Bahattin Karakoç, 70. sanat yılını kutluyor
Türk şiirinin yaşayan çınarlarından, birçok şiiri değişik formlarda bestelenen 82 yaşındaki şair Bahattin Karakoç, 70. sanat yılını kutlarken günümüz edebiyatı ve sanatına bakış açısını anlattı.
12 yaşından beri şiir yazan ve dilden dile dolaşan birçok eserin sahibi olan, sanat hayatında bir çok ödül alan şair Bahattin Karakoç, şiiri, 70. sanat yılında edebiyatı ve sanata bakış açısını AA'ya değerlendirdi.
Soru: Bahattin Karakoç'u anlatır mısınız--
Bahaettin Karakoç: ''Bahattin Karakoç, bir köy evinde şair bir ailenin ilk çocuğu olarak doğmuş, bir ailenin şair çocuğudur. İlk okula giderken 1936-1937'de yazdığım şiirler, o devrin Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı büyük boy ilköğretim dergisinde yayımlanırdı.Yazdığım şiir miydi değil miydi, onu bilmezdim ama şiiri babam hep kulaklarımıza şiir damıtırdı. Hep şiir okurdu. Babam da dedem de şiir yazardı. Şiirlerim hep dergilerde yayımlanırdı. 12 yaşımda köyümle ilgili bir şiirim, Behçet Kemal Çağlar'ın yönettiği bir dergide yayımladı. Aynı aylarda o şiirim Osmanlı Atilla'nın 'Memleket Şiirleri Antolojisi'nde yayımlandı. 12 yaşındayım. Nihad Sami Banarlı, (zengin bir hayal dünyanız var. Biraz daha gayret ederseniz çok usta bir şair olursunuz) demişti. Bunu duyunca evden bir hışımla çıktım, dağları taşları geziyorum. Dağlara bakarken, kendi kendime konuşuyorum (senin gibi büyük bir şaire bunlar nasıl bu cevabı verir. Seni çocuk mu görüyorlar) diyorum. Kendi kendime söyleniyorum. (Bunu yanınıza bırakmayacağım. Türkiye'nin en büyük şairi olacağım) diyorum. Tabii Banarlı'nın kim olduğunu bilmiyorum. Babamın şehirlerde bile bulunmayan bir kitaplığı vardı. O kitaplığın bana büyük bir faydası olmuştu.''
Soru: Babanız o günkü şartlarda öyle bir kütüphaneyi nasıl kurmuş-
Bahattin Karakoç: ''Babam hocaydı. Ulemadandı. Latince'yi kendi kendine öğrenenlerdendi. Hat sanatını çok güzel bilirdi. Kıtlıkta bile, borçlandı bizi bir şeyden mahrum etmedi. Bizi iyi insanlardan eyledi. Hep bana umut bağladı. (Sen şair olacaksın) diyordu. Babamı hiçbir zaman utandırmadım. Hatta bir ara yurt dışına kaçmayı tasarlamıştım ama aklıma babam geldi. Babam, (çocuğuma güveniyorum, inanıyorum, o beni utandırmaz) derdi. Babamın sözleri aklıma geldi, utandım ve vazgeçtim. Derslerim zayıftı, bir gece oturdum çalıştım ve bütün derslerimi düzelttim. Babama çok borçluyum. Bana ustan kimdir dedikleri zaman; birincisi babam, ikincisi de Karacaoğlan derim. Çünkü 3'üncü bir kapı yoktu. O dönemde şiir eğitimi de yoktu. Teyzemin köyünde ortaokula giden bir çocuk bana, Karacaoğlan'ın şiirini yazmış, göndermiş. Ben de ilkokuldayım. (Ortaokuldasın diye Karacaoğlan'ın şiiriyle mi bana hava atıyorsun) deyip, ben kendi şiirimi yazıp gönderdim. Ben büyük bir şair olacağım derken, cumhuriyet döneminin en son tanığı benim. Sağcısıyla da, solcusuyla da dostum. Hiçbir zaman sanatı siyasete alet etmedim. Hep alet ettik ama Tanzimat'tan bu yana hep sanatı istismar ettik. Ben şunu iddia ediyorum, sürekli bunun üzerinde duruyorum; Tanzimat'tan beri Türk edebiyatına, Türk edebiyatı diyemeyiz. Neden diyemeyiz- Tanzimat bir değişim sürecidir.
Değişim müspete değil, menfiye doğrudur. O zaman şair, yazar, sanatçı geçinenler Paris'i kıble edinmişlerdir, Moskova'yı kıble edinmişlerdir. Aynı zamanda bu dönem dalkavukluk edebiyatı dönemidir. Serveti Fünuncuların iddiasına bakın; manifestolarında 'şiirimizi Fransızlar gibi yazacağız' ifadesi vardır. En öndeki numunelerinden birini söyleyeyim; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiir zevki tamamen Fransız'dır. Biçim olarak balad, sone yazmıştır. Bunun neresi Türk edebiyatıdır- Sadece dili Türkçe. Bu artık bir ekmek kapısı olmuştur, o türden yazanlar üniversitelere hoca yapılmıştır. Biri düşünüp de hayır bu böyle olmaması lazım, dememiştir. Türk edebiyatı diyoruz. Türk edebiyatının İslam'dan önceki dönemi de bizim, İslami dönemi de bizim. Şimdi de bizim, sonra da bizim olacak. Kendi kültürünü, kendi medeniyetini bir kenara atamazsın. Kültürel açıdan sömürge olduk. En tehlikelisi de budur. Bu durumdan hala kurtulamadık. Gittiğim her yerde bunu söylüyorum''
Soru: İlk yazdığınız şiirlerin şiir olmadığını anlamanıza ne sebep oldu-
Bahattin Karakoç: ''Ben şiiri bilmeden şiir yazdım ama sonra şiirin bu olmadığını, bunu nasıl anlıyorsam, nasıl anlatacaksam öyle yazmam gerektiğine inandım. Ben çok şey değiştirdim. Yüzlerce dergide çıkan şiirlerimi kitabıma almadım. Neden- O şiirlerin altında senin imzanı çekseler, başkasının imzasını atsalar kimse farkına varmaz. Ben 3 kitabım çıkana kadar hiç bir zaman şairim demedim. Niye demedim- 3-4-5 kitapla şair geçinmek biraz bana abes geldi. Yani şiir yazdın mı, üslup sahibi olacaksın. Üslup sahibi oldun mu altına kimin imzasını atarlarsa atsınlar, üslubundan belli olacak. Hem sanatta hem hayatta kimseye kötü örnek olmadım. Benim yüzümden birinin yüzü kızaracaksa, o kızaracak yüz benim olsun. Bunu peşinen kabul ederim. Onun için dostlarım daima huzur içinde kalsınlar. Hiç kimseyi utandırmadım, yalan söylemedim. Kendime yalan söylemedim ki, onlara yalan söyleyeyim. Yalan insanın içinde başlar. İnanç içimizdedir. Kılavuzumuz inançtır.''
Soru: Meslek hayatınız sanat hayatınızı nasıl etkiledi-
Bahattin Karakoç: ''Bana mesleğinizi sorduklarında daima şunu söyledim; benim asıl mesleğim şairliktir. Ben başkası gibi bir hobi, gelip geçici bir meslek olarak görmedim, hala görmüyorum. Şiir bir bilim dalıdır. Bunu böyle kabul etmedikten sonra şiirin ne anlamı var-''
Soru: Şiiri bir ilim dalı olarak kabul etmeyenlere neler söyleyeceksiniz-
Bahattin Karakoç: ''Ben ilk defa 1962'de bir çocuk kitabı çıkardım. Kitabın adı Mevsimler ve Ötesi. O bir isyandı. Çünkü çocuk edebiyatını basit şeylerle, yalanlarla donatıyorlar. Büyük adam çocuk adına şiir yazıyor. Yanlışları hayatına geçiriyor. Orada manzumeyle şiirin ayrı şeyler olduğunu apaçık vurguladım, örneklendirdim. Çünkü şiir başlı başına bir ilim dalıdır. O dönemin Milli Eğitim Bakanı kitabımı okullarda dağıtmak için toptan satın almıştı''
Soru: Bugünkü Türk edebiyatı eğitimi ile ilgili neler söyleyeceksiniz-
Bahattin Karakoç: ''Bir millet kültüründen taviz vermez. Ne gariptir ki, biz Türk milleti olarak kültürümüzden de, inançlarımızdan da büyük tavizler verdik. Divan edebiyatına cephe alanların geri olup, olmadıkları doktorla tespit edilebilir. Namuslu insanlar bunlara evet demez, bunları kabullenmez. Divan edebiyatının etiğini, ahlaki yapısını bugün hiç kimse temsil edemez. Zaten onu tanımayan Türk şiirini tanımaz, bilmez. Ben diyorum ki; İslami dönemden önceki Türk şiiri de bizimdir. Sapa sağlam ahlakı vardı, zina unsurları falan kesinlikle içine girmezdi. Şimdi niye yazılıyor- Evvela Divan Edebiyatını deviren, etik ve estetik değerlerin bitmesi, yozlaşması meselesi. Ben bu milletin medeniyetinin, medeniyetler üstü bir seviyeye çıkmasını istiyorum. Kültürümüz başka kültürlerin gölgesinde kalmasın. Daima ufuk açıcı olmam lazım, ufuk gösterici olmam lazım. Allah'a hamdolsun ki; hiç bir zaman iğne ucu kadar sapkınlık göstermedim''
Soru: Türkiye'de adı şaire çıkmış insanların yaptığını sanat olarak değerlendiriyor musunuz-
Bahattin Karakoç: ''Onlara sormak lazım. Bunu bana sormamak lazım. Ben bunları söylediğim zaman gözümün içine bakıyorlar. Artık bunların ne kalemleri yola girer ne de kendileri. Ben bunları bir üstünlük kurmak için söylemiyorum''
Soru: Türkiye'de yıllık aşağı yukarı 4 bin şiir kitabının çıktığı söyleniyor ama hiçbir şiir kitabı 4 bin satmıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz--
Bahattin Karakoç: ''Çok az. Satmasının imkanı yok. Yeni nesil şiiri niye sevmiyor-. Çünkü adam şaire inanmıyor. Şairler şahsiyetini kaybetti. Kaybetmeyenler müspet şeyler ortaya koyar. Şairin, yazarın bir hedefi, bir ilkesi olmalı''
Soru: Yazmaya ara verdiğiniz zaman ilham kesilmesi oluyor mu- Ruhen bir sıkıntı yaşadığınız oluyor mu-
Bahattin Karakoç: ''Kalemi bir hafta elinden bırak, kalem seni bırakır. Kalem yazdıkça açılır. Kalem açıldıkça, seni yazmaya zorlar, düzgün, güzel yazmaya zorlar.''
Soru: Şiir içe dönerek mi, tabiata bakılarak mı yazılıyor-
Bahattin Karakoç: ''Şiir, tabiata bakılarak yazılır. Tabiatta neler varsa senin iç dünyanda da onlar olacak.''
Soru: Divan edebiyatı halktan kopuktu şeklinde eleştiriler var- Sizce şairler halktan kopuk mu-
Bahattin Karakoç: ''Bunlar birer uydurmadır. Bir anlamda kendilerine meşruiyet kazandırma şeyleridir. Osmanlı Divan edebiyatı, Arap edebiyatından yararlanmıştır. Bunu kimse inkar edemez. Osmanlı bir imparatorluktur. Resmen 3 kıtada iktidardı. Mevlana Farsça yazdı. Ne kaybımız oldu- Mevlana dipdiridir. Onu günümüze taşıyan güç sağlam inançtır, sağlam yapılanmadır. Halk Karacaoğlan'ı divanla taşıdı günümüze- O zaman hangi iletişim araçları vardı ama halk arasında yaşıyor. Yunus Emre de öyle. Okuduğum şair çok azdır. Yunus Emre'yi okurum. Kesinlikle bırakılmayacak bir şairdir, her zaman baş altı kitabı olmalı. Ayrıca Hintli şair Tagor'u okurum. Çok önemli bir şairdir.''
Soru: Şiir bir millet için neden önemlidir-
Bahattin Karakoç:''Bütün milletlerin medeniyet tarihinde şiirin geniş bir yeri vardır. Niye padişahlar ellerinde bu kadar şey varken şiir yazmış- Şiir iç kirliliğinden arınmaktır. Şiir bir anlamda duadır, güzel bir duadır. Şiir bir anlamda, kalbin yaratıcısına şükrü ve zikridir. Şiir en büyük medeniyet taşıyıcısıdır. Kötülükleri kabuğu atmadan öze ulaşma şansınız yok. Aracıdır, arınmadır.
Soru: Sizin şiirlerinizi Türkiye'de ne kadar insan hissederek okuyor- İnsanların şiire olan ilgisi eğitimle paralel mi-
Bahattin Karakoç: ''Babamın bana bir vasiyet vardır. Babam, 'bugün oğlum ne öğrendiyseniz ilk anda karşınıza çıkan gençlere onu tebliğ edin. Çünkü onu sen bildiğin, öğrendiğin an sana onu öğretmek farzdır' derdi.
Sanat, güzellik, estetik dediğimiz zaman buna sınır koyamazsın. Bu dar sınırlara alınmaz. Bu çok geniş anlamlıdır. Ben şiire büyük işlevler yükleyen biriyim. Onun için şiirlerimde vaaz vermem ama hissettiririm. Sözlerimde ufacık bir şüphem olsa, gider müftüye (bunda imanıma gölge düşürecek bir şey var mıdır-) diye sorarım.
Yurt içinde ve dışında en çok aranan şairler bizleriz. Neden hep kenarda kalıyoruz. Bunlar bilerek yapılıyor. Ben hiçbir şeyi nefsim için istemedim. Cenabı Allah'a sığındım, onun rızasına talip oldum. Onun rızasıyla bu memleketin davalarına sahip oldum. Şimdiye kadar kimseyi utandırmadım. Ben neye inanıyorsam onu söylerim, onu yazarım''
Soru: Şair aynı zamanda bir entelektüel olmak zorunda mıdır-
Bahattin Karakoç: ''Şair, evvela adalet duygusunda mükemmel olacak, sosyolojik bir çizgide güvenilir olacak. Yani ufak tefek meselelerin hepsine çözüm üretecek yapıda bir bilgi ve birikimi olacak. Şair hiç boş durmayacak. Şairin boş vakti olamaz. Bunu güzel ve helal yapmak zor bir sanattır. Helal yapmak noktasında sanatkarlarımızda bir sıkıntı var. Osmanlı döneminde ne kadar zirvedeyse, şimdi de o kadar aşağı indirilmiştir. Bunların içinde inanmış kesimler de vardır. Sanatçı toplum için elinde geleni yapar, kaldırmak ister ama kaldıracak kanatları yoksa bundan hayır beklenilmez.
Şair ne zaman nefsinin çıkarlarına uygun geleni savunuyorsa, şiir orada bitmiştir. O memlekette şair de bitmiştir, edebiyat da bitmiştir. İşin içine çıkar girdiyse her şey değişiyor. Sanatkar aynı zamanda ahlaklı olmak zorundadır. Ahlak yoksa, sanat yok demektir. Yani edebiyatın anlamı edep kökenlidir. Edeple beslenmeyecekse bu nasıl edebiyat olur.''
Soru: Dilin günümüzdeki kısırlığı konusunda neler söyleyeceksiniz-
Bahattin Karakoç: ''Mimar Sinan'a ve diğer şairlerimize bakın, hepsi ufuklardaydı. Sonra düşe düşe silindik. Bütün kelimeler aynı. Ben üzülüyorum. (Benim dilim bu mu) diyorum. Sözlükler kelime mezarlığı değildir, benim için depodur. Benim esas silahlarım orada. Ancak günü birlik kullanacağım silahlar üstümde olur. Ben sürekli dinlenmeye bırakırsam, o kelimeler de paslanır. O halde dinamik yaşaması için şiire ihtiyaç vardır.''
Soru: Dünya şiirini nasıl değerlendiriyorsunuz- Sizin şiirlerinizde insanlığa ve dünyaya ait nasıl bir söz, mesaj var-
Bahattin Karakoç: ''Her milletin dilini bilmek zorunda değilim ama tercümelerin hepsini okurum. Nerede ne bulursam okurum. Bende okumaya karşı yasak yok. Günde 100 sayfa kitap mutlaka okurum. Takip ederim ama onlardan alacağım bir şey yok. Çünkü onların dünyasında söyledikleri kendi dilleriyle, kendi halleriyle, kendilerine mahsustur.
Şiirde her şey çırılçıplak ortaya konulmamalı. Okuyucuyu biraz düşündürmeli, birazcık zorlamalı. Okuyucuya da biraz kültür kazandırmalı. Ben bunları hesap ederim. Hayatta insana dair ne varsa, şiirlerimde de o var. İslam'da 'utanmak' diye bir şey var. Bu çok önemli bir şey. Allah utandırmaz inşallah. Ne düşünüyorsam, ne yapıyorsam; Türk medeniyeti, Türk edebiyatı, Türk şiiri için düşünüyorum ve yapıyorum.''