Arap Baharı sonrası yeniden eski Orta Doğu

Bölgede son dönemde yaşanan gelişmeler, 2011 yılı öncesi dönemin geri geldiğine işaret ediyor.

Arap Baharı sonrası yeniden eski Orta Doğu
Arap Baharı sonrası yeniden eski Orta Doğu
GİRİŞ 17.02.2022 11:54 GÜNCELLEME 17.02.2022 11:54

Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından, 2000’li yılların başında Türkiye’nin yumuşak gücünün de etkisiyle Orta Doğu'da bahar rüzgarları esmekteydi. 2011 yılında “Arap Baharı” adı verilen fakat zaman içinde sonbahara, hatta kışa dönüşen süreçte, 20. yüzyılda kaldığını düşündüğümüz totaliter rejimlerin büyük kısmı kendilerini ayakta tutmayı başardı. Türkçeye haysiyet, onur veya şeref gibi kelimelerle çevirebileceğimiz Arapça “Kerâme” şiarıyla başlayan ve bölgeye insan hakları, sosyal adalet ile demokrasi getirmeyi amaçlayan hareketler pek az istisna dışında başarılı olamadı.

ARAP BAHARI SONRASI MANZARA-İ UMUMİ

Üzerinden 10 yılı aşkın bir zaman geçen ve artık belirli bir konsolidasyona ulaşan Arap Baharı sürecinin ardından bölgedeki manzara-i umumiyeye baktığımızda; Arap dünyasının demokratik ülkelerinden Lübnan, yıllarca süren iç savaşın ardından 1990’lı yıllarda yapılan etnik, dini ve mezhebi ayrıma dayalı anayasası ile bir “başarısız devlet”e (failed state) dönüşmüş durumda.

Bölgede değişen durum Türkiye’nin, Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkilerini de yakından etkileyecek. Mısır ve Suudi Arabistan ile normalleşme belki biraz daha uzun sürecek gibi görünse de bölgenin, biri Körfez’de diğeri Doğu Akdeniz’de iki etkin devleti BAE ve İsrail ile ilişkiler daha kısa sürede tamir edilecek gibi görünüyor. 

Suriye fiilen üçe bölünmüş; nüfusun yaklaşık yirmide biri hayatını yitirmiş veya sakat kalmış; üçte biri mülteci konumuna düşmüş, diğer üçte biri ise ülke içerisinde göç etmiş bir vaziyette. Irak, ABD işgalinden sonra tıpkı Lübnan’da olduğu gibi etnik, dini ve mezhebi ayrımlara göre düzenlenen bir anayasayla fiilen üçe bölünmüş bir halde.

Körfez’de İran ile Suudi Arabistan-BAE arasındaki bilek güreşinin yapıldığı Yemen artık bağımsız bir devlet olarak neredeyse yok olmakta. Mısır’da Arap Baharı kısa bir başarı elde etmiş olmakla birlikte karşı-devrimle tekrar eskiye dönmüş bir halde. Libya’da halen iktidar mücadelesi vuzuha kavuşmuş değil. Arap Baharı sürecinin doğum yeri Tunus’ta istisna bir başarı elde edilmiş olsa da durum nezaketini korumakta. Arap Baharı sürecinden pek etkilenmeyen Ürdün, Suudi Arabistan ve Fas gibi monarşiler ise stabil halde. İsrail ve İran ise her zaman olduğu gibi bildiklerini okumaya devam ediyor.

TÜRKİYE'NİN CEVABI

Yakın tarihi biraz hatırlayacak olursak sürecin başlangıcında Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile birlikte Arap Baharı sürecine destek vererek bölgeye demokrasi getirme arzusunda bir cephe oluşturdu. Bunun karşısında bölgenin totaliter rejimlerinin yanı sıra Rusya ve İran gibi güçler vardı. Demokrasi ve insan hakları "havarisi" Batı bir müddet sonra “reelpolitik”e uygun olarak Türkiye’yi bölgede Rusya, İran ve karşı devrimci güçlerle yapayalnız bıraktı. Bununla da yetinmeyip vaatlerinin aksine çok ağır bir mülteci problemini Türkiye’nin omuzlarına yıktı.

2011 yılında “Arap Baharı” adı verilen fakat zaman içinde sonbahara, hatta kışa dönüşen süreçte, 20. yüzyılda kaldığını düşündüğümüz totaliter rejimlerin büyük kısmı kendilerini ayakta tutmayı başardı. Türkçeye haysiyet, onur veya şeref gibi kelimelerle çevirebileceğimiz Arapça “Kerâme” şiarıyla başlayan ve bölgeye insan hakları, sosyal adalet ile demokrasi getirmeyi amaçlayan hareketler pek az istisna dışında başarılı olamadı.

Daha da ötesinde Trump’ın, Körfez liderleri ile kristal küre etrafında toplandığı fotoğrafla sembolize edilen, aslen İran karşıtı ve İsrail yanlısı olmakla birlikte Türkiye’ye karşı da olan bir “Güney Cephesi” oluşturuldu. Bu yapılanma Doğu Akdeniz’de Fransa’nın da desteğiyle Yunanistan, Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail’i de bünyesine alarak anti-Türkiye bir cephe olarak daha da genişletildi (Genişletilmiş Güney Cephesi). Hatta Doğu Akdeniz doğal gazını İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak Eastmed Boru Hattı projesi gibi ekonomik olmayan bir anlaşma dahi imzalanmıştı.

Bunun üzerine Türkiye, Suriye’de ABD’nin hudutlarımızda bir PKK devleti kurma teşebbüsünü, 15 Temmuz gibi bir badireyi atlatmasının hemen akabinde, yaptığı harekatlarla sınırdan 30 kilometre ötelemeye muvaffak oldu. Tabii bunun için de aslında Suriye’de karşı cephelerde olduğu Rusya ile iş birliği yapmak zorunda kaldı. Ancak fiilen üçe bölünmüş Suriye’de biraz daha güneyde ABD’nin PKK devleti kurma teşebbüsü devam ediyor.

Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Türkiye’nin haklarının elinden alınması için oluşturulan Genişletilmiş Güney Cephesi'ne karşılık, Türkiye Akdeniz’de Libya ile bir münhasır ekonomik bölge ve iş birliği anlaşması imzalayıp, bölgeye sondaj gemilerini göndererek, haklarını sonuna kadar koruyacağını ilan etmişti. Böylece Eastmed Boru Hattı anlaşması da ölü doğmuş bir proje olarak tarihin sayfalarında kaldı.

Suriye fiilen üçe bölünmüş; nüfusun yaklaşık yirmide biri hayatını yitirmiş veya sakat kalmış; üçte biri mülteci konumuna düşmüş, diğer üçte biri ise ülke içerisinde göç etmiş bir vaziyette. Irak, ABD işgalinden sonra tıpkı Lübnan’da olduğu gibi etnik, dini ve mezhebi ayrımlara göre düzenlenen bir anayasayla fiilen üçe bölünmüş bir halde.

BÖLGEDE NE DEĞİŞTİ?

Son ABD seçimlerinde Trump’ın seçilememesi ve Biden’ın iktidara gelmesi ile bu Güney Cephesi tarumar oldu. Zira Biden’ın başından beri dikkatini Orta Doğu ve İran yerine Çin ile Rusya üzerine temerküz edeceği aşikardı. Nitekim Biden’ın iktidara gelmesinin ardından hem Türkiye hem de Orta Doğu ülkelerinin dış politikalarında değişiklikler başladı.

Zira Orta Doğu’da 10 yılı aşkın süredir devam eden savaşların bir sonuca varamayacağı ve tarafların kendi lehine bir netice elde edemeyeceği ortaya çıkmış ve satrançtaki pat durumuna gelinmişti. Her ne kadar etnik, dini ve mezhebi fay hatlarında önemli hasarlar bıraksa da bir konsolidasyona ulaşılmıştı.

Artık bu aşamadan sonra hem ABD’nin dikkatini bölgeden çekmesi hem de Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail gibi etkili bölgesel oyuncuların mevcut durumu kabul etmeleri “yeniden eski Orta Doğu” olarak adlandırabileceğimiz ve bütün tahribata rağmen 2011 öncesi Orta Doğu manzarasına geri dönülmesine sebep oldu. Artık Arap Bahar’ının başarısı ve bölgedeki değişimler için halihazırdaki sosyolojik dönüşümlerin olgunlaşması beklenecek.

Orta Doğu’da 10 yılı aşkın süredir devam eden savaşların bir sonuca varamayacağı ve tarafların kendi lehine bir netice elde edemeyeceği ortaya çıkmış ve satrançtaki pat durumuna gelinmişti. Her ne kadar etnik, dini ve mezhebi fay hatlarında önemli hasarlar bıraksa da bir konsolidasyona ulaşılmıştı.

CUMHURBAŞKANIMIZIN BAE ZİYARETİ

Bölgede değişen durum Türkiye’nin, Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkilerini de yakından etkileyecek. Mısır ve Suudi Arabistan ile normalleşme belki biraz daha uzun sürecek gibi görünse de bölgenin, biri Körfez’de diğeri Doğu Akdeniz’de iki etkin devleti BAE ve İsrail ile ilişkiler daha kısa sürede tamir edilecek gibi görünüyor. Zira bütün gerginliklere rağmen her iki ülke ile yapılan ticaret, Arap Baharı sürecinde de artarak devam etti.

Son dönemde hem BAE ile karşılıklı ziyaretler hem de İsrail ile ilgili yapılan açıklamalar ve planlanan ziyaretler, bu normalleşmede zaten var olan ticaretin önemli bir rol oynayacağını gösteriyor. Böylece İsrail ile ilişkilerin gelişmesine paralel olarak Eastmed hattı yerine Türkiye üzerinden bir doğalgaz boru hattı projesi gündeme gelebilir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın BAE ziyareti de bölgede tekrar 2011 öncesi statüye dönülerek nispi barış ortamının sağlanması ve buna bağlı olarak ticaretin gelişmesi mihver konulardan birini teşkil edecek.

KAYNAK: AA
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Savunma sanayisinin en yeni teknolojisi: "Bars" hedefi başarıyla vurdu!
Trump'ın ilk talimatı yeni kriz patlatacak! Tüm dünyaya yalan mı söylediler