'Savcılar tapuyu yönlendirdi'
Deniz Feneri e.V davasının medya ayağında söz geç de olsa savunmaya verildi. İşte savcıların savları ve savunmanın cevapları.
Deniz Zeyrek’in haberi
Deniz Feneri soruşturmasında, savcılar ve HSYK arasında gerilim sürüyor. Peki bu gerilimin arkasında duruşma bekleyen tutuklu sanıkların, 'savunma'nın görüşü ne? Söz sanık avukatlarında...
Deniz Feneri davasına bakan üç savcının davadan el çektirilmesi olayı tartışılırken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Adalet Bakanlığı ile savcılar cephesi arasında bitmek bilmeyen bir ‘atışma’ yaşanıyor. HSYK ve Adalet Bakanlığı soruşturmayı ve ‘görevden el çektirme’ kararını savunurken, savcılar yaptıkları işlemin yasalara ve genel usullere uygun olduğunu, davadan alınmalarının ise haksızlık olduğu görüşünü dile getiriyor. İki tarafça yapılan açıklamalara, gündeme getirilen bilgilere bakılırsa, tarafların ikna edici yanıtlar veremediği birçok soru var. HSYK ile Adalet Bakanlığı’nın ve savcıların görüş ve iddialarına daha önce yer vermiştik. İki tarafın atışması sürerken olayı bir de üçüncü taraftan, yani savunma cephesinden görmek istedik. Bu nedenle olayın savunma cephesine yansıyan tarafını Zekeriya Karaman ile Zahit Akman’ın avukatı Hakan Yıldız’dan dinledim.
Mahkeme kararına itiraz reddedilmiş
Öncelikle şunu bir kenara not düşmek lazım: Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, 1 Haziran 2009 günü verdiği kararın ilk paragrafında savcıların ‘Deniz Feneri soruşturması sanıklarının ortaklık paylarına el konulması’ talebini kabul etmiş, ikinci paragrafta ise ‘sanıkların ortak olduğu şirketlerin malvarlıklarına el konulsun’ talebini reddetmişti. Sanık avukatları, önce kararı veren mahkemeye itiraz etmiş. Mahkeme kararında direnince bir üst mahkemeye gidilmiş, ancak üst mahkeme de ilk mahkemenin kararını yerinde bulmuş. Hal böyle olunca ortaklık paylarına el konulması kararı kesinlik kazanmış.
Sanık avukatları, Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi kararı doğrultusunda uygulanan tedbirin sadece sanıkların “ortaklık paylarına” değil, ortak olunan şirketlerin bütün mal varlıklarına konulduğunu, karardan 10 ay sonra, Mart 2010’da müvekkillerinin ortak olduğu bir taşınmazla ilgili işlem yaparken öğrenmiş. Bu esnada avukatların öğrendiği başka bir gerçek de tapu müdürlüklerine gönderilen mahkeme kararının ikinci paragrafının savcılar tarafından kapatıldığı oldu.
Neden itiraz edilmedi?
Avukatlar, bunun ‘usulsüz uygulama’ olduğunu düşündüklerinden uygulamaya itiraz etmeyi planladı. Ancak, kararı veren mahkemenin hâkimi ile yaptıkları görüşmede, ilgili mahkemenin sulh yargıcı sıfatıyla “geçici” yetkiye sahip olduğunu ve kararın uygulanmasını denetleme hak ve yetkisi bulunmadığını öğrendiler. Bu yüzden de hazırlanan ‘usulsüz işlem şikâyeti’ dilekçesi, işleme konulmadan geri çekildi. (Deniz Feneri davasının görevden alınan savcıları, sanık avukatlarının uygulamaya itiraz etmemesine dikkat çekmişti.)
18 aylık dilekçe
İşte, HSYK’nın savcılarla ilgili soruşturma dosyasına giren ve savcıların ‘işleme konulmamış dilekçenin 18 ay sonra aleyhimizdeki soruşturma dosyasında ne işi var’ dediği dilekçe, sanık avukatlarının Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne vermek üzere hazırladığı, ancak mahkemenin denetleme yetkisi olmadığını öğrenince vermekten vazgeçtikleri dilekçe. Sanık avukatı Hakan Yıldız, söz konusu dilekçenin dalgınlık gibi insani hatalarla HSYK dosyasına girdiğini söylüyor.
Savcılar tapuyu yönlendirdi mi?
Savcılar, sanıkların ortaklık paylarına el konmasıyla yetinmeyip ortak olunan şirketlerin taşınmazlarına da tedbir konmasının genel uygulama ile ilgili olduğunu söylüyor. Avukatlar ise savcıların paragrafı kapatmakla kalmayıp, tapuyu şirketlerin taşınmazlarına tedbir koymaya yönlendirdiğini iddia ediyor. Avukat Hakan Yıldız’a göre, bunun en önemli kanıtı, tapu kayıtlarındaki ‘tedbir şerhi’ne “Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi Kararı” yazmak yerine “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’nun... tarih/sayılı Mahkeme Müzekkeresi” yazması.
Aramadan haberdar değillerdi
Köstebek iddialarına da yanıt veren Yıldız, müvekkillerinin aramayı önceden öğrenmediğini söyledi. Bu iddiaya delil olarak Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz’ın telefonda konuştuğu Mustafa Çelik’e “Sabit hattan görüşelim” demesi gösteriliyordu. Ancak o telefon görüşmesi 14 Ekim’de yapılmış, arama kararı ise 15 ve 16 Ekim’de çıkmış.
(RADİKAL)