İngiltere’nin hilafet ve büyük Arap devleti vaadi ve Suriye soruları
- GİRİŞ06.01.2025 08:52
- GÜNCELLEME06.01.2025 09:01
Yıllar önce Cezayir Bağımsızlık Savaşının lider kadrosundan Ahmet Bin Bella’nın arkadaşlarından, dönemin de içişleri bakanının nükteli bir iğneleme cümlesini kendi kulaklarımla duymuştum. “Bizim ülkemizin sorunlarını -ki bu sorunlar bugünkü sorunlarımızın gelişme aşamasında olduğu formdaydı o yıllarda- nasıl bu kadar en ince ayrıntısına kadar bilebiliyorsunuz” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Ben ülkemin hatta bakanlığımın sorunlarını başka ülkelerin sorunlarını takip ederek hafifletiyorum!”.
Aradan yıllar geçti, kısacık boyu, ateşli gözleri, harici iltifatların avucuna düşmeyen bu sert Bakanı hiç unutmadım.
Nerden bilebilirdim ki bir gün ben de böyle bir yolu tercih edecektim.
Bugün ben de o Cezayirli bakan gibi başka bir tarihte ve başka bir coğrafyada, -o tarihlerde kısmen de bizim hakimiyetimizde görünse de büyük ölçüde özerk olan uçsuz bucaksız Arap çöllerinde, Mekke ve Medine gibi en mukaddes mekanlarda, Levant şehirlerinde yaşanmış Büyük İngiliz Vaatlerinin yeşerttiği Büyük Arap İmparatorluğu ve Halifeliği hayallerini paylaşacağım. Bizim de canımızı çok acıtan bu olaylar üzerine taraflar daha çok duygusal ve tek taraflı siyasi yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bunun tabii sonucu da ana oyun kurucuyu (İngiltere) hep dışarıda tutarak, İsyancı kabileler ve isyanla mücadele eden güçler kıyasıya birbirlerini travmatik etkiler doğuracak şekilde eleştirmişlerdir.
Dilerseniz dönemin yeni sınırlar ortaya çıkaran olaylarına bir göz atalım.
ARAP İSYANLARI
Bizde Arap İsyanları denildiğinde genellikle Hicaz Emiri Şerif Hüseyin'in ihanet ve isyanı kastedilir. Ancak, şunu bilmekte yarar vardır ki, bölgede İstanbul otoritesi uzun zamandan beri etkin değildir. Mesela 1811- 1818 arası Arap yarımadasındaki Vahhabi isyanlarını Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın kuvvetleri bastırmıştır. Yani genel olarak başka Arap kabileleri ve bölgeleri de kopmuş ya da isyan halindedir.
Osmanlı İdaresi bölgede oldukça zayıflamış bir konfederal idare gibidir. Olayın şeklini değiştiren asıl etken ise bölgeye yönelik İngiltere, Fransa ve hatta yeni bir güç olan ABD gibi Batılı güçlerin müdahale ve etkileridir. Şunu ifade edelim ki, Batılı güçlerin bölgeye müdahalelerin amaçları bölgeyle sınırlı değildir. Dünyayı küresel bütünlük içinde görüp, stratejik yerler ve güzergahlar inşa eden bu güçler için bölge ekonomik, askeri ve siyasi denklemde bir unsurdur. Diğer yandan, Batılı güçler bölgede sadece hard power ile değil soft power ile de varlık göstermektedirler.
Amerikan, İngiliz, Fransız, Avusturya, vb. ülkelerin Misyoner okulları, Batıya eğitime giden Arap gençleri Batının metropollerinde üreyen yeni İdeolojiler ile bölge ilmik ilmik örülmektedir. Esasen Osmanlı padişahı ve şehirleri de bu küresel dalgadan esaslı bir şekilde etkilenmektedir. Diğer yandan, bölgenin Akdeniz ve Hint Okyanusu, Körfez ve Kızıldeniz kenarında yer alan şehirleri artık Batı ekonomik ve ticari gücünün yerel birimlerine dönüşmüştür.
Bu şartlarda önce Abdülhamid tarafından geleneksel yollarla bölge payitahta bağlanmak istenmiştir. Bu çerçevede, Hicaz Emiri Şerif Hüseyin, II. Abdülhamid'in iktidarı sırasında sakıncalı görülerek İstanbul'da tutulmuş ve Şura-yı Devlet üyesi olmuştur. Bir nevi Kuzey Afrika'daki tarikat liderlerinin elde tutulması, Kürt aşiret liderlerinin çocuklarının İstanbul'da eğitilmesi projesinin bir benzeridir. Ancak, Devletin çözüm setinde temel eksiklikler vardır: Tüm İmparatorluğu kucaklayarak bir ortak kimlik ve kültür gücü; bölgeyi kendisine daha elverişli (Tercih edilebilir) ekonomik koşullarda entegre edecek bir ekonomik güç ve makine gücü; dinamik küresel güçleri alt edecek bir askeri güç. Ayrıca bizatihi devlet kurumları ve kadrolarında ciddi sorunlar bulunmaktadır.
Bu durumda, kabul edilen her tür devlet tasarrufu satıhta kalmış, bölgede derinliğine bir etki ve kalıcı sonuç doğurmamıştır. İttihat ve Terakki ise yönetime geldikten sonra Şerif Hüseyin’i Mekke Emiri yapmış, ancak bağımsız bir Arap devleti kurma hayaliyle daha 1912 yılında İngiltere'nin Araplara silah vermesi, Arapların da Osmanlı'ya başkaldırıp, gelecekte İngiltere'nin müttefiki olmaları hususunda İngilizlerle anlaşma yapmaya çalışmıştır. Vakıa Osmanlı İdaresinin Tanzimat sonrası yeni vali ve komutanları ile yerel liderler arasında yaşanan çekişmeleri benzeri Şerif Hüseyin ve bölgenin Osmanlı Valisi Vehip Paşa arasında yaşanmıştır. Şerif Hüseyin 1915 senesi başlarında isyana kesin olarak karar vermiştir. Şerif Hüseyin'in oğlu Emir Faysal'ın başkanlığında ve İmam Yahya ve İbn Suud'un da üye olduğu, Şerif Hüseyin'in Osmanlı Devleti'ne karşı savaşa girmesini ve İtilaf Devletleri'nin yardımıyla bir Arap Hükûmeti tesisini amaçlayan bir cemiyet kurulmuştur. İngiltere'nin Mısır Valisi (Yüksek Komiser) Henry McMahon ile Şerif Hüseyin arasında bağımsız bir Arap devletinin kurulmasına yönelik gizli görüşmeler yapılmıştır (14 Temmuz 1915'ten 10 Mart 1916'ya kadar Sir Henry McMahon ve Şerif Hüseyin arasında toplam on mektup alışverişi yapıldığı anlaşılmaktadır). Ocak 1916’da ise Mısır’da Dışişleri Bakanlığına bağlı meşhur Arap Bürosu, Kahire Ofisi kurulmuştur. Modern Ortadoğu’nun yaratılmasını temin edecek bir çok çalışma buradan yönetilmiştir.
Ofisin kurulması fikrinin sahibi Mark Sykes’tır. Alman ve Osmanlı propagandasına karşı etkili çalışacak ve Ortadoğu’ya yönelik çeşitli kurumların faaliyetlerini organize edecek bir misyonu vardır. Bu Ofis adeta çok sayıda tanıdığımız istihbarat elemanının bir araya geldiği meşhurlar kulübüdür. Kurucu fikrin babası Marc Sykes başta olmak üzere, Gilbert Clayton, Gertrude Bell, Aubrey Herbert, Thompson Edward Lawrence, Philippe Perceval Graves bu Ofisin çalışanları arasındadır.
İngilizlerin hilafet ve büyük Arap İmparatorluğu vaatlerine inanan Hüseyin 1916’da Arap isyanını başlatmıştır. 5 Haziran 1916'da Hüseyin'in iki oğlu emir Ali ve Faysal, Medine'de bulunan Osmanlı garnizonuna saldırmışlardır. Ancak Fahri Paşa liderliğindeki Türk savunması tarafından mağlup edilmişlerdir. İsyan, 10 Haziran 1916'da Hüseyin'in destekçilerine Mekke'deki Osmanlı garnizonuna saldırı emri vermesiyle birlikte artık resmi olarak başlamıştır. Bir (1) ay kadar süren kanlı sokak çatışmalarının yaşandığı Türk müdafaası Arap isyancıları çıkmaza soktuysa da İngilizler tarafından isyancılara asker ve topçu yardımı yapılması sonucunda isyancılar 9 Temmuz 1916'da Mekke'yi ele geçirmiştir. Takiben de Taif düşmüştür.
10 Haziran 1916'da İngiliz savaş gemileri ve deniz uçaklarının bombardıman yardımıyla birlikte 3500 Arap isyancı Cidde limanına saldırı gerçekleştirmiştir. Osmanlı garnizonu 16 Haziran'da teslim olmuştur. Eylül 1916'nın sonuna gelindiğinde Şerif Ordusu, Kraliyet Donanmasının da yardımıyla Rabigh, Yanbu ve Kunfuza gibi kıyı şehirlerini ele geçirmiş ve 6.000 Osmanlı askerini esir almıştır.
Lawrence’ın isyancı birliklerdeki koordinasyon ve strateji katkısı ile özellikle Hicaz Demiryolu defalarca tahrip edilmiştir. Osmanlı Ordusunun bölgeye erişimi geciktirilmiş ve engellenmiştir. Bu dönemde artık isyan Arap birliklerinin içinde askeri konularda uzman İngiliz subayları görev yapmaktadır. Lawrence komutasındaki isyancılar 1917’de Akabe’yi ele geçirmişlerdir.
Haşimi güçlerinin saldırıları yıl boyu devam etmiştir. Birüssebi savaşında Osmanlı kuvvetlerinin mağlubiyetinden sonra Birüssebi düşmüş (Ekim 1917), ardından 7 Ekim'de İngilizler Gazze'yi ele geçirmişlerdir. 9 Kasım’da ise Allenby Kudüs’e girmiştir.
Akabe’nin ele geçirilmesinin ardından pek çok subay Faysal'ın isyanına katılmıştır.
Yarbay Stewart F . Newcombe ve Cyril E. Wilson liderliğindeki çok sayıda İngiliz subay ve danışman, Araplara tüfek, patlayıcı, havan topu ve makineli tüfek sağlamak için bölgeye gelmiştir. Brémond komutasındaki 1.100 subaydan oluşan Fransız askeri misyonu, Hüseyin'le ve özellikle de oğulları Emir Ali ve Abdullah ile iyi ilişkiler kurmuştur (Wikipedia;Arap İsyanı). Bu İngiliz ve Fransız uzmanlarının bazıları savaştan sonra da bölgede kalacaklardır. Mesela İngiliz Mandası olarak kurulan Filistin’de yahudi göçmenlere meskûn mahal muharebelerini ve patlayıcı kullanımı gibi bazı muharebe teknikleri öğreten bir İngiliz Subayıdır.
19 Eylül - 21 Eylül 1918 arasında yaşanan Megiddo Muharebesi ile Osmanlı İmparatorluğu tüm Suriye'yi kaybetmiştir. Yarbay T . E. Lawrence'ın eşlik ettiği Şerif Ordusu 27 Eylül 1918'de Deraa'yı ele geçirmiştir. 1 Ekim’de ise Şerif Faysal ve Lawrence Şam’a girmişlerdir. Bu uzun muharebelerin sonucunda İngiliz Mısır Seferi Kuvvetleri Filistin'i, Ürdün'ü, Lübnan'ı, Arap yarımadasının büyük bölümünü ve Suriye'nin güneyini ele geçirmiştir.
Ancak, bu safhaya geldiğinde İngilizler şapkadan iki tavşan çıkarmışlardır. 1916 yılında Fransa ile imzalanan gizli olarak yaptıkları paylaşım anlaşması Sykes-Picot Anlaşmasının uygulanması gereği Suriye ve Lübnan’da Fransız mandasının kurulması ve 1917’de yayınlanan Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması sözünü verdikleri Balfour Deklarasyonu gereği Filistin’e yoğun Yahudi göçü.
Ancak, İngilizlerin Arapları isyana teşvik etmesi ve takibinde “İhaneti” nihayetinde Anglo Sakson politikaları İslam Dünyasında ciddi bir tepki görmemiştir. Sebepleri arasında tarafların her biri tarafından farklı yorumlanmış olması ilk sıradadır. Öncelikle Türkiye isyanlarda Arapların ihanetini Araplar ise Türklerin Batıcı politikalarını affedilmez bulmuşlardır.
Özellikle Türk ve Arap devletleri arasında duygusal ve travmatik uçurumlar oluşmuştur. İngiltere ve Fransa ise bölgeyi yönetmeye devam etmişlerdir. Yıllar sonra İngiliz arşivleri açıldığında Şerif Hüseyin’e halifeliğin verilmesine Hindistan Genel Valiliğinin engel olduğu, zira dünyada en fazla Müslüman nüfusun yaşadığı yerin İngiltere sömürgesi Hindistan olduğu ifade edilmiştir. Vakıa Genel Valilik Kahire Ofisine Ortadoğu politikalarında aykırı bir politikayı hep savunmuştur.
Sonuç Yerine
Cezayirli İçişleri Bakanını taklit ederek sığındığım bu olaylar zincirinin gündeme taalluk eden meseleleri var gibidir, sanki yine dinlenmem mümkün olmayacak!…
Bugün Arap coğrafyasında ve Suriye’de yaşanan olaylara ve doğuracağı sonuçlara baktığımızda Arap İsyanlarından alınacak dersler olduğunu görmekteyim. Öncelikle bugünün Kahire Ofisi nerededir?
Günümüzün E.T . Lawrence’ları, Gertrude Bell’leri, Mcmahon’ları kimlerdir?
Güncel Sykes-Pycot maddeleri nelerdir?
Henry Mac Mahon ile kimler yazışmaktadır?
Neler vaad edilmektedir?
Fasık veya İslam düşmanlarının vaatlerine hangi derecede inanmak ya da güvenmek mümkündür?
Şerif Hüseyin ve oğullarının pişmanlığı ibret oluşturur mu?
Ana muharrik gücü olmadığımız dehşet verici gelişmelerin, yeni sınırlar doğuracak savaşların bölgeyi ve bizi nereye götüreceğini hesaplamış olduğumuz söylenebilir mi?
Birinci Dünya Savaşında özellikle petrol haritasına da sahip olan güç İngiltere idi. Almanlar da kısmen doğal kaynaklara ilişkin haritalara sahiptiler. Bugün savaşı yürütenler neyi amaçlamaktadırlar, ellerinde hangi haritalar vardır?
Dünkü isyancıların ilerlemesine donanma ve deniz hava gücüyle imkan sağlayan İngilizler gibi bugünkü kurtarıcılara hava savunma kalkanı sağlayan ABD ve savaşın Güney aksını yürüten İsrail’in ana planı nedir?
Bölgesel ve küresel denklemde, ticaret ağlarına entegrasyon bağlamında Suriye’nin ve bölgemizin sayısal değeri nedir?
Ve bizim bu devasa denkleme ilişkin stratejimiz, düşüncemiz ile varsa hazırlıklarımız nedir?
Stratejik okuryazarlığın önem kazandığı dönemlerden geçiyoruz.
Tarihin dehlizlerinde Kıbrıs’ta mehteranı dinlerken duygulandığı gibi bir köşede Şerif Hüseyin ağlıyor.
Mehmet Ali BAL
Haber7
Yorumlar44