Yedikıta'nın Mayıs ayı sayısı bayilerde
Yedikıta tarih ve Kültür dergisi mayıs sayısında Kırım'ın tarihteki yeri ve bugünkü önemini ortaya koyan geniş bir dosya hazırladı.
Prof. Dr. Yücel Öztürk, Yedikıta dergisine yaptığı açıklamada, bugün Rus işgaliyle karşı karşıya kalan Kırım'ın kadim Türk toprağı olduğunu belirterek, “Kırım Hanlığı 1650 yılına kadar hem Lehistan krallığı hem de Moskova devletinden yıllık haraç alırdı” dedi.
Yedikıta tarih ve Kültür dergisi mayıs sayısında Kırım'ın tarihteki yeri ve bugünkü önemini ortaya koyan geniş bir dosya hazırladı. Kırım üzerine araştırmalarıyla tanınan Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yücel Öztürk ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi uzmanlarından Kemal Gurulkan ile yapılan önemli bir röportaja yer verdi. Kapak konusu olarak verilen Kırım dosyasında pek bilinmeyen konular gündeme geldi, son zamanlarda Kırım'da yaşananlar değerlendirildi.
Rusya ve Osmanlı'nın Kaderini Kırım Belirlemişti
Kırım Yarımadası Hazarlar zamanında Kıpçak nüfusunun yerleştiği bir yer olduğunu açıklayan Prof. Dr. Öztürk Yedikıta'ya şu açıklamaları yaptı:
“Rusya ve Osmanlı'nın büyük devlet olma noktasında kaderini tayin eden başlıca faktör Kırım Yarımadası olmuştur. Fatih Sultan Mehmed'in Kırım'ı fethetmesi sadece Türk tarihi açısından değil dünya tarihi açısından da bir kırılma teşkil eder. Burada hâkim olan Latin menşeli Ceneviz ve Venedik'in saf dışı edilmesi, “Osmanlı barışı ve birliği” fikrini en üst seviyeye çıkarmıştır. Rusya bu dönemde ehemmiyetsiz bir knezlik olsa da, 17. yüzyıl sonlarında Karadeniz'de ilk kez donanma sahibi olacak, yaklaşık bir asır sonra da Kırım'ı ele geçirdikten sonra büyük devletler safında yer alacaktır.”
Kırım Kadim Türk Toprağıdır
“Kırım Yarımadası Hazarlar zamanında Kıpçak nüfusunun yerleştiği bir yerdi. Selçuklular zamanında buraya akınlar yapılmıştı. İzzeddin Keykavus zamanında buraya Türkmenler yerleştirilmiş, daha sonra bunlar Dobruca-Besarabya bölgesine nakledilmişlerdi. 13. yüzyılın ilk yarısında cereyan eden bu hadiseler sırasında San Saltuk da öncü bir rol oynamıştır. Kırım Hanlığı, Altın Orda'ya isyan eden Tatar kabileleri tarafından yurt edinilmiştir. Bu Tatar boyları yaklaşık 1430'larda Hacı Giray liderliğinde Kırım Hanlığı'nı kurmuşlardı.
Moskova'yı Haraca Bağladılar
“Kırım Hanlığı 1475'te fethedilerek Osmanlı himayesine alındı. Fakat Osmanlılar, Kırım Hanlığı'nın güçlenerek Altın Orda mirasına sahip olmasını arzu etmediler. Timur'un sebep olduğu Fetret'ten sonra Âl-i Cengiz karşısında daima tedbirli, müteyakkız olma zorunluluğu duydular. Kırım Hanlığı da Cengiz soyundan bir hanlık olarak aynı anlayışa göre muamele gördü. Kırımlılar Sahib Giray Han zamanında güçlenerek Altın Orda mirasına sahip olma seviyesine yükseldiler. 1650'lere kadar Kırım hanları hem Lehistan Krallığı, hem de Moskova Devleti'nden yıllık haraç alırlardı.
Moskova'nın Kırım Oyunu
“Osmanlı Devleti'nin 2. Viyana bozgunu ile zayıflaması ve güç dengeleri içindeki hâkim rolünü kaybetti. Moskova, Türk-Tatar âlemi karşısında güçlendi. Moskova, Tatar âlemine karşı çok kurnaz ve akıllı bir politikayla hareket etmiştir. Kırım Hanlığı karşısında daima dostluk ve himayeci görüntü sergilemiş, hanlığın içindeki taht kavgalarında daima kendisine müttefikler bulmuştur. Bunları destekleyerek Kırım'a sahip olmuştur.
Kırım'ı Yalnız Bıraktık
“Kırım'ın elimizden çıkmasından sonra Karadeniz Rus kontrolüne geçmiş, Osmanlıların Boğazlarda bir hâkimiyeti kalmamıştır. 1877 sonrasında Osmanlı'nın artık devlet olarak gücünün sonuna geldiği görüldüğünden, Kırım davası, halk milisleri seviyesinde örgütlenen serdengeçtilerin uhdesine bırakılmıştır.
“İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ancak kendi sınırlarını savunma gücünde ve çabasında olabilmiştir. Kırım Tatarlarının maruz kaldığı büyük baskı, sürgün, kırım gibi trajediler karşısında Türk halkı duyarlılık göstermiş, ancak devlet nezdinde siyasi ve askeri bir tedbir alınamamıştır.
“Bugün Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi karşısında Türk hükümetinin çaresizliği ile 1944 sonrası yaşananlar karşısındaki çaresizliği aynı sebeptendir. Temel mesele, Türkiye'nin bölgesinde dikkate alınacak ölçüde siyasi, askeri ve ekonomik bir güç mertebesine ulaşabilmesidir.
Ukrayna Kendini Kurban Etti
“1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Kırım'ın özerk bir yapıda Ukrayna'nın hâkimiyetine girmesi, her bakımdan olumludur. 1990'dan itibaren Tatarlar Kırım'a dönmeye, eski ata yurtlarını yeniden iskân ve mamur etmeye çalışmış, ancak Ukrayna gereksiz korkular ile buna müsaade etmemiştir. Tatarlara müsaade edilseydi ve Tatar nüfusunun yüzde 50'leri bulması sağlansaydı Rusya bugünkü oyununu oynayamayacaktı.”
Önce Dil ve Kültür Problemi Çözülmeli
Başbakanlık Osmanlı Arşivi uzmanlarından Kemal Gurulkan da, Rus kültürünün Kırımlı gençler üzerindeki tesirinden bahsederek şöyle söyledi:
“Rus kültürüne ve Ruslara hayranlıktan ziyade, ekonomik anlamda en altta olmanın getirmişolduğu bazı sıkıntılar var. Ve devam etmiş oldukları okullar itibariyle de çocuklar kendilerini Rusça ile ifade ediyorlar. Şu anda Kırım Tatar ailesinin en büyük problemi bana göre dil problemidir. Yani öncelikle onları millet olarak ayakta tutabilecek ortak bir dil şuurunun, milleti ayakta tutmakla alakalı dil probleminin halledilmesi lazım. Daha da önemlisi, çok ciddi manada manevi boşlukta oldukları için manevi inşalarına gayret edilmesi lazım.”