Partizanlık içimize işlemiş

  • GİRİŞ21.03.2025 08:58
  • GÜNCELLEME23.03.2025 09:23

Hangi mesele olursa olsun ilk işimiz onu siyaset arenasına sürüklemek. Din, çevre, spor, kadın-çocuk, genç, sanat, köpek... Hiç fark etmez. Çünkü bu arena; su götürmeye, sureti haktan görünmeye, illüzyona, sahteliğe, poz takınmaya, cilaya, kamuflaja, aklınıza ne geliyorsa, her şeye müsait. Gerçeklerin gürültüde kaybolduğu, herkesin kendi hikâyesini aradığı bir alan. Her şeye yer var. Sadece hakikate ve meselenin özüne yer yok.

Partizanlık adeta genlerimize işlemiş, toplumsal refleksimiz haline gelmiş. Hangi mesele gündeme gelirse gelsin, onu tarafsızca, özüne sadık kalarak konuşmak neredeyse imkânsız hale geldi. Bizi bize tükettiriyor.

Bu arenada gerçekler değil, imaj ve algılar hüküm sürüyor. Bir meseleye dair duruş almak değil, o duruşun nasıl algılandığı kıymetli. Böyle olunca da hakikat hep ikinci planda kalıyor. Her mesele bir propaganda malzemesi, her fikir bir aidiyet testi, her farklılık bir düşmanlık sebebine dönüşüyor.

Bu arenada her mesele, öncelikle siyasi çıkarlarla tartılıyor. Siyasetin boyunduruğuna hapsediliyor ya da süratle çatışma diline tercüme ediliyor. Basit insani meselelerden; ahlakın, erdemin, dürüstlüğün hüküm sürmesi gereken alanlara kadar her şey, siyasi rekabetten payına düşeni alıyor. Mesele ne olursa olsun ilk işimiz oraya siyasi kimliklerimizi, ideolojik sembollerimizi taşımak.

Partizanlık özümüzü ele geçirmiş durumda. Yaşamın her alanını, sanki tek bir siyasal oyunun parçasıymış gibi algılıyoruz. O nedenle kendi duygu ve düşüncelerimizi kolayca siyasal çıkarların ağına bırakıyoruz. Artık, bir meseleye dair dürüst ve objektif bir yorum yapmak pek mümkün görünmüyor. Samimi yaklaşımlar köreldi. Samimi bir merak ya da gerçek kaygılar rafa kalktı. Samimiyet adeta zayıflık, güçsüzlük emaresi oldu.

(Sosyal-Asosyal) medya bu karmaşık ve tarafgir iklimin besleyicisi, hatta bir anlamda üreticisi. İnsanların düşünce ve duygularını bilinçli bir şekilde şekillendiriyor, Çünkü bu iklimden, seyircinin öfkesinden, korkusundan, aidiyet ihtiyacından besleniyor. İzleyici ya da okuyucu ise haberleri gerçekleri öğrenmek için değil, duymak istediklerini onaylamak için tüketiyor. 

İletişim endüstrisi; sizi dürüst, haklı veya mağdur olmak zorunda bırakmayacak pek çok yenilik getirdi. Artık oturduğunuz yerden, hatta üstüne para kazanarak, dürüst, haklı veya mağdur görünebiliyorsunuz. Yakında yapay zekânın bu alana katkılarını da daha açık ve güçlü bir şekilde gözlemlemeye başlarız.

Özellikle mağduriyet altın bileziğe dönüştü. Bir başarı hikâyeniz yoksa ya da hiç bir şey olamayacağınızı anladığınızda, mağduriyeti amaca giden en kestirme yol olarak görmeye başlıyorsunuz. Kendi kendinizi mağdur etmeye çalıştığınız durumlar da oluyor. Ancak hakkınızda en ufak bir soru işareti varsa, mağduriyet planınızın sizin için bir Rus ruletine dönme riski de bulunmakta. Şener Şen’in unutulmaz filmindeki (Namuslu, 1985) kapanış repliği, günümüzde tersine döndü anlayacağınız.

Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7

Yorumlar4

  • hasan 3 hafta önce Şikayet Et
    namussuz namuslulara sorun bakalım neden yapmışlar,yemin ediyorlar herşey bizim içinmiş...görememek bizim akılsızlığımızmış...onların bildiği ancak bizim göremediğimiz ne ola ki derseniz,onların namussuzluğunu...gördüğümüzdede bizi işte böyle ikna etme namussuzluğunu gösteriyorlar...
    Cevapla
  • Ali 4 hafta önce Şikayet Et
    Halkı kutuplastiranlarin ürünü
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Mesut 4 hafta önce Şikayet Et
    Tebrikler hocam, kaleminize sağlık.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • İsmail Hayat 4 hafta önce Şikayet Et
    Hocam ağzınıza , kaleminize sağlık.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat