimi destekleyen ama destekledikleri güç tarafından idama gönderilen Robespierre, Danton ve Desmoulins'i anıyorum, yerli yersiz.
Kanal 7, 90'lı yılların "Tarafıydı.
Bir dönem, AK Parti'nin önünü açan, ona ihtiyacı olan kamuoyu desteğini sağlayan tek medya kuruluşu olan Kanal 7'nin, en önemli üç siması; şimdi "saklandıkları yerden yakalanıp getirilmeleri" gibi ifadeler içeren emirlerle içeri alınıyorlar. Bu çağda bundan has giyotin olmaz sanırım.
Mahkeme sonucunu beklemek lazım. Ama alttan alta hissettiğim şey, Silivri'de tutuklu olanların yarattığı moral bozukluğunu dengelemek için orada oldukları.
Ergenekon, Balyoz vb. davaların aydınlanması gerektiğini, iddialar doğrulandığı oranda sorumlularının da cezasını çekmesi gerektiğini düşününlerdenim. Darbe zemini oluşturmaktan, darbecileri kışkırtmaya varana kadar giden eylemlerin, hem sivil hem askeri ayakları olan bu sacayağının teşhir edilmesi ve sorumluların cezalandırılması gerektiğine inananlardanım. Bu davanın hakikatine gölge düşüren her nevi sulandırma ve ciddiyetsizliğe karşı oldum. Kimi zaman hazırlanan iddianamelerin, sanıklar aleyhinde ileri sürülen delillerin yetersizliğini, dava sürecinde suç tanımı kapsamının sürekli genişletilmesini bu ciddiyetsizleştirme/sulandırma operasyonuna malzeme taşıdığı için rahatsız edici buldum, yazdım.
Nitekim bu yetersizliklerdi, demokrasi tarihimizin mihenk taşı olması gereken davaların "siyasi" olduğu algısını uyandıran.
Nitekim, Çelik, Karaman, Akman üçlüsünün Ergenekon davasının "siyasi dava olmadığı algısını oluşturmak için alınmış siyasi bir kararla" içeride tutuldukları ihtimali görmezden gelinecek gibi değil.
Hakeza bütün nitekimlerin gidip "netekim"e bağlanması da kaçınılmaz değil!
"Bir bu taraftan bir öbür taraftan" asmak, üçüncü kişilere "adalet" görüntüsü vermenin en kolay, en zahmetsiz formu olabilir. Ama olayın tarafları için buna adalet denmiyor, kan davası deniyor.
Haber Türk