Erken seçim tartışmalarına son noktayı koydu! Akıl kârı görünmüyor

GENAR Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş, yerel seçimler sonrasında ara ara dillendirilen erken seçim ihtimali ile ilgili konuştu. Haber 7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli'ye konuşan Aktaş, "Hükümet süreci sürdürmek istiyor, muhalefet de seçim istemiyor. Erken seçime gitmek siyasetin tarafları için de, memleket için de akıl kârı görünmüyor" dedi.

GİRİŞ 24.12.2019 10:35 GÜNCELLEME 24.12.2019 19:46
Bu Habere 19 Yorum Yapılmış

GENAR Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş, Zengin muhafazakârlar tartışmasından, CHP içerisindeki kumpas iddialarına, yerel seçimlerden partilerin çıkarması gereken derslerden, erken seçim tartışmalarına kadar önemli açıklamalarda bulundu. Haber 7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli'ye konuşan Aktaş, "Sanırım seçime çok alıştık ki seçim talebi de ortaya çıkıyor. Hükümet süreci sürdürmek istiyor, muhalefet de seçim istemiyor. Erken seçime gitmek siyasetin tarafları için de, memleket için de akıl kârı görünmüyor" yorumunda bulundu.

"CHP OPERASYONA AÇIK DEĞİL, OPERASYONLARLA MÜTTEFİK"

 

- 'Kumpas' olayları yeniden konuşulmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde CHP’li bir ismin Külliye’ye gittiği iddialarında yaşadığı gibi... Siyasi partileri yeniden dizayn etmek için mi ortaya atılıyor bu iddialar? CHP için böyle bir beklenti var mı? 

CHP bu tür kumpaslara alışkın bir parti. Bu parti içi bir yetkinlik. Operasyona açık mı, operasyonlarla ittifakı mı var? Bence ittifakı var. Batı solu ile CHP’nin ciddi bir şeyi var. Nihayetinde şu an büyüyen ve kendi bağımsızlığını geliştirmek, kendi tarihine güvenen bir devlet. Dünyanın sömürgeci devletleri Türkiye’yi müstemleke seviyesinde tutmak istiyor. Türkiye’de de buna hevesli kurumlar var. Şu anda iktidardan bir şey koparamayınca uluslararası güçler CHP’ye yöneldi. Alman Der Spiegel’de yapılan eleştiri ile CHP’nin eleştirileri aynı, hiçbir ayrışma yok. Demek ki bir müttefiklik mevcut. Batı entelijansiyasıyla bizim yerli kurumlarımızın bir ittifakı var. 

Baykal, bir bakıma Türkiye’nin kurucu değerleri ile özdeş bir adamdı. Türkiye’yi kuranlar daha ziyade Balkan, Hanefi, Sünni bir gelenek oluşturmuşlardı. Baykal da CHP içerisinde daha çok milli zemini muhafaza eden ve kurucu değerlere sahip bir adamdı. CHP adım adım bir Alevi partisine dönüşüyor. Parti içinde artık bir Sünninin bir Alevi rakip ile mücadele etmesi imkansızdır. Muharrem İnce’nin daha yerli ve Anadolu değerlerine yatkın olmasının başına getirdiklerini gördük. 

- Kararsız seçmenler ile ilgili neler söylersiniz? 

İhtilal sonrası dönemlerde karasızların en büyük parti olma ihtimali vardır. Şimdi baktığımız zaman kararsız seçmen oranı yüzde 13-14 arasıdır. Siyaseti de değiştiren bu kitledir. Son seçim yüzde 83 ile bitti. Sandığa gitmeyeceğim diyenleri eklediğimizde yüzde 30 civarı bir oran ortaya çıkıyor. AK Parti ile CHP arasında, MHP ile İYİ Parti arasında olur. HDP’de kararsız yoktur, aynı şekilde Saadet’te de pek yok. 

"ERKEN SEÇİM GÖRÜNMÜYOR"

- Erken seçim beklentileri için ne söylersiniz? 

Türkiye’nin erken seçimden ziyade icraata ihtiyacı var. Sanırım seçime çok alıştık ki seçim talebi de ortaya çıkıyor. Hükümet süreci sürdürmek istiyor, muhalefet de seçim istemiyor. Ama bugünden yarına erken seçime gitmek kimse için de memleket için de akıl karı görünmüyor.  

Türkiye’deki her mesele oy oranlarını 3-5 puan etkilemiyor. "Barış Pınarı Harekatı oldu AK Parti 5 puan azaldı" dersek olmaz. Yok öyle bir hareket. Küçük oranlarla oynar. Çok iyi bir hareket olur Barış Pınarı Harekatı gibi, kararsızların meylini değiştirir. Yaptığımız araştırmaya göre, AK Parti yüzde 40 civarında, MHP yüzde 11 civarında HDP’nin ona yakın bir oyu var, CHP yüzde 26, yüzde 7.8 İYİ Parti, kalan partilere de 4 puanlık bir bant kalıyor. HDP’nin siyaset üretmeme durumu devam ederse farklılaşabilir ama bugün her halükarda HDP’nin baraj problemi yok gibi görünüyor. 

- Daha önceki sohbetlerimizde gençlerle ilgili çok konuşmuştuk, ne kadar belirleyici bir faktör olduğundan bahsetmiştik. 2023’te yaklaşık 6 milyon yeni seçmenin oluşacağından bahsediyoruz. Parti kursalar, tek başına yüzde 10’luk barajı geçebilecek bir durum demek. Gelecekteki tabloda gençler daha da mı belirleyici olacak? 

Türkiye genç bir nüfusa sahip. Gençler daha ziyade biraz muhalif takılmayı, meydan okumayı ve aykırı durmayı severler. Yeni neslin aykırıcılığı da klasik anlamda şöyle değil: Mesela bir adam sol bir örgüte girdi, 20 yıl aynı örgütte aynı kavgaya devam etti. Ya da bir adam ülkücü bir örgüte girdi, ömür boyu ülkücü oldu. Ya da 12 Eylül sonrası daha güçlü olmakla beraber ya Milli Görüşçü teşkilata girdi ve bütün ömrünü bütün o ideallerle devam ettirdi. Şimdi bu tarz bir gençlik de yoktur. 

"GENÇLİK BİR CÜMLEDEN ETKİLENEBİLİR"

Bir cümleden etkilenip A partisine destek verebilen bir gençlik. Mesela çevre konusuyla birisiyle kafası uyuşan, din konusunda ötekiyle uyuşan, tarih konusunda başkasıyla uyuşan, daha post-modern, konvansiyonel kalıplara uymayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bütün partiler bu gençleri kaybedebilir. Diğer taraftan da bütün partiler gençleri elde edebilir. 

En büyük zaaf bence iktidar zaafıdır çünkü gençler daha çok muhalif duruş sergilemek isterler. Bir de öğrenciliğimizden beri şunu gördük: Bir türlü üniversitede şekillenen fikir hayat boyu devam ediyor. Az önce dediğim eski modelde olmasa da daha büyük kitlesel örgütlenmeler ile değil de siyasi partiler, sivil toplum örgütleri olsun, yüzlerce binlerce mikro proje ile gençlere fırsat verip onlarla çalışıp ve vakit geçirip gençleri anlayan partiler veya alt gruplar daha çok başarılı olacak diye bir şey var. Gençler, "biz eskiden şöyle yapardık" gibi şeylerden hoşlanmıyorlar. 20-30 yıl öncesine kadar bilgi babadan oğla doğru akardı. Şimdi süreç ters yüz oldu. 

Sosyal medya ve bilgi ortamından dolayı şimdi bilgi gençlerden yukarı doğru aktarılmaya başladı. 13 yaşındaki bir delikanlının babasından daha çok bilgisi olabiliyor, daha çok bilgiye erişebiliyor.   

"DİRENİRKEN YENİ YOLLAR KEŞFETMELİ"

- Aile içinde yönlendirici de olabiliyorlar bazen... 

Tabii bu doğaldır, hayatın her alanında yönlendiricilik vardır. Küresel bir sistem var, bu sistemin etkileri var. Medya ve sinemasının etkileri var. Siz de bununla kültür ve inancınızla, geleneğinizle direnmeye çalışıyorsunuz. Direnirken de yeni yol ve yöntemler keşfetmek lazım. 

Bir şekilde bu genç olsun yaşlı olsun bir kişi kendi inancına değer veriyorsa, bu siyasi görüş veya dini hayat olabilir, bir kişi kendi inancına saygılıysa etrafındaki insanlar ona saygılı oluyor. Kendi değerini kaybeden insanların arkasında kimse durmak istemiyor. Sokaktaki insan saygı duymak istiyor, siyasetçiye, akademisyene, öğretmene ya da önder kişiye. O saygınlık aşındığı müddetçe de gençler de onlardan kopuyorlar. Gençlerle daha fazla konuşmak lazım. 

Biz GENAR olarak böyle bir çalışma yapıyoruz. Gençlerin bütün yelpazesini, yani bir ön yargı ortaya koymadan günlük yaşantıları, kültürel diyalogları, eğlenceleri, işsizinden çalışanından öğrencisinden bütün detayları ele alan yelpaze çalışması yapıyoruz. Bakalım önümüze ne çıkacak bizim. Onların duruşunu ve var oluşlarını anlayabilirsek onun üzerine söz söyleme kabiliyetimiz de artar.  

-AK Parti’nin bir girişimi midir bu? 

Evet. 

-Son seçimler seçmen dinamiklerini anlamada iletişim ve algı yöntemlerinin öne çıktığını bize gösterdi. Toplumsal algıyı yönetme adına önümüzdeki dönem bizi neler bekliyor olacak? Partilerde vizyon değişikliğine neden olacak etkenler var mıdır? 

Tunus'ta seçimlerle alakalı 1 hafta 10 gün önce Nahda Partisi’ne danışmanlığa gitmiştik. Orada parti üst yönetimi Türkiye siyasetini bir cümleyle nasıl özetlersiniz diye sorduğunda ben de bir adam işini ciddiye aldı, Türkiye toplumu da o adamı ciddiye aldı diye cevaplamıştım.

"SİYASET ORGANİZE BİR SANATTIR"

Siyaset, bütün detayları ile organize bir sanattır. Bir siyasi partinin seçim hazırlığını düşünün. İstanbul seçimlerini 3 yıl öncesinden alıp doktora tezi yapsanız AK Parti’nin bundan sonra bütün yerel seçimlerdeki başarılarına ilham verebilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın ele aldığı düzeyde titiz bir parti yapılanmasında, reklamdan rakipleri kollamaya kadar bütün detayları ele alan bir doktora çalışması yapılsa sonraki süreçlere ilham verir.  

Bernard Lewis’in Ahmet Şah Yusuf ile Afganistan’ta yaptığı bir mülakat var. Biliyorsunuz savaşçı, karargahını her gün bir yere taşıyor. Diyor ki “Ahmet Şah Yusuf’un 3 bin kitaplık bir kütüphanesi vardı ve gittiği her yere onu taşırdı.“ Ahmet Şah Yusuf’a Hikmet Yar’ın en büyük zaafını soruyor Lewis. Hikmet Yar biliyorsunuz başbakandı ve Taliban’a yenildi. Savaş daha çok rakibin gücü ve onun pozisyonu üzerinden değerlendirilir, kendi gücünüz üzerinden değerlendirilmez. Hikmet Yar daha çok kendi gücünü hesaba kattı ve rakibinin durumuna çok bakmadı.

"AK PARTİ RAKİBİNİ UNUTTU"

- AK Parti de mi böyle? 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra AK Parti’nin kamuoyu desteği yüzde 55’lere çıktı ve oy desteği yüzde 50’lilere geldi. Bu da bir bakıma şunu unutturdu: AK Parti rakiple olan mücadeleden ziyade kendi iç meselelerine döndü. Yani rakibi unuttu AK Parti. Yüzde 50 oyunuz varsa, her koyduğunuz aday seçiliyorsa, adayınız kamuoyundan taktir görüyorsa o sizi tembelleştirir ve sizin reflekslerinizi zayıflatır. 

15 Temmuz sonrası kamuoyu desteğiyle birlikte de çok fazla şey yaşadı AK Parti. FETÖ ile, uluslararası mücadele, Suriye meselesi... Uluslararası meselelerinin çokluğu belki partinin iç meselelere dönük enerjisini biraz düşürmüş olabilir. Her zaman rakibiniz küçük ve zayıf olabilir, işe yaramaz olabilir ama ne olursa olsun siyaset rakip stratejisi üzerinden yürütülür. 

Üniversite okurken, Bursa’dan İstanbul’a gelmiştim, Sayın Erdoğan o zamanlar il başkanıydı. O zaman onun diğer partilerde olup biten mevzulardan haberdar olması beni çok şaşırtırdı. Biz mesela Bursa’da içe kapalı bir cemaat gibiydik. İstanbul’da strateji geliştirilirken ANAP’ta filan şu oluyor diye o günkü Refah Partisi’nde bilgiler vardı. Demek ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın böyle bir karakteri var. 

Olan biteni, rakibiyle beraber ölçmek değerlendirmek. Bence biz, 15 Temmuz’daki o yüksek kamuoyu desteğinden dolayı rakipleri unuttuk. 

- AK Parti’de bir yenilenme bekliyor musunuz? Siz AK Parti’nin en büyük problemi olarak ne görüyorsunuz şu an? 

Türk toplumu bugün hala parti olarak AK Parti’yi merkezde, lider olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı tutuyor. Bundan dolayı da bütün tartışmaları da en şiddetli şekilde AK Parti’nin üzerinde yürütüyor. Sokağa bakın AK Parti’yi konuşuyor. İyi ve problemli taraflar konuşuluyor, eleştirisi yapıyor. 

"LİDERİN UFKU KAF DAĞINI AŞIYOR, AŞAĞIDA KÜÇÜK MESELELER KONUŞULUYOR"

Bir siyasi partide lider pozisyonu önemlidir. Şu an baktığınız zaman Erdoğan belki de liderliğinin zirve dönemini yaşıyor. Uluslararası arenada girdiği müzakereler, ülke içi elde ettiği faydalar, Barış Pınarı Harekatı’nda Rusya ve ABD ile yaptığı mutabakat, Libya ile yapılan anlaşma... Galiba AK Parti’nin şu an gerek bürokraside gerekse kendi alt kademe yönetici elitlerinde kendi kendilerini zehirleyen bir pozisyon var. Liderin ufkuna bakıyorsunuz, Kaf Dağını aşıyor. Aşağıda konuşulanlara bakıyorsunuz, çok küçük meseleler...

Galiba AK Partili bir grup ara yönetici bu liderin ufkunu, vizyonunu, memleket için ortaya koyduğunu alıp topluma aktarması lazım. Sokakta yüzde 40 oranında sizi destekleyen bir kitle var. AK Partili bir kitle ve bir lideriniz de var. Bu liderle halk arasında bir kopukluk var. Bütün sokağa baktığınız zaman da daha ziyade ara yöneticiler vizyon konuşmuyor, problem konuşuyorlar. 

"HAYAL EDEMEYECEK DÜZEYDE BÜYÜK İŞLER"

Kalkıp ileriye dönük cümleler kurmaları lazım. Sivil toplumun, partililerin de bunu yapması lazım. Yani şöyle olabilir, liderini zayıf olur, vizyonda eksilme olur, ülkede hükümet olarak yapacağınız işlerde zaaflar olur, parti olarak da darmadağın olursunuz, ANAP’ın da durumunu gördük. Hükümetin özellikle uluslararası alanda yaptığı işler Türk milletinin hayal edemeyeceği düzeyde büyük işler. Son dönemlerde algı yönetimi, post-truth gibi şeyler söyleniyor ama piyade sahaya inmeden savaş kazanılmaz. 

"ORDU SEFERE ÇIKMAYINCA MİLLET BİRBİRİNE DÜŞERMİŞ"

Nihayetinde mahallede, kahvede, sokakta sizin meselelerinizi savunan, onların arkasında duran üyeleriniz varsa, dava adamınız ve partilileriniz varsa siz meselenizi yürütürsünüz. Şu an sanki partinin bütün işleri Recep Tayyip Erdoğan’a devredilmiş. Hiç kimse kendi işini yapmadan, o bunu şu bunu yapmadı gibi muhabbetler dönüyor. Ordu sefere çıkmayınca millet birbirine düşermiş. Şu an AK Parti’nin ara kademe yöneticilerinin milletin önüne vizyon koyup liderin oluşturduğu perspektifi halkla paylaşarak dirlik havası oluşturabilirler. Bunun imkânı var. 

AK Parti vatandaşla devlet arasında olan bütün tıkanıkları aştı, sağlık ve eğitim alanlarında olsun, vatandaşla devlet arasındaki köprüleri kurdu. Ona yakın devrim yaptı, vesayeti yendi, demokratikleşmeyi sağladı, FETÖ gibi büyük bir belayı defetti, Suriye’de zaafa düştüğümüz bir savaştan avantajlı duruma geçtik. Bugün baktığımız zaman 2 yıl önce bütün sokaklarda bomba patlatan PKK ve DEAŞ bugün yok edildi Türkiye’de. Üst üste koyduğunuz zaman onlarca avantajımız var. Yatırımlar noktasında zaten büyük bir devrim var. Bu devrimin anlatıcıları yok şu an. Devrim var fakat devrimin hikâyecileri yok.  

"5 TANE TÜSİAD'LI İŞ ADAMI TÜM AK PARTİ'NİN SÜLALESİNİ SATIN ALIR"

-Kutuplaşma meselesine gelmek istiyorum. Özellikle seçimlerden sonra karşımıza ilginç sahneler çıktı. Mesela zengin muhafazakâr kesimden bahsedildi, israf edebiyatı yapıldı. Sonrasında radikal sayılabilecek Kemalizm uygulamalarını gördük. Sokakta başörtülülere sözlü ve maddi saldırılar yapıldı. Ekonomik sıkıntı gerekçesiyle siyanürle ailesini yok eden insanların durumu konuşuldu. Bunlar yeni algı yöntemleri mi? Özellikle toplumun hassas noktalarına dokunup yeni bir kutuplaşma ve kaos ortamı mı oluşturulmaya çalışılıyor? 

Türkiye’deki muhafazakâr zengin konusu sanırım halüsinasyon gibi bir şey. Türkiye’nin büyük ekonomi kuruluşu TÜSİAD. TÜSİAD’ın mal varlığını topladığınız zaman ülkenin yüzde 80’i yapıyor. Sadece 5 tane TÜSİAD’lı iş adamının mal varlığını toplasanız AK Parti’nin sülalesinin tamamını satın alır. Şimdi bunların zenginlikleri, israfları ya da bir gece boğazda verdikleri bir partinin ederi hiç gündem olmuyor. 

Mesela x, y, z ailesi boğazda bir parti verdikleri zaman İtalya’dan gelen şaraplar, oradan gelen havyarlar toplamı bir fakir mahalleyi ihya eder. Bütün bunları unuttuk, muhafazakâr gariban bir kız kötü kumaş olduğu için parlıyordur, organik kumaş olsa mesela parlamaz, gariban bir kız parıltılı bir elbise giymiş, o memleketin en büyük meselesi haline geliyor. Gitseniz baksanız ya 2 tane dairesi vardır, kötü bir arabası vardır. 

"ARKADAŞLAR ORTADA BİR ZENGİNLİK YOK"

Türkiye’de muhafazakâr zenginlikleri Cumhuriyet kurucuları ve onların ağababalarının zenginlikleri yanında yüzde 1 mesabesinde kalır. Böyle bir efsane yok yani. Bunun için bir defa AK Partililerin şu psikolojiden çıkması lazım: Biz zengin olduk, böyle oldu. Arkadaşlar ortada bir zenginlik yok. Yine AK Parti iktidarında zengin olanlar listesine baksanız zaten TÜSİAD çevresi zenginliğine zenginlik kattı. Biri ondur, diğeri yirmidir. 100 milyon dolarlık şirket 1 milyar dolarlık oldu.

Diğer taraftan taahhüt geleneği olan, AK Parti ile çalışan firmalara bakın, çoğu zaten AK Partili değil. 5-10 tane müteahhit 3-5 kuruş kâr etmiş olabilir ama AK Parti kitlesi zengin olmadı. Türkiye ortalamasında sanırım CHP’nin temsil ettiği kitle 10 kat zengin olduysa, yani bir ülke kalkındığı zaman herkes bundan pay alır. En az pay alan AK Parti çünkü sınıf olarak daha çok Anadolu, kent süreçlerine yeni katılmış insanlardan oluşuyor. Kimse de yalandan 2-3 tane villasına bakarak kendini zengin saymasın. 

Eğer zenginlik ölçü aranıyorsa işte TÜSİAD’lı zenginlerin listeleri yapılır, milyar doları ortaya konur ve 5 tane zengin üst üste koyduğunuz zaman AK Parti’nin sülalesi kadar para ediyorsa, mukayese onunla yapılır. Muhafazakâr zenginlik diye bir şey yok zaten. Dediğim gibi birkaç tane arkadaşın kumaşları parlak olduğu için ya da şöyle enteresan şeyler var: Şimdi arabanın direksiyonu sağda, ya Dubai’de ya da Katar’da çekilen bir video İstanbullu veya AK Partili bir zengin diye sunulabiliyor.

"MEMLEKETE YAPILAN TÜM İYİLİKLER SAĞ SİYASETTEN GELMİŞTİR"

Arkadaşlar bu millete gelen bütün iyilikler, yenilikler, yatırımlar sağ siyaset tarafından gelmiştir. Sol siyaset diktatörlük ve darbe yapmıştır. Bu milleti özellikle tek parti döneminde inim inim inletmiştir. Bu memlekete refah ve zenginlik Demokrat Parti ile gelmiştir. ANAP’la gelmiştir, AK Parti ile gelmiştir. Erbakan Hoca ve Refah Partisi ile gelmiştir. Diğerleri de sadece bu ülkenin kaymağını yemişler. 

Anadolu insanı gibi tarihimizle ve kültürümüzle barışık değiller. Bütün dünyaları, Avrupa’daki ağababalarının gözünün içine bakarlar, onların rüyasını görürler, onlar gibi bir hayat tahayyül ederler. Oturup da bizim hayatımızı irdelemeye kalkmasınlar. 

BİZ BU MEMLEKETİN HAMALLIĞINI YAPTIK

Bence şöyle olsun: Gidip gazeteci arkadaşlar da -siz de bunu yapabilirsiniz- boğazda verilen pahalı bir partinin maliyetini çıkarıp toplumun önüne koyun. Öyle yerler var ki ancak 50 kişi alınıyor. Onların da en az milyar dolarlık adam olması gerekiyor. O 50 tane milyar dolarlık adamın bir gecelik partisini alın o gariban, işte çocuğunu videoya koyan kızın durumuyla karşılaştırın bakalım ölçek olarak ne geliyor. Yani halüsinasyon görmeyelim arkadaşlar. Biz bu memlekete iyilik yaptık, bu memlekete yatırım yaptık. Biz bu memleketin işlerini gördük, hamallığınızı yapıyoruz bu memleketin, yani muhafazakârların durumu hamallıktır bu ülkede. 

- Seçimle başladı ve belli isimler üzerinden başladı bu israf muhabbeti özellikle. Onu kontrol eden bir mekanizma mı vardı?  

Bence konu israf değil, özü yolsuzluktur. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluk kullanmak istemiyorlar, çünkü yolsuzluk dediğiniz zaman zıttın konuşulacağı yerler var. İsraf hem dini bir kelime hem de geçici olarak kullanıldı bir dönem. Şöyle düşünün, devlet içinde ömrünüz ne kadar çoksa yolsuzluk katsayınız o kadar çok olur. 

AK Parti’nin 20 yıllık bir geçmişi var, CHP’nin 80 yıllık bir geçmişi var. İşte alışkanlık, yolsuzluk katsayısını 4 ile çarpabilirsiniz. Bu matematiktir yani. AK Parti 20 yılda şu kadar kabiliyet edindiyse CHP 80 yılda daha çok kabiliyet edinmiştir. Bir de bizim kamu yönetim sistemimiz aslında Diyarbakır’daki bir adamın devlet parasını terör örgütüne vermesine engel değil. Batı’da da yolsuzluk yapmasına engel değil. 

Burada hukuk sistemi tepeden tırnağa mülki idare meselesini gözden geçirip yerel idarelerin keyfiliğini azaltacak, yani hükümet kaynaklarından yolsuzluk yapmak daha zor. Yerel kaynaklardan yolsuzluk yapmak daha kolay. Bunu milletin inisiyatifine bırakmamak lazım. CHP’lilerin de AK Partililerin de inisiyatifine bırakmamak lazım yolsuzluk yapmayı. Özellikle yerel yönetimlerde şu özel imar meselesini kanunen yasaklamak lazım. 

"AK PARTİ'NİN GEÇMİŞİYLE GURUR DUYUYORUM İFADESİ ÖNEMLİ"

Nihayetinde her parti avantajını kullanmak ister. Bir parti seni yolsuzlukla suçlar öteki israfla suçlar, öteki onu hainlikle suçlar. Herkes avantajını kullanmak ster. Burada da siyasi partilere olan dişe diş mücadele, taban tabana tartışma ve rakibin avantajlarına göre sen de dezavantajını avantaja dönüştürüp karşı koyman lazım. Baktığın zaman İstanbul’da denge oluştu işte, Tevfik Göksu önemli bir performans ortaya koydu. Şu cümlesi önemlidir: “AK Partililer hep kendi kötülüklerinden bahsediyor ya AK Parti'nin 25 yıllık geçmişiyle gurur duyuyorum” ifadesi o gün için çok kıymetliydi. Bence siyaseten de Tevfik Göksu’nun nerede durduğunu belirten bir şeydi. Yani herkesin piyasayı ağlama duvarına çevirdiği bir şeyde bir siyasetçinin geçmişiyle övünmesi çok kıymetli bir şeydi.  

- Biraz önce bahsettiğiniz konuya dönmek istiyorum. Özellikle geçmişte CHP’nin AK Parti’yi eleştirdiği imar değişikliklerini şimdi CHP yapmak istiyor. Bu durum için neler söylersiniz? 

Daha ilginç bir şey var. AK Parti grubu, 300-400 dönümlük yeşil alanın yeşil alan olarak kalması için meclisten karar geçirdi. Başkan bunu iptal etti. Ama seçimden önce neydi, ekoloji, insan hakları, çocuk hakları...  Şimdi kaderin cilvesine bakın ki AK Parti mecliste yeşil alan kararı alıyor, CHP’li başkan da yeşil alanı imara açmak için kararı bozuyor. 

En azından vatandaş da şunu öğrendi: Bir parti bir tavır ortaya koyacak, öteki rakip olacak, en azından eskisi gibi imar konuları ittifakla geçmeyecek. Eskiden tek tartışılmayan konu oydu. Siyasi partiler bir sürü alanda tartışma yaparlardı ama imar konuları barışla geçerdi. Sistemi şöyle anlatıyorlar, bazen siyasiler buna çok alınıyorlar: Adam diyor ki ilçeyi çözdük, önceki dönemlerle alakalı. CHP grubu tamam, onu da hallettik. AK Parti’yi de ikna edersek gelsin rantlar. Yani böyle bir gidişat vardı. Bazen muhalefetin sertliği, karşılıklı muhalefet muhtemelen bütün şeylere daha az fırsat verir diye düşünüyorum. Vatandaş kazanır böyle şeylerden. 

- Toplumsal kutuplaşma sorununun diğer ayağını da tamamlarsanız... Muhafazakârlara yönelik saldırılar, özellikle katı Kemalist yaklaşımlar dikkat çekiyor.

Türkiye’de toplumsal kutuplaşma AK Parti kurulduğundan beri, AK Parti üzerine yüklenmeye çalışılan bir problem olmakla beraber aslında toplumsal kutuplaşmayı yüzde 100 oranında AK Parti karşıtları oluşturuyor. Gerek kültür sanat çevreleri, gerek sol çevreler, gerek marjinal gruplar, gerekse AB’den fonla beslenen belli başlı STK’lar sürekli bu mevzuyu konuşuyorlar. Şunu bilmiş olalım; Türk toplumu imparatorluk bakiyesi bir toplum ve kendi içinde kendisine düşmanlığı yoktur. Yani siz şu mahallede bir Alevi ile bir Sünni’nin kavga ettiğini gördünüz mü? Bir Kürt ile Türk’ün ya da bir Çerkes ile bir Boşnak’ın kavga ettiğini gördünüz mü? Bu toplumun kendi içinde bir kutuplaşması yok. 

"KUTUPLAŞMA SÖYLEMLERİNDEN BESLENİYORLAR"

Çocukluğumuzdan beri Türkiye’de köşe yazarlığı yapan ve iç çekişmelerden başka hiçbir becerisi olmayan yüzlerce gazeteci tanıyorum. Adamın bütün hikayesi Türkiye içindeki iç meselelerden beslenmek ve bu kısımları kaşımak. Bir entelektüel düşünürün Azerbaycan-Türkiye ilişkileri hakkında hiçbir fikri yoktur, Akdeniz’deki meseleler hakkında ya da Türkiye’nin Kafkasya’daki rolü ne olmalıdır, Baltık’larda neler olmalıdır hiçbir fikri yoktur. Anca bizim fay hatlarımız, ayrılıklarımız, kutuplaşmalarımız var laflarından beslenirler. Bu insanlar Türkiye’deki kutuplaşmayı var etmek için çabalayan insanlar. 

Siyasi ayrışma bütün milletlerde var. ABD’deki Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin kavgalarına bakın, kıyametler kopuyor. Bütün demokraside olan ülkeler gibi Türkiye’de de siyasi ayrışma var. Kutuplaşma ne zaman olur? Yabancı istihbarat güçleri gelir ülkede faaliyete geçer, CIA gibi, FETÖ gibi, 12 Eylül öncesi çabalar gibi çabalar olmadan bu milletin kendisi ile kavgası yoktur. Bir akademisyen kutuplaşma uzlaşma araştırması yapmış. Diyor ki, bir alevi vatandaş ile komşu olmak ister misiniz? Değer yüzde 40. Dini bütün biri ile komşu olmak ister misiniz? yüzde 50 göstermiş. Alevi bir vatandaşa kızını vermek ister misin? Yüzde 85. Dünyanın hiçbir yerinde zımnen farkı olan bir grup ile öteki arasında bu nebze yakınlık olmaz. Bu Türkiye’de belli bir grubun Türkiye’deki meseleleri Batı gözlüğü ile okuyan insanların oluşturmaya çalıştıkları bir ortam. Bu ülkede marjinal gruplar olabilir. Terör farklıdır, toplumsal kutuplaşma farklıdır. Katolikler ile Protestanların birbirlerini öldürdüğü bir yer değil burası.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 19
  • Hasan 4 yıl önce Şikayet Et
    Yeniden refah partisi yeniden erbakan çare budur.
    Cevapla
  • hakan 4 yıl önce Şikayet Et
    Yakında erken seçim var, tarihde veririm... 2023 kesin
    Cevapla
  • şems 4 yıl önce Şikayet Et
    chp-hdp-ip-sp erken seçim oyunu. suleymancilar sigara haram derler giderler din düşmanı safinda yer alırlar haram olmaz. işte boyle bir Müslümanlık nasil oluyor anlaysn varsa konuşsun
    Cevapla
  • izmir- dobracı 4 yıl önce Şikayet Et
    kedi devamlı kasap şu dolabın kapağını açsada şu ciğeri yesem diye hayal eder.bizim muhalefetde yeni seçim olsada şu milletin oyunu alıp ya seçilirsem belki diye hayal ediyor şu chp-hdp-ip hayatta halkın oylarıyla iktidar olamazlar bunların gönlünden geçen Amerika darbe yapsın gel koçum chp gel koçlarım şer muhalefet yönetin bu ülkeyi desin diye bekleyen zavallı-akılsız-izansız-icraatsız- bir partidir bunlar bunların ne zaman kendilerine bir faydası olduda ülkeye faydası olsun bunlar hep darbecileri alkışladı derin ve dış yapının paçasına sarıldı millete sarılmadı millete hiç gelmediler tam tersi milletle alay ettiler
    Cevapla
  • izmir-dobracı 4 yıl önce Şikayet Et
    chp-hdp-ip-sp ülkenin çıkarları için çalışmadı.hükümetin her operasyon ve asker göndermesine karşı çıktı.abd-ab-dış ve derin yapıyı dinlediler onların ağzıyla konuştular onların tehdidiyle hükümeti tehdit ettiler ne yüzle milletten oy isteyecekler aradaki fark yüzde 6 bu fark hayatta kapanmaz yüzde 1-2 olsa neyse desek birde chp gelse sanki millete altın dolu tepsiler sunacak hiçbir icraatı ve planı olmayan hazır paraya konmayı planlayan bir partiye millete ölür yine oy vermez.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Kar yağışı aniden bastırdı! Lapa lapa yağıyor! Her yer beyaza büründü...
Irak Türkleri belgelerle açıkladı: Amaç Kerkük'ün demografisini değiştirmek