Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının 35. yıldönümü
Bedbaht
Kayseri’deydik, Büyük Doğu teşkilatında… Bir adam getirdiler, “şununla iki kelime konuş!” dediler bana…
Adam geldi. Elinde sigara, Ramazan günü, anladım ne tip olduğunu…
Hitap ettim:
“- Sigaranı at da öyle gel karşıma!”
O da aynı şekilde cevap verdi:
“- Allah’ın bildiğini kuldan niye saklıyayım?”
Bu umumî formül…
Devam ettim:
“- Allah senin tenasül aletin olduğunu da biliyor. Niye saklıyorsun?”
Bozuldu, kala kaldı, hiçbir şeye aklı eremedi.
“- Senin bu susman mağlûp olman değildir. Şimdi seni mağlûp edeyim dedim; Allah’ın bilmediği bir şey olabilir mi?..
O her şeyi biliyor. Yalnız senin, Allah’ın bildiğini, yalnız ondan af dileyerek ona tahsis etmen ve onun bildiği şeyi ortaya açıkça, hayâsızca dökmemeni gerektiren bir fakülteye malik olman lâzım. Sen bundan da mahrum bir bedbahtsın!..”