Günde 4 saat izliyorsanız kalp krizi riskiniz var
Bilimsel araştırmalara göre, günde 4 saat televizyon izlemek kalp krizi ve damar hastalıkları riskini artırıyor
Son yıllarda kalp-damar hastalıkları riskini azaltmada “doğuştan korunma” adı verilen kavram daha da önem kazanmış durumda. Bu hastalıklardan korunmanın anne karnında başlaması ve doğru yaşam alışkanlıklarının hayat boyu sürdürülmesinin kişinin kalpdamar hastalıklarının pençesine düşme riskini yüksek oranda ortadan kaldırdığı belirtiliyor.
Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Kalp krizi geçirmiş, stent takılmış, by-pass olmuş kişiler için de ‘ikincil korunma’ uyguluyoruz. Bunu, düşüp kırılan testinin yapıştırılması mantığıyla değerlendirebiliriz. Testi bir daha kırılmasın diye ne kadar uğraşsak da sürekli sallanması ve risk içermesi iyi bir şey değil. Bu nedenle asıl hedef kalp-damar hastalıklarına yakalanmamak olmalı” diyor.
SON YILLARDA HASTALIĞIN ÖLDÜRÜCÜ ETKİLERİ AZALDI
Prof. Dr. Murat Tuzcu, dünyanın bu hastalıklarla olan mücadelesine rağmen, kalp-damar hastalıklarıyla mücadeleden en başarılı sonuç alanların İskandinav ülkeleri olduğunu söylüyor. Batı ülkelerinde özellikle kalp damarlarının daralmasına yol açan damar sertliğine bağlı hastalıklarda sayısal olarak büyük azalma görülmese de (insanlar uzun yaşadıkça bu hastalıklar daha çok ortaya çıkıyor) son yıllarda hastalığın öldürücü etkilerinin azaltıldığı belirtiliyor.
ABD’de damar sertliği üreten şişmanlık ve diyabet sorunlarına rağmen kalbi besleyen damarların darlığına bağlı hastalıklarda son 30-40 yıldır devam eden bir düşüş bulunduğuna dikkat çeken Tuzcu, “İnsanlar günümüzde bu sorunlardan eskisi gibi kolay ölmüyorlar” diyor. İskandinav ülkelerinin bu konuda başarılı bulunmalarının avantajları arasında; toplumsal önlemler, harekete imkân sağlayan olanaklar ve kalple ilgili hasta kayıtlarının çok güvenilir ve düzenli şekilde tutulması yer alıyor.
Tuzcu, Türkiye’nin bu konuda eksikleri bulunduğunu belirterek, “Biz Taksim’deki bir hastaneye kalp krizi geçiren kaç kişi geldiğini, bu krizlerin 5 yıl önceye göre artıp artmadığını, kriz geçirenlerin yaşlarını, hastaneye saat kaçta başvurduklarını, geldikleri zaman damarlarının ne hızla açıldığını ve belli süre içinde ölenlerin sayısının ne olduğunu hâlâ bilemiyoruz” diyor. Tuzcu’ya göre günümüzde geçmişe oranla daha iyi bir elektronik kayıt sistemine sahip olsak bile bu sistem henüz yaygın güvenilirlikte ve verim alınabilir düzeyde değil.
ÇİN KALP SAĞLIĞI AÇISINDAN ŞANSLI BİR ÜLKE Mİ?
“Yakın geçmişe kadar Çin ve Uzakdoğu ülkelerinin kalp-damar hastalıkları yönünden şanslı olduklarını düşünürdük” diyen Tuzcu, devam ediyor: “Oysa şimdi yanıldığımızı görüyoruz. Kalp-damar hastalıkları özellikle de kalp krizleri bu ülkelerde eskiye göre onlarca kat arttı. Bunun nedeni genetiklerinin değişmesinden çok eskiden sokakları bisiklet dolu olan Sanghay ve Pekin’in artık arabadan geçilmemesi. Hava kirliliği ve sigara içimi de sorunun artmasında çok etkili. Ailesel faktörlerin kalp-damar hastalıkları riskini artırdığını bilsek de genetik tablo o kadar karışık ki bu hastalıklar birbirini çok fazla etkileyen binlerce faktörün sonucunda oluştuğu için ‘Şu ülkenin genetiği kalp-damar hastalıklarına daha yatkındır’ diyemiyoruz.”
İLETİŞİM ARAÇLARINA DİKKAT!
İletişim araçlarının fazla kullanılmasının kalp-damar sağlığını tehdit ettiğini gösteren çalışmalara dikkat çeken Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Günde 4 saat televizyon seyrettiğiniz zaman hareketsizliği, bunun sonucunda da kalp-damar sağlığınız açısından riske girmeyi göze alıyorsunuz demektir” diyor ve 4 saat televizyon seyredenlerde kalp krizi ile damar hastalıkları riskinin çok yüksek olduğuna işaret ediyor. Televizyon seyrederken tam bir hareketsizlik içinde olunması, abur cubur tüketilmesi, televizyon seyretme zamanının çoğu kez tam yemek sonrasına denk gelmesi, yemeğin emilimi ve kan yağlarının dağılımıyla ilgili olumsuzluklar anlamına geliyor.