Fetva almak için insanların yanı sıra cinler de gelirdi
Yeni Akit yazarı Halit Kanak, "Bu dünyadan bir Necip Fâzıl geçti (25 Mayıs 1983)" başlıklı yazısında Necip Fazıl Kısakürek'in cenazesini ve Eyüp mezarlığının yanındaki Kaşgâri Camii'nin hikayesini anlattı.
Halit Kanak, Eyüpsultan’da Kaşgâri tepesine defnedilen Üstad Necip Fâzıl Kısakürek ile ilgili "Ankara Bağlum’da Şeyhi, büyük Allah (c.c.) dostu Seyyid Abdulhâkim Arvasî Hazretleri'nin yanına gömülmeyi vasiyet etmişti ama olmadı." ifadelerini kullandığı yazısında dikkat çeken detayları kaleme aldı.
"FETVA ALMAK İÇİN OLULUK OLUK İNSANLARIN YANI SIRA CİNLERDE GELİRDİ"
Kanak yazısında Kaşgâri Camii'nin büyük âlim ve Allah (c.c.) dostu Seyyid Abdulhâkim Arvasî Hazretleri'nin (k.s.) Dergâhı olduğunu dile getirip, "İstanbul'da âilesi ile birlikte Eyüpsultân'da bulunan Yazılı Medreseye yerleştirildiler. (Şeyhülislâm'lık yaptığı Osmanlı'nın en kudretli döneminde Ebûsuud Efendi'nin yaptırdığı medrese. Buraya fetva almak için oluk oluk insanların yanı sıra cinler de gelirdi. Ebûsuud Efendi hepsinin sorularını ayrı ayrı cevaplandırır istedikleri fetvâyı verirdi. Cinler unutkan olduklarından sorularını unutmamak için duvarlara yazarlardı. Bundan dolayı yazılı medrese denmiştir. Arap ve Hint harflerine benzeyen ve kimsenin okuyamadığı bu yazıları, Vali Fahrettin Kerim Gökay insanlar korkuyor gerekçesiyle üzerlerini sıvattırdı." ifadelerini kullandı.
İşte Halit Kanak'ın o yazı;
"Cenazemde olmasın çelengim top arabam.
Tabutumu taşısın dört tam inanmış adam!"
Vasiyet niteliğindeki bu beyit, 25 Mayıs 1983 tarihinde dünyasını değiştiren ve cenâzesi binlerce inanmış adam tarafından omuzlanarak Eyüpsultan’da Kaşgâri tepesine defnedilen Üstad Necip Fâzıl Kısakürek'e ait.
Ramazan Ayı'nda Rahmet-i Rahmân'a kavuşan Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in kılınacak cenaze namazı için sevenleri olarak Fâtih Camii'nin avlusunu hınca hınç doldurmuştuk.
İzdiham içinde namazı zar zor kılabildik. Helallik alındıktan sonra tabuta doğru bir hücum ve dalgalanma oldu.
Herkes, o dört inanmış adamdan biri olabilmek için birbirini âdeta eziyordu.
Tabut omuzlarda değil, parmak uçlarında dalgalanarak avludan çıkıldı. Fevzi Paşa Caddesinden Edirnekapı istikâmetine doğru dönülerek devam edildi. Hedefte Eyüpsultân Câmii'nin arka sırtındaki kabristan vardı.
12 Eylül'ün üzerinden henüz 2.5 yıl geçmiş genel seçimler yapılmamıştı. Sıkıyönetim dönemleri devam ediyordu.
Cenaze korteji Karagümrük’ü geçmiş Edirnekapı'ya varmıştı ki çift sıra dizilmiş askerler yolumuzu kesti.
Elinde telsizle bekleyen Albay bundan sonra bu şekilde devam edemeyeceğimizi, cenazeyi cenaze arabasına koyarak götürülmesi gerektiğini söyledi.
Kısa münakaşadan sonra Albayın dediği oldu.
Ankara Bağlum’da Şeyhi, büyük Allah (c.c.) dostu Seyyid Abdulhâkim Arvasî Hazretleri'nin yanına gömülmeyi vasiyet etmişti ama olmadı.
Piyerloti'de Kaşgâri Dergâhının yakınına defin işlemi yapılmış, mezarının baş tarafına da belli olsun diye ortadan kırılarak kısaltılan kürek sapı (kısakürek) dikilmişti.
Duâlarımızı yapıp iftara yetişmek için dağılmıştık.
Üstâd'ın vefat ettiği aynı Ramazan Ayı'nın Kadir Gecesini ihyâ etmek için 15 kişilik bir arkadaş grubuyla Eyüpsultan Camii'ne gitmiştik. Sahuru da orada yapacak, sabah namazını kıldıktan sonra dönecektik.
Sahuru yapmıştık, sabah namazı vakti girmek üzereydi. Arkadaşlarımızdan biri sabah namazını Kaşgâri'de kılmayı teklif edince ayaklandık.
Kaşgâri Camii, büyük âlim ve Allah (c.c.) dostu Seyyid Abdulhâkim Arvasî Hazretleri'nin (k.s.) Dergâhı idi. Ârvâsî Hazretleri 1918 Nisanında, Ermenilerin vahşetinden dolayı Van'dan hicret ederek önce Musul'da bir Türkmen'in Konağı'nda bir müddet misafir kalmış, sonra Konya üzerinden İstanbul'a gelmişti.
İstanbul'da âilesi ile birlikte Eyüpsultân'da bulunan Yazılı Medreseye yerleştirildiler. (Şeyhülislâm'lık yaptığı Osmanlı'nın en kudretli döneminde Ebûsuud Efendi'nin yaptırdığı medrese. Buraya fetva almak için oluk oluk insanların yanı sıra cinler de gelirdi. Ebûsuud Efendi hepsinin sorularını ayrı ayrı cevaplandırır istedikleri fetvâyı verirdi. Cinler unutkan olduklarından sorularını unutmamak için duvarlara yazarlardı. Bundan dolayı yazılı medrese denmiştir. Arap ve Hint harflerine benzeyen ve kimsenin okuyamadığı bu yazıları, Vali Fahrettin Kerim Gökay insanlar korkuyor gerekçesiyle üzerlerini sıvattırdı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan Kültür Bakanlığına talimat vererek bu yazıların inanç turizmine kazandırılması için titizlikle restore edilerek ortaya çıkartılmasını talep ediyoruz.)
Ardından Kaşgâri Tekkesinin şeyhliği, imâmeti ve hitâbeti kendisine verildi. Aynı zamanda Süleymâniye Medresesi'ne Tasavuf Müderrisi (Profesör) olarak atandı.
Üstâd Necip Fâzıl Kısakürek'in en sık ziyaret ettiği yerlerin başında geliyordu.
"Allah dostunu gördüm bundan altı ay evvel,
Zaman bir akşamdı ki duracak kadar güzel."
Diye tarif ettiği şeyhiyle karşılaştığı ânı anlattığı Kaşgâri Camii O'nun en çok vakit geçirdiği yerlerden biriydi. (Üstad, evi Erenköy'de olduğundan dolayı, başka alternatif olmadığı için her gün kullandığı şehir hatları vapurunda bir gün, hayatında hiç görmediği ve bir daha rastlamadığı birisi Abdülhâkim Arvâsî Hazretlerinin adresi yazılı kâğıdı eline tutuşturduğu günden beri oradan ayrılmıyordu.)
Cami, tarihi tekkeler listesinde İdris Köşkü'nde Özbek Tekkesi olarak kayıtlıdır. Şeyhülislam Ömer Hulusi Efendi, 21 Temmuz 1796 tarihinde bir hayır bağışı yapmıştır. Bu bağış, tekkede Hatme-i Hâcegân yapılsın ve dervişler yemek yesin diye kendisine ait vakıflardan günde 60 akçe vakfedilerek yapılmıştır.
Ayrıca, Rusya'da esirken aldığı izinle Hac'ca giderken uğradığı ve büyük bir coşkuyla karşılandığı İstanbul'da, Osmanlı Devletinin baş misafiri olmasına rağmen, Şeyh Şâmil bu tekkeye gelerek üç gece kalmış, dervişlerle vakit geçirmişti..
Arkadaşlarla Eyüpsultan Camii’nin arkasında Piyerloti'ye çıkan parke taşla kaplı dar patika yola koyulmuştuk. O sıralar aydınlatma olmadığı için karanlıkta 15 inanmış adam ayak seslerimizi dinleye dinleye kabristanın ortasından rampayı çıkarak hiç konuşmadan Kaşgâri Câmii'ne gelmiştik.
Caminin bahçesine girdik ama camide hiç ışık yanmıyor, yaşam emâresi görülmüyordu. Buna rağmen arkadaşlardan birisi caminin kapısına vurmaya başladı. Güm güm güm..
Sanki birisi gelip kapıyı açacakmış gibi beklemeye başladık. Ses gelmeyince arkadaş yeniden yumruklarıyla vurdu "güm güm".
Hiçbirimiz müdâhale etmiyor, "arkadaş ışık yok, ses de gelmiyor niye kapıyı çalıyorsun" demiyorduk. Zifiri karanlıkta öylece beklememiz birkaç dakika sürmüştü ki caminin kapısı içeriden yavaşça açıldı.
Siyah sakallı, beyaz sarık ve cübbeli biri bizi karşıladı. Ürpererek selâm verdik şöylece bizi bir süzdükten sonra içeri buyur etti.
Camiye girdik, kapıyı açan kişi lambaları yaktı.
Her taraf aydınlanmıştı.
Kendisini tanıttı Necip Fazıl Kısakürek'ün oğlu Mehmed Kısakürek olduğunu söyledi. Yâni adına şiir yazılan kişiydi.
"Zindan iki hece Mehmed'im lafta,
Baba katiliyle, baban bir safta,
Bir de geri adam boynunda yafta,
Hâlime bakıp da yanma Mehmed'im,
Eve dönmek mi belki, daha ölmedim."
Nereden geldiğimizi sordu, tanıştık. Bize şunları söyledi: "Babamı bir kaç gün önce rüyamda gördüm bana oğlum dergâha git, dergâhta akşam ve yatsı namazları kılınmıyor orayı boş bırakma” dedi. “Kendisinin de üç gündür burada olduğunu ifâde etti. Sizi Allah (c.c.) gönderdi” dedi.
Arkadaşlardan biri ezan okudu, biri müezzin oldu diğeri imam. Namazı kıldık.
Güneş doğana kadar sohbet ettik. Sonra geldiğimiz yoldan inerken, büyük edebî ve örnek insan Üstâd'ın kabrine uğrayıp Fâtihalarımızı gönderdik.
Mekânı Cennet olsun inşaallah..
-
Akıncı Türk 4 yıl önce Şikayet EtRabbim cc Peygamber sav efendimize komşu eylesin inşaAllah amiiiin aminn amiiiinBeğen
-
Zaza 4 yıl önce Şikayet EtAllah mekanını cennet eylesinBeğen Toplam 15 beğeni
-
Beyaz Toprak 4 yıl önce Şikayet EtCin suresini inkar edenlerin yaptığı Kur'an-ı inkardır. İşaretin ifadesi bile veli düşmanlarını azgınlaştırır. islamı bilmeyen yoz ve yobazların bu mefhumları anlayacak ne ilmi ne de fikirleri vardır. İman hakikatinin vasfında bütünlük vardır. Mevcut olan cinlarin inkarı, islam düşmanlığından başka birşey değildir. İslam kaynaklarını yok etmeye çalışan zihniyet bu durumu zaten kabul etmesi mümkün değildir. Pozitivist batıcı akılla meselelere yaklaşmaya çalışan bir fikrin köksüzlüğü, aklın kaynağındaki bilginin ne olduğu bile belli değildir. Arvasi, Kaşgari, Ebussuut E. vs.şahsiyetlere Cin meselesinde söyledikleri, sadece kendi üzerlerinde çamur ve inkar pisliği olarak kalır.Beğen Toplam 14 beğeni
-
Çiko 4 yıl önce Şikayet EtMüslüman cinler ve adem oğlu birlik olsa ne bu kukla bedevi araplar zülümeder, nede münafık cesaret eder fitne çıkarmak için projelereBeğen Toplam 7 beğeni
-
Osman 4 yıl önce Şikayet EtEbuu suud efendi derin ve büyük bir alimdi.. Diğerlerini Allah bilirBeğen Toplam 6 beğeni
-
Ali 4 yıl önce Şikayet EtHer âlimin ilmini Âlim olan Allah bilir. Kinaye yapmanın edeple izahı yoktur. Allah tüm âlimlerden razı olsun.Beğen Toplam 15 beğeni