Kubbelerin üstünde İstanbul’un büyüleyici görüntüleri...
Fotoğraf Sanatçısı Cemil Şahin; kar yağışının etkisini gösterdiği büyüleyici manzarasıyla İstanbul'u cami kubbelerinin üzerinden fotoğrafladı, o anları ise Haber7 için kaleme aldı.
![Kubbelerin üstünde İstanbul’un büyüleyici görüntüleri...](https://i20.haber7.net/resize/1280x720//haber/haber7/photos/2025/07/kubbelerin_ustunde_istanbulun_buyuleyici_goruntuleri_1739342808_5097.jpg)
"İstanbul’un beyaz gelinliği, kubbelerin üzerini örtüp tarihi dokuyla birleşince insanı büyüleyen efsane görüntüler ortaya çıkıyor. Yüzyıllardır medeniyetlere ev sahipliği yapan bu kadim şehrin tarihi yapıları, her kış geldiğinde beyaz örtü altında adeta yeniden hayat buluyor.
Sultan Ahmet Camii, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi, Süleymaniye Camii, Fatih Camii, Yavuz Selim Camii, Yeni Camii ve daha bir çok tarihi eser, karın zarif dokunuşuyla silüetlerini eşsiz hatlara dönüştürüp geçmişin izlerini bizlere sunuyor.
Her kubbe; ardında saklı kalan kadim şehrin hikayelerini, öykülerini, medeniyetlerin izlerini ve mimarinin buluştuğu en nadide tabloyu bizlere sunmaktadır.
Her kubbe; zarif estetik yapısıyla İstanbul’un ruhunu, zarafetini, asaletini ve İstanbul’un binlerce yıllık kültür birikimini bize gösterir.
Yağan her kar tanesi, bu eşsiz kadim şehrin kültürel mirasına yeni bir anlam katarak bizleri adeta farklı bir yolculuğa çıkarır.
İstanbul’un karla buluşan kubbeleri ve sokakları, doğa ve sanatın kusursuz uyumunun en güzel sembolü olarak biz izleyicilerin kalplerinde yer eder.
Bu eşsiz anlar, tarihin ve doğanın insan emeğiyle inşaa edilmiş mimari ile buluştuğu, çok müstesna, nadide bir tabloyu ortaya çıkarır. Her bir kubbe zamanın zirve yapılarını farklı boyutlarda büyülü bir manzara sunar.
Allah'ın kusursuz sanatının karşısında adeta kilitli kalırız. İstanbul’un kubbeleri karla büyüleyici bir manzaraya dönüştüğünde göz bebeğimiz bu kadim şehri adeta kış masalına çevirir. Kubbeler, sokaklar ve martılar, beyaz örtü ile birleşince zarif hatlarıyla eşsiz bir görsel şölen ortaya çıkar. İstanbul’un kubbelerinin üzerinde süzülen kar tanelerinin yarattığı eşsiz görüntü, kadim şehirde farklı bir perspektif ortaya çıkarır. Gerçekte her bir kar tanesi şehrin tarihini ve mistik atmosferini bize yansıtır.
Ben de öyle bir atmosfer altında karla kaplı kubbeleri çekmek için yollara düştüm.
Mevlana’nın dediği gibi: “Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu”
İşte bu söz bana öyle hissi manaları telkin eder ki, soğuk ve kış bize vız gelir.
Sırt çantamı ve tripotumu alıp, yoğun kar altında ağır adımlarla önce Yavuz Selim Camii'ne gitmek istedim. Hava öyle soğuk ki, adeta nefesim kesiliyor. Camiye vardım. Kar diz boyu. Yürümek çok güç. Ama o fotoğraf sevgisi bizi dağa bile çıkarıyor. “Yeter ki iste” diyor. Evet, istemeden hayatta bir şey olmaz.
Güvenlik görevlisi arkadaş çayı koymuş. “Ooo, üstadım! Hoş geldiniz, safalar getirdiniz” diye sıcacık bir tebessümle bizi karşılayarak, o çetin soğukta içimizi ısıtıyor.
Kulübede ağır ağır çayımızı yudumlarken arkadaşlarım “Ya üstat! İnsan hiç mi erinmez? Hava fena, 5 metre önünü göremiyorsun. Şimdi bu soğukta o merdivenleri nasıl çıkacaksın?” dedi.
Bizim içimizdeki o aşk var ya. Anlatılmaz yaşanır.
Allah hiçbir emeği zayii etmez. Hiç kuşkusuz biz Ayeti Kerime'ye boyun eğmişiz ve duasız, besmelesiz hareket etmeyiz.
Çayımızı içtikten sonra “Hadi bismillah” diyerek buz gibi havada 132 basamak merdiveni ağır ağır çıkmaya başladım. Minarenin içerisi dışarıdan daha soğuk. Ortalama 15 dakika sonra şerefeye ulaştım. Ama minarenin şerefesine kar dolmuş. Kapı açılmıyor.
Demiş ya Mevlana: “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!”
Evet, ben de öyle yaptım. Şerefe ile kubbe arası 25 metre. Ama nafile. Kubbe görünmüyor kar yağışından.
Tripot ile şerefe kapısını araladım ve biriken karı oradaki bir tahta ile kürek gibi temizledim.
Makinayı tripota bağladım. Ellerim üşümeye başladı. 10 dakika, 20 dakika, 30 dakika geçti. Ama kar durmuyor.
O esnada telefonum çalıyor. Arayan güvenlik görevlisi arkadaş. “Üstat iyi misin? Üşümüşsündür, gel hasta olacaksın.” dedi. Kimin umurunda? Çünkü orada fotoğraf çekmeliyim.
Allah nasip etti, yarım saat sonra hava bir anlığına açıldı. Ben hemen hızla şerefeye girip, 10 dakika çekim yapabildim. Tarihi kubbeyi örten beyaz örtü adeta sizi kendinizden alıyor.
Tabii o feyzle aşağıya indim. Arkadaşlar soğuk derdinde, ben o an fotoğraf derdindeyim.
Aşağıya inince Rab’bim’e şükrettim. Bana verdiği bu güzellik için çok mutluydum. Üşümeyi düşünmeden içim ısınmıştı.
Kar her zaman olmuyor İstanbul'da. Allah’ın lütfu ki o mistik havasıyla beyaz büyülü şehir bizi büyülüyor.
Sıra fethin ilk selatin camisi Fatih Camii idi. Dizlerime gelen kara aldırmadan zor da olsa Fatih Camii'ne ulaştım. Tabii oradaki arkadaşlar da “Yahu bırak bu soğukta çıkma etme donacaksın” dediler. Dedim ya içimizi ısıtan fotoğraf dur der mi? Hazırlandım başladım minareye çıkmaya. 168 basamak çıkarak şerefeye ulaştım.
Rüzgarın sesi içeride öyle bir uğultu yapıyor ki, insan bir tuhaf oluyor.
Son şerefeye 20 dakika civarında ulaştım.
Rüzgar sanki beni oradan alıp götürecek kadar çok sert.
Orada 15 dakika bekledim ve hava bir an açınca şehir gelinlik gibi adeta beyaza bürünmüş. “Off” diyorsunuz. Başladım çekim yapmaya ve biraz sonra tekrar yoğun kar yağışı başladı.
Dedim “Cemil yeter!” İndim aşağıya. Dinlendikten ve sohbetin ardından yola revan oldum.
Süleymaniye Camii'ne de gitmeliydim. O kar fotoğrafları kaçmaz.
Camiye ulaştım. Dinlendikten sonra “242 basamak çıkacak var mı benimle” dedim. Hiç birinden ses yok. Üşeniyorlar tabii. Aklıma kardeşim Dr. İbrahim Akkurt geldi. Aradım bana eşlik etmek için geldi. Beraber 242 basamaklı minareye doğru çıkmaya başladık. Süleymaniye Camii İstanbul'un en büyük minarelerine sahip.
Tabii İbrahim Hocamız tarihçi olunca muhabbetin keyfine diyecek yok. En tepeye çıktık, ama şerefeden dışarı bakamıyorsun. Çok sert rüzgar var orada.
5-6 dakika sonra hava açınca hemen çekime başladım. Ama hava o kadar soğuk ki, ayaklarımı hissetmiyorum. Artık basamaz oldum. İşte beyaz büyü tarihi kubbeyi örtmüş, seyrine doyum olmuyor.
Sırada Sultanahmet Camii var. Ama akşam vakti yaklaşıyor. Vardık Sultanahmet'e. İbrahim Akkurt ve Müezzin İbrahim Hocam ile önce caminin 2 şerefeli minaresine çıktık. Üçümüz neredeyse donacağız. Ama o muhteşem fotoğraflar için trilyon versen tekrarı yok.
Dedim “Arkadaşlar ben 3 şerefeli orta minareye çıkmalıyım.” Çünkü en iyi manzara oradaydı. Ayasofya Camii ve arkada boğazı gören en müstesna yer burasıdır. Bir defa insanı alıp başka bir duyguya götürür. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şehir zaten yok.
İnşallah Fatih'in bize emaneti olan bu şehre sımsıkı sarılır, sahip çıkarız. Her tarafı adeta tarih fışkıran bir şehir. İşte o nedenle kar görüntüsü gerçekten olağanüstü güzellikte. Nasıl fotoğrafını çekmezsin? O soğukta donuyorum ama kaçırılmayacak bir anı durdurmuş oluyorum. Çünkü bu anın tekrarı yok
İbrahim Akkurt ve Müezzin İbrahim Hocam “Üstadım bizden bu kadar” dediler. Kendi kendime “Cemil topla gücünü, hadi bismillah.” dedim.
Ve diğer minareye çıktım. Ama gücüm artık kalmadı gibi. Birkaç foto çektim. Hele 8 mm ile bir selfie çektim ki hiç unutamam. Tripotu tutup kaldırarak çekim yaptım. İkinci seferi yapamadım. Gücüm kalmadı. O soğukta deklanşöre artık basamaz hale gelmiştim.
Toparlanıp aşağıya indikten sonra çay içmeye geçtik. 1 saat kendime gelemedim.
Siz siz olun yapabileceğinize inandığınız yoldan asla vazgeçmeyin. Çünkü bazı şeylerin hayatta tekrarı yok.
İçimiz ısındı. Tarihçi İbrahim Hocama dedim ki “Biz bugün kaç basamak merdiven inip çıktık bu soğukta?” Başladık tek tek saymaya. Sonuç bizi kendimizden aldı. 1452 basamak çıkıyor. Bir büyük basamak da Fatih Camii’nin minare kapısının önündeki taş olunca 1453 hedefine ulaştık. 3 defa saydık ve doğruluğunu tespit ettik.
Bu büyük bir tevafuk olsa gerek dedik. Biz Osmanlı torunuyuz. Ecdadımızın izinden gitmek bize ayrı bir gurur veriyor.
Siz yeter ki gönülden isteyin. Ne kış, ne kar, ne soğuk, ne rüzgar size engel olmaz.
Mimari fotoğrafçılıkta doğru perspektif kullanımı, yapının boyutunu ve mekânsal derinliğini ortaya koymak açısından önem teşkil eder. Kubbe fotoğraflarında da yapının ana hatları ve detayları öne çıkararak, minimalist bir fotoğraf öne çıkar. Karla bütünleşen kubbeler de işte bu perspektifi gözler önüne sergilemektedir. Özellikle tarihi yarımadanın kubbeleri ve minareleri beyaz örtüyle kaplandığında şehri dünyaya farklı bir güzellikte sergiliyor.
Kubbeler, minareler ve boğazın sularına yansıyan beyaz silüet, İstanbul’u her zaman olduğu gibi büyüleyici manzaralar sunmaktadır.
En derin sevgi, saygı ve hürmetle."
-
EMRE 2 saat önce Şikayet EtElinize sağlık ... HARİKA OLMUŞ...Beğen
-
SÜMEYYE 2 saat önce Şikayet EtMaşallah Sübhanallah , Rabbim bu minarelerden ezan seslerini dünyanın sonuna kadar daim eylesin inşallah.. Camilerimiz cemaatlerle dolsun taşsın, özellikle gençlerimizin gönülleri ruhları bu güzelliklerle bezensin İnşallah....Beğen Toplam 1 beğeni