'Arap Baharı'nın ilhamı Necip Fazıl'dır'
Yazar Mustafa Miyasoğlu, ölümünden 29 yıl sonra da eserleri ve fikirleriyle yaşayan Necip Fazıl Kısakürek'in eserleriyle Arap Baharı'na ilham olduğunu yazdı.
Çiğdem Pala'nın haberi
''Ateşten zehrini tattım bu okun/Bir anda kül etti can elmasımı/Sanki burnum değdi burnuna yokun/Kustum öz ağzımdan kafa tasımı'' dizeleriyle ''dahi şair'' olarak kabul edilen, hatip, hikayeci, tiyatro ve biyografi yazarı, gazeteci ve tarihçi kişiliğiyle benzerine az rastlanan birçok özelliğe sahip olan Necip Fazıl Kısakürek, ölümünden 29 yıl sonra da eserleri ve fikirleriyle yaşıyor.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, şiir yazmaya 12 yaşında başlayan ve ilk şiir kitabını 17 yaşında yayınlayan Kısakürek, 21 yaşında çıkardığı ''Örümcek Ağı'' adlı şiir kitabının ardından, 24 yaşındayken edebiyat dünyasına sunduğu ''Kaldırımlar'' adlı şiir kitabıyla tanındı.
Bahriye Mektebi'nden ayrılan ve 1921 yılında Darülfünun Felsefe Bölümü'nde okumaya başlayan, ancak bu öğrenimini de tamamlayamayan Kısakürek, hükümetin açtığı bir yarışmayı kazanarak burs aldı ve felsefe öğrenimi için Paris'e gitti. Paris dönüşü yayımladığı ''Örümcek Ağı'' ve ''Kaldırımlar'' adlı şiir kitapları Kısakürek'i genç yaşta ünlü yaptı.
Zamanla Bab-ı Ali'nin önde gelen isimleri arasında yer alan ve 1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınan Kısakürek, bu yıllarda hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olan ve adına ''Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel/Bir akşamdı ki zaman donacak kadar güzel/Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız/Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız'' dizelerini yazdığı İslam alimi Abdülhakim Arvasi ile tanıştı.
İslami kimliği ile öne çıkmaya başlayan Kısakürek, hayatındaki bu değişimi de ''Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...'' mısralarıyla dile getirdi.
Modern Türk şiirinin, mistik şairi
Modern Türk şiirinin, mistik şairi olan Necip Fazıl Kısakürek, düz yazı türünde eserler verse de asıl güçlü yanını şiirlerinde ortaya koydu. Halk şiirinin öz ve biçim yapısından yararlanarak bunlara batılı, modern bir özellik kazandıran, ardından dinsel duyuşlarda karar kılan Kısakürek, sağlam bir teknikle iç dünyasını, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirdi.
Halk, tanzimat, divan ve batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen Kısakürek, kafiyeye sığınmayı sahtekarlık sayarak, serbest şiire karşı çıktı. Duygu ve düşüncenin şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmesi gerektiğini savunan Kısakürek, lirizm akımının ağır bastığı şiirler yazdı.
Şiirlerinde duygularını farklı biçimde yansıtan ve kullandığı değişik benzetmelerle eserlerini renklendiren şair, şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kabuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer verdi.
Kısakürek, bütün şiirlerini kapsayan ''Çile'' adlı kitabında şiirlerini ''Ölüm'', ''Korku'', ''Ukde'' ve ''Tecrit'' adı altında topladı.
Daha sonraki yıllarda şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtan şair, kaleme aldığı eserlerinde toplumun kandırıldığını, uyarılması gerektiğini dile getirerek, Türk milletinin aslına dönmesini savundu.
Tiyatro eserlerinde ahlak felsefesini savundu
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunan Kısakürek, Muhsin Ertuğrul'un tavsiyesiyle ilk piyesi ''Tohum''u 1935 yılında yazdı. Muhsin Ertuğrul'un da rol aldığı bu piyes, sanat çevrelerinden büyük ilgi gördüğü halde, eserdeki olaylar, yoğunlaştırılmış fikrin gölgesinde kaldığı için halk yeterince ilgi göstermedi.
Kısakürek, bu eserden edindiği deneyimle 1937 yılında ''Türk Shakespeare'' olarak anılmasının yolunu açan ''Bir Adam Yaratmak'' adlı oyunu kaleme aldı. Hem olay örgüsü, hem de diyalogların içerisinden sızan derin fikir, ''Bir Adam Yaratmak''ı şaheser haline getirdi. İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda 1937-1938 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen ''Bir Adam Yaratmak'', Türk tiyatrosunun en güçlü oyunları arasına girdi. Kısakürek, ''Cinnet Mustatili'' adlı tiyatro eserinde ise hapishane anılarına yer verdi.
Şairliği ve oyun yazarlığının yanı sıra çıkardığı dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeleyle de ön plana çıkan Kısakürek, haftalık ''Ağaç'' dergisinde (17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarını bir araya getirdi.
''Büyük Doğu'' dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu, hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istenen Kısakürek, sık sık kapatılan ve toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını, ''Yeni İstanbul'', ''Son Posta'', ''Bab-ı Ali'de Sabah'', ''Bugün'', ''Milli Gazete'', ''Hergün'' ve ''Tercüman'' gazetelerinde yayımladı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında ''Adıdeğmez'', ''Mürid'', ''Ahmet Abdülbaki'' gibi müstear kullandı.
Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980 yılında verilen beratla ''Sultanü'ş-Şuara'' (Şairlerin Sultanı) unvanını kazanan Kısakürek, aynı yıl ''Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'', 1981'de ''İman ve İslam Atlası'' adlı eseriyle fikir dalında ''Milli Kültür Vakfı Armağanı'', 1982 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ''Üstün Hizmet Ödülü''nü aldı.
Vasiyetinden bir bölüm
İstanbul'da 25 Mayıs 1983 tarihinde 78 yaşındayken vefat eden Necip Fazıl Kısakürek, ''Çile'' şiirinde vasiyetini teyit eder nitelikte ''Son günüm olmasın çelengim top arabam/Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam'' satırlarına yer verdi.
Kısakürek, vasiyetinin bir bölümünde şunları dile getirdi:
''Fikir ve duyguda, vasiyete lüzum görmüyorum. Bu bahiste bütün eserlerim, her kelime, cümle, mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü, tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz 'Allah ve Resulü; başka her şey hiç ve batıl' demekten ibarettir.
Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz. Burada, umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım. Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum... Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna.''
Yazar Miyasoğlu
Necip Fazıl Kısakürek üzerine araştırmalar yapan yazar Mustafa Miyasoğlu, şairin en az 8-10 yazı türünde, şaheser sayılabilecek nitelikte eserler vermesi dolayısıyla ''üstat'' olarak anıldığını dile getirdi.
Kısakürek'in batılılaşmanın yaygın bir moda, hatta resmi ideoloji haline geldiği bir dönemde, şahsiyetli dış politikayı savunduğunu, milli iradeye ve tarihi misyona yakışır bir kültür, eğitim ve dış politika benimsenmesini istediğini anlatan Miyasoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bunun için 1943 yılında yayınladığı Büyük Doğu dergisi ile başlayan ve 1983'teki ölümüne kadar süren 40 yıllık bir mücadelesi var. Bunu şiiri, hikayesi, gazete yazıları, tarih ve tasavvufla ilgili kitaplarıyla ortaya koydu. Abdülhamit ve Vahdettin gibi Osmanlı döneminin önemli padişahlarıyla ilgili resmi ideolojiye aykırı tezleriyle Türkiye'de büyük yankılar uyandırdı. Resmi ideoloji karşısında fikir beyan etme cesaretini tek başına göstermiştir. Hapsi, zindanları, her türlü cezayı, bir hakikatin ortaya konması adına göze almış ve başarmıştır. Bugün Türkiye'de sağcısı, solcusu, hatta Kemalist'i bile Necip Fazıl'ın tezlerini mütalaa ediyor. Türkiye'de yapılabilecek her türlü fikri, edebi, dini, tasavvufi, tiyatro veya şiirle ilgili, hem özgün eser, hem de edebi estetik inceleme yapacak aydınlanma düşüncesini eleştirdi. Tarih, din, felsefe, ilahiyat, tasavvuf, tiyatro, şiir gibi alanlarda çalışacak herkes, Necip Fazıl'ın tezleri ve eserleriyle hesaplaşmak durumundadır. Necip Fazıl'ı tanımayan çağdaş yazar, düşünür, şair, tarihçi, felsefeci, hatta ilahiyatçı ciddiye alınamaz. O kadar önemli, o kadar kült, o kadar kendisini kabul ettirmiştir. Necip Fazıl, 20. yüzyılda Türk milletinin yetiştirdiği, insanlığa çok önemli mesaj veren, çok önemli bir dehadır. Bu dehası dünya çapındadır.''
''Arap Baharı'nın ilhamı Necip Fazıl'ın eserleridir''
Miyasoğlu, ''Amerika'nın 'Büyük Orta Doğu Projesi' iflas etti ama Necip Fazıl'ın 'Büyük Doğu Tezi' hala gündemdedir. Mısır'dan başlayan Arap Bahar'ı, Necip Fazıl'dan etkilenen düşünürler sayesinde gerçekleşti'' diyerek, şunları kaydetti:
''İslam dünyasının çok yakından tanıdığı Mısırlı Prof. Dr. Muhammed Harb bu düşünürlerden biridir. Muhammed Harb, Necip Fazıl'ın eserlerinden beslenmiş, Türkiye'de tarih doktorası yapmıştır. Harb, talebeleri ve arkadaşları Arap Baharı'nı tetiklediler. Arap Baharı'nın ilhamı da Necip Fazıl'ın eserleridir.''
Türkiye'de siyaset ve ilim adamlarının Kısakürek'in fikirlerinden beslendiğini dile getiren Miyasoğlu, ''Necip Fazıl'dan istifade ettiğini birçok kişi saklar ama hakikat gün gibi ortadayken saklamanın bir manası kalmıyor'' dedi.