Dünyanın ilk ücretsiz toplu taşımasına sahip: Lüksemburg gezi rehberi
Lüksemburg, içinden nehirler geçen Fransa, Almanya ve Belçika'nın ortasında yer alan küçücük fakat masallar diyarını benzeyen şirin bir Avrupa ülkesi.
Lüksemburg, kendisiyle aynı adı taşıyan Lüksemburg ülkesinin başkentidir. Fransa, Almanya ve Belçika'nın tam ortasında bulunan adeta bir masallar ülkesi. Başkentin ülkeyle aynı adı taşıması nedeniyle çok defa Lüksemburg'un bir ülke olduğu unutulmaktadır. Lüksemburg, yüzölçümü olarak küçük fakat oldukça gelişmiş bir ekonomiye ve Orta Çağ'dan kalma dünyanın en büyük dükalığına sahip.
Lüksemburg, 1 Mart tarihinden itibaren toplu taşımanın tamamen ücretsiz olduğu dünyanın ilk ülkesi olarak da tarihe geçti. Ücretsiz toplu taşıma uygulaması, ülkedeki tüm tren, tramvay ve otobüsleri kapsarken yalnızca Lüksemburg vatandaşlarının değil ülkeyi ziyarete gelen turistlerin de kullanımına sunuluyor.
Lüksemburg, doğal güzellikleri, Orta Çağ'dan kalma pek çok tarihi noktası ve her adımda ayrı bir dünyaya çıkan sokaklarıyla gezmeye doyamayacağınız masalsı bir seyahat fırsatı sunuyor. Lüksemburg'da gezilecek yerler ve Lüksemburg'da neler yenir merak ediyorsanız yazımız tam size göre.
İşte Lüksemburg gezi rehberi...
Büyük Dük Saray
Dünyada düklük sistemiyle yönetilen tek ülke olan Lüksemburg'un en ünlü yapılarından biri de meşhur Büyük Dük Sarayı'dır. Belediye binası olarak 1572 ile 1795 yılları arasında tasarlanarak inşa edilen bina, belediye sarayı olarak kullanılmıştır. Dük ve düşesin daimi konaklama mekanı olan yapı, tarih içerisinde savaşlar görmüş ve farklı amaçlar için de kullanılmış.
Bu gösterişli saray, devlet meselelerinin idare edilmesinin dışında Naziler tarafından eğlence mekanına dönüştürülmüştür. Günümüzde ise iki asker tarafından korunan sarayda davetler veriliyor ve yılın belli dönemlerinde rehber eşliğinde gezilebiliyor.
Adolphe Köprüsü
Lüksemburg'un bağımsızlığı simgeleyen Adolphe Köprüsü, Petrus Nehri üzerinde şehir merkeziyle tren garını birbirine bağlama görevi üstleniyor. Ulusal simge değeri taşıyan köprü, hem yaya hem de araç trafiğine açık olarak kullanılabiliyor. 1900 yılında yapımına başlanarak üç yılda tamamlanan köprü, adını inşa edildiği dönemde Lüksemburg'da hakim olan Büyük Dük Adolph'tan almıştır.
Kemerli bir yapıda iki katlı inşa edilen Adolphe Köprüsü'nden ister yaya ister bisikletinizle hiçbir ücret ödemeden geçerek muhteşem Lüksemburg manzarasını fotoğraflayabilirsiniz.
The Old Quarter
Lüksemburg'un en iyi korunmuş ve bozulmamış eski mahallesi The Old Quarter, eski surları ve renkli sokaklarıyla dikkat çekiyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan mahalle, Avrupa'nın önemli eski yerleşim yerlerinden biri olarak biliniyor.
Özellikle Orta Çağ olmak üzere geçmişte Avrupa'nın kalesi konumunda bulunan Lüksemburg'un en güçlü kalelerinden biri de Old Quarter'da bulunuyordu. Kalenin kalıntılarını ve surları görebileceğiniz bu eski şehirde zikzaklı sokaklardan kısa yürüyüşlerle geçerek büyük meydanlara ve saraylara çıkabilirsiniz. Kendinizi eski bir dönem filmi içerisinde düşlemek isterseniz Old Quarter'ın dik yokuşlarında keşifler yapmak tam size göre olabilir.
Bock Kayalıkları ( The Bock and the City Casemanet)
Lüksemburg'un ilgin yapılarından biri olan Bock Kayalıkları, Alzette Nehri üzerinde yükselen savunma duvarıdır. Yer altı geçitleri ve devasa kaya kanallarından meydana gelen Kayalıklar, gizemli galerilere ev sahipliği yapıyor. Surların içi insanların, malzemelerin, dükkanların ve hayvanların bile saklanabileceği 40 bin metrekarelik bir yeraltı şehri olarak da kullanılmıştır. Lüksemburg'u ziyaret eden turistlerin mutlaka uğradığı yerlerden biri olan Bock Kayalıkları'nı kalıntılar arasında yürüyerek keşfedebilirsiniz.
Vianden
Lüksemburg-Almanya sınırında yer alan Vianden, çok büyük bir kalenin eteklerine kurulmuş Orta Çağ kasabasıdır. Romanesk tarzda inşa edilmiş olan kale, mimarisiyle dikkat çekerken kaleye çıkan yollarda Orta Çağ'ın bozulmamış dokusu ve kasabanın eşsiz doğal manzaralarıyla gözlerinize ziyafet çekebilirsiniz.
Dünya edebiyatının büyük ismi Victor Hugo da bir zamanlar Vianden Kasabası'nda sürgünde kalmış ve ünlü yazarın evi müzeye çevrilmiştir.
Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi
Lüksemburg, tarihi yapılarının dışında kültürel zenginlikleriyle de göz kamaştırıyor. Ülkenin arkeolojik buluntularının, silahların, tarihi belge ve mobilyaların sergilendiği müzede modern sanatçıların eserlerine de yer verilmiştir. Ülke tarihini yakından gözlemleyebilmek için Orta Çağ ve Roma Dönemi'nden miras kalan eşyaların bulunduğu Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi'ni gezmenizi kesinlikle tavsiye ederiz.
LÜKSEMBURG'A NE ZAMAN GİDİLİR?
Sıcak ve ılıman iklime sahip olan Lüksemburg'da sonbahar ve kış aylarında sağanak yağışlar görülmektedir. Dolayısıyla güneşli yaz günleri ülkeyi ziyaret etmek için daha uygundur. Yaz aylarında Lüksemburg'un tarihi sokaklarını yürüyerek keşfedebilirsiniz.
LÜKSEMBURG'DA NE YENİR?
Çok kültürlü bir yapıya sahip olan Lüksemburg, karma bir mutfağa sahiptir. Belçika, Almanya ve Fransa mutfağının ağırlıklı olduğu Lüksemburg'da diğer Avrupa ülkelerinin yemekleriyle de sık sık karşılaşabilirsiniz.
Çorba çeşitliliğinin bol olduğu Lüksemburg'da Bouneschlupp, çorbaların en meşhur olanıdır. Alışkın olduğumuz çorbaların dışında sulu yemek görüntüsüne sahip bu çorbada minik minik doğranmış birkaç çeşit sebze bulunuyor.
Avrupa'nın geleneksel tatlarından olan Rosti, rendelenmiş patateslerin kızartılmasıyla elde edilen her damağa uygun bir yemektir. Rosti'yi yalnız tercih etmek yerine diğer yemeklerin yanında da yiyebilirsiniz.
Ara sıcaklara bakacak olursak Türk mutfağında benzeri bulunan Gromperekichelcher, rendelenen sebzelerin baharat ve unla harmanlanarak kızartılmasıyla yapılan doyurucu bir lezzettir.