Engellenen bir konserin traji-komik hikayesi
1971 yılında engellenen konser için Kemancı Suna Kan, Başbakan Nihat Erim'e gönderdiği mektupta; "İş ne Itri meselesidir, ne Devlet Konser Salonu'nda alaturka konser vermek meselesidir, kökünden Atatürk devrimleriyle sıkı sıkıya ilgilidir" diyordu.
Itrî Yılı dolayısıyla bu yıl düzenlenen konserler arasında en dikkat çekici olanı, 11 Haziran 2012 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu (CSO) diye bildiğimiz, fakat hemen girişinde "Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu" yazılı salonda verilen konserdi. Dikkat çekiciydi; çünkü 1971 yılında, Itrî'nin vefatının 259. yılında düzenlenen konser için de bu salon düşünülmüş, fakat rejim meselesi yapılarak engellenmişti. Dünya tarihinde, verileceği salonun ismi sebebiyle ülke rejimini tehdit ettiği iddiasıyla iptal edilen ilk ve tek konser, Itrî Konseri'dir.
Türk Edebiyatı Dergisi Kasım sayısında engellenen bir konserin traji-komik hikayesine yer verdi. Mehmet Emin Kakan tarafından hazırlanan dosyada olayın ilginç detayları ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.
Dönem, 1. Nihat Erim Hükümeti dönemidir1 ve ilk defa bu hükümet döneminde ihdas edilen Kültür Bakanlığı koltuğunda Talat Sait Halman oturmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu:
Halman, kendini Türk Klasik Müziği'ni çok seven bir kişi olarak tanımladığı söyleşi-kitapta2 o konserden de bahis açarak devlet içinde var olan bir antipati yüzünden Türk Klasik Müziği'ne yeteri kadar ilgi gösterilmediğini anlatır. Bu ilgisizliğe de çok mühim bir misal getirir. Bu misalinde Kültür Bakanlığı kurulmadan önceki yıl, Millî Eğitim Bakanlığı'nın Kültür Müsteşarlığı bütçesinden yüz yirmi beş milyon liranın sadece Batı Müziği'ne harcanmış olduğunu, buna mukabil Türk Musikisi'ne bir milyon lira bile harcanmadığını söyler. Bunun yanlışlığı üzerinde duran Halman; "Ben bunu düzeltmek için, Kültür Bakanlığı biraz daha etkin olsun istedim." diyor.
Kültür Bakanı, milletin öz kültürünün hak ettiği desteği alabilmesi arzusuyla çeşitli fikir muhasebeleri yaparken bir Itrî konseri teklifi yapılır. Sabık bakanın ifadesiyle, İsmail Baha Sürelsan adında, çok efendi, Türk Musikisi'ni çok iyi bilen bir kişinin izahlı bir konser vermesi şeklindedir bu teklif. Öz kültür lehine olumlu düşünceler barındıran Halman'ın cevabı da elbette olumludur. Bu teklif mukabili İsmail Baha Sürelsan makama davet edilir. Davete icabet eden Sürelsan'a bir dostu ve bir talebesi de eşlik ederler.
Hadisenin Kültür Bakanı huzurunda cereyan eden kısmını Ahmet Hatipoğlu kaleminden okuyalım:
"Sayın Talat Halman'ın, Büyük Bestekâr Itrî'yi her yönüyle tanıtacak geniş çaplı bir konser düzenleme tasavvuru, Baha Bey'i makamına davetle fiiliyata, dönüşmüş oldu. Hocamız, Sayın Tarık Kip ve beni de yanına alarak davete icabet ettik."3
Her bakımdan olumlu geçen bu görüşmenin sonlarına doğru yapılan konuşmalar dikkat çekicidir. Bu konuşmaları hafızasında tutarak nazik üslûplarıyla sonradan kaleme alan Hatipoğlu şöyle devam ediyor:
"Benim Sayın Bakan'a, Konser mahallinin neresi olacağına dair soruma, pek olağan bir tavır ve rahatlıkla verdikleri 'Elbette ki, böyle bir konser, ancak Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu'na yakışır' cevabı karşısında benim suskun ve mütebessim kalışım, kendisini rahatsız etmeli ki, aramızda söyle bir muhavere cereyan etti:
"Böylesi daha uygun olmaz mı Ahmet Bey?"
"Elbette Sayın Bakan, ama o salonu vermezler ki..."
"O hususu lütfen siz bize bırakın."
İşte bu görüşmenin ardından süratle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda verilecek Itrî Konseri'nin hazırlıkları başlar. Kadro tespit edilir, duyurular yapılır. Milletin öz musikisi ilk defa Devlet Konser Salonu'ndan işitilecektir. Konser afişleri bastırılır, gazete sütunlarında da aynı sebeple kendine kolayca yer bulur. Musiki bilir ve severler sevinçli bir heyecan içindedirler.
Şimdi tarihte birkaç ay geriye gideceğiz:
Devlet Konser Salonu'nda verilecek bu Itrî Konseri'nin İsmail Baha Sürelsan'a teklif edilmesinin sebebi, onun musikimiz üzerine fedakârca yaptığı çalışmalar, yani konferans, konser ve yazılarıdır. Konser için öngörülen tarihlerin belirlendiği görüşmenin öncesinde 14 Şubat 1971 tarihinde Millî Kütüphane büyük okuma salonunda, o sırada aynı zamanda İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi olan İsmail Baha Sürelsan'ın gene Itrî'yle ilgili "İzahlı ve Tatbikatlı Bir Konferans"ı vardır. Sürelsan'ı dinlemeye gelen Millî Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarı Mehmet Önder, konferans öncesinde Itrî'yi anlatan bir konuşma yapmış, konuşmasının sonunda da İsmail Baha Sürelsan'ın biyografisini kısaca anlatmıştır. Devletin, ancak kütüphane salonunda yer verebildiği bu konferans ve konser üstün bir başarıyla tamamlanmıştır.
İşte Kültür Bakanlığı ihdas edildikten sonra Devlet Konser Salonu kapılarının İsmail Baha Sürelsan idaresinde bir Itrî Konseri'ne açılması arzusunun mühim sebeplerinden birisi de bu izahlı ve tatbikatlı konferanstır.
Millî Kütüphane büyük okuma salonunda verilen konserin kadrosunda yer alan kişilere ilaveten daha geniş bir kadronun Devlet Konser Salonu'ndaki konserde yer alması için ayrıca bir kadro tespiti yapılarak çalışmalara hız verilir.
İsmail Baha Süraslan, bir konseri yönetirken(solda), Nevzat Atlığ, İstanbul Radyosu Müdürlüğü sırasında:
22-23 Aralık 1971 tarihlerinde iki kez dinleyiciyle buluşacak olan konserin kadrosuna kırk iki kişi dâhil edilmiştir. Kadrodaki kişilerin listesi şöyledir:
Yöneten: İsmail Baha Sürelsan
Ses Sanatçıları: Ela Altın, Suna Batıgün, İclal İncula, Yüksel Kip, Bilge Pakalınlar, Mülkiye Toper, İnci Tüzün, Meral Uğurlu, Ahmet Ayhan, Dündar Balkan, Cevdet Bolvadin, Gültekin Çeki, İsmet Danış, Mustafa Erses, Metin Everest, Hüseyin Gökmen, Sami Gül, Nevzat Güyer, Ahmet Hatipoğlu, Kutlu Payaslı, Kadri Şarman, Necdet Tokatlıoğlu, Turhan Toper, Fikri Varlı, Asım Yücesoy, Yılmaz Yüksel.
Saz Sanatçıları:
Ney: Selami Bertuğ, Arif Biçer, Bingöl Sancak, Ekrem Vural.
Keman: Yücel Aşan, Nejat Yertut.
Viyolonsel: Tarık Kip.
Kemençe: İhsan Özgen.
Tanbur: Akın Özkan, Yılmaz Pakalınlar, Erol Sayan.
Ud: Cengiz Dişçioğlu, Kenan Yomralı.
Kanun: Yener Demirel.
Kudüm: Ergun Balcı.
Konser hazırlıkları bütün hızıyla sürerken 26 Kasım 1971 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan bir yazı âdeta bir bomba tesirine uyandırır.4 Suna Kan imzasını ve "Talat Halman'a Açık Mektup" başlığını taşıyan bu yazıdaki şu "kan" damlayan cümleleri birlikte okuyalım:
"Cumhuriyet'in bir Kültür Bakanı turist eğlendirmek için nasıl taaddüd-i zevcata, hareme fetva veremezse, Atatürk'ün diğer devrimlerine de aykırı davranamaz, Türkiye'yi yabancılara Osmanlı artığı çehresiyle tanıtamaz. Teksesin eğitileceği bir Devlet Konservatuvarı açmak, Devlet Konser Salonu'nda sazlı sözlü bir Itrî Gecesi, Galata Mevlevihanesi'nde haftada iki defa Mevlevi ayini düzenlemek, İngiliz Kraliçesinin huzurunda kavuklu kişilere alaturka konser verdirtmek hem Atatürk devrimlerini zedeler, hem de Kemalist Türkiye için kötü propagandadır. (...)
Sahnesinde Beethoven'in, Brahms'ın, Bartok'un, Erkin'in, Rey'in, Saygun'un eserlerini çaldığım Devlet Konser Salonunu, emrettiğiniz gibi, müzelik eserlerle 22 ve 23 Aralık tarihlerinde teksesin temsilcileri işgal ederse, naçiz şahsıma tevcih edilmiş olan Devlet Sanatçılığı unvanını size gönül ferahlığıyla iade edeceğimi bilmenizi isterim; Atatürk Devleti'nin temelinde yatan prensipler zedelendiği gün, esasen benim gözümde böyle bir unvanın değeri ve şerefi de kalmaz."
Suna Kan, ertesi gün Başbakan Nihat Erim'e gönderdiği mektupta da, "... iş ne Itrî meselesidir, ne Devlet Konser Salonu'nda alaturka konser vermek meselesidir, kökünden Atatürk devrimleriyle sıkı sıkıya ilgilidir." diyecektir. Erim, bu mektubu 28 Kasım 1971 tarihinde okur ve iki ayrı not koyarak paraflar:
1. Telefonla teşekkür ve ilgilendiğimizi,
2. Halman'a beni görmesini söyleyin.
Aslında Nihat Erim'e daha önce de bir mektup gönderilmiştir. Daktiloyla yazılan ve 18 Kasım 1971 tarihini taşıyan bu mektup, Faruk Güvenç imzasını taşımaktadır. Başbakan tarafından 26 Kasım 1971 tarihinde okunup "Sayın Halman(a)" notuyla paraflanır. "Böyle bir bakanı bünyesinde barındıran hükümetin 'reform' değil de olsa olsa 'deform' yapabileceği" iddia edilen mektup şöyle başlamaktadır:
"Size bu mektubu Atatürk devrimlerinin ürünü olan yüzlerce Türk müzikçisinin adına, Kültür Bakanınızdan şikâyet etmek için yazıyorum." Mektupta şu beş madde sıralanmış ve Kültür Bakanı'nın suçları (!) delillendirilmiştir:
1. İş başına gelir gelmez Topkapı Sarayında alaturka konser düzenlemiştir.
2. Turist mevsiminde Galata Mevlevihanesi'ni açıp haftada iki ayin yaptıracağını müjdelemiştir.
3. İngiliz Kraliçesi'nin karşısına Atatürk Türkiye'sinde sanat temsilcisi olarak divan müziği örnekleri ile, başında kavuk, Münir Nurettin Selçuk'u çıkarmıştır.
4. 'Devlet' Konser Salonunda 22 ve 23 Aralık tarihlerinde "Itrî Gecesi" tertiplemiştir.
5. Alaturkanın öğretileceği bir 'Devlet Konservatuvarı' açacağını beyan etmiştir."
Bu konserle ilgili olarak hükümet en üst kademesi tehdit ve baskıya maruz kalmış, söz konusu mektuplar ve gazetelerde çıkan yazılar yüzünden kararının arkasında duramamıştır. Bu yüzden başlığında Itrî ismini taşıyan herhangi bir konser tam kırk bir sene boyunca Devlet Konser Salonu'na girememiştir.5
Itrî'nin Devlet Konser Salonu'na sokulmaması, sanatseverlerin öz musikimize sarılmasına yol açtığı gibi, Türk Musikisi konserlerine ilginin de artmasına yol açmıştır. Ankara'da İsmail Baha Sürelsan'ın yaptıklarının ve yapmaya çalıştıklarının çok daha fazlası İstanbul'da Nevzat Atlığ tarafından ortaya konuluyor, onun idaresindeki topluluğun konserleri de Sürelsan'ın Ankara'daki konserleri gibi sevindirici ilgiye mazhar oluyordu. Ankara'da da, İstanbul'da da o yıllarda konser dinleyicisi sıkıntısı yoktu. Çünkü milletin talebi, milletin okulunda eğitimi verilmeyen öz musikisine yönelmişti.
22-23 Aralık'ta verdirilmeyen konser sebebiyle, oldukça çok dinleyicisi olan bu konserlerle ilgili gazete haberlerinde de hep o gerçekleşmemiş Itrî Konseri hatırlatılmaktadır. Çünkü millet, bu yasak yüzünden musikimize daha fazla ilgi göstermeye başlamıştır. 27 Aralık 1971 tarihinde İstanbul Kenter Tiyatrosu sahnesinde, Hammamizâde İsmail Dede Efendi'nin 125. vefat yılı sebebiyle, Dr. Nevzat Atlığ idaresinde bir konser düzenlenir. Resmî kurumlarda eğitimi verilmeyen, verdirilmeyen öz musikimize Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda da yer verilmemesi millî bir ızdırap hâlini almıştır. Milletin nabzını tutan gazetelerdeki bazı haber ve yazılarda, bu ızdırap çok açık bir şekilde ifade edilir. Daha birkaç gün önce devletin salonuna sokulmayan millî musikinin Dr. Atlığ idaresinde İstanbul'da, devlete ait olmayan salondan ses verişinin haberleri gazetelere şöyle yansımıştır:
"Eski Kültür Bakanı Talat Halman 'Müziğimiz, Itrî ve Dede Efendi, uğruna Bakanlık koltuğundan düşmeğe değer' demiştir. Dr. Nevzat Atlığ'ın Devlet Konser Salonunu kendi müziğimize kapatanlara karşı bir gösteri amacıyla düzenlediği 'Hammamizade İsmail Dede Efendi Konseri'ni baştan sona dek büyük bir dikkat ve zevkle izleyen eski bakan Halman..."6
"Bir daha acı acı düşündük... Devlet tarafından üvey evlat, hatta red edilmiş evlat muamelesine tabi tutulan, içkili gazinoların alkol buharlı havasının perdelediği bir mekâna sürülmüş bulunan bir musiki, bütün bu handikaplara rağmen bu kadar haşmetle varlığını devam ettirsin ve bir gün Kenter Tiyatrosu'nun sahnesinden kendisine karşı yapılan küçüklükleri imha edecek bir vakar abidesi şeklinde görülsün."7
"Millî Eğitim Bakanı, Ankara'da Devlet Konser Salonu'nda yapılacak 'Itrî' gecesini yasaklayadursun, İstanbullular bir bulunmaz sanat gecesi yaşadılar."8
Suna Kan ve eşi Faruk Güvenç'in Başbakan Nihat Erim'e yazdıkları mektuplar:
"Öz kültüre dönüş, kendi milletimize yükselişte bazı çevrelerin hürriyete doğru açılış ve uyanışlarını gösteren bu olay (Kenter Tiyatrosu'nda verilen Dede Efendi Konseri) dikkate değer... bir bakan 'Itrî Konseri'nden söz etmiş ve 'bir konservatuvarımızda Türk Musikisi de öğretilebilir' demiş olduğu için onlar saldırmışlardır. Itrî'ye, Türk sanatlarının hepsine, millete, devlete, tarihe... Ondan sonra da 'niçin cevap veriyorsunuz?' diye bize kızmışlardır. Oradan buradan yedekler bulup gazetelere yazılar yazdırtmışlardır. Dünya kuruldu kurulalı, bir milletin gözü önünde üstelik 'Atatürkçülük, Batıcılık' maskesi takılarak oynanan böyle bir 'çıkarlar komedyası'nı seyretmiş olan var mıdır?"9
Örnek olmak üzere birkaçını buraya naklettiğim gazete yazıları, Devlet Konser Salonu'nda verdirilmeyen Itrî Konseri'nden sonra Türk Musikisi konserlerine nasıl bir ilgi gösterildiğinin aynası gibidir.
Dr. Atlığ idaresinde verilen bu konserin akabinde aynı konser konusuyla ilgili 4 Şubat 2012 tarihi için bir başka konser planlanır. Konserin hamiliğini yapacak olan da Türk Ev Kadınları Derneği'dir. Milletin hürriyetine kavuşmasında mühim rollerden birini üstlenen kadınlarımız, büyük Millî Mücadele'mizden sonra âdeta öz musikimizin hürriyeti gayesiyle ikinci bir Millî Mücadele başlatmışlardır. Bu sefer Ankara'da verilecek olan konser haberinin gazete sayfalarına yansıması şu şekildedir:
"Türk Ev Kadınları Derneği'nin Kültür eski Bakanı Talat Halman'ın devlet konser salonunda düzenlemeyi tasarladığı Itrî gecesinin büyük tepkilere yol açmasından sonra başkentte ilk kez klasik Türk müziği bestecisi için bir konser düzenlenmesi, sanat çevrelerinde sevinçle karşılanmıştır."10
Arı Sineması Salonu'nda gerçekleştirilen konserden sonra da öz musikimize sahip çıkan yazarlarımızın kalemleri durmadı. Ancak ne önce ne de sonradan yazılan yazıların, yapılan konuşmaların hiçbiri Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu kapılarının öz musikimizin seslerine açtıramadı. Seneler böylece geldi ve geçti.
Nihayet öz musikimizin sevenlerini tekrar heyecanlandıran bir haber gündeme düştü. Kapılarını öz musikimize tamamen kapatmış olan Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda 24 Şubat 1977 tarihinde verilecek olan konserin haberiydi bu.
Kapı gerçekten açıldı ve ilk defa içeride öz musikimizin havası da yavaş yavaş teneffüs edilmeye başlandı. Teneffüs edilen hava İstanbul Devlet Klasik Türk Musikisi Korosu'nun açılış konserinden kök alıyordu. Dr. Nevzat Atlığ yönetiminde, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda 24 Şubat 1977 tarihinde gerçekleşen konser işte bu sebeple bir milattır. Bu konser vesilesiyle, engellenen Itrî Konseri'nin maddî ve manevî acısını en çok çeken kişi ve öz musikimizin Anadolu ayağındaki en mühim isimlerin başında gelen İsmail Baha Sürelsan, Dr. Atlığ'a 27 Şubat 1977 tarihli bir tebrik ve teşekkür mektubu kaleme aldı. Mektubunda, söz konusu konsere atıfta bulunarak şöyle diyordu:
"İçinde bulunduğumuz pek müşkil şartlar dâhilinde, bir başkasının başarabileceğine asla ihtimâl vermediğim, bu derece mükemmel ve muvaffakiyyetli bir konser verebilmeniz, benim, âcizâne takdîr ölçülerimin pek üstündedir. Zât-ı âlîlerini en halisane duygularla tebrîk etmek isterim."11
Devlet Konser Salonu'nda verilen ilk Türk Musikisi konseri, Sürelsan dâhil olmak üzere pek çok musikişinas ve musikiseveri ümitlendirmiştir. Bu konserden bir yıl önce (1976) eğitim ve öğretime başlayan Türk Musikisi Konservatuvarı da o ümitleri pekiştirici bir unsurdur. Nitekim Kültür Eski Bakanı Halman, seneler sonra, bir daha bakan olamamasıyla Itrî Konseri arasında hiçbir münasebet bulunmadığını açıklar ve şöyle bir beyanda bulunur:
"(Suna Kan) Türk müziğine karşı çok sert şeyler söylüyordu. 1971'de, özellikle sıkıyönetim yüzünden, devletin yaptığı pek az iş eleştirilebiliyordu. Birçok konularda yazmaya cesaret edemiyorlardı. Bu müzik konusu olduğu için, Atatürkçülüğün arkasına sığınarak, daha rahat eleştirebildiler. Bazı kimseler kahraman olduklarını sandılar. Gel gelelim, Türk Klasik Musikisi'ni güçlendirmiş oldular. İstediklerinin tam tersi gerçekleşti."12
Galiba sansürün her türlüsü geri tepiyor. Hele hele millete, millet adına konulan sansürün neticelerini hayal etmek bile insanı korkutuyor. Kaldı ki, bu korkutucu şeyleri bugün hayal etmiyor, yaşıyoruz. Çünkü millet adına milletin öz kültürüne konulan geçmişteki o sansür, öz kültürünü bilmeden yetişen nesillerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Türk Musikisi'nin meseleleri arasında günümüzde eğitim ve öğretiminin yasak olması diye bir mevzu yoktur. Yoktur ama, daha otuz altı sene önce eğitimi resmî elden sözüm ona verilmeye başlanan asırlara dayalı kültürümüzün omurgalarından birisi olan musikimiz için o okullardan nelerin beklendiği ve nelerin ortaya çıkmakta olduğu sürekli tartışılıp durmaktadır.
Sürelsan'ın da büyük takdirine mazhar olan Dr. Nevzat Atlığ yönetiminde verilen konser, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda verilen ilk Türk Musikisi Konseri oldu. Repertuarında Itrî de, şaheseri de yer alıyordu, ama musiki bilir ve severler çok mühim bir başka hususu maalesef pek dile getirmediler: Bu konser salonunda Dr. Atlığ'ın açtığı kapıdan başkaları da girip Türk Musikisi konserleri verdiler, fakat repertuarı tamamen Itrî'nin eserlerden oluşan bir konser düzenlenemedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na, kendisine bağlı topluluklarından iletilen Itrî Konseri talepleri için hep başka salonlar işaret edildi. Ta ki, yazı başında belirttiğimiz 11 Haziran 2012 tarihine kadar... Repertuar, 1971'de planlanan konserin repertuarından farklıydı. Ama bu konser bütünüyle Itrî'nin eserlerinden müteşekkil ilk konser olduğu için musiki tarihimizde kendine yer buldu.
Şaşırtıcı bir tesadüftür ki, öz musikimizin ilk konserini o salonda, 1977 tarihinde yöneten kişi de bir hekimdi, 2012 tarihinde yöneten kişi de bir hekim. İstanbul Türk Musikisi Araştırma ve Uygulama Topluluğu, Dr. Murat Salim Tokaç yönetiminde bu konseri gerçekleştirdi. Bir yazarımıza göre "Itrî tabusu", okuduğunuz satırların yazarına göreyse "Itrî fobisi" işte o konserle son buldu. Kısmete bakınız ki, bu satırların yazarı da bir hekimdir.
Sonsöz
Merhum Laika Karabey'in 11 Ocak 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Suna Kan'a Cevap" yazısının son cümleleri hepimiz için ders alınacak bir son söz olsa gerektir: "Bu kadar ecdadını inkâr hiçbir millette yoktur. Biz sonradan türeyen bir millet değiliz. Siyasî değişiklik olur, ama tarihî asalet inkâr edilemez, onunla iftihar edilir."
Karabey'in sözünü ettiği tarihî asaletin sahibi olduğumuzu Itrî vesilesiyle hatırlamak apayrı bir şevk vesilesidir.
2012, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Konser Salonu'nda "Itrî Konseri" düzenlemek isteyen İsmail Baha Sürelsan'ın da 100. doğum yılıdır. Bu yılın UNESCO tarafından "Itrî Yılı" ilan edilmiş olması ve 11 Haziran 2012 tarihinde, Devlet Konser Salonu'nda düzenlenen Itrî Konseri, 19 Kasım 1912 tarihinde doğan İsmail Baha Sürelsan'a eşsiz bir doğum günü hediyesidir.
1 26 Mart 1971-11 Aralık 1971.
2 Cahide Birgül, Aklın Yolu Bindir Talat Halman Kitabı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2003, s. 237-241.
3 Sürelsan'ın talebelerinden olan Ahmet Hatipoğlu'nun kendi el yazısıyla kaleme aldığı makalesi henüz yayımlanmamıştır. Yazar, talebi üzerine kaleme alınan bu çok kıymetli makalesi için Ahmet Hatipoğlu'na müteşekkirdir.
4 Bu yazı içinde çok küçük bir kısmına yer verdiğim gazete küpür koleksiyonunun tamamını bize hediye eden Gültekin Çeki'ye müteşekkirim.
5 Necil Kazım Akses'in "Itrî'nin Nevâ Kâr'ı Üzerine Bir Scherzo"su bu genellemeye dâhil edilmemelidir.
6 Akşam, 30 Aralık 2012 (Erol Aktı'nın haberi).
7 Ergun Göze, "Vakar ve Musiki", Tercüman, 30 Aralık 1971.
8 Tahir Kutsi Makal, "Dede Efendi'yi Anma Gecesi Muhteşem Oldu", Son Havadis, (tarih kaydedilmemiş).
9 Ahmet Kabaklı, "Şu Karşıki Dağda", Tercüman, 2 Ocak 1972. Merhum Ahmet Kabaklı, verdirilmeyen Itrî Konseri ve uzantısı olan diğer olaylar için gazetedeki köşe yazılarında en çok bu konuyu işleyen münevver yazarımız olmak hüviyetini haizdir. Olması gereken sertlikte ve oldukça etkileyici bir dille kaleme aldığı makalelerinden muzdarip olan milletin öz musikisinin karşıtı ama aynı millet mensubu kişilerin mahkemeye müracaatlarıyla sonradan tekzip metni de yayımlamak zorunda kalmıştır.
10 Tasvir, 3 Şubat 1972.
11 Mektubun tam metin taraması için Mehmet Güntekin'e müteşekkirim.
12 Age.
Türk Edebiyatı Dergisi