Suriye’de yaşananlarla Türkiye’de başlayan süreç iç içe değil miymiş

Hasan Öztürk
Hasan Öztürk

Suriye’de Kasım ayının sonunda başlayan yeni süreç, içerideki “Umut Kapısı” ile ne kadar ilgili olabilir?

Bu sorunun cevabını aslında hepimiz biliyoruz.

Yine de birkaç noktayı hatırlatarak konuyu tartışmakta yarar var.

ERDOĞAN VE BAHÇELİ, İÇ BARIŞ İÇİN İNİSİYATİF ALIRKEN SURİYE’Yİ ES GEÇMİŞ OLAMAZ ÖYLE DEĞİL Mİ?

Öncelikle 1 Ekim 2024 günü Meclis’in açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İç çephe” vurgulu konuşmasını hatırlayalım.

Ardından, yine İsrail’in, Lübnan’dan sonra Türkiye’yi tehdit edeceğine dönük açıklamalarını hatırlayalım.

Nihayetinde, “Büyük vuruşma” olarak nitelediğimiz Suriye sahasında Türkiye’nin İsrail ile en azından vekâlet savaşına tutuşacağına ilişkin emarelerin olduğu günlere geri dönelim.

Tam da o günlerde yani Meclis’in açılış günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının ardından, MHP lideri Bahçeli, DEM sıralarına gidip elini uzattı. O esnada arka sıralarda olan Sırrı Sakık’ın koşarcasına öne gelip Sayın Bahçeli ile selamlaştığını gördük. Ve Bahçeli’nin hemen yanı başında Ak Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala da vardı.

***

O günden sonra her grup konuşmasında MHP lideri Bahçeli, DEM’e “Türkiye partisi olun” dedi. PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü “tasfiye” etmesi gerektiğini söyledi. İmralı ile DEM’in doğrudan görüşmesini, Edirne ile Kandil’in devre dışı bırakılmasını önerdi. Edirne’den kastının Selahattin Demirtaş olduğunu hatırlayalım.

BAHÇELİ’NİN ÇIKIŞINI “KÜÇÜK POLİTİK KAZANÇ” DİYE DEĞERLENDİREN MUHALEFET SÜRECİ ANLAYAMADI BİLE

Sayın Bahçeli’nin çıkışını sadece “Anayasa değişikliği”ne ve “Erdoğan’ın yeniden aday olma ihtimali”ne indirgeyen CHP ile İyi Parti’nin neden böyle bir “sığ” perspektif geliştirdiğini anlamaya çalışırken…

Suriye’de bir anda yepyeni bir dönem başladı.

***

Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. Amerika’nın bölgemiz için uzun vadeli stratejik hedeflerinde değişim beklemediğimizi o nedenle de Suriye dahil, parçalanmış bir Ortadoğu hedefi için çalıştığını her defasında söylemeye gayret ettik.

Yine bununla birlikte, Türkiye’nin Amerika’nın stratejik hedeflerine ulaşmasını engellemek için büyük mücadele verdiğini söyledik.

Ama açıkçası, Suriye’de Amerika’nın, Rusya’nın karşı durmadığı ve nihayetinde İran’ın kerhen de olsa “ses çıkartamadığı” yeni sürecin bu kadar kolay olacağını hesap etmedik.

Sürecin ilk günlerinde, Suriye muhalefetinin iki kola ayrıldığını gördük. Suriye Milli Ordusu (SMO), YPG/PKK’nın işgali altındaki Tel Rıfat ve Münbiç’e yürüdü.

HTŞ liderliğindeki diğer muhalifler, Halep üzerinden güneye Şam’a.

Bu iki hareketin “eş güdüm” içinde olduğunu biliyorduk. Ama yine de sahadaki bu gerçeklik diplomaside neye tekabül ediyor tam kestiremiyorduk.

Nihayetinde, Halep’te ve Şam’da gördük ki, “Türkiye işin tam merkezinde.”

Tel Rıfat ve Münbiç’te gördük ki Türkiye sahanın her yerinde!

Arka planda, Rusların ve İran’ın nasıl ikna edildiğini… Amerikalıların olup bitenler karşısında YPG/PKK’yı önceleyen ama nihayetinde Şam’daki yeni sürece karşı çıkmayan tavrının arkasındakinin ne olduğunu tam olarak kestirememekle birlikte…

Süreç şu anda gayet iyi gidiyor..!

TÜRKİYE’NİN TEZLERİ KABUL GÖRÜRKEN, “KISA DEVRE” İÇİN ŞAM’IN YOLUNU TUTANLARA DİKKAT!

İsrail’in selden kütük kaparcasına Suriye’nin güneyini işgal etmesi ve Suriye’nin devlet kapasitesini sıfırlamaya dönük ağır bombardımanları bir tarafa…

Şu anda, Türkiye’nin desteklediği yeni Suriye’ye Amerika ve Batı karşı çıkmıyor.

Şam’a akın edenlerin elbette “kısa devre” yapma eğiliminde olduğunu biliyoruz.

Unutmayalım, Emevi Camii’nde görüntü veren MİT Başkanı İbrahim Kalın ile  “Bayrak çeken” Türkiye, Ahmet Şara’ya takım elbise hediye edip onunla Kasyun Dağı’nda karton bardakla ikram edilen çayı yudumlarken Şam’ı izleyen Hakan Fidan ile “Biz işin tam da göbeğindeyiz” diyor!

***

Suriye’de, Fırat’ın doğusundaki YPG/PKK haricindeki grupların neredeyse tamamına yakını silah bırakıp “Suriye ordusu içinde yer alma” kararı verdi.

Hatta bu gruplara, Esad dönemi askerlerinin önemli bir kısmı da dahil oldu.

TÜRKİYE’Yİ TEHDİT EDEN YPG/PKK YOK EDİLECEK

O zaman başa dönelim.

Başta Türkiye’nin iç barışına yönelik Sayın Bahçeli ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eş güdümlü olarak başlattığı süreç, nihayetinde Suriye sahasında belirgin bir tercihe neden oldu.

Suriye’nin yeni lideri Ahmet Şara, YPG/PKK’ya “silah bırakma” çağrısı yaptı. Hakan Fidan, “tasfiye edin, yoksa yok edilirsiniz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ya kendilerini tasfiye ederler ya da tasfiye edilirler” dedi.

Peki ilk tartışma başladığındaki öneri neydi.

Tek taraflı olarak PKK ele başı Abdullah Öcalan örgütünü lağvettiğini ilan etsin” değil miydi?

Demek ki neymiş?

Türkiye, hesaplaşmayı Suriye sahasında yapacakmış. Öncesinde Türkiye’deki Kürtler ile terör örgütü arasındaki bağın kopması için “barış iklimi” inşa etmek için harekete geçilmiş. Kuzey Irak’taki Pençe Harekatlarının bir amacı da Suriye sahasına desteğin yok edilmesiymiş.

***

Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor.

Bölge aktörleri ve bölgeye dışarıdan nüfuz eden “egemenler”, Türkiye’nin tezlerine yaklaşmış görünüyor.

Dikkatlice, süreci takip ediyoruz. Bakalım, büyük provokasyonlar olmadan süreci tamamlayabilecek miyiz?

Diliyor ve istiyoruz. Bütün handikaplarına rağmen bütüncül bir Suriye için çalışmaya devam…

Türkiye’nin iç barışı için terör örgütü ile Kürt vatandaşlarımız arasındaki bağı kesmek için çabalamaya devam.

***
Külfetsiz nimet nerede görülmüş..!

Hasan Öztürk / Haber7

yazının devamını okuyun