Asrın ulemasının dilinden Bediüzzaman
03.05.2011
10:37
7
/ 23
Ömer Nasuhi Bilmen Hoca:
Vehbi Vakkasoğlu anlatıyor:
Cahil cesareti içinde, bu soruyu Ömer Nasuhi Bilmen Hocamıza bir ilm-i kelâm dersinde sorduk. Hepimiz adına soruyu seslendiren arkadaşımıza, o tatlı tebessümüyle bir süre baktı mübarek hocamız
Sonra da, şefkatini hissettiren bir üslûpla dedi ki:
Şimdi ders saatimiz. Mühim bir mevzu üzerindeyiz. Bu husus, sınıftaki herkesi de alâkadar etmeyebilir. Son dersten sonra gelirsen, sualinin cevabını alırsın.
Bizler 18 yaşın verdiği kabına sığmaz heyecanla onu takip ediyorduk. Nasuhi Efendi, dönüp arkasındaki kalabalık öğrenci grubunu gördükçe tebessüm edip yürüyordu.
Arkadaşımız peşinde, biz de onun peşinde yokuşu indik. Hocamız Fatihe gidecek olan troleybüse bindi. Biz de bindik.
Oturduğu koltuğun etrafında bir yığın talebesini görünce arkadaşımıza eliyle işaret etti. O da eğilip kulağını hocamıza yaklaştırdı. Ancak onunla beraber birçok kafa da hocamızın üzerine eğildi. Mübarek adam baktı, tebessüm etti ve herhalde merakımızı hoş gördü ki, uzun sorumuza şu kısa cevabı verdi:
Evladım, biz müellifiz. Bir mevzuu araştırır, o husustaki bilgileri toplar, bir nizam içinde düzenler, yazarız. Fakat Bediüzzaman böyle değildir. O, ilhama mazhardır. Onun kulağına yukarıdan fısıldayan var. Biz ise, kendi emeğimizin mahsulünü, derleyip toplayıp yazıyoruz. Bu sebeple, bizimki böyle olur, onun ki de öyle olur.
Daha sonra öğrendik ki, hocamız, Bediüzzamanın eserleri aleyhindeki bir rapora imza atmamak için Diyanet İşleri Başkanlığından istifa etmiş.