Kutsal topraklarda 15 sıcak gün
5 EKİM 2014, MEKKE
Hacı olduk…
Arafat vakfemizi yaptık, HACI olduk Allah’ın izniyle! Arafat’ta edilen tövbe icin "Acaba kabul oldu mu" diye akıldan geçirmenin bile günah olduğunu öğrendim.
Müzdelife’den Mina’ya insan seli halinde akarken kaybolmadım, ekipten koptum. Araya Ankara/Çubuk kafilesi girdi. Teyzelerimi ite kaka kalabalığı yarsaydım yetişirdim ama kıyamadım.
Rabbim gruptan kopmamı murad etmiş olmalı. Yol boyu yaşadıklarımın başka bir izahını bulamadım. Neler olduğunu yazmayacağım ama güzel şeyler.
Hacılarımız çok yaşlı çok! Gençlerin bile zorlandığı o yolu yürümek için nasıl canlarını dişlerine taktıklarına şahidim. Enerjilerinin büyük kısmını kafileden kopmamak için harcadıklarına da! "Allah’ım daha var mı" der gibi bakışları gözümün önünden gitmiyor!
Hacc’ın her adımında nice hikmetler var. Müzdelife’den Cemerat’a (Şeytan taşlama yeri) yorgunluktan, uykusuzluktan ayaklarımı sürüyerek yürürken, Irak’ta, Suriye’de aç sefil, ölüm korkusu ile yollara düsenleri düsündüm. Çektikleri acıları şimdi daha iyi anlıyorum.
"Dirsek Atma / Adam İtme" olimpiyat sporu olsa Hint-Paki-Bengal takımı madalya bırakmaz. Çoğu otoritenin görüşünün aksine bence Afrika takımı dereceye giremez. Türkiye bu branşta takım çıkaramaz.
Safa-Merve arasinda hacıların el salladıklarını gördüm. Kabe’yi selamlıyorlar sandım meğer canlı yayın kamerasına el sallıyorlarmış. Hayır, ben el sallamadım.
Bazı hacıların yengeç yürüyüşü dikkatimi çekti. "Acaba böyle yürümek sünnet mi" diye düşünürken gerçeği öğrendim. Pişik problemi olanların yürüme stili imiş.
Mekke’ye veda vakti yaklaşıyor! Ayrılık hüznü ince bir sancı gibi yoklamaya başladı!
7 EKİM, MEKKE
Hacerül Esved’e nasıl dokundum?
Son tavaflarımızı yapıyoruz. Lakin içimde bir ukde var. Hacerül Esved’e dokunamadım. Birkaç çekingen girişimim oldu ama sonuç alamadım.
Hz. Peygamber’in ellerinin ve dudaklarının değdiği Haceru’l-Esved’e dokunamadan mı dönecektim. Derdimi sohbet sırasında ağzımdan kaçırdım. Bunu duyan Zeynel Hacı, kolumdan tuttuğu gibi beni Kabe’ye götürdü.
Vaktinin neredeyse tamamını Kabe’de geçiren Zeynel Hacı, “Sıfır noktasına inme, kalabalıktan sıyrılma, Hacerül Esved’e dokunma” gibi zorlu meselelere, geliştirdiği tekniklerle etkili çözümler bulmuş bir kardeşimizdir.
İşte şimdi o teknik ve taktikleri benim için kullanacağız. Bayramın ikinci günü, tavafın en kalabalık olduğu anlar… Zeynel Hacı önde, elim omuzlarında… Kıvrak vücut çalımları ile sıfır noktasına indik, Hacerül Esved’in önünde çalkalanan insan duvarına tosladık!
En çok Afrikalı hacılar karşısında zorlandık. Güçlü fizikleri ile kurdukları seddi aşmak Zeynel Hacı için bile imkansızdı. “Savunma çok güçlü, çekiliyoruz” komutu ile geri dönüp tekrar tekrar denedik. Kontratak yaptık, ters yönden geldik ama olmadı!
Zeynel Hacı surda gedik açmak için bütün hünerini ortaya koydu. Başını birbirine yapışmış gövdelerin arasına soktu, ayaklarını manivela gibi kullanarak barajı araladı! Fakat ben o aralıktan geçemedim bir türlü!
“Hacım, nasip değilmiş demek ki, zorlamayalım” desem de vazgeçmedi! Son kozunu devreye soktu. “Havadan indirme yapacağız” demesi ile beni Kabe’nin duvar dibindeki yükseltinin üzerine çıkartması bir oldu. Milim milim ilerleyerek hedefe yaklaştım. “Hacerül Esved’in muhafazasına sıkı tutun, onu asla bırakma, kendini bırak” talimatını alır almaz kalabalığın üzerine süzüldüm!
İki elim Hacürel Esved’in muhafazasına kenetlenmiş halde! Ayaklarım yerden kesik, bedenim bayrak gibi dalgalanmakta! ”Allahım yine mi olmayacak” derken oluverdi! Ters bir dalga beni bir anda hedefe kilitledi! Kalabalık açıldı, ayaklarım yere değdi, elim Hacerül Esved’e! Çok Şükür! İçimde ukde kalmadı!
10 EKİM, MEDİNE
Mekke’ye veda ve Medine…
Mekke’ye veda ettik. Değişik bir hüzün! Daha önce yaşadığım hüzünlerin hiçbirine benzemiyor!
Medine; İslam nurunun cihana yayildigi mübarek belde! Efendimiz'in’in (SAV) iman ve ahlak temelleri üzerine yükselttiği eşsiz medeniyetin ebedi başkenti! Medine’de olmak, kasırgadan sonra sütliman denizde süzülen yelkenli gemide yolculuk etmek gibi! Sert tabiatlı Mekke'den sonra alabildigine yumusak, sessiz ve sakin!
Hz. Peygamber’in yaşadığı, gezdiği, oturup kalktığı, bazen sevindiği bazen üzüldüğü, savaştığı, barıştığı, yediği, içtiği mekanlarda olmak..Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmek, Cennet Bahçesi’nde namaz kılmak…Hangi birini yazayım, nasıl anlatayım bilemedim! En iyisi “Anlatılmaz Yaşanır” deyip bırakmak!
Hz. Peygamber’in (SAV) Uhud Savaşı’nda yaralandıktan sonra sığındığı mağarayı anlatabilirim belki, kalemim döndüğünce! Mağara dediğim yer, şimdi mahalle arasında kalmış, büyükçe bir kayanın oyuğu. Efendimiz’in (SAV) yüzünden yaralandığında kendisini koruyan arkadaşları tarafından buraya getirilmiş ve bir süre dinlenmiş. Mübarek başını yasladığı yere dokunmak tarifsiz bir duyguydu!
Medine’de aklımda kalanlardan biri de hurma bahçeleri. Balıkesir / Gönenli hurmacı Recai Yenimahalle’den söz edeceğim. 5 yıl önce berber dükkanı açmak için gelmiş. Açmış da ama sonra hurma işine girmiş. Şimdi Medine’nin önde gelen hurmacılarından biri. İlk kez hurma ağacı gördüm. Hurma çeşitlerini yerinde tanıdım. Türkiye’de Kudüs hurması diye satılan hurmanın aslında genetiği ile oynanmış İsrail hurması olduğunu öğrendim.
11 EKİM, MEDİNE SEMALARI
Neden geldik, ne öğrendik?
Dönüş yolundayız. Medine’den havalanan uçağımız Arabistan çölünü geçerken düşündüm: Biz buraya niye geldik? Ne yaşadık? Geriye ne kaldı?
Cenab-ı Allah’ın şöyle buyurduğunu hissettim:
“Ey kulum! ‘Lailahe İllallah / Allah’tan başka ilah yoktur’ de! Ne dediğini bil! Ağzından çıkanı kulağın duysun, kalbin tasdik etsin. İlahlığımı bölüp parçalama! Gökyüzüne hapsetme! Bana ortak koşma, şirke bulaşma! Ayetlerime “1400 sene öncesinin çöl kanunları” diyenleri dinleme! Ben sadece ölümden sonrasının değil, yeryüzünün, kainatın, hayatın ve herşeyin ilahıyım!
Mekke’ye gel; Peygamberlerimin şirke karşı TEVHİD mücadelesi verdikleri mekanları gör! İbrahim’in ve İsmail’in teslimiyetini, Hacer’in sadakatini, Muhammed’in imanını hisset! O’nların akitlerini yenile! Yaşadıklarını tekrarla! Zaman ve mekan şuuru kazan. Yüzünü Kabe’ye çevir, kalbini BEN’den başka herşeyden çevir. TEVHİD’i aklının ve kalbinin zerrelerine işle!
Dünyanın dört bir yanından gelen kardeşlerinle tanış, kaynaş. Ümmet olmak ne demekmiş gör! Burası başka yerde bulamayacağın bir okul. Yurduna döndüğünde öğrendiklerini unutma!
Sen bunları yap, gerisini bana bırak! Günahı da sevabı da yaratan benim! Tövbeleri kabul eden benim! Ama Hacı oldum diye de kendini salma! Ebedi kurtuluşa erdim sanma! Korku ile umut arasında yaşamaya devam et! Hacı oldun Hacı kal!”
Ben Hacc’ı böyle anladım. Doğrusunu Allah bilir!
Kameramanımız Mustafa Kara’ya, editörümüz ve kıdemli hacımız Ayşegül Bütünbaş’a, Zeynel Hacı’ya, Ülke TV’den Ayhan Yağızer’e ve diğer basın kuruluşlarından arkadaşlara şükran borçluyum, kutsal yolculuktaki kusursuz yol arkadaşlığı için! Ve tabii Diyanet camiasına, hassaten basın bürosundaki kardeşlerime!
Daha anlatacak çok şey var! Devamı seneye inşallah!