Nokta'nın sahibinden medyaya sitem
Darbe Günlükleri'ni yayınlama cesareti gösteren Nokta Dergisi'nin kapanma süreci sonrası, derginin sahibi ilk kez konuştu. Durgun, medyaya sitem etti.
Fatih Vural'ın haberi
Nokta’nın sahibi Ayhan Durgun, suskunluğunu tam dört yıl sonra bozdu: “Soner Yalçın ve Ahmet Şık’a verilen desteğin yüzde 1’i bize verilse, Oda TV baskınına gösterilen tepki Nokta baskınına gösterilseydi dergimi asla kapatmazdım.”
Nisan 2007’de polis baskınına uğradıktan sonraki ilk sayısında, ‘Sözde Değil, Özde Demokrasiye Kadar, Aynen Devam’ kapağıyla çıkan Nokta dergisi, bir hafta sonra kapatıldı! Ardından, derginin açılmasını isteyenler olduğu gibi, bu misyonu Taraf gazetesinin üstlendiğini düşüneceklerin sayısı da az olmayacaktı! Ancak, herkes konuşurken, susmayı yeğleyen derginin sahibi Ayhan Durgun’un neler düşündüğü merak konusuydu. Aradan geçen 4 yıl boyunca Nokta’yı kimseye satmayan Durgun, uzun süren sessizliğini Aksiyon için bozdu. Nokta’da askerî vesayeti derinden sarsan haberlerden sonra yalnız bırakılmalarından yakınan iş adamı, şöyle devam ediyor: “Bugün Soner Yalçın’la Ahmet Şık’a verilen desteğin yüzde 1’i bize verilseydi, kesinlikle bu dergiyi kapatmazdım. Terör örgütü bağlantısı sebebiyle Oda TV’ye yapılan baskına gösterilen tepki, Nokta basıldığında gösterilmedi. Soner Yalçın ve Ahmet Şık için yüzlerce insan, Taksim’de yürüdü. Ancak, Nokta’nın kapatıldığı süreçte Taksim’de yürüyenler, Rüstem Batum ve arkasındaki 10 kişiydi. Daha çok insanın Nokta’yı sahiplendiğini görsem, her şeyi göze alıp dergiyi çıkarmaya devam edebilirdim. Ama bizi sahiplendiğini gösteren olmadı.” Gelinen noktada, Türkiye’nin siyasi anlamda rahatladığını belirten Durgun, “Şimdi her şey rahatladı! Nokta’yı yine çıkaralım mı, çıkaralım! Ama yarın yine röveşataya çıktığımızda, o tip sarsıcı haberler yaptığımızda, arkamızda kimin duracağını yine bilmiyoruz.” diyor.
Ayhan Durgun için Nokta dergisinin sahibi olmak, bir ‘gençlik hayali’ymiş. Bu hayal gerçeğe döndükten sonra, demokrasinin gelişimi adına elini taşın altına sokmasını şu iddialı ifadelerle anlatıyor: “Bugün sivil demokraside gelinen noktada “Kapıyı açtım” demiyorum, “Kapıyı kırdım” diyorum. Nokta’nın, yayımladığı haberlerin ardından yalnız bırakıldığı için kapatıldığı, birçok insanın tahmin ettiği bir gerekçeydi. Durgun, diğer gerekçenin ‘ekonomik’ olduğunu söylüyor: “Bir türlü reklam geliri elde edemedik. 1500 tirajla aldığımız dergiyi, 25 bine taşıdık. Ama aylık reklam gelirimiz, 6-7 bin lira civarındaydı. Kimseden destek almadık. Dergi için bir yılı gözden çıkarmıştım; ama 6 ayda bana Tarabya’da bir daireye mâl oldu. Yaptığımız haberler sebebiyle, kendi müşterilerimi de kaybettim. 35’e yakın firmaya mali danışmanlık yaparken, bu sayı o sırada 8’e düştü. Bütçemiz kalmamıştı, bir-iki ay daha götürebilirdim; ama o psikolojik baskı ve yalnızlık duygusuyla, kapatmanın daha iyi olacağını düşündüm. Kendimi, son bir buçuk yıldır ancak toparlayabildim.” Durgun, buna rağmen, bir gün Nokta’yı yeniden çıkarma hayalini kuruyor ve altını çizerek söylüyor: “İyi bir bütçe oluşturabilirsem, yine Alper Görmüş ve ekibiyle yola devam ederim.”
Nokta’nın akıbetini yakından takip edenler, derginin 4 yıldır neden satılmadığını da merak ediyordu. Nokta’yı yayımladıkları süreçte, bir radyo ve televizyon kanalı alarak genişlemeyi düşündüklerini kaydeden iş adamı; dergiyi neden satmadığını şöyle anlatıyor: “Hemen akabinde üç teklif aldım. Birisi büyük bir medya grubundandı. Bir de iki, üç milletvekili bir araya gelerek almak istedi. Vakfedeceğimi düşünmüşler. Ben de sadece gazetecilere vakfedeceğimi söyledim. Nokta’yı kapatma sürecinde Almanya Büyükelçisi geldi, Brüksel’den temsilciler geldi. ‘Destek verelim, çıkarın’ dediler. Kabul etmedim. O zaman, ne kadar bağımsız olacaktık? Nokta’yı herkese vermem. Bağımsızlığını koruyabileceğine inandığım insanlara verebilirim. Eski ekibimin, bir vakıf hâline gelip yola devam etmesi durumunda, maddi katkıda bulunurum.”
Nokta’nın basılmasını ‘Sivil Toplum Örgütleri Ne Kadar Sivil’ kapağından sonra gelecek haberlerin merak edilmesine bağlayan Ayhan Durgun, “Yapılan planların deşifre olması, bazı yerleri rahatsız etti. Biz TSK’yı değil, cuntacı hareketi ele aldık. Onların yaptığının, rejimi değiştirmekten ne farkı var? O zaman bunun deşifre edilmesi lazımdı. Bu rahatlıkla, o haberleri yayımladık.” diyor. Dergiye 13 Nisan 2007 tarihinde yapılan baskını ‘psikolojik harekât’ olarak tanımlayıp, şöyle devam ediyor Durgun: “O baskınla, anayasal bir suç işlediler. Bizim başvuru yapabileceğimiz tek merci, Yüksek Askerî Yargı’ydı; ama başvurularımızı reddettiler. Türkiye’de yargı yolları kapandı. Bu haksızlığı AİHM’e götürseydim, davayı kazanırdım. Ama TSK’yı yabancı bir mahkemede yargılatmış olarak kişiliğimi kaybederdim. ‘Peygamber ocağı’ olarak gördüğüm bir yerin yargılanma hakkı yok. Ama içindeki cuntacı zihniyeti deşifre etme ve yargılama hakkımız var.” Durgun, şu ana kadar Nokta’yla ilgili devam eden ya da kaybettikleri hiçbir dava olmadığının altını çiziyor. Baskın ve sonrasındaki süreçte herhangi bir tehdit alıp almadığına yönelik sorumuza, Ayhan Durgun’un cevabı kısa ve net: “Hayır, almadım.” Ama bu sözlere ilavede bulunuyor: “Emekli asker ağabeylerim, o süreçte beni çok fazla eleştirdi. Bu durum Ergenekon soruşturmalarına kadar sürdü. Balyoz gibi darbe planlarının ardından, onlara haklılığımın kanıtlandığını da hep anlattım.” ‘Emekli asker ağabeyleri’nin kimler olduğunu merak edip soruyoruz, “Çevremdeki insanlar.” karşılığını veriyor.
Erkan Mumcu’ya yalvardım
Ayhan Durgun’un eski siyasetçi Erkan Mumcu ile ilişkisi ‘kardeşim’ diyecek yakınlıkta. Darbe günlüklerini yayımladıkları sıcak günlerde, Türkiye’de de bir Cumhurbaşkanlığı krizi yaşanıyordu. O süreçte en fazla merak edilen noktalardan biri, Erkan Mumcu’nun başında olduğu Anavatan Partisi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Meclis’e girip girmeyeceğiydi. Son anda kararını değiştiren Mumcu, tercihini girmemekten yana koymuş; bedelini ise siyasetten silinerek ödemişti. Durgun, yaşanan o hararetli günlerde, Mumcu’nun Meclis’e girmesi için büyük çaba sarf ettiğini, hatta kendisine yalvardığını anlatıyor: “İstanbul’dan Ankara’ya gittim ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis’e girmesi için kendisine saatlerce yalvardım. Gece yarısı saat 02.30’a kadar evinde görüştük ve bana Meclis’e gireceğini söyledi. Sonra ben İstanbul’a döndüm. Ertesi gün saat 11.58’de Meclis’e girmeyeceğini açıkladı. ‘Keşke girseydin’ diye defalarca söyledim.” Durgun, ANAP’ın Doğru Yol’la birleşmemesi gerektiği konusunda da Mumcu’yu çok uyarmış ama dinletememiş.
Alan’ın partisinde olmam!
MHP’li muhafazakâr bir ailenin çocuğu olan Durgun, siyasetin içinde yer almak istiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sivil anayasa girişimlerinin ardından İstanbul 3. Bölge’den AK Parti aday adayı olmasına rağmen, çıkan olumsuz sonucu “Kısmetle teveccüh aynı noktada buluşmadı.” diye yorumluyor. AK Parti çatısı altında siyaset yapmaya devam edeceğini söylüyor. Neden aile partisi MHP’yi tercih etmediğini şöyle açıklıyor: “Engin Alan gibi bir Balyoz sanığı, MHP’den aday gösteriliyorsa; Nokta dergisinin sahibi, o partiye başvurmaz. Ergenekon’a üyeliği sebebiyle yargılanan insanların olduğu CHP’ye de adaylık başvurusunda bulunmam. Sivil anayasa yapma gayretinde olan, Ergenekon konusunda dik duruşu bulunan AK Parti, bu yönleriyle fazlasıyla sempatimi kazandı. Benim de katkım olur mu diye düşündüğüm için aday adayı oldum. Aday gösterilmedim; fakat 3. Bölge’den gösterilen arkadaşlarıma destek veriyorum. Onların yanında olmaya çalışıyorum.”
Nokta böyle konmamalıydı!
Nokta, 1 Nisan 1982’de Ercan Arıklı tarafından çıkarılmaya başladı. 80’lerin ortalarına kadar gündemden kopmayan; ancak ‘light’ bir çizgide ilerleyen dergi, daha sonra Alper Görmüş’ün deyimiyle, hayatın her alanından haberler veren, o zamana kadar tabu sayılan toplumsal konuların-sorunların tartışıldığı bir platform hâline geldi. Yaptığı kapaklar ve haberlerle büyük ses getiren dergi, 1990’ların ortalarına kadar bu kimliğini sürdürdü. O dönemden itibaren etkisini giderek kaybeden ve sıkça el değiştiren Nokta, ağırlığını da kaybetmeye başladı. Ta ki Ayhan Durgun’un dergiyi satın alıp Alper Görmüş ve ekibiyle yeniden sahaya çıkarmasına kadar!
Oldukça genç ve iştahlı bir ekiple yola çıkan Görmüş, 29 Mart 2007’de, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerini yayımladı. Buradan hareketle, 2004’te iki askerî darbe planı (Sarıkız ve Ayışığı) planlandığını ve bu sürecin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün çabalarıyla sonlandığını ortaya koyarak askerî vesayet rejimine darbe vuran sürecin de başlamasına sebep oldu. Ertuğrul Özkök, İsmet Berkan, Mehmet Y. Yılmaz gibi gazetecilerin ‘sahte’, ‘düzmece’ diye nitelendirdiği günlüklerin gerçek olduğu ise kısa sürede anlaşıldı.
Darbe günlüklerinin tam bir hafta sonrasında Nokta, sarsıcı bir kapak daha yayımladı. “Genelkurmay’ın 2004’teki STK’larla işbirliği planını açıklıyoruz. Plan bugün de geçerli mi?” kapağıyla çıkan dergi, Eylül 2004’te, dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Aslan Güner imzalı belgeyi yayımlayarak TSK’yla müşterek hareket edebilecek sivil toplum örgütleri belirlendiğini ortaya çıkardı. Alper Görmüş’ün geçtiğimiz günlerde Zaman’a yaptığı açıklamaya göre bu belge, aynı zamanda Cumhuriyet Mitingleri’nin de şifresini çözüyor ve Nokta’ya askerî muhtıranın verilmesine sebep oluyordu. Görmüş’ün kastettiği ‘muhtıra’, 13 Nisan 2007’de, askerî savcılık kararıyla Nokta’ya yapılan baskındı. Bir hafta boyunca âdeta polis gözetiminde çalışan dergi kadrosu, 19 Nisan 2007 tarihli sayısının kapağına ise “Sözde Değil Özde Demokrasiye Kadar Aynen Devam” başlığını uygun gördü.
Nokta’nın bu depremi atlattığını ve yola devam edeceğini düşünenlerin sevinci ise kursağında kaldı. Kapaktan tam bir gün sonra (20 Nisan 2007), derginin sahibi Ayhan Durgun, dergiyi kapatma kararı aldığını açıkladı. Bu kararın ardından basın toplantısı düzenleyen Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş, derginin sahibi Ayhan Durgun’un son bir ay içindeki tedirginliğinin dikkat çekici olduğunu vurgulayarak kendilerine yönelik açıklamada dahi bulunmayan siyasilerin tavrını da eleştirdi. O toplantıda, Nokta’nın yeniden yayın hayatına dönmesi için iyimser olduğunu belirten Görmüş, Durgun’un kararındaki ısrarının ardından çok geçmeden Antalya Kalkan’a yerleşti.
Nokta’nın son dönemi belki kısa olmuştu; ancak Alper Görmüş’ün, Nokta’nın son macerasından önceki ‘sıfırıncı sayısı’na yazdığı şu satırlarda verdiği bir sözü de tutmayı başarmıştı: “Nokta, 25 yıl önce yayın hayatına atıldığında durum bu kadar vahim değildi. 2006 sonbaharında, önceki yalpalamalarını unutturacak ‘kesin dönüş’ünün arifesinde ise durum gerçekten vahim. ‘Nokta’ ciddi bir siyaset ve toplum dergisi olarak çıkıyor karşınıza. Bu dergi ‘life-style’ gazeteciliğinin anti-tezi olacak. Medyanın göstermediğini, yani sizi ve sizin dahil olduğunuz toplumu gösterecek size. Bu dergi, gazeteciliğin ‘sır ifşa etme’ mesleği olduğuna inanıyor ve böyle bir gazetecilik yapacak.”
(AKSİYON)