Avrupa'da din eğitimi olmayan ülke

Avrupa'da din eğitimi uygulaması olmayan tek bir ülke var. Avrupa'da din eğitimi hangi ülkede nasıl yapılıyor. Hangi ülke din eğitimi yaptırmıyor?

Avrupa'da din eğitimi olmayan ülke
Avrupa'da din eğitimi olmayan ülke
GİRİŞ 11.03.2008 12:30 GÜNCELLEME 11.03.2008 12:30
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Murat Hakan Yıldırım'ın makalesi 


Politik yaklaşımı ne olursa olsun günümüz dünyasında ulusların maneviyata karşı giderek artan bir ilgisi dikkati çekiyor. İnsani ve moral değerlerin maddi değerler tarafından tehdit edilmesi, acil olarak insanın ruhuna yönelik değerlere yönelmesi ve sahip çıkması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla bütün dünyada manevi, ahlaki ve dini eğitime ilginin de giderek arttığını görüyoruz. Bu ilgi bazen çok dar anlamda öğrencilere sadece kendi ülkelerinin geleneksel değerlerinin -belki de dogmatik olarak- verilmesi şeklinde ortaya çıkarken, bazı ülkelerde de dini eğitim birçok dini geleneğin manevi ve dini değerlerini öğrencilere aktarmak şeklinde yeni bir formda verilebilmektedir.


Bu sayede genç insanların beşeri gelişmeleri derinleşmekte ve manevi yönleri de zenginleşmektedir. Bu olguyu Alman Başbakan ve Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Angela Merkel, 2005 yılının yazında verdiği bir demecinde son derece kesin hatlarla vurguladı. Demokrasinin Hıristiyan inancının kökleri olmadan düşünülemeyeceğini savunan Merkel, şunları da ekledi : '…Bazı çevreler istese de, CDU kısaltmasında 'Hıristiyan' anlamına gelen kelimenin ilk harfi olan 'C'yi asla kaldırmayacağız. Okullarda Hıristiyan değerlerini öğreten din eğitimi yaygınlaşmalı' (Radikal Gazetesi, 12 Haziran 2005).


Avrupa’nın önde gelen ülkelerindeki din eğitimi nasıl yapılıyor? Konunun öneminin vurgulaması bakımından genel bir panorama sunmak gerekli olacaktır. Zira din eğitiminin nasıl uygulanacağı ülkemizde yumuşak bir karın haline geldi. Kimi kesimlerde adli bir tartışma konusu olurken, anayasa değişikliklerinin gündeminde de rejim tartışmalarının üzerine bina edildiği bir konu olmaktan da kurtulamıyor. Artık bu tartışmaların bir tarafa bırakılıp, AB sürecinde son sürat çaba sarf eden ülkemizin eğitim politikalarını belirleyenlerin konuya nasıl bakmaları gerektiği, üstelik de tartışmaya taraf olan bütün kesimleri tatmin edecek şekilde kesinlik kazanmalıdır.


 


Avrupa ülkelerinin çoğunda okullarda devlet tarafından finanse edilen ve ciddi politikalarla desteklenen dini eğitim verilmektedir. Bu eğitim de çok farklı şekillerde yapılmaktadır. Örneğin, Norveç’te müfredatta yapılan son değişiklikle hümanizm de dâhil olmak üzere tüm dünya dinleri hakkında bilgi verilmekte iken, Yunanistan’da Ortodoksluk eğitimi, İtalya ve İspanya’da da hemen hemen sadece Katoliklik eğitimi verilmektedir. Bununla birlikte, bütün Avrupa’da dini eğitim yoluyla Avrupalı manevi geleneğinin yeniden canlandırılmasına yönelik çok yoğun çalışmalar dikkati çekmektedir.


 


            Danimarka’da Hıristiyanlık eğitimi, bir düşünce tarihi şeklinde yapılandırılmış olup, genel insanî sorunları ele alır. Bu sorunlar, hem Hıristiyanlık’ da hem de diğer dinlerde ve düşünce sistemlerinde sorulan ve tartışılan konulardır. Bu eğitim tarzında herhangi bir Hıristiyanlaştırma amacını hedeflemek yerine yalnızca aydınlatıcı bilgi vermek istenmektedir. Böylelikle çocukların, bugün tanıdığımız ve modern toplumlar olarak nitelenen birçok toplumun tarihsel ve kültürel geçmişini anlamasını sağlamaktadır. Ebeveynler, eğer din eğitiminin kendileri tarafından verileceğini belirtirlerse, çocuklarının Hıristiyanlığa dayalı din eğitiminden muaf tutulmaları da mümkün olabilmektedir(The Bulletin  Ministry of Refugee, Immigration and Integration Affairs(Danimarka İltica, Göçmenlik ve Bütünleştirme İşleri   Bakanlığı Bülteni, Haziran 2006).


  


            İngiltere’deki dini eğitim ise diğer Avrupa ülkelerine örnek teşkil edecek kadar yaygın ve çok kültürlü olarak verilmektedir. Bu ülkede, 1944’den beri dinleri ne olursa olsun, hatta hiçbir dine mensup olmasalar bile bütün öğrencilerin dini eğitim almaları zorunludur(?!). Dini eğitim dünya dinlerinin tamamını kapsamakta ve yerel dini cemaatlerle müfredatta o dinin sırası geldiğinde işbirliği yapılmaktadır. Daha fazla Hıristiyanlık üzerinde durulsa da öğrenciler büyük dünya dinlerinin genel inanç sistemleri ile ibadetleri hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar. Müfredatta yer alan dinler arasında Hıristiyanlık, Hinduizm, Yahudilik, İslam ve Budizm yer almaktadır. Dini eğitim kanuni olarak zorunlu olmasına rağmen müfredatın içeriği sadece bu derse mahsus olmak üzere dersin öğretmeni ve veliler tarafından belirlenmektedir.


           


            İngiltere’de karma eğitim olmasına rağmen din eğitiminde kız ve erkek öğrenciler ayrılabiliyor. Çoğu okulda her dine ait bir sınıf bulunabildiği gibi yine o sınıfta o dinin sembol ve dokümanları da bulunmakta.   Farklı inançtan olanların aynı sınıfta gördükleri din derslerinde fikirler açıkça ortaya konabiliniyor. Öğrencilerin kendi dinlerinin özelliklerine göre giyinebildikleri İngiltere’de başta Londra’daki Dulwich College gibi önde gelen devlet okullarında papaz ya da görevli bir öğretmenin yönetiminde toplu dua zorunlu olduğu gibi hemen her dinin kutsal kitabından örnek metinler okunuyor. Ayrıca ekleyelim, Müslüman öğrenciler Cuma günü aralarından seçtikleri bir başkanın önderliğinde Cuma namazlarını kılabiliyorlar.


 


Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde din bilgisi derslerinde öğrencilere Protestan veya Katolik geleneği arasında seçenek sunulmaktadır. Özellikle daha ilk eğitim sıralarında başlayan Almanya’daki din eğitimi, özel ve resmi bütün okullarda ilköğretimin dördüncü sınıfından itibaren sınıf geçmede de belirleyici bir nitelikte zorunlu hale getirilmiştir. Özellikle hükümet, velileri kilise ağırlıklı okullara yönlendirmektedir. Protestan inancının ağır bastığı din eğitiminde, Hıristiyan olmayan ya da dini eğitimi almak istemeyenlere de temel ahlaki prensiplerin ve felsefe tarihinin özetlendiği ethic adı altında bir derse girmeleri zorunlu kılınmış. Hatta bu zorunluluk Üniversiteyi de kapsıyor. Diğer taraftan Almanya’daki dini cemaatlerin aralarında tayin edecekleri ortak bir temsilci aracılığıyla, ilgili eğitim kuruluşunun gözetiminde isteyenlere o inancın eğitiminin verilmesine de sıcak bakılmaktadır. Farklı dinlere ait derslerde her türlü dini simge ve sembole de izin verilmektedir. Bunların başında haç ve başörtüsü de geliyor(?!). Bazı eyaletlerde ilk ve orta öğretim okullarında yüzme dersleri zorunlu olduğundan başörtülü Müslüman kız öğrenciler açısından bir takım problemler yaşanmasına rağmen, bu konu da bir şekilde aşılmış. Bu durumdaki öğrencilerin yüzme dersleri seçmeli hale getirilmiş.


 


Özellikle Müslüman öğrencilerin din eğitimi için Alman hükümeti, Almanca bilen İslam dini eğitimcilerine ihtiyaç duyuyor. Çünkü İslam dini eğitimini verecek öğretmenlerin olmadığı okullarda bu dersler Alman öğretmenler tarafından veriliyor ve bu da beraberinde bazı sıkıntıları getiriyor. Mezheplere göre eğitim uygulamasına sıcak bakıldığı için bu şekildeki dersler de ayrı sınıflarda gerçekleştiriliyor. Din dersine her öğretmen giremiyor. Kilisenin vereceği missio (icazet) ile vaftiz belgeleri gerekli. Müfredatı da Kilise onaylıyor(?!). Kilise’nin eğitim verdiği okullardaki Hıristiyan öğrencilerin derslerine papazlar, kendi kıyafetleriyle girebiliyor. Hıristiyan inancının verildiği derslerde, sınıfta bulunan haça dönülerek yapılan dua ile ders başlıyor.


 


Din eğitiminin bir hak olduğu konusunda yaşanan politik ve hukuksal süreç açısından İspanya örneği ise hayli dikkat çekici. İspanya’da 2004 yılında parlamentodan geçen bir kanuna göre dini eğitim ilk, orta ve lise müfredatlarında diğer dersler gibi zorunlu hale getirildi.  Okul yöneticileri ve veliler karşılıklı olarak görüş alış verişinde bulunduktan sonra derslerin ya yerel bir dini kurumdan sağlanacak bir din adamı ya da eğitim fakültelerinin dini çalışmalar bölümlerinden mezun din adamı olmayan bir öğretmen tarafından verilmesi için mevcut eğitim sisteminin sunduğu iki seçenek üzerinde tercih yapabileceklerdir. Zaten 1978 anayasasında devlet ile dini cemaatler arasındaki ilişki yeniden düzenlenmiş ve devletin tarafsız olması ilkesini, buna dayalı olarak da inanç açısından bütün İspanyol vatandaşlarını eşit olarak kabul etmiştir. Din ve devlet ayırımının keskinleştiği bu ülkede dini eğitim hakkı da eşit olarak bütün dini cemaatlere verilmiştir. Ayrıca azınlık durumundaki Katolik Kilisesi, Protestanlar, Yahudiler ve Müslümanların oluşturduğu gruplar, devlet ile yaptıkları anlaşmaları neticesinde daha fazla imtiyazlı hale gelmiş bulunmaktadırlar. Mesela, Katolik Kilisesi bağımsız bir yapıya sahip olmasına rağmen her yıl dini eğitim için devletten oldukça yüksek miktarlarda parasal destek almaktadır. İspanya Anayasanın 16. maddesiyle ilk defa Katoliklerin dışında kalan diğer dini azınlıkların hakları devlet güvencesi altına alınmış, böylece yerel yönetimlere bölgelerindeki dini özgürlükler ve eğitim imkânları tanınmıştır. Ancak devlet sadece kilisenin kontrol altında kalan okulları sübvanse etmeye devam etmektedir. Buna karşın AB’ye katılmasının ardından devletin bütün desteğine, kilise ve dini kurumların faaliyetlerine rağmen ekonomik refah seviyesinin artmasıyla birlikte günümüz İspanyollarının hayatlarında kilisenin rolü giderek azalmakta hatta İspanyolların kendileriyle ilgili dini kimlikleri bile büyük bir değişime uğramaktadır. Bu nedenle Opus Dei gibi dini kurumların[1] Opus Dei, Latince Tanrının işi anlamına gelen ve 2 Ekim 1928 de Madrid ’te sıradan bir papaz olan  Jose Maria Escriva de Balaguery Albas tarafından kurulan, Hristiyan bir örgüt. Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 78 yıllık bir örgüttür. Katolikliğe sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı ile kurulan ama günümüzde Vatikan’da en etkili olan Laik kurumdur. Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri Katolik meslek sahiplerinden oluşmakta fakat her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadır. Onlara göre Papa'nın kimliği, Kilise'nin de, Papalık Makamı’nın da üstündedir. Papa, Tanrı-Krallığı’nın kutsal önderidir. Böylesine yüce bir mertebeye erişebilen kişi de elbette Olağanüstü bir kişidir. Bu nedenle Opus Dei, böylesine olağanüstü bir kişi tarafından temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür. Bkz. Noam Friedlander, Opus Dei Nedir?, Neden Kitap Yayınevi, 2006.


 


 murathakan.yildirim@gmail.com

YORUMLAR 1
  • seyit ali haksever 17 yıl önce Şikayet Et
    kaygı verici. tüm dünya yani hırıstiyan alemi bütün çocuklarını gençlerini dine yöneltinken bize neler oluyor anlamak mümkün değil bizim toplumumuzun bir kesmi batı akımına kapılarak onların emrine girmiş onların istediği doğrultuda hizmet veriyor. oysa maneviyattan ayrılan toplumlar batmanın eşiğine geliyor. demekki açıkca anlaşılacağı üzere dinin üzerinden politika yapanlar siyasiler değil. demekki devletin içinde ateist ve satılmış bir toluluk var asıl bu çok manidar. herkesin aklını başına alması gerekir...
    Cevapla
DİĞER HABERLER
"Bedava traktör" yalanından sonra "bedava traktör" şovu!
Erdoğan 'felaket' demişti! Tehlike artık kapımızda! Alarm seviyesine çıktı