UHİM: Eşcinsel lobilerinin hedefi 'aile'
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi dünyanın pek çok ülkesinde ve ülkemizde her yıl “Onur Yürüyüşü” adı altında gündeme gelen eşcinsellik konusunu ele aldı.
Dünyanın pek çok ülkesinde ve ülkemizde her yıl gerçekleştirilen “Onur Yürüyüşü” sebebi ile gündeme gelen eşcinsellik meselesini merkezimiz adına değerlendirmek istiyoruz. “Ezilenlerden olma” psikolojisinin arkasına sığınarak eşcinsellik adına sanattan psikolojiye, siyasetten gündelik yaşama kadar uzanan yelpazede gerçekleştirilen çalışmalar, varlığın doğasına, aileye, nesebin sıhhatine ve topluma yönelen bir şiddete dönüştürmüştür. Bizler özgürlük adına gerçekleşen eşcinsellik şiddetine ‘hayır’ diyoruz!
Gay lobisinin 1973 yılında Amerikan Psikiyatristler Birliği’ne gerçekleştirdiği baskı neticesinde eşcinsellik -tıbbi ve psikolojik gerekçeler veya bilimsel bulgular olmaksızın- tanı konulabilecek ve tedavi talep edilebilecek bir bozukluk olmaktan çıkarılmıştır. Siyasi bir baskı ile başlayan bu süreç, tüm dünyada ve ülkemizde bazı güç odaklarının tekelinde toplumsal yapıyı, aileyi ve nesebi tehdit edecek şekilde teşvik edilmektedir.
Bu durum dünyada ve ülkemizde eşcinsel lobilerinin güdümünde ve Avrupa Birliği fonlarıyla hareket eden gruplar tarafından “dolaptan çıkma”, “onur hikâyesi anlatma”, “onur yürüyüşü” vb. gibi eylemlerle teşhir ve teşvik edilmektedir. Toplumun, fıtratın korunmasına hizmet eden ve adeta refleks haline gelmiş değerlerini, bu tür teşhir faaliyetleri yoluyla duyarsızlaştırmayı hedef alan çalışmalar özgürlükten ziyade sapkınlık içermektedir.
Eşcinsellik, başta HIV virüsü, pedofili, fuhuş ve madde bağımlılığı gibi hem beden ve ruh sağlığını tehdit eden hem de toplumsal sağlığı tehlikeye atan bir durum iken kapitalizmin kendi sistemini sürdürmek için özgürlük adı altında tüm dünyaya dağıttığı bir virüs gibi işlemektedir. Kapitalizmin bir toplumda hâkimiyet kurmasını ve bireyleri yönetmesini engelleyen en önemli kurum ailedir. Aile bağlarının tüketimin bireysel olarak daha da üst eşiklere çekilmesine engel olması karşısında çaresiz kalan kapitalist sistem, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde çeşitli fonlar yoluyla aileyi zayıflatacak formüller uygulamaya çalışmaktadır. Bunun için, bazı psikolojik ya da biyolojik problemler nedeniyle eşcinsel duygular yaşayan bireyleri, sosyal medyada çoğu uydurma birçok itiraf ve ifşa hikâyeleriyle cesaretlendirmekte ve bu süreçte merak ve boşluk duygusuyla savrulan bu bireyleri, aile ve akraba çevrelerinden kopartarak yapay gruplara ‘aidiyet’ duygusu ile bağlamaya çalışmaktadırlar. Özellikle aile yapısındaki boşluklar nedeniyle ebeveyniyle özdeşim kurma konusunda sorun yaşayan ve bu nedenle psikolojik bozuklukları olan bu kişilere, haz içerikli alternatiflerle sözde ‘aile sıcaklığı’ sunulmakta ve bu şekilde bireylere eşcinsel kimlik kazandırılmaktadır. Eşcinselliğin doğuştan olduğu teziyle beyinleri yıkanan bu gruplar, insanları eşcinsel yaşantıların içine yönlendirerek onları bir daha eskisi gibi olamayacaklarına inandırdıkları bir girdabın içine almaktadırlar. Bu süreçte evlatlarından kopmak istemeyen aileler, eşcinselliği onaylama hatta savunuculuğunu yapma mecburiyetine itilmektedir. Birtakım dernek ve lobiler de başta üniversite, kampüs, öğrenci yurtları olmak üzere çeşitli mecralarda kendilerine eşcinsel kurbanlar seçmektedirler.
Eşcinselliğin yaygınlaşması; eşcinsel evliliklerin yasallaşması, evlat edinme hakkı, sperm bankaları ve taşıyıcı annelik gibi nesebin sıhhatinin bozulması ve bu nedenle zaman içerisinde insanların kendi anne-babaları ve hatta öz kardeşleri ile evlenme tehlikelerinin bulunduğu bir ortamı da beraberinde getirecektir. Ayrıca, söz konusu konularda hak elde etmek isteyen kişilerin Hollanda ve ABD gibi yerlerde yasal evlilik gerçekleştirdikleri halde tek eşli hayat sürmemeleri, eşcinselliğin kağıt üzerinde iddia edildiği gibi aile kavramı ile yan yana gelemeyeceğini ortaya koymaktadır. Tüm bunlara ek olarak, eşcinsel evliliklerde taşıyıcı annelik gibi yöntemlerle dünyaya getirilen ya da evlat edinme yoluyla sahiplenilen çocukların, anne-baba ile özdeşim kurma süreci engellenmiş olmaktadır ki bu durum çocuklar için sağlıklı bir gelişimsel süreç yaşanmasını imkansız kılmaktadır. Böyle bir durumda, anne-babalı bir ailenin çocuğu olarak ebeveyni ile özdeşim kurma şansını kaybeden çocuklar, toplumsal hayata uyum sağlama ve sağlıklı bir cinsel kimlik edinme anlamında engellenmiş olmaktadır.
Eşcinselliğin normalleştirilmesi ile ortaya çıkan problemli alanlardan biri de eşcinsel duyguların-dan rahatsız olan bireylerin bunu ifade etme ve bu konuda tedavi isteme hakkının engellenmesidir. Bugün, ülkemizde ve DSM tanı kriterlerine göre psikolojik tanı ve tedavileri belirleme durumunda olan her ülkede eşcinsellik için tedavi olmak imkânsızdır. Psikiyatristler ve psikologlar böyle bir durumun hastalık değil, normal bir durum olduğu ve kendisini böyle kabul etmesi yönünde kişiyi bilgilendirmekte ve yaşadığı sıkıntıları görmezden gelmektedir. Bu bir hak ihlalidir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gerekçeler çerçevesinde başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere ilgili kurum/kuruluşları, sivil yapılanmaları, medya organlarını, akademisyenleri ve sanatçıları, aile ve toplum sağlığını tehdit edecek yol ve yöntemlerin yaygınlaşması noktasında eşcinsel bireylerin kullanılmasının engellenmesi için harekete geçmeye davet ediyoruz. Eşcinsel lobilerin yürüttüğü yıldırıcı politikalar karşısında sessiz kalınmasının, tüm dünya ve ülkemiz adına kapitalizm karşısında son kalemiz olan ailenin dağılması adına büyük bir tehlike olduğunu tekraren belirtiyoruz. Ayrıca, eşcinsel duyguları nedeniyle rahatsızlık duyan bireylere devletin finanse edeceği tedavi imkânlarının sunulmasını talep ediyoruz.
BASIN BİLDİRİSİ / Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi