Trump Avrupa'ya savaş ilan etti
- GİRİŞ02.03.2025 09:25
- GÜNCELLEME03.03.2025 08:51
Washington’da eşi benzeri görülmemiş yeni bir yönetim var. ABD’nin özgürlük savaşı sırasında mücadele verdiği İngilizler ve aynı savaşta kendilerine yardım sağlayan Fransızlar bugünlerde Beyaz Saray’a karşı yan yana tavır almış durumda..
Onları iki dünya savaşından mağlup çıkan fakat çalışkanlıklarıyla ve kaliteli ürünleriyle önemli bir aktör olan Almanlar takip ediyor. İspanya, Polonya ve bazı diğer Avrupa Birliği ülkeleri de aynı bakış açısına sahip. Ulusal güvenliklerinin Amerikalılar tarafından sağlanmaya devam etmesinden yanalar. Böylece daha az harcamayla Rusya tehdidini Ukrayna’da karşılamaya devam edebiliyorlar.
Trump’ın neden Avrupa’nın karşısında konumlandığını anlamak için mevcut jeopolitik durumu iyi değerlendirmek gerekir. İngiltere’yle başlayalım.
İNGİLTERE CEPHESİ: ANA FAKTÖR ÇİN’LE İLİŞKİLER
Londra, Cumhuriyetçi iktidardan memnun değil çünkü Trump ülkesinin çıkarlarını küresel çıkarlardan öne koyan politikalara sahip. Trump için dünyadaki tüm ülkeler pazarlık yapılabilecek müşteriler konumunda. Bunu yaparken her hükümetle görüşme esnekliğini elinde bulundurmakla beraber, rakipleriyle iyi ilişkiler içinde olan müttefiklerine de kesinlikle olumlu bakmıyor.
İngiltere’nin Çin’le olan ilişkilerini ele almakta fayda var. İngilizler, Pekin’le yaptıkları ticareti pragmatik bir tabanda değerlendiriyor. Kasım 2024’ten bu yana ikili ilişkiler gün geçtikçe gelişiyor. İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’le telefon görüşmesi gerçekleştirmesinin ardından, İngiltere Maliye Bakanı Rachel Reeves, Pekin'i ziyaret etti. Kısa bir süre sonra da Çin Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Londra’ya geldi ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi kararı alındı.
Trump için bu kabul edilemez noktalardan biri. Çin, ABD’nin küresel anlamda en büyük rakibi ve ABD’nin tarihi müttefiki aralarındaki çatışmada tarafsızlığı tercih ediyor. Bu durum Trump’ın, Starmer’la gerçekleştirdiği görüşmede sergilediği agresif tavrı açıklayan faktörlerden biri.
Ekonomik olarak iki ülke arasında güçlü bağlar var. Çin, İngiltere için önemli bir ticaret ortağı. Özellikle Brexit sonrası İngiltere, Çin ile ticari ilişkilerini daha da derinleştirmek için çaba gösteriyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nde İngiltere’nin finans merkezi Londra’nın bir merkez olarak kullanılması tartışılıyor. Trump yönetimi, Ada’nın Çin politikası değişmeden İngiltere’ye olan yaklaşımını değiştirmeyecek gibi görünüyor.
Öte yandan, İngiltere’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerindeki konumu da Trump için bir tartışma noktası. Brexit sonrası İngiltere, Avrupa ile ekonomik bağlarını koruma yolunu tercih etti. Trump ise İngiltere’nin Avrupa’dan tamamen kopmasını ve ekonomik olarak daha bağımsız hareket etmesini destekliyor. Washington, Londra’nın ABD ile daha güçlü bir ticaret anlaşması yapmasını istiyor ancak İngiltere hükümeti, Avrupa pazarına erişimini kaybetmemek için dikkatli bir dengeleme politikası izliyor. Trump’ın bu dengeleme stratejisini ‘zayıflık’ olarak gördüğü açık.
TRUMP’IN ALMANYA RAHATSIZLIĞI TEMELDE ÜÇ NOKTADAN OLUŞUYOR
Trump, NATO harcamalarına dair eski söylemini yenileyerek Almanya’nın savunma bütçesinin yetersiz olduğunu, ABD’nin Avrupalı müttefiklerini savunma görevini üstlenmeye devam etmesi için daha fazla finansal katkıda bulunmaları gerektiğini belirtiyor. Avrupa Birliği içinde en büyük ekonomik güç olan Almanya, askeri harcamalarını arttırmaya yönelik bazı adımlar atsa da Trump, Berlin’in hâlâ yeterince sorumluluk almadığını düşünüyor.
Öte yandan, Almanya’nın enerji politikaları da Trump yönetimiyle çatışan bir diğer konu. Berlin, fosil yakıtlardan hızla uzaklaşarak yenilenebilir enerjiye yönelme stratejisini benimsiyor. Almanya’nın Kuzey Akım 2 gibi Rus gazına bağımlı projelerden vazgeçmesi ve ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gazına yönelmek yerine alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapması, Trump yönetimi tarafından eleştiriliyor. Washington, Avrupa’nın enerji güvenliği açısından ABD’den daha fazla LNG satın almasını istiyor ancak Berlin, maliyet ve çevresel nedenlerden dolayı bu seçeneğe mesafeli duruyor.
Ayrıca, Almanya’nın Avrupa Merkez Bankası üzerinden yürüttüğü ekonomik politikalar, Trump’ın Amerikan şirketleri ve dolar üzerindeki etkisini zayıflatma girişimi olarak değerlendiriliyor. Trump, Berlin’i, küresel finans sisteminde Avrupa’nın daha bağımsız hareket etmesini sağlamaya çalışmakla suçluyor ve Almanya’nın uluslararası ticaret politikalarının Amerikan çıkarlarına zarar verdiğini savunuyor.
FRANSA DAHA BAĞIMSIZ POLİTİKALAR PEŞİNDE
Trump’ın Avrupa’da en fazla çekişme yaşadığı liderlerden biri de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Macron, Trump’ın küresel düzene karşı takındığı agresif tavrı açıkça eleştiren liderlerden biri olarak biliniyor. Trump, Fransa’yı, Avrupa’nın ABD’ye karşı ekonomik ve politik olarak bağımsızlaşma çabalarının başını çeken ülke olarak görüyor.
Fransa, özellikle savunma sanayisinde Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını azaltmak için çeşitli adımlar atıyor. Paris, Almanya ile ortak geliştirdiği FCAS savaş uçağı projesiyle ABD’ye olan ihtiyacını minimize etmeye çalışıyor. Ayrıca Macron’un Avrupa’nın savunma stratejisini Washington’dan bağımsız bir şekilde yürütme fikri, Trump yönetimi tarafından düşmanca bir tutum olarak algılanıyor.
Öte yandan, Fransız hükümetinin küresel vergi reformu çabaları da Trump’ı rahatsız eden bir diğer konu. Macron, özellikle büyük teknoloji şirketlerine yönelik küresel asgari vergi uygulanmasını destekleyen liderlerden biri. ABD merkezli teknoloji devlerinin daha fazla vergi ödemesi gerektiğini savunan bu girişim, Trump yönetimi tarafından Amerikan şirketlerine karşı bir saldırı olarak görülüyor.
POLONYA VE DOĞU AVRUPA ÜLKELERİ WASHINGTON’DAN DESTEK BEKLİYOR
Avrupa’nın genelinde Trump karşıtı bir hava hakim olsa da, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Trump yönetimine olumlu bakıyor. Bunun temel nedeni, bu ülkelerin Rusya tehdidine karşı ABD’ye daha fazla ihtiyaç duymaları.
Trump, NATO’nun zayıflatılması yönünde mesajlar verse de, özellikle Polonya’ya askeri anlamda destek vermeye devam edeceğini belirtiyor. Trump yönetimi, Polonya’nın savunma harcamalarını artırmasını ve NATO içinde daha fazla sorumluluk almasını destekliyor.
Polonya, ABD’den büyük miktarda silah alımları gerçekleştiriyor. F-35 savaş uçakları, Patriot hava savunma sistemleri ve HIMARS roket sistemleri gibi alımlar, Washington’un Polonya’yı Avrupa içinde kilit bir müttefik olarak gördüğünü gösteriyor.
Trump’ın Avrupa ile olan gerilimlerine rağmen, Varşova yönetimi Washington ile yakın ilişkilerini sürdürmeyi hedefliyor.. İlerleyen günlerde Batı İttifakı’nda daha büyük ayrışmalar beklenirken, Türkiye’nin bu güç boşluğundan faydalanarak özellikle Avrupa coğrafyasında siyasi ağırlığını daha da artırması olası gözüküyor.
Bartu Eken / Haber7
Yorumlar3