Mülk (Tebareke) Suresi Arapça okunuşu | Her akşam Mülk Suresi okumanın faziletleri...
Mülk Suresi, kainatın tek sahibi ve yaratıcısı Allah olduğunun anlatıldığı Kuran-ı Kerim'in en kıymetli surelerinden biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.s), her akşam Mülk (Tebareke) Suresini okuyan kişinin hem kabir azabı yaşamayacağı hem de geçmiş günahlarının affedileceğini hadisleriyle aktarmaktadır. Peki Mülk Suresi okumanın faziletleri nelerdir? Tebareke Suresi Türkçe okunuşu...
Medine’de indirilen Mülk Suresi, 30 ayet ve 2,5 sayfadan oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in 561. Sayfasında yer alan Mülk Suresi adını ilk ayette geçen el-Mülk kelimesinden almış olsa da daha çok suresinin ilk ayetinde yer alan Tebareke kelimesiyle anılmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in hadislerine göre her akşam yatsı namazından sonra okunması, okuyan kişinin günahlarının affedilmesine ve vefat etmesinin ardından kabir azabının hafifleyeceğine inanılır.
MÜLK (TEBAREKE) SURESİNİN FAZİLETLERİ
Daha çok Tebareke Suresi olarak anılan Mülk Suresi, vefat eden kişinin ardından okunması durumunda kabir azabını dindirdiğine, okuyan kişinin günahlarının affedildiğine inanılır ve bundan dolayı başta Peygamber Efendimiz (s.a.s) olmak üzere birçok hadis ve din aliminin Tebareke (Mülk) Suresinin okunmasını tavsiye etmektedir. Her gün Mülk Suresini okumanın bilinen bazı faziletleri şöyledir:
- Mülk (Tebareke) Suresini her gün okuyan kişinin parası bereketlenir, zenginleşir ve fakirlik yüzü görmez.
- Yatsı namazının ardından Tebareke Suresini okuyan kişi vefat etmesinin ardından kabir azabı diner.
- Vefat eden kimselerin arkasından okunduğu takdirde o kişinin de kabir azabı hafifler.
- Mülk (Tebareke) Suresini 41 defa okuyup yeni bir işe başlayan kişinin işleri rast gider, hayırlısıyla gerçekleşir.
- Peygamber Efendimiz (s.a.s) her gün Tebareke Suresini okuyan kişiye kıyamet günü şefaat eder.
MÜLK (TEBAREKE) SURESİ
1. Tebârakellezî bi yedihil mulku ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
2. Ellezîhalakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).
3. Ellezîhalaka seb'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr(futûrin).
4. Summerciıl basara kerrateyni yenkalib ileykel basaru hâsien ve huve hasîr(hasîrun).
5. Ve lekad zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîr(saîri).
6. Ve lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennem(cehenneme), ve bi’sel masîr(masîru).
7. İzâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr(tefûru).
8. Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
9. Kâlûbelâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
10. Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
11. Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri).
12. İnnellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi lehum magfiratun ve ecrun kebîr(kebîrun).
13. Ve esirrû kavlekum evicherû bihî, innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
14. E lâya’lemu men halaka, ve huvel latîful habîr(habîru).
15. Huvellezî ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû min rızkıhî, ve ileyhin nuşûr(nuşûru).
16. E emintum men fîs semâi en yahsife bikumul arda fe izâ hiye temûr(temûru).
17. Ememintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsıbâ(hâsiben) fe se ta’lemûne keyfe nezîr(nezîri).
18. Ve lekad kezzebellezîne min kablihim fe keyfe kâne nekîr(nekîri).
19. E ve lem yerav ilât tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdne, mâ yumsikuhunne illâr rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun).
20. Emmen hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûnir rahmân(rahmâni), inil kâfirûne illâ fî gurûr(gurûrın).
21. Emmen hâzâllezî yerzukukum in emseke rızkahu, bel leccû fî utuvvin ve nufûr(nufûrın).
22. E femen yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ em men yemşî seviyyen alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
23. Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
24. Kul huvellezî zeraekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
25. Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
26. Kul innemâl ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).
27. Fe lemmâ raevhu zulfeten sîet vucûhullezîne keferû ve kîle hâzâllezî kuntum bihî teddeûn(teddeûne).
28. Kul e raeytum in ehlekeniyallâhu ve men maıye ev rahımenâ fe men yucîrul kâfirîne min azâbin elîm(elîmin).
29. Kul huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
30. Kul e raeytum in asbaha mâukum gavran fe men ye’tîkum bi mâin maîn(maînin).
MÜLK (TEBAREKE) SURESİ MEALİ
1. Kâinatın mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti elinde bulunan Allah yüceler yücesi, bütün iyilik ve bereketlerin kaynağıdır. O’nun her şeye gücü yeter.
2. O ki,hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur.
3. Yedi kat göğü birbiriyle uyum içinde tabaka tabaka yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, bir kusur, bir çatlaklık görebilecek misin?
4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak. Göz, aradığı kusuru bulamamanın ezikliği ve bitkinliği içinde sana geri dönecektir.
5. Biz yere en yakın olan göğü kandillerle süsledik. O kandilleri şeytanlara atılan birer mermi yaptık; onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık.
6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Gidilecek ne kötü bir yerdir orası!
7. Oraya atıldıklarında, cehennemin onları yutmak için homurtu¬larla nasıl içine doğru nefes alıp, uğuldaya uğuldaya kaynadı¬ğını işitirler.
8. Kâfirlere öfkesinden neredeyse çatlayacak! Her bir bölük oraya atıldıkça cehennem bekçileri onlara: “Allah’ın azabından sakındıran bir uyarıcı size gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
9. Şöyle cevap verirler: “Evet, bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz onu yalanladık ve onlara: «Allah’ın bir şey indirdiği falan yok; siz ancak büyük bir sapıklık ve şaşkınlık içindesiniz» dedik.”
10. Sonra şöyle hayıflanırlar: “Eğer uyarılara kulak vermiş veya aklımızı kullanıp gerçekler üzerinde düşünmüş olsaydık, şimdi şu çılgın alevli ateşin yoldaşları arasında bulunmazdık!”
11. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık Allah’ın rahmetinden uzak olsun o çılgın ateş mahkûmları!
12. Buna karşılık, duyu ve idrak sınırlarının ötesinde bulunan Rab¬lerine karşı kalpleri saygı ve ürpertiyle dolu olanlara gelince, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
13. Söylemek istediğinizi ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun hiç fark etmez. Çünkü O, göğüslerde saklanan en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir.
14. Yaratan yarattığını bilmez olur mu hiç? İlmi her şeyin bütün inceliklerine kadar nüfûz eden ve her şeyden hakkiyle haberdar olan yalnız O’dur.
15. O Allah ki, yeryüzünü sizin için uysal bir binek hâline getirmiştir. Öyleyse onun omuzları üzerinde rahatça dolaşın ve Allah’ın sizin için hazırladığı nimetlerden faydalanın. Ama sonunda O’nun huzurunda toplanacağınız unutmayın!
16. Gökte olan zâtın, sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız, yer çalkalanıp duruyor!
17. Yahut gökte olanın, üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? Siz, benim tehdidimin nasıl bir şey olduğunu yakında bileceksiniz!
18. Gerçek şuki, bunlardan öncekiler de âyetlerimi ve peygamber¬lerimi yalanlamışlardı. Fakat beni inkâr etmenin âkibeti neymiş, gördüler!
19. Üzerlerinde kanatlarını aça kapaya uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahmân’dan başkası değildir. Şüphesiz O, her şeyi hakkiyle görmektedir.
20. Size Rahmân’dan başka yardım edip sizi O’nun azabından kurtaracak ordunuz hangisi? Doğrusu kâfirler, büyük bir yanılgı ve tam bir aldanmışlık içindeler.
21. Eğer Rahmân size verdiği rızkı kesiverecek olsa, o zaman sizi rızıklandıracak olan hani kim? Gerçek şu ki onlar azgınlık içinde ve haktan uzaklaşmakta direnip duruyorlar.
22. Düşünün bakalım; yüzüstü kapanarak sürünen mi emniyet içinde ve sapmadan yol alıp hedefine ulaşır, yoksa doğrudan hedefe götüren dümdüz bir yol üzerinde hiç sapmadan dimdik yürüyen mi?
23. De ki: “Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz?”
24. De ki: “Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan da O’dur. En sonunda diriltilip yine O’nun huzurunda toplanacaksınız!”
25. Buna rağmen hâlâ: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdit edip durduğunuz kıyâmet ne zaman gerçekleşecek?” diye alay ediyorlar.
26. De ki: “Onun bilgisi, sadece Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım!”
27. Nihâyet kıyâmeti yakından gördüklerinde inkâr edenlerin yüzleri korku ve kederden simsiyah kesilir. Onlara: “Alay ederek küs¬tahça isteyip durduğunuz şey işte bu!” denilir.
28. De ki: “Allah beni ve beraberimdeki mü’minleri helâk etse veya bize merhamet etse, bu O’nun bileceği bir iştir. Peki, söyler misiniz bana, ya kâfirleri can yakıcı azaptan kim kurtaracak?”
29. De ki: “O Rahmân’dır; O’na inandık ve yalnız O’na güvenip dayandık. Bu sebeple, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında siz de öğreneceksiniz!”
30. De ki: “Söyleyin bana: Eğer suyunuz yerin dibine çekiliverse, size kaynağından akıp duran yeni ve tatlı bir suyu kim getirebilir?